GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:22
Tarih:26.11.2019

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu teklif 29 ayrı konuyu ilgilendiren, 29 farklı kanunu ilgilendiren bir teklif olarak İçişleri Komisyonuna sunuldu. Bu teklifin içinde neler var diye kısaca Genel Kurulu bilgilendirecek olursam: 1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanunu, 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu, 5682 sayılı Pasaport Kanunu -sıra sayılarını söylemeyeyim- Umumi Hayata Müessir Afetler Kanunu, Er ve Erbaş Harçlıkları Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu; Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu; uzayıp gidiyor. Birbiriyle ilişkisi olmayan, birbiriyle bağı olmayan 29 farklı kanunu ilgilendiren bir teklifle karşı karşıyayız. Bu teklifin torba kanun olarak geldiği yetmiyor, aynı zamanda temel kanun olarak Genel Kurulun gündemine geliyor.

Sayın milletvekilleri, yasama üyesi olarak, Parlamento olarak, parlamenter olarak biz, yetkilerimizi yürütmeye bu şekilde devrettiğimiz müddetçe bunun önüne geçilmeyecektir ve bugünkü bu sistemle de bürokrasi ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemindeki model her zaman ama her zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde istediği kanunu ve yetkiyi almak durumunda kalacaktır. Yüce Meclis olarak, Parlamento olarak, milletvekilleri olarak bizim, buna -iktidar muhalefet fark etmez- karşı duruş sergilememiz gerekiyor.

Bakınız, bu teklif, belki de Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı gibi isimler "uyum yasası" adı altında bugün Parlamentoya geldi, geçtiğimiz hafta Komisyonumuza geldi ama bu teklif, gerçekten masum bir teklif değil. Bu teklifin içerisinde 98 maddenin 19 tanesi hem yasalara aykırı hem Anayasa'mıza aykırı hem de kanun yapma tekniği açısından aykırı bir kanun teklifi. Dolayısıyla, sevgili arkadaşlarım, bu teklifin -sayın grup başkan vekilimizin dediği gibi- 98 maddesinin 19 tanesi bu tekliften geri çekilmeli. Geriye kalan 79 madde "uyum yasaları" adı altında çok kısa bir sürede Genel Kurulumuzda kabul edilebilir ve geçirilebilir.

Değerli arkadaşlarım, tabii kuşkusuz, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yönetilen bir dönemden geçiyoruz. Bu sistemde sayısız kanun hükmünde kararname çıkarılarak düzenlemeler yapılmaktadır ancak şu anda görüşmekte olduğumuz Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nde olduğu gibi, kanun hükmünde kararnamelerdeki eksiklikleri -burası çok önemli- ve yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz. Komisyonumuzda olduğu gibi, bu çatı altında çıkaracağımız bu kanun teklifleri ve maddeleriyle kanun yasallaşmalı ve yürürlüğe girmeli. Ama Komisyonda verdiğimiz bütün önergeler hiç dikkate alınmadan, sadece kamudan gelen bürokrat arkadaşlarımıza sorularak, onların düşüncesi alınarak Komisyonun oylamasına sunuldu. Bütün maddelerde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak önergemiz var; inanıyorum ve tahmin ediyorum ki bu önergelerimizin çoğu yine Komisyon tarafından uygun görülmeyecek, Genel Kurul tarafından reddedilecek.

98 maddeye çıkan bu paket, torba yasa dayatmasıyla karşımıza, maalesef, bu şekilde gelmiştir. İçişleri Komisyonumuzun da 21 Kasımda yapılacak toplantısının -burası da çok önemli- Komisyon Başkanlığı yazısı üyelere 19 Kasım akşam saatlerinde ulaştırılmıştır. Komisyona davet yazısı geliyor fakat teklifin metni Komisyon üyelerine gelmiyor.

