| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 11.12.2012 |
MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce vefatının seneidevriyesinde, ömrünü Türk milliyetçiliği fikrine adamış dava adamı Hüseyin Nihal Atsız Bey'i, rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum; ruhu şad, mekânı cennet olsun.
"Bir kış günü uçmağa vardı zamansız / Bir cephede süngüler sustu apansız / Kaldık işte Kürşatsız, kaldık Pusatsız / Türk eli çıplak şimdi, Türk eli hatsız."
Değerli milletvekilleri, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın Başbakanlık ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, 2013 bütçesi sosyal ve adil değildir. Adaletsizlik ve vicdansızlık sadece vergi toplamada değil bütçenin dağılımında da kendisini göstermektedir. Sosyal ve demokratik devletlerin asli görevi, sosyal ve kamu hizmetlerini halkına eşit, ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir şekilde sunmak iken; AKP Hükûmeti, vergilerimizi kamu hizmetlerine aktarmak yerine yandaşlarına aktarmayı hedefleyen bir bütçe yapmayı hedeflemiştir. AKP, yoksulların yükünü kaldırmak yerine zenginlerin daha çok kazanmasını teşvik eden bir bütçe politikası izlemektedir. Gelir dağılımındaki uçurum ve adaletsizlik her geçen gün artmaktadır. Zengin, daha zengin olurken, fakir, her geçen gün daha zor şartlarda hayatını idame ettirme gayreti içerisindedir.
Değerli milletvekilleri, Teşkilât-ı Mahsusadan Millî Amele Hizmetlerine, Millî Amele Hizmetlerinden 1965 tarihinde Millî İstihbarat Teşkilatına gelinen süreçte, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne büyük katkılar sunan Millî İstihbarat Teşkilatının, hepimiz için asla inkâr edilemez önemde bulunan mevcudiyetinin daha da pekiştirilmesi ortak amacımız olmalıdır. Millî İstihbarat Teşkilatı, savaşta ve barışta, Türkiye üzerinde gözü olan tüm iç ve dış menfi unsurlara karşı psikolojik harekât ve propaganda savaşını yürütmektedir. Her devlette olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti devleti de ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlayarak vatandaşların huzurunu, mal ve can emniyetlerini tesis etmek, iç ve dış kaynaklı tehdit unsurları hakkında gerekli bilgiyi sağlamak amacıyla istihbarat faaliyetleri düzenlemek zorundadır. Son yapılan bir düzenlemeyle, MİT mensuplarının veya belirli bir görevi yerine getirmek amacıyla kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin görevlerini yerine getirirken görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı soruşturulabilmeleri Başbakanın iznine tabi kılınmıştır.
Oslo'da PKK ile yürütülen pazarlıkları önce inkâr eden, ardından kabullenmek durumunda kalan Başbakan, anlaşıldığı kadarıyla, MİT'i bölünmenin vasıtası ve tetik çeken eli olarak kullanmıştır; gerçeklerin ortaya çıkmasının önüne geçmek için de kendisini yargıdan da yüce sayarak demokrasi dışı tavırlara girişmektedir.
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı marifetince şüpheli olarak ifadeye çağrılan MİT mensuplarının korunması için acele olarak yasal değişikliğe gidilmiştir. Bu düzenlemeyle birlikte MİT Kanunu'nun 26'ncı maddesi hukuki sürecin kesilmesi için yeniden düzenlenmiştir. Bu adım, yasal bir ilkelliktir, kabine zihniyetinin bir ürünüdür. Deyim yerindeyse, yavuz hırsız ev sahibini bastırmıştır.
MİT mensuplarından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin işledikleri suçlardan dolayı soruşturulmalarına izin verilmesi Başbakanın keyfiyetine bırakılmıştır. Hukukun temel prensiplerinden biri olan "Kişiye özel kanun çıkarılamaz." ilkesi de hukuk hiçe sayılarak çiğnenmiştir.
Burada Sayın Başbakana birkaç hususu sormak istiyorum: Açlık grevleri, MİT-Öcalan görüşmeleri ile mi sona erdirilmiştir? Hükûmet, MİT eliyle, örgüt içerisinde Öcalan'ın liderlik konumunu muhafazaya mı çalışmaktadır? MİT tarafından Oslo'da PKK ile gerçekleştirilen görüşmelerin Başbakan tarafından inkâr edilip daha sonra kabul edilmesindeki amaç nedir? Bu görüşmeler kim tarafından kayıt altına alınmış ve basına sızdırılmıştır? Konuyla ilgili olarak kurum içinde soruşturma başlatılmış mıdır? Başlatılmışsa sonuçları ne olmuştur?
