GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2011-2014 ve 2015-2016 Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun 2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının 2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016 Yıllarına Ait Bölümleri ile Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun Görüşü (3/21, 22, 23, 24, 25, 26, 27) münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:26
Tarih:04.12.2019

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerime Tel Rıfat'ta yaşanan sivil ve çocuk katliamını kınayarak başlamak istiyorum.

Bugün 4 Aralık Dünya Madenciler Günü. Özelleştirme, sendikasızlık, kâr hırsı, güvencesizlik madenciyi öldürmeye devam ediyor. Soma, Ermenek, Şirvan daha dün gibi hatıralarımızda. Madenciler Günü'nü kutlayabilmek için başta bu Meclis olmak üzere herkesin görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi lazım.

Evet, ve bir kadın cinayeti daha; Ceren Özdemir dün Ordu'da katledildi. Kim tarafından? Yine erkek şiddeti tarafından. Bu kürsülerde sıklıkla dillendirdiğimiz ama başta iktidar partisi olmak üzere genel anlamda kulak arkası edilen 6284 sayılı Kanun uygulanmazsa, altına imza atmış olduğumuz İstanbul Sözleşmesi uygulanmazsa bizler daha nice Cerenleri kaybedeceğiz.

Değerli arkadaşlar, ÇAYKUR'la ilgili konuşacağım. Çay, Doğu Karadeniz Bölgesi'nin çok önemli bir gelir kaynağıdır ve biz çaydan bahsederken sıradan bir işten bahsetmiyoruz, orada yaşayan insanların ekmeğini yediği bir işten bahsediyoruz. O nedenle çok daha titiz bir biçimde ele almak zorundayız.

Özel şirketler açıldığı zaman, özel şirketleri desteklemek için ÇAYKUR'a kota uygulanmıştır. 2017 yılından itibaren, toplanan çayın yüzde 42'sini ÇAYKUR, yüzde 58'ini özel şirketler işliyor. ÇAYKUR üretimi kadar pazarlama faaliyeti de yürütmek durumunda kalan bir kurum ve pazarlama faaliyeti yine özel pazarlama şirketlerine devredilmiş durumda.

ÇAYKUR zarar ediyor, evet ama zarar ettiriliyor çünkü bu iktidar uyguladığı neoliberal politikalarla bu ülkenin halkına ait olan kamu mallarını "Zarar ediyor." gerekçesiyle parsel parsel satma konusunda oldukça uzman bir iktidar hâline gelmiş durumda.

Bakın, Katar sermayesine, Lübnan'da Haririlere, Suudilere, fark etmez, yeter ki bir sermaye gelsin ve bu kurumları alsın. Devlet sözüm ona kendi yükünü hafifletiyor. Oysaki kendi üzerinde hafiflettiği yükün bedelini halka, 82 milyon vatandaşın sırtına yüklüyor. Sizin mantığınızla, evet, beytülmal korunmalı ama beytülmal korunmuyor, yedikçe yeniyor. E, zaten "hazine malı, devlet malı deniz" misali "Mutlaka yemeliyiz." diye bakıyorsunuz ve bunu kim yiyor? Saray ve etrafındakiler ama AKP'ye oy veren yoksul, emekçi insanlar bunları izliyor. Bunu kendi seçmeninizle de paylaşmıyorsunuz. Ben burada AKP seçmenine seslenmek istiyorum: Beytülmali parsel parsel satanlar sizin malınızı parsel parsel satıyor. Bu konuda hepimiz daha fazla uyanık olmak durumundayız.

Bir Varlık Fonu çıkarıldı başımıza. Varlık Fonuna baktığımızda, ÇAYKUR, Ziraat Bankası, PTT, Eti Maden, TÜRKSAT -daha bu liste uzar gider- hepsi Varlık Fonuna devredildi. Yani onlarca taşınmaz, banka, kamu hissesi Varlık Fonuna devredildi. "Bunun sebebi nedir?" diye sorduğumuzda, tabii ki sebep olarak şu iddialar ortaya atılıyor: Türkiye'nin ekonomik büyümesine katkı sağlamak, uluslararası kurumsal yatırımcıların ilgisini çekmek ve büyük projelere kaynak sağlamak. Bu amaçların hangisi tuttu, onlara bakalım. Ülke ekonomisi büyüdü mü? Kesinlikle hayır, tam tersi, çokça derinleşen bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Artan enflasyon ve pahalılık insanların yüreğine hançer gibi saplanmış durumda. İnsanlar aç, güvencesiz, geleceksiz. EYT'li emeklilik bekliyor, kamu emekçisi 3600 ek göstergeyi bekliyor, öğrenci KYK borcunun ödenmesini bekliyor; işçi, emekçi yaşanabilir bir asgari ücret bekliyor.

