GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:31
Tarih:12.12.2019

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

Değerli arkadaşlar, siz kaç senedir iktidardasınız? On yedi senedir iktidardasınız. Peki, niye sanki siz iktidarda değil de ya da bir yıldır iktidardaymış gibi hatta hani bazen muhalefetteymiş gibi davranabiliyorsunuz? Gerçekten... İnsan mesela kaç kez bir şeyle mücadele seferberliği ilan eder? Yani İnsan Hakları Günü geliyor, insan haklarıyla ilgili eylem planı mücadele seferberliği. 25 Kasım, Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü geliyor, kadınlara yönelik şiddete karşı Mercan Seferberliği. Şimdi, hakikaten bazılarınız yeni göreve gelmiş olabilir ama parti olarak on yedi yıldır -yani yazıyla da on yedi, sayıyla da on yedi yıldır- iktidardasınız ve bazen bunun farkında olmadığınızı düşünüyorum. Eleştirilere tahammülsüzlüğünüz de aslında biraz bunu gösteriyor çünkü on yedi yıldır içinizden bir kişi bile "Aslında biz, şunları şunları şunları yapamadık, bunu yerine getiremedik. Şu eleştiriler de haklıydı." diye istifa etmedi. Hiç böyle bir şey olmadı hatta bu laftan ödü kopuyor gerçekten insanların. Hâlbuki istifa onurlu bir şeydir, yapamadığını kabul etmek onurlu bir şeydir. İnsanlar her şeyi yapamazlar, hatalarınız olabilir, hepimizin hataları olabilir ve on yedi yıl mesleki deformasyon için de siyasette bayağı yeterli bir süredir. O yüzden bence sefer görev emirleriniz, seferberlik ilanlarınız bitti diye düşünüyorum. Artık bunun miadı doldu ve gerçekten bitme zamanı geldi. Artık kendi yapamadıklarınız için bizleri suçlar gibi davranmaktan lütfen vazgeçin ve size ayna tutulduğu zaman o aynayı hemen başkalarına çevirmeyip biraz kendiniz de az da olsa bir süre "Ya, ben yaptım mı acaba bir hata?" diye bakmaya devam edin derim.

