| Konu: | Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 13 |
| Tarih: | 05.11.2019 |
AYHAN BARUT (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 13'üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Maddede, su ürünleri, avcılık ve izlenmesi amacıyla gemilerde ve yetiştiricilik tesislerinde bulundurulması istenen sistem ve cihazların uygun ve işler durumda olmaması hâlinde Bakanlığın eksiklerin giderilmesi için ilgililere "belirlenen sürede" şeklinde muğlak bir ifade kullanılmıştır. Teklifte bu süre verilmediği için, uygulamada kişi ve kuruma göre bir süre tanınması gerekir. Önergemizle bu sürenin tanımlanması ve tüm tarafların bunu önceden bilerek hareket etmesi amaçlanmıştır.
Sayın Başkan, biz burada su ürünleriyle ilgili kanun teklifini görüşüyoruz ancak Plan ve Bütçe Komisyonunda 1 Kasım Cuma günü yine tarımsal üretim kalemlerine ilişkin bir değişiklik yapıldı ancak ne Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu olarak bizden ne de paydaşlarımız olan oda ve birliklerden yine görüş alınmadı. Orada TMO Genel Müdürünün isteği üzerine bir düzenleme yapılıyor, bunu kınıyorum. Kimse Meclisin itibarını, biz milletvekillerini ve komisyonları yok sayamaz, saymamalı. Neden bunu söylüyorum? Başkanım, orada arpa, buğday, mısır, mercimek, patates yani tarım ürünleri konuşuluyor ve tarımsal ürünlerin yeterliliği, yetersizliği, üretim miktarları değerlendiriliyor; buna karşın, sınırsız ithalat yetkisiyle bu ithalatın pazarlamasının Kamu İhale Kanunu'na tabi tutulmadan, keyfîlik içerisinde yapılması isteniyor ve veriliyor da. Zaten bu durumlar, ülkemizi de ithalat cennetine çevirmiş durumda ama Komisyonumuza bir görüş dahi sorulmuyor. Neden? Tarımla ilgili bir konuda, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuzun tali komisyon olarak bir görüşünün dahi, bir önerisinin dahi alınmamasını ve bu düzenlemenin bu şekilde Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılmasını ayıplıyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; her konuda ve her alanda Kamu İhale Kanunu'ndan kurtulmak isteyen bu tavrı ayrıca dikkatinize sunuyorum. Önerim şu: Kamu İhale Kanunu'nun adını "saray ihale kanunu" yapın, tek maddeyle "Saray hükûmeti, istediği işi, istediği kişiye sorgusuz sualsiz verir." deyip geçin. "Ben yaptım, oldu" yaklaşımı, ülkemiz tarımına çok ağır bir darbe vurmuştur, hâlâ da vurmaya devam etmektedir.
Bakınız, ülkemizin 24 milyon hektar tarım arazisinin sadece yüzde 25'i sulanmaktadır yani 6,2 milyon hektarlık alanı sulanabiliyor. 1991-2002 yılları arasında on bir yılda 714 bin hektar alan sulamaya açılmış, 2003-2014 yılları arasında yine on bir yılda 595 bin hektar alan sulamaya açılmış. Ne diyelim yani şimdi? Sulamaya açılan arazi konusunda, AKP'nin söylediği gibi, şaha mı kalkmış oluyoruz ya da yaya mı kaldık? Sizler söyleyin.
Değerli milletvekilleri, AKP'den önce, ülkemizde yıllık ortalama 22-24 milyon ton arasında buğday üretimi vardı, bugün 20 milyon tonun altına düştü. Yani 2002 yılı öncesinde kişi başına 380 kilogram buğday üretimi varken şu anda bu rakam 250 kilograma indi.
Tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyken bugün bu iktidarın yanlış politikaları nedeniyle kendi kendine yetmeyen bir ülke hâline geldik, ayrıca net bir şekilde ithalatçı duruma düştük. Bir tarım ülkesi olan Türkiye'de AKP hükûmetleri tarihinde ilk defa saman ithal edildi, cumhuriyet tarihinde ilk defa bir yabancı ülkenin Tarım Bakanına devlet nişanı verildi. Soruyorum buradan, "Yerliyiz, millîyiz." diyenlere soruyorum: Nerede kaldı sizin yerliliğiniz, millîliğiniz?
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; AKP'nin yanlışlarını say say bitiremiyoruz ama tarihe de not düşmek adına yüce Meclis çatısı altında bazı gerçekleri de haykırmak zorundayız. Çiftçinin ekip biçmekten vazgeçtiği, ekilmeyen 4 milyon 167 bin hektar alan var, tarımdan çıkarıldı. Yani bir deyişle, 2 Trakya büyüklüğündeki alanda ekimden vazgeçildi ya da bir başka deyişle, Hollanda'nın yüzölçümü kadar büyük bir alan tarımdan koparılmış oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Barut.
AYHAN BARUT (Devamla) - İşte tüm bu nedenlerle cumhuriyet tarihinde ilk defa ekim alanları, 20 milyon hektarın altına düştü. 2003 yılında 2,8 milyon olan çiftçi sayısı, bugün 2,1 milyona geriledi. 2002 yılında çiftçilerimizin 4,5 milyar olan borcu, 110 milyara kadar çıktı yani 25 kat arttı. Yazık değil mi bu üreticilerimize? Sizlerin döneminde çiftçilerimiz cezaevleriyle tanıştı. Soruyorum buradan: Çiftçilerimizle bir alıp veremediğiniz mi var? Nedir acaba bu zorunuz?
AKP, güya ülkeyi uçurdu ya da ekonomik olarak gerçekten uçurdu ama çiftçinin ekmeğini havaya, ülkeyi de uçurumdan aşağıya uçurdu. Bu kapsamda birkaç örnek paylaşmak istiyorum: AKP iktidarından önce, 2002'de mazot 1 liraydı, bugün 6 kat artmış, 6 lira. Gübrenin tonu o günlerde, 2002'de ortalama 150 liraydı, bugün 1.250 lira, 8 kat artmış. Süt yemi 200 lirayken 1.350 lira olmuş, tam 7 kat artmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYHAN BARUT (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Barut, buyurun, selamlayalım.
AYHAN BARUT (Devamla) - Besi tavukçuluğunda durum vahim, tam bir felaket; 2002'de 320 lira olan yem tam 13 kat artmış, 4.100 lira olmuş.
Ürün maliyetlerindeki fahiş artışları anlattık; peki, ürün fiyatları ne olmuş bu dönemde? Buğday 2003 yılında 35 kuruş; 4 kat artmış, 1,35 lira olmuş. Mısır 2003'te 25 kuruş; 4 kat artmış, 1 lira 15 kuruş olmuş. Pamuk 65 kuruştan 3 liraya çıkmış, 4,5 kat artmış. Karkas et 2002'de 7 lirayken 4 kat artmış, 25-30 lira arasına gelmiş. Özetle, fahiş oranda artan maliyetlere kıyasla ürün fiyatlarında elle tutulur bir artış olmadığı için üretici kazanamamıştır, kan ağlamıştır; tüketiciler ise uygun fiyatlarla ürününe kavuşamamıştır. Ekonomiyi uçurmuşlar mı? Ekonomiyi değil ama ülkeyi köklerinden havaya uçurmuşlar.
Hepinize sevgiler saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)