Sayın milletvekilleri, gerçekten yasama üyeleri olarak, milletvekilleri olarak buna karşı duruş göstermemiz hepimizin asli görevidir. Dolayısıyla oradaki ikazlarımızı yapmamıza rağmen, bir anda, teklifin sonuna gelindiğinde yani 94'üncü maddeye gelindiğinde 3 madde ilave önergesi geldi. Geçmişteki dönemlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine ait yani sizlere ait olan Millî Saraylar tarafından yönetilen ve yönlendirilen başta kasır ve köşklerin devri Cumhurbaşkanlığına verilmişti. Ben, o dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üyesi olarak duruşumuzu sergilemiştim, karşı duruşumuzu anlatmıştım; "Millî Saraylar" isminden de anlaşılacağı gibi, bu hazinenin, Türkiye Büyük Millet Meclisine ait bu değerli menkul ve gayrimenkullerin bir siyasi hükûmete devredilmesinin son derece yanlış olduğunu söylemiştim. Ama Başkanlık Divanında yine oy çokluğuyla bu karar çıktı, bir anda TBMM'ye ait olan menkul ve gayrimenkuller ilgili Hükûmete ve Cumhurbaşkanına devredildi. Şimdi ne oldu? Biz haklı çıktık Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak. Biz o zaman dedik ki: "Bunlar devredilmemeli." İktidar temsilcileri "Devredilmesinde bir sakınca yok." dediler. Şimdi, Cumhurbaşkanlığı bu menkul ve gayrimenkulleri Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etti. Şimdi, bu 3 madde birer imzayla Komisyonumuza geldi. Komisyonumuza Meclis Genel Sekreterliği tarafından herhangi bir bilgilendirme yapılmadan geldi, herhangi bir sunuş yapılmadı. Neyi geri aldık, neyi tamir, tadilat edeceğiz doğrusu bilmiyoruz. 3 madde teklife ilave edildi ve kabul edildi. Şimdi aklıma şu geliyor: Sarayın bütçesi bitti de geçmişte kullandığı bu menkul ve gayrimenkullerin tamir ve tadilatını Türkiye Büyük Millet Meclisine yaptıracak, yaptırdıktan sonra da yeni hâliyle, yapılmış hâliyle tekrar geri mi alacak? Bunu sormadan geçemeyeceğim, Komisyonumuzun da buna cevap vermesini talep ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, 16 Nisan 2017 Anayasa referandumuyla kabul edilen Anayasa değişikliklerinde en fazla savunulan temel argüman olarak, Anayasa değişikliklerinin güçler ayrılığı ilkesini pekiştirerek yasama ve yürütme erklerinin birbirinden kesin çizgilerle ayrılmasını sağlayacağı söylendi. Yasama faaliyetlerinin yalnızca Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle yapılacağı, bütçe yasaları hariç tüm yasaların milletvekilleri tarafından hazırlanıp teklif edilerek görüşüleceği ifade edilmişti. Bugün gelinen noktada, yasa tekliflerinin yürütme organının talimatıyla hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulduğu görülmektedir. Yasa tekliflerinde milletvekillerinin imzasının bulunması, tekliflerin yasama organı üyeleri tarafından hazırlandığı anlamına gelmemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeden önce, içerikle ilgili, bakan ya da bürokratlar tarafından kamuoyuna maalesef açıklama yapılmaktadır. Komisyonda çoğunluğu bulunan partilere mensup üyeler bürokratların onaylamadığı hiçbir önergeyi maalesef kabul etmiyorlar.

Şunu da belirtmek isterim ki, Komisyon görüşmelerine Bakanlıklardan gelenler, genel müdür düzeyinde hiçbir bürokrat katılmayıp, ilgili birimlerin daire başkanı, hukuk müşaviri yani -buraya katılanları tenzih ediyorum ama- 3'üncü derecede, 4'üncü derecede, 5'inci derecede bürokratlardan oluşuyor.