Evet, siz on yedi yıldır iktidardasınız, bizler de yıllardır ifade ettiğimiz gibi, erkek şiddetine karşı Emniyetten tüm bakanlıklara, bütünlüklü ve kadınların güçlenmesini merkeze alan bir politika oluşturulsun, sığınaklar açılsın, belediyeler üstüne düşeni yapsın, cinsel şiddet merkezleri açılsın, eğitimde, iş hayatında cinsiyet ayrımcılığı sonlansın, kadın istihdamı artırılsın, eşit işe eşit ücret verilsin diyoruz. Bunların en azından bir kısmı için çaba gösterdiğinizi iddia ediyorsunuz. Eğer gerçekten birazcık olsun çabanız varsa aslında gözden kaçırdığınız bir şeyi de görmeniz lazım. Siz, polis eliyle, iktidar eliyle kadınlara şiddet uygulayarak gösterdiğiniz çabalar varsa bunları da heba ediyorsunuz. Yıllardır kadınlar 8 Martlarda, 25 Kasımlarda isyanlarıyla, sözleriyle sokaktalar. İşte, kadınlar olarak güçlenmekten tam olarak biz bunu anlıyoruz. Hani "aile düşmanı" diyorsunuz ya bize, biz aile düşmanı falan değiliz, sadece tek tip ve aynı şeye hapsedilmeye karşıyız, kadınların bir kimlik olarak kabul edilmemesine karşıyız ve biz diyoruz ki: "Kadınlar böyle örgütlü, böyle bir arada oldukları zaman, seslerini yükselttikleri zaman güçlenebilirler." Ama siz bunu engellendiğiniz zaman, kadınların güçlenmesini engellediğiniz zaman evdeki şiddete de sebep oluyorsunuz. Bunun farkında mısınız gerçekten bilmiyorum ama bu bütünlüklü bir sistem sorunu gerçekten. Sürekli olarak biz son yıllarda kadın eylemlerinin polis şiddetiyle bastırılmaya çalışıldığını görüyoruz. Daha iki gün önce polis 9 arkadaşımızın kapısına gelerek 2017 yılındaki bir kadın eylemi nedeniyle onları ifade almaya götürdü. Bunların hepsi ortada olan insanlar, benim çok yakın dostlarım. Aynı şekilde, daha dün, bir veteriner hekime muayenehanesinde tecavüz eden profesör unvanlı bir başka veterinerin yargılandığı duruşma öncesinde açıklama yapan kadınların 3'ü gözaltına altına alındı. Şili'de feminist kadınların başlattığı performansı tekrarlayarak tecavüzü ve şiddeti protesto etmek isteyen kadınlar Kadıköy'ün orta yerinde şiddete uğradı ve gözaltına alındılar. Şili'de kadınlar ne diyorlardı? "Tecavüzcü sensin, öldüren sensin, polisler, hâkimler, devlet ve başka..." İşte, aynı sloganı Fransa, İspanya, Kolombiya, Almanya, Türkiye, Beyrut ve daha pek çok ülkede kadınlar tekrar ettiler. Neden bu sloganı tekrar ettiler? Çünkü yargı, emniyet ve devletin hemen her organına göre aslında yurttaş erkektir ve tüm bu kurumlar dünyanın hemen her yerinde erkekler lehine çalışırlar. Şimdi, böyle olmasaydı, eğer yargının biz erkek egemen olduğunu düşünmüyorsak niye faşist İtalyan Ceza Kanunu'nu değiştirdik? Mesela neden tecavüzcülere evlenmeleri hâlinde af getiren maddenin kaldırılması için yıllarca mücadele ettik ve şimdi yine bu madde bizim önümüze getirilmeye çalışılıyor. Gerçekten Adalet Bakanlığının verilerine baktığımızda 2018'de karara bağlanan 20 bine yakın cinsel saldırı davasının sadece yüzde 38'inde mahkûmiyet kararı çıkmış. Yani tüm ön yargılara rağmen adalete başvuran kadınlar da bunun karşılığını hiçbir şekilde alamıyorlar.

Daha geçtiğimiz günlerde Bursa'da şiddet önleme izleme yani ŞÖNİM merkezindeki erkek müdürün 11 çalışanı taciz ettiği ortaya çıktı ve görevden alındı. Şimdi, bir ŞÖNİM Müdürünün kadına yönelik şiddet konusunda farkındalık sahibi olduğunun ve bu konuda ne kadar yeterli eğitim aldığının açık bir örneğidir bu. Ayrıca, ŞÖNİM'in başında niye bir erkek var? Bu da ayrı bir soru tabii, ayrı tartışılması gereken bir şey.

Evet, ben size o erkek devletle çok fazla muhatap olduğumuza dair bir örnek daha göstermek istiyorum. Bakın, bu örnek: İkiköprü Belediyesi Eş Başkanı Hatice Taş'ın, kayyum atandığında yüzlerce polisin arasında tek başına ayakta durduğu fotoğrafı gösteriyor ve bizim eski vekillerimizden Seher Akçınar şöyle anlatıyor bu fotoğrafla ilgili kendi düşüncelerini: "Başımızdaki örtüyü önce yasakladılar; kazandığımız üniversiteye, çalışma alanlarımıza almadılar; sonra serbest bıraktılar, vekil yaptılar, belediye başkanı yaptılar ama yine de seçildiğimiz belediyelere bırakmadılar. Tek şey yaptılar: Kendi ayrıcalıklı başörtülülerini yarattılar." Hiç kızmayın, böyledir durum. (HDP sıralarından alkışlar)

Bir başka örnek Bitlis'te. Demokratik bir basın açıklamasında Vekilimiz Feleknas Uca'nın kolu kırıyor ve buna karşılık "Müdahale hukuka uygun." diyor mahkeme, böyle bir karşılık veriyor. Avukat Zeycan Balcı, 2016'da Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatlar için yapılmak istenilen basın açıklamasında belini kırıyor polis, tam üç yıl sonra ilk kez hâkim karşısına çıkıyor.

