GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:19
Tarih:19.11.2019

KEMAL PEKÖZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Düzenlemeyle, işverenlerce taşıma hizmeti verilmeyen durumlarda, çalışanlara verilen günlük 10 Türk liralık yol ödemeleri, toplu taşıma kartı, bilet veya bu amaçla kullanılan ödeme araçlarıyla yapılması durumunda, vergi dışı bırakılmaktadır. Dar gelirliye, emekçi sınıfına maddi anlamda destek sağlayan bir düzenleme olduğu için olumlu buluyoruz. Ancak bunun, çalışanların bordrosundaki günlük 10 Türk lirası yol ücretinin tamamının vergi dışı bırakılması daha doğru olacaktır.

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) - Vergi dışı kalıyor işte.

KEMAL PEKÖZ (Devamla) - Tamamı için; bordroda, onun için.

Değerli arkadaşlar, seksen iki yıl önce, idam sehpasına giderken son isteği "Oğlumu benden önce asmayın." olan, mezar yeri de hâlâ belli olmayan Seyit Rıza'yı, "Sadece ana dilimde bir şarkı söylemek istiyorum." diyen ve o nedenle yurt dışına gitmek zorunda bırakılan, orada yaşamını vatan hasretiyle yitiren Ahmet Kaya'yı ve dün hayatını kaybeden Türkiye tiyatrosunun önemli isimlerinden Yıldız Kenter'i anmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 12 Mayıs 2019 tarihi, gece saat üç buçuk; Güngören'deki Trabzonlular bir sahur yemeği düzenliyorlar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bu sahur yemeğine katılıyor. Şimdi "sahur" dediğiniz zaman yüreğinizi, kalbinizi sıdkuselametle tutmanız gerekir; böyle düşünmek gerekir, özellikle inanan insanlar için böyle olması gerekir. Orada yapılan konuşmalar üzerine bir söz söylüyor, diyor ki: "Siz bakmayın şu anda HDP'nin elinde belediyeler olduğuna, yakın bir zamanda hiçbir tanesini bırakmayacağım, hepsi tek tek alınacak ve gidecek." Bu gösteriyor ki Süleyman Soylu ve iktidar, HDP belediyelerinin şu ya da bu şekilde mutlaka görevsizleştirileceğini, görevden alınacağını kafasına koymuş, bunu da açıkça ilan ediyor. O nedenledir ki sekiz ay burada, bizlerle birlikte Mecliste oturan Selçuk Mızraklı arkadaşımızla ilgili, üç yıl önce cezaevine girmiş, hiçbir konuda ifade vermemiş bir yalancı şahit, bir tanık bulunuyor Kayseri Bünyan Cezaevinde, diyor ki: "Ben hemşireydim, bir sabah işe gittim, Selçuk Mızraklı'nın tedavi ettiği bir teröristle karşılaştım." Bunun üzerine soruşturma başlatılıyor, Selçuk Mızraklı görevden alınıyor, on saatlik fasılasız gidişten sonra, o kişinin çıkarıldığı cezaevine, Bünyan Cezaevine Selçuk Mızraklı konuluyor. O kişi de, bugüne kadar ifade vermemiş, ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanan kişi de şu anda serbest, aramızda dolaşmaya devam ediyor.

Biz zaman zaman burada konuşmalarımızda ÖSO'nun kutsanmaması gereken bir örgüt olduğunu, 70'e yakın terör örgütünün bileşiminden meydana geldiğini, Suriye topraklarında çok sayıda suç işlediğini, bunların da basına yansıdığını, Batı kamuoyu tarafından da görüldüğünü söylediğimizde "ÖSO'ya terörist diyemezsiniz çünkü onlar bizim askerlerimizle yan yana savaşıyorlar." diyorlar. Bizim askerlerimizle yan yana savaşıyor olmaları onların işlediği suçların üstünü örtmez, kabahatlerini gizlemeye yetmez.

Bir de "Orası onların topraklarıdır." deniliyor ya -onların topraklarıdır da- Afrin'den sürülen 136 bin kişinin toprakları değil miydi orası? Onunla yetinilmedi, dün Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken arkadaşımızın sorusu üzerine Komisyon üyesi bir cevap veriyor, diyor ki: "Afrin'deki zeytini getirmeyecektik de oradakilere mi bırakacaktık?" Eğer oradakilere bırakmıyorsanız, alıp getiriyorsanız bunu ganimet olarak görüyorsunuz demektir, ganimet de ancak savaşlarda elde edilir. Oysaki biz "savaş" dediğimizde bunun için de kıyameti koparıyorsunuz, "Bu savaş değildir, operasyondur." diyorsunuz, "Barış Pınarı" diyorsunuz, farklı farklı şekillerde adlandırıyorsunuz. Bunun da doğru olmadığını burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayınız.

KEMAL PEKÖZ (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Kuzey Suriye, kuzeydoğu Suriye önemli ölçüde Kürtlerin yaşadığı yerdir, Kürtlerin yüzde 90'lara varan nüfus oranına sahip olduğu bir yerdir ve orası onların topraklarıdır. Şu anda yüz binlerce insan sürgün edilmiş durumda, topraklarından edilmiş durumda, herhangi bir destek de olmadığı için derme çatma çadırlarda yaşamak zorunda kalıyorlar. Onun için de bu insanların bir an önce huzura kavuşması için, özellikle, ÖSO'nun orada bu tür, günlük olarak işlediği suçların önüne geçilmesi Türkiye'nin boynunun borcudur çünkü beraber hareket eden, eğiten, donatan, maddi destek sağlayan ve bütün ihtiyaçlarını karşılayan Türkiye'dir, o nedenle de onun borcudur.

Arkadaşların hepsi Dipsiz Göl'le ilgili söyledi, herhâlde böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir bugüne kadar. Bir gölün altında define olduğuna inanıp o gölün kurutulmasına izin veren devletin Valisi. Zaman zaman, bir şey olduğu zaman diyoruz ya "Onlar devletin valisidir." Şuranın valisi, buranın valisi değil, devletin valisi, Turizm Müdürü, Çevre Müdürü, belki de Bakanlık izin veriyor ve define arıyorlar. Tabii ki define çıkmıyor doğal olarak ve ondan sonra da "O gölü yeniden eski hâline getireceğiz." diye arkasından bir de sit alanı ilan ediyorlar. Bu gerçekten takdire şayan bir davranıştır doğrusu iktidar için çünkü bu tür şeyleri çokça yapıyor. (HDP sıralarından alkışlar)