İktidara tavsiyemiz şudur: Büyük Türk milletinin emrinde olan Millî İstihbarat Teşkilatının üstün millî çıkarlarımıza dönük çalışmaları desteklenmelidir. Bölücülüğe ve her türlü ayrışmaya karşı icraat yaparak açılım politikalarından vazgeçmek gerekir. Teröre karşı topyekûn bir mücadele başlatılmalıdır. Türk milletinin cepheden ve doğrudan doğruya hedefte olduğunu idrak ederek millî güç unsurları takviye edilmelidir. Millet ve devlet bekasına yönelik saldırılar bertaraf edilmelidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, 2012 yılında MİT'in bütçesi 750 milyon 942 bin lira olarak gerçekleşmiş, 2012 bütçesi ise 665 milyon 568 bin lira olmuştur. Millî İstihbarat Teşkilatının 2013 yılı bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 32,2 oranında artırılarak 995 milyon 569 bin liraya çıkarılmıştır.
Millî İstihbarat Teşkilatının Başbakanın özel hizmetlerini görmesinin önüne geçilmelidir. Başbakan, kendisine haber taşıyan, kendi iç siyasetinin malzemelerini toplayan bir teşkilat hayal ediyorsa, kendi partisinin mensuplarından bunu oluşturmak için kendi parti bütçesi ile yola çıkmalıdır. Milletin emanet parası ile kişisel hırsların tatmini, her iki cihanda da cezası büyük olan bir utanç vesilesidir.
Terörün yeniden hortladığı Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarında PKK'lılar gruplar hâlinde karakol basmaya gelmekte ve bu acı durumu, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç: "Teröristler çok kalabalıklardı ve ağır silahları vardı." gibi acziyet ihtiva eden, utanç verici sözlerle ifade etmektedir. Gaziantep'te 10 kişinin şehit olmasına ve 67 kişinin de çeşitli yerlerinden yaralanmasına sebep olan bombalı araç saldırısında kullanılan aracın çalıntı ihbarının bulunmasına rağmen dört ay -otobanlar da dâhil olmak üzere- trafikte aktif bir şekilde kullanıldığı hâlde bulunamaması da istihbarat eksikliğimizi ve ne yazık ki geldiği boyutu göstermektedir.
Suriye meselesinde de istihbarat birimlerimizin ya eksik ya yanlış tespitleri söz konusudur ya da Sayın Başbakan, kendisine verilen istihbari bilgilere göre değil, ABD'nin dayatmalarına göre politikalar belirlemektedir. Yoksa kardeş kavgasının zirveye çıktığı, Müslüman kanının oluk gibi aktığı bu olaylara Müslüman bir ülkenin Başbakanının sebep olması akıl işi değildir. İstihbarat eksikliklerimize dair daha pek çok şeyler söylemek mümkünken, Oslo batağı bir yerde, bir kenarda dururken merak ettiğimiz şudur: İstihbarat birimlerimizin bütçesi bu derece artarken, istihbaratımızın kuvvetlenmesi gerekmez miydi? Yoksa Sayın Başbakan, istihbarat servislerini sadece vatandaşı, rakiplerini ve gazetecileri dinlemek için mi finanse etmekte ve kullanmaktadır?
Değerli milletvekilleri, Millî Güvenlik Kurulu, devleti bütün organlarıyla yüksek moralli, her hâl ve şartta hazırlıklı tutar ama etkinliği yok edilmiş, acze ve bedbinliğe itilmiş, vizyon ve misyonu tüketilmiş bir Millî Güvenlik Kurulundan ne beklenebilir? Millî Güvenlik Kurulu, devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulamasıyla ilgili konularda tavsiye kararları alır. Koordinasyonun sağlanması için görüş tespit eder, tavsiye kararını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir ve kanunlarla verilen görevleri yerine getirir.