Peki, gelelim uluslararası kurumsal yatırımcının ilgisini çekmeye. Bu ülkede antidemokratik uygulamalar arttığından beri yabancı yatırımcının bu ülkeden nasıl parça parça çekildiğini en iyi biz değil, iktidar bilir. Öte yandan, yerli sermaye bile kaçış yolları arıyor. Bununla ilgili Cumhurbaşkanının bir açıklaması vardı. "Banka hesaplarınıza el konur." tehdidi bile savruldu yerli sermayenin Türkiye'de tutulması için. Geriye kaldı büyük projelere kaynak sağlamak. Evet, bu amacı tutturduğunuzu düşünüyoruz. Doğruya doğru demek lazım. Projeleriniz, Man Adası'nda servet biriktirmek, yeşil dolarları ayakkabılara doldurmak, saraylar, saltanatlar kurmak; bunları tutturdunuz, yani şatafatlı bir hayatın hedefini on ikiden vurdunuz, tebrikler. Ancak bir talihsizliğiniz oldu, bu talihsizliği de söylemeden geçemeyeceğim: Bu hesapları sıfırlayamadığınız için halk beytülmalin nasıl çalınıp çırpıldığına tanıklık etti.

Değerli arkadaşlar, Türkiye bir tarım ülkesi. Verimli toprakları ve zengin sularıyla esasen dünyanın en önemli alanlarından biri olan tarım politikalarını doğru düzgün geliştirmeyi başarsaydı bu ülke, hiçbir şeye ihtiyacı olmazdı ancak gelip görelim ki çay, buğday, tütün, pamuk, bu kota arttıkça artıyor. Şu an bu ülke domatesi, patatesi, eti ithal eder duruma gelmiş durumda. Yani biz üretimi teşvik edeceğimiz yere -kota uygulamalarıyla- yandaş firmalara tarım alanını da peşkeş çekmek için kota uygulamalarından geri adım atmadık. "Ülkenin doğusunda terör sendromu var." deyip hayvancılık sektörü orada da bitirildi. Şimdi, helal mi, haram mı bilmiyoruz -bu tartışmayı daha çok AKP sıraları yapıyor- et ithal ediliyor.

Değerli arkadaşlar, hibrit tohuma da değinmek istiyorum. Bugün, bir nostalji olsun diye söylemiyorum, bir domatesi yediğimizde diyoruz ki: Nerede eski domatesin tadı? Çünkü eski domatesin tohumunu çiftçi kendi toprağından üretiyordu. Oysa şimdi kanser vakalarını artıran ve ticarileştirme amacıyla gerçekleştirilen bu hibrit tohum politikaları, Hollanda'ya, İsrail'e bağımlı hâle getiren bu tohum politikası bu ülkenin içine atılmış en büyük dinamittir. Bu sadece ekonomik alanda değil, aynı zamanda sağlık politikaları bakımından içimize atılmış büyük bir dinamittir.

Değerli arkadaşlar, bizler bu politikalara karşı insanca yaşamak için toprağımıza, suyumuza, çayımıza, zeytinimize sahip çıkacağız. İnsanca yaşamak için ekmeğimize, özgürlüğümüze sahip çıkacağız. Sermaye kayıtsız şartsız egemen kişilere kesilirse fukaranın hakkını kim savunur? Her şey şirketler ve sermaye için olursa ve devlet bunlar için çalışırsa, onlara hizmet ederse halka ne kalır? Halka açlık kalır, zam kalır, zulüm kalır.

Evet "beytülmal" lafını bugün ağzımızdan düşürmedik, iktidarın beytülmale yaklaşımı Hazreti Muhammed'in şu sözlerinde gayet güzel tanımlanmıştır, der ki Hazreti Muhammed: "Bir insanın namazı niyazı sizi aldatmasın; o insanın dirhemle ve dinarla ilişkisine bakın." Gerisi lafügüzaftır.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)