Bugün burada konuşacağız. Neyi konuşacağız? Örnek veriyorum, Emniyet Teşkilatı Kanunu'nu konuşacağız. Emniyet Genel Müdürü burada mı arkadaşlar?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yok.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Neyi konuşacağız? Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nu konuşacağız. En yetkilisi burada mı arkadaşlar? Neyi konuşacağız? Türk Ceza Kanunu'nu konuşacağız, Dernekler Kanunu'nu konuşacağız, Ceza Muhakemesi Kanunu'nu konuşacağız, Nüfus Hizmetleri Kanunu'nu konuşacağız -maddeler var- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nu konuşacağız, hatta Türk Vatandaşlığı Kanunu'nu konuşacağız, RTÜK'le ilgili kanunu konuşacağız ama maalesef bu birimlerin hiçbirinin genel müdürlük düzeyinde bir bürokratının olmadığını, Komisyonda da, Genel Kurulda da gözlemliyoruz.

Buna karşı duruş göstermemiz milletvekilleri olarak bizim asli görevimizdir. Yasa çıkarıyoruz arkadaşlar. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun sorunu değil, bunu Türkiye Büyük Millet Meclisindeki 600 milletvekilinin sorunu olarak görüyorum. Bunu bilgilerinize sunmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, devletimizin en köklü kurumlarından biri Emniyet teşkilatımızdır. Devletin ana kurumlarından biri olan Emniyet teşkilatına dair çıkarılan kanunları ısrarla, devamlı değiştirme yoluna gidiyoruz. Burada müdürlerin rütbe bekleme sürelerinden, para mükâfatı, takdirname, başarı belgesi, üstün başarı belgesi veya şerit rozet ödülleri gibi düzenlemeler var.

Yine, teklifin 11'inci maddesiyle, sayıları 4.208 olduğu bildirilen başpolis ve kıdemli başpolis memurlarının 45 yaş sınırı nedeniyle daha önce giremedikleri komiser yardımcılığı sınavına yaş sınırı kaldırılarak girmeleri sağlanmaktadır.

Evet, teşkilatımız bu yönüyle haklı olabilir ancak bizler Komisyonda dedik ki: Yazılı ve sözlü olarak yapılması konusunda karar verme yetkisi İçişleri Bakanlığına verilmektedir. Son yıllarda işe giriş, terfi ve benzeri nedenlerle kamuda yapılan sözlü sınavların -genellikle demiyorum- tamamı kayırmacılık amacıyla kullanılabildiğini, yapıldığını hepiniz biliyorsunuz. Dolayısıyla, sayın milletvekilleri, komisyonlarda değerlendirme yazılı sınavda objektif olabilir ama sözlü sınavda objektif olmasının mümkün olmadığını hepiniz daha iyi biliyorsunuz. Israr ettik "Kamera karşısında bunlar yapılsın, ileride bir itiraz olduğunda bu kameralardan görüntü alınsın." dedik ama Komisyonumuz verdiğimiz önergeyi kabul etmedi.

