| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 11.12.2019 |
CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün yargının teknik düzlemde tartışılması gereken çok başlığı var. Bütçe kalemlerinin tutarları, yargılama giderlerinin dağılımı, işlem akışları, bilişim altyapısının güncellenmesi ve benzeri birçok başlığı burada tartışabiliriz. Ancak içinde bulunduğumuz, içine düşürüldüğümüz durumu anlayabilmek için bunlar tali meseleler, esas meseleyi konuşmak lazım. Bizim çok daha önemli bir sorunumuz var -ana sorun- o da şu: Türkiye'de çağdaş anlamıyla bir yargı organı maalesef yok. Bakın, burada ideolojik bir kimlikle bunu dile getirmiyorum, lütfen samimiyetimize inanın. Sosyal demokrat da olsanız, liberal de olsanız, muhafazakâr da olsanız, milliyetçi de olsanız, sonuç itibarıyla sanıyorum herkes bir devletin varlığını sürdürmesi için toplumun saygı ve güven duyduğu bir yargı organının olmasını ve buna herkesin inanmasını bekler. Herkes kendine sorsun: "Yargıdan ne bekleriz, nasıl olmasını isteriz?" Bu aslında teknik bir alan da değil, hukukçu olmaya da gerek yok. Samimiyetle, dürüstlükle, beraber düşünelim üstünde. Basitçe sayıyorum:
1) Tarafsız ve bağımsız olmasını bekleriz. Yani kimsenin kimliğine bakmadan herkese eşit muamele etmesini ve hiçbir makam ve mevkiden talimat almamasını bekleriz.
2) Yargı yetkisini kullanan kişilerin yürürlükteki yasalara uymasını yani halkın doğrudan yetkilendirdiği bu Meclisin iradesini tanımasını isteriz.
3) Yargının, kendi geliştirdiği içtihatlara ve pratiklere uymasını yani öngörülebilir olmasını bekleriz.
4) Etkin ve çağdaş olmasını, hızlı karar almasını ve evrensel hukuk normlarına uyumlu olmasını isteriz.
Değerli arkadaşlar, Allah aşkına samimiyetle cevap verin, bunlardan hangisine uyuyor bizim yargının durumu? Yargının, çok uzun değil -geçmişten çok örnek verebiliriz ancak- son bir iki aylık uygulamalarına dahi baktığımızda, hani hep diyoruz ya böyle "Ya, artık yargıya ilişkin ne olsa şaşırmayız." diye, ama öyle şeyler oluyor ki yargı, sağ olsun, bizi şaşırtmaya devam ediyor.
İsimlere, dava konularına girmeden birkaç örnek vereceğim. Amacım burada bir polemik falan başlatmak da değil, nereye savrulduğumuzu izah edebilmek. Bakın, milletvekili olmadan önce ceza avukatlığı yapıyordum. Bir: Ceza yargılamasında bir mahkemenin karar verip dosyadan el çektikten sonra herhangi bir şekilde vermiş olduğu tahliye kararına karşı itiraz edip de başka bir ilk derece mahkemesinin ona ilişkin karar verdiğine hiç şahit olmamıştık; bunu yaşadık.
İki: Savcılar iddianame yazar, iddianameler kabul edilir, sanık yargılanır. Sanık yargılandıktan sonra, aynı iddialara ilişkin, savcılar bir daha işlem yapamaz değerli arkadaşlar; en temel kuraldır bu. Yani şayet böyle olacaksa hâkimlere ne gerek var? Hazır bütçeyi konuşuyoruz, bütçeden tasarruf yapalım, hâkimliği kaldıralım; savcılar iddianame yazsın, kendi çalsın kendi oynasın, istediği kararı versin. Bu da oluyor mu? Oluyor.
Son dönemde, yine, sosyal medya suçlarında ciddi artış olduğunu gözlüyoruz ancak orada da şöyle bir ilginçlik var: Bakın, hemen hemen aynı tarihlerde aynı kelimelerle, aynı "tweet"leri atan 2 benzer durumdaki kişiyle ilgili, birine aynı yargı çok ağır cezalar verebiliyor, diğerine hiçbir şey olmuyor. Sorun, neden ne diye baktığımızda, neden ne? Tek kriter burada "tweet" atan kişinin bugünkü siyasi pozisyonu; başka bir neden yok. (CHP sıralarından alkışlar) Anayasa Mahkememiz, dosyaları rüzgârın şiddetine göre ele alıyor. Bakın, eğer rüzgâr çok şiddetliyse o dosyalara asla elini sürmüyor. Eğer sürmek zorunda kalırsa da pekâlâ kendi içtihatlarının tersine kararlar verebiliyor.
YSK'ye gelince, sağ olsun, o da son seçimde kendi rüşdünü ispatladı, yıllardır yerleşmiş içtihatların tam tersine davranabildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi Sayın Emre.
ZEYNEL EMRE (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, tüm bu yaşananların bir temel, kök sebebi var, o da şu: Yargı bir bütün olarak siyasi iktidara tabi durumda, yargı karar verirken "Acaba saray ne der?" diye düşünüyor, saraydan nasıl bir rüzgâr eserse öyle karar veriyor. Belki bugün bu durumdan hoşnut olanlar vardır aranızda; belki, geçmişte olduğu gibi "Ne güzel, siyasi iktidar da bizim, yargı da bizim, Allah verdikçe veriyor." diyenleriniz vardır fakat asla şunu unutmayın: Siyasi iktidarın uzantısı olmuş, bunu içselleştirmiş bir yargı kurumu, asla, sadece bugünün sorunu olamaz.
Bakın, adalet, sadece hak ve özgürlükler olarak ele alınamaz. Adalet sağlanmadan bütçe düzelmez. Bugün Türkiye'de yüzde 10'a yakın faizler var mı? Var, değil mi? Dünyanın birçok ülkesinde, Avrupa'da da eksilerde faizler var. Türkiye'ye para akması lazım. Türkiye'ye para akmadığı gibi, bizim o çok mahir, yetenekli iş insanlarımız türlü cinliklerle paralarını yurt dışına götürüyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Emre, teşekkür ediyorum.
ZEYNEL EMRE (Devamla) - Son cümlem.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, bütçeyi düzeltmek istiyorsak önce yargıyı düzeltmemiz lazım, yargıyı düzeltmek için de bağımsız kılmak lazım.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)