Türkiye'nin etkin bir hava savunma sistemi ne yazık ki bulunmamaktadır. Bu sorun sürekli ertelenmiştir. Sözde millî savunma sanayisini inşa etmekle övünen Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı dişe dokunur bir başarı gösterebilmiş değildir. Açılan ihaleler sonlandırılamamıştır. Şimdi ülkemiz, Başbakan Erdoğan'ın gereksiz bir şekilde tırmandırdığı Suriye iç savaşına taraf olduğu için, açık bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Suriye krizi gibi bir krize hava savunma sistemi olmadan taraf olmak, çıplak elle kor ateşi tutmak gibidir. NATO'dan talep edilen Patriotların sayısı azdır ve maalesef yeterli korumayı sağlayacak durumda olmadığı gibi varlığı da yalnızca görüntüden ibarettir.
Hükûmet, yeni ve acil tedbirler almak zorundadır. Esad rejimi düşerken tek bir füze bile herhangi bir şehrimizi vursa fiilî ve psikolojik etkisi sanılandan çok büyük olur. Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenlerin milletimize bu kötü talihi yaşatmak gibi bir lüksleri yoktur. Türkiye'ye bir füze düştükten sonra bu yüce Mecliste hep birlikte ah vah etsek, sabahlara kadar oturumlar tertip etsek devletimizin ve milletimizin uğradığı kaybı telafi etmek imkânsız olacaktır.
On yıldır iktidar sorumluluğunu üstlenenler, yerli bir hava savunma sistemimiz yokken nasıl olur da boyundan büyük işlere kalkışır, anlamak mümkün değildir. İktidar sahiplerine sormak istiyorum: On yıllık iktidarınızda yerli hava savunma sistemi kurma hususunda hangi çalışmaları yaptınız? Millî güvenliğimizle ilgili yaşanabilecek muhtemel bir saldırı karşısında hangi tedbirleri aldınız?
Değerli milletvekilleri, cumhuriyet tarihinin örtülü ödenek rekorunu bu Hükûmet kırmıştır. Örtülü ödenekten Sayın Çiller 5,3 milyon lira, Sayın Erbakan 6,3 milyon lira, Sayın Yılmaz 8,8 milyon lira, Sayın Ecevit 170 milyon liralık ödenek kullanmışlardır. Örtülü ödenekte harcama rekoru kıran Sayın Başbakan Erdoğan, 2011'de 391 milyon lira, 2012'nin ilk sekiz ayında 587 milyon lira harcamıştır.
Bütçe açığı gerekçe gösterilerek zam üstüne zam yapılırken Başbakanın harcadığı milyonlarca liranın nereye gittiği ise gizli olduğu gerekçesiyle açıklanmamaktadır. Bu paralar nereye gitmektedir? Bu fahiş artışın sebebi nedir? Örtülü ödenekten harcanan milyonlar Oslo görüşmelerine mi gitmiştir, yoksa birilerine mi verilmiştir?
Ayrıca, Atatürk Orman Çiftliği arazisi üzerine inşa edilecek olan Başbakanlık sarayı neyin hevesidir? Mevcut Başbakanlık binası yetersiz mi gelmektedir? İmparatorluğun son devirlerinde görülen lüks saray merakı, Türkiye'yi, umuyorum ki yüce Osmanlı Devleti'nin sonuna uğratmaz.
ABD'nin Orta Doğu'yu parçalama, İslam dünyasını yok etme projesi olan Büyük Orta Doğu Projesi'nin bir ürünü olan çakma Osmanlı projesinin, yeni Osmanlıcılığın çakma sarayı da bu şekilde mi inşa edilecektir? Anlaşılan odur ki Başbakan Erdoğan meşruti monarşinin tekrar kurulmasını ve kendisinin de seçilmiş sultan olmasını beklemekte ve bunun altyapısını oluşturabilmek için gayret göstermektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, iç güvenlik alanındaki kurumların yetki ve sorumlulukları yeniden tanımlanmak suretiyle hizmetin uyum içinde yerine getirilmesi sağlanarak çağdaş yöntemlerle çalışır hâle getirilmelidir. Kurumsal yapılanmada, istihbarat faaliyetlerinde, bilgi akışında ve suçla mücadelede birimler arasında etkili bir eş güdüm sağlanmalıdır. Sınır ve kıyı güvenliği, gerektiğinde sınır ötesi tedbirlere de başvurularak sağlanmalıdır.
Sözlerime son verirken 2013 bütçesinin aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Büyükataman.