Değerli arkadaşlar, yine, biliyorsunuz, terörle mücadele sırasında alıkonulan ve kaybolan Emniyet teşkilatı personelinin ailelerinin her türlü sosyal hak ve yardımlardan yararlandırılarak mağdur edilmemeleri hususu devletimizin temel görevidir. Ancak, asıl mağduriyet, bu ailelerin ve milletimizin evlatları olan, Emniyet teşkilatının alıkonulan ve kaybolan personelidir. Terörle mücadele ve sınır ötesi operasyonlarda kaç personelimiz kayıptır? Kaybolma ve alıkonulma süreleri ne kadardır? Bu personelimizin en acil şekilde bulunmaları ve kurtarılmaları gerekmektedir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, gelelim seçim meydanlarına. Kısa bir süre önce mahallî idareler seçimini gerçekleştirdik. Bir buçuk yıl önce genel seçimi gerçekleştirdik. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, bütün partilerin genel başkanlarının meydanlarda gümbür gümbür polislere, öğretmenlere, hemşirelere ve din görevlilerine verdikleri 3600 ek gösterge sözüne ne oldu? Halkımız iktidara yani Cumhur İttifakı'na görev verdi. Şimdi, başta polislerimiz, öğretmenlerimiz, hemşirelerimiz ve din görevlilerimize verilen 3600 ek gösterge sözü ne oldu arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar) Komisyona soruyoruz: Ne oldu? Seçimler biteli bir buçuk yılı geçti, meydanlarda büyük coşkularla verilen vaat gerçekleşmediği gibi herhangi bir çalışma olmadığı da bilinmektedir. Eğer iktidar sözünü yerine getiremiyorsa kamuoyunun önüne çıkıp başta polislerimizden, öğretmenlerimizden, hemşirelerimizden ve din görevlilerinden özür dilemelidir, özür dilemelidir, özür dilemelidir! (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine, teklifimizin 14'üncü maddesini, doğal afet yaşayan bölgelerimizde -her defasında geçici bir madde ekleyerek- doğal afet yaşayan vatandaşlarımıza gerekli yardımların yapılabilmesini kapsayacak şekilde düzenleyip yasalaştırmamız gerekmektedir. Geçici tedbirlerin yanında, ülkemizin doğal afetlere maruz kalacağı hususları tespit ederek köklü ve kalıcı tedbirler almamız gerekiyor. Ülkemizin büyük bir kısmı deprem kuşakları üzerinde bulunmaktadır. İlgili Bakanlık ve kuruluşlar geniş kapsamlı bir çalışma yaparak, illerimiz, ilçelerimiz, hatta ve hatta köy merkezlerimiz dâhil olmak üzere deprem haritası uygulamada kullanılır hâle getirilerek belediyelerle beraber yerleşim alanlarının ve kriterlerinin oluşturulması gerekmektedir. TOKİ afet olmadan riskli bölgelerde devreye girmelidir, yeterince gerekli önlemler alınmazsa Allah korusun olası bir Marmara depremi ülkemiz için bir beka konusu olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, Jandarma Genel Komutanlığının -biraz hızlandırmam gerekiyor, zamanım yetmeyecek gibi gözüküyor- ve Sahil Güvenlik Komutanlığının İçişleri Bakanlığına bağlanması doğrultusunda uyum maddeleri vardır, bunları destekliyoruz. Ancak, on yedi yıldır AKP iktidarı döneminde gördük ki bu "özelleştirme" veya "kiraya verme" adı altında tamamı veya hisseleri satılan, ülkemiz için hayati önem taşıyan yerlerimiz vardı. İşte, PETKİM gibi, TÜPRAŞ gibi, TELEKOM gibi, ERDEMİR gibi, TEKEL gibi, demir çelik işletmeleri gibi, ASELSAN gibi, HAVELSAN gibi, tersaneler, Galataport, otoyollar, Sabiha Gökçen gibi birçok tesisin özelleştirildiğini biliyorsunuz. Hatta ve hatta "özelleştirme" adı altında bu ihaleleri alan kişi ve firmalara kamu bankaları tarafından kredi yöntemiyle hangi desteklerin verildiğini de biliyorsunuz. Dolayısıyla AKP iktidarının bu konuda sabıkası olduğunu hepimiz biliyoruz.

Şimdi, Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olan, başta birliklerin içerisindeki sosyal tesislere "özelleştirme" adı altında "kiraya verme" adı altında aynı uygulamayı getiren bir kanun maddesiyle karşı karşıyayız. Komisyonumuzda bunu ısrarla söyledik, maalesef uygun görülmedi, kabul edilmedi.