Evet, tüm bu örneklerde olduğu gibi, sokakta polis kadınlara şiddet uygulayınca, yargı bunu hoş görünce Sayın Bakan, gerçekten bu tehlikeye işaret etmek isterim. Bu ülkede yaşayan erkeklerin de çoğunluğu kadınları şiddet uygulanabilir ve güçle susturulabilir insanlar olarak görüyorlar ve evlerde de sokakta da bunu uyguluyorlar. İşte, Ceren Özdemir'in peşine o katil bu cüretle takılabiliyor. "Ben onun peşine takılırım, beğenmezsem bıçaklarım." "Ben o çorbayı beğenmezsem döverim, vururum." İşte, bu cüreti sokaklarda polise kullandırdığınız güçle erkeklere vermeyin. Bunu veren aynı zamanda sizsiniz. İşte, bu nedenle de polise "hayır" diyen kadınlar gibi kendisine "hayır" diyen bir kadının susturulmasına izin vermeyin ve devleti de polisi de hâkimi de başkanı da karşısına alan kadınlara kulak verin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edin, bağlayın sözlerinizi lütfen Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Kalkıp Çavuşoğlu gibi, kalkıp Erdoğan'ın Macron'a Sarı Yelekliler protestolarında yaptığı gibi başkanlar arası bir polemiğe dönüştürmeyin bunu, kadınların sözünü dinleyin gerçekten. Çünkü hakikaten biz kimi kınayacak, kimi eleştireceğiz arkadaşlar? Yani ben sözlerime Fransa İçişleri Bakanlığını kınayarak mı devam edeyim? Mesela "Paris'in Kadıköy banliyösünde Fransız polisinin kadınlara muamelesi şu şekildeydi" diye mi devam edeyim ya da ne bileyim, bu olaylar Fransa'da mı geçiyor gerçekten? Bu olaylar bayağı bizim memleketimizde geçiyor. Ya da ben Fransa'nın Bastille Cezaevindeki arkadaşlarım Çağlar Demirel'i, İdris Baluken'i mi selamlayayım arkadaşlar? (HDP sıralarından alkışlar) Bu cezaevlerinde geçiyor bu olaylar, Türkiye cezaevlerinde geçiyor bu olaylar. Siz, bizim arkadaşlarımızı hapsettiniz; bizim canımızı, gerçekten, gönlümüzdeki insanları hapsettiniz ve bize kalkıp buradan "aile düşmanı" deme cüretini de gösterebiliyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bağlayın lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Bir söz söylediğimizde "Yargılanacaksınız!" deme cüretini de gösteriyorsunuz ve zannediyorsunuz ki devlet sizsiniz, her türlü erk sizsiniz. Ayrıca, İslam da sadece sizin tekelinizde; ayrıca, aile de sadece sizin tekelinizde; her şey, birey, herkes, düşünce sizin tekelinizde zannediyorsunuz. Hayır, böyle değil; hayır, böyle değil. Bizler de varız. Bizler buraya seçilerek geldik; bu seçilmişliği kabul etmek durumundasınız. Bu seçilmişlikle biz de siz de, hep beraber yaşayacağız ve ancak bunu konuşmayı başarabildiğimiz takdirde... AİHM kararını, şok edici düşünceyi de açıklama kararını eğer gerçekten "bir kağıt parçası" diye kabul etmiyorsak birbirimizin varlığına da, düşüncelerine de tahammül edeceğiz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)