| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 10.12.2019 |
HDP GRUBU ADINA NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, çok değerli hazırun; sözlerime başlarken saygıyla Genel Kurulu selamlıyorum.
Bütçe görüşmeleri ve insan haklarıyla ilgili 10 Aralık gününü birlikte tevhit ederek aslında görüşmelerimiz yürüyor. Bu da bize elbette ki büyük bir sorumluluk yüklüyor. Şöyle ki, aslında, bütçeyle insan hakları, nasın hukuku, insan hakkı birbiriyle bir çeşit bağlantılıdır. Ben biraz değerlendirmemi bunun üzerinde, bu çerçevede kalarak yapmak istiyorum çünkü bütçe dediğimiz şey bir ölçüdür. Bu neyi ölçer? Bütçe nasın, insanların hakkını hukukunu ölçer ve o şekilde teslim eder. Eğer o ölçmede bir haksızlık varsa, nasın hukukunu naksedecek, eksiltecek bir durum söz konusuysa her şeyden önce o ölçüde bir problem var. Yani bugünkü bütçemiz, insan haklarıyla ilgili gerçekten de dünya ölçeğinde örnek bir bütçeyse buna bir itiraz yok fakat eksikliği varsa o zaman ölçüde bir eksiklik var.
Değerli arkadaşlar, esas olan insanın, esas olan toplumun hakkı ve hukukudur. Elbette ki devletin getirdiği birçok yükümlülükler var ama devlet hukuku ile insan hakkı ve hukukunun asla ve asla karşı karşıya gelmemesi ve çatışmaması gerekiyor. Şayet böyle bir çelişki varsa bu çelişkinin de telafisi bizce mümkündür.
Bakınız, ben, tarihten bu konuda bir örnekle bu mevzuya ışık tutmak istiyorum. Sosyal siyasetin, barış siyasetinin en çalkantılı dönemlerde bile nasıl çözüm ürettiğini burada örneklemek istiyorum.
Emeviler Dönemi, hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki, ehlibeyte karşı müthiş bir operasyon var; ehlibeyit her tarafta lanetleniyor, Emevi hanedanlığı, Emevi iktidarı, devletin, iktidarın resmî bir ideolojisi olsun diye Cebriyye düşüncesini de esas alarak âdeta toplumu teslim almış. Baskı var, şiddet var ve sonuç itibarıyla da Cebriyye ideolojisiyle insanlara bu baskı ve şiddetin bir kader olduğu, Allah'ın bir mukadderatı olduğu inancını ve düşüncesini de âdeta topluma hâkim kılmaya çalıştı. Tam da bu kaos ve kargaşada Ömer bin Abdülaziz yönetime gelir. İki buçuk yıllık bir iktidar dönemi var. Yaptığı ilk iş, bütçe disiplinini temin etmektir. Ne yaptı? Gelir gelmez saraya tahsis edilen, padişaha tahsis edilen, o günkü ifadeyle sultana, melike tahsis edilen sarayın bineklerini önce sattırıp hazineye devretti. Sonra ne yaptı? Ondan sonra da eşinin ziynet eşyasını yani takılarını da alıp beytülmale hibe etti. Bundan sonra da tasarrufu uygulayarak, tasarruf bütçesini uygulayarak, sosyal siyasetle iki buçuk yılda öylesine israfın ve debdebenin önüne geçti ki değerli arkadaşlar, tarihçiler bunu ifade ediyor, artık insanlar, yoksul olanlar, fakir olanlar bile zekât alma konusunda mümteni davrandılar. Onu bir onur meselesi olarak gördüler, "Bu, devletin çözmesi gereken bir meseledir." dediler ve Ömer bin Abdülaziz döneminde, değerli arkadaşlar, zekât fonunda biriken paralarla köle satın alınarak azat edildi ve o fon orada kullanıldı. Sosyal siyaseti buydu.
Barış siyaseti nasıldı Ömer bin Abdülaziz'in? Yönetime geldiği zaman halkın arasına karışmak istiyor ve ilk halk ziyaretinde etrafında büyük bir konvoy var, polis var, hayhuylar var, o günün tabiriyle korumalar var, silahlılar var. O etrafında dönüp dolaşanlara dönüp diyor ki: "Siz hele önce benimle halkımın arasından bir çıkın bakalım." Ve bu şekilde bir barış siyasetini uyguluyor. Öyle bir siyaset uygulanıyor ki iki buçuk yılda, ehlibeyt lanetlenirken camilerde, ticarethanelerde, vilayetlerde, saraylarda, ilk yaptığı icraat, cuma günü cuma hutbesinde -bu gün de herkes cumaya gidince buna şahit oluyor- hutbeyi bitirirken "Allah adaletle emreder." ayetikerimesini okumalarını tavsiye eder, emreder. Yani o güne kadar lanetlenen ehlibeyt, o özel insanlar, o yüce Peygamber nesli artık, bırakınız lanetlenmeyi, kendi düşüncelerini, direnişi, o günün direnişini temsil eden o tutum ve davranışlarını düşünceleriyle yeniden ortaya koydular. Cebriyye ekolüne karşı "Bu bir kader değil." diyen ve bu şekilde onları eleştiren, ister Hâricîler olsun ister diğer düşünce okulları olsun, ne yaptı? Onlara da alan açtı ve ilmî alanda, fikir alanında, düşünce alanında insanların özgürlüklerini, adaletlerini hem sosyal siyasetle hem de barış siyasetiyle, bakınız, tarihe geçmiş bir vakıa, bir uygulama olarak iki buçuk yılda çözdü ve tamamladı. Biz bu kürsüden "çözüm" deyince akla hayale gelmeyecek birtakım suçlamalara muhatap oluyoruz.
Çok değerli vekil arkadaşlar, geçenlerde bir televizyon programında değerli bir sayın vekilimiz "Bize Ömer'ler lazım." dedi. Evet, her iktidara işte böyle bir Ömer lazım. Ama bu Ömer, kusura bakmayın, iktidara hizmet eden bir Ömer değil. Bu Ömer, iktidara israfın, iktidara zulmün, iktidara haksızlığın ne olduğunu öğreten bir Ömer olacak ve er veya geç bu memleket de o Ömer'lerle tanışmış olacak diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) - Son söz olarak, her kışın nasıl bir baharı varsa, her gecenin nasıl bir sabahı varsa inşallah bu şekilde bu ülkenin de adaleti tahakkuk edecek diyorum. Bu şekilde, adil bir düzende, adaletin hüküm sürdüğü bir ortamda, barışık bir biçimde bu 82 milyon insanın o eşitlik temelinde yaşayacağı günlere hep birlikte ulaşalım diyorum.
Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (HDP sıralarından alkışlar)