Diğer bir konu, jandarma uzman çavuşlarımızın... Yine hepinizin bildiği üzere subayların, astsubayların, Emniyet teşkilatı mensuplarımızın okul süreleri görev süresi olarak sayılıyor yani okulda bir yıl, iki yıl, üç yıl, beş yıl, kaç yıl okumuşsa görev süresine dâhil ediliyor. Bu konuda bir mağduriyet yaşanmaktadır. Komisyon temsilcimizin de konuşmasını az önce dinledim. Madde geldiğinde hiç siyasi parti ayrımı yapmaksızın bir önergeyle bunu çıkarmamız gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, teklifin 47'nci maddesinde 3055 sayılı Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve Bakanların Ödenek ve Yollukları Hakkında Kanun'la ilgili bir madde var. Bu madde geldiğinde detaylı olarak konuşacağız, zamanımız yetmediği için ayrıntıya girmiyorum. Bu hakların devredilmesinin de doğru olmadığını Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmişte belediye başkanlığı yapmış bir arkadaşınız olarak biraz da mahallî idarelerle ilgili yaşanan sıkıntılara dikkat çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, büyükşehir Türkiye'de ilk İstanbul ve Kocaeli'de "bütünşehir" kavramı altında başlamış, sonra sayısı 31'e kadar çıkmıştır. Büyükşehir Kanunu'yla, 31 büyükşehir belediyemiz bulunmaktadır. Teklife baktığımızda, mahalli idareler ile halkın seçtiği, milletin seçtiği belediye başkanlarının yetkisi noktasında veya görev alanları konusunda hiçbir maddenin olmadığını gözlemledik. Şimdi, temelde, büyükşehir belediyelerimizin karşılaşmış olduğu ciddi sorunlar var. Bunlardan bir tanesi, 6360 sayılı Kanun'la kaldırılan köy muhtarlığı tüzel kişiliğinin yeniden kazandırılması, tarımsal sulama tesisleri ve işletmeleri ve bu tesisler için gerekli ödenek ihtiyacının kurulması.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Tüzün sözlerinizi.

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Büyükşehir belediyelerimizin bu ve buna benzer ciddi sorunları olduğunu hepimiz biliyoruz.

Şimdi, kamuoyunda konuşulan, yerel yönetimler tarafından konuşulan bir temel konu daha var. Sayın Komisyon Başkanına Genel Kurul huzurunda seslenmek istiyorum: Parti mutfağınızda veya Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünde 31 büyükşehrin dışında 50 tane ili bütünşehir yapma noktasında bir çalışmanız var mı, yok mu; bunu Genel Kurulda açıklamanızı bekliyoruz. Geri kalan yani 50 il belediyesiyle, bütünşehir kanunuyla ilgili bir çalışmanız var mı, yok mu; bununla ilgili düşüncenizi ifade etmenizi bekliyoruz.

Yine, il belediyelerinin en büyük sorunlarından bir tanesi İller Bankası katkı payıyla merkeze bağlı nüfusuna göre yapılan yardımlar. Bu, yaz aylarında nüfus artışı gösteren illerin katkı paylarının artırılması gerçekten doğru olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen son sözlerinizi.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Ülkemizin birçok yerindeki bu sıkıntıları da biliyoruz ve bu sıkıntılarla karşı karşıya kalan belediye başkanlarımız var.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak bir konuya daha değinmek istiyorum. Çok kısa bir süre önce yerel seçim yaptık, mahalli idareler seçimi gerçekleştirdik. Benim seçim bölgem olan Bilecik ilinde, başta il belediye başkanlığını kazandık, ilçe belediye başkanlıklarını kazandık. Yapılan uygulamaların ne kadar yanlış olduğunu kısaca anlatmak istiyorum: Biliyorsunuz, TYP dediğimiz ödenek talebi yani Toplum Yararına Program, bu, İŞKUR tarafından çalıştırılan işçilerin yaptığı ödeneklerle ilgili. Bakınız, 11 belediyesi olan bir ilin milletvekiliyim. AKP'li ilçe belediye başkanlarının TYP'den istediği yani Toplum Yararına Program'la ilgili istediği işçi sayısı, kontenjan sayısı anında yerine getirildi, anında, Cumhuriyet Halk Partili olan Bilecik Belediye Başkanının 130 olan kontenjan sayısı maalesef İŞKUR tarafından onaylanmadı. Yine, aynı şekilde, Bozüyük Belediye Başkanının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - ...80 tane olan kontenjan sayısı yerine getirilmedi. Bu konuyu da Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Genel Kurulun dikkatine sunuyor, önümüzdeki maddelerde yine konuşacağımızı ifade ediyorum. Kanunun bizim istediğimiz ve milletimizin istediği yönüyle kabul edilmesini talep eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)