| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 12.12.2019 |
MHP GRUBU ADINA TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, muhterem heyetinizi ve ekranları başında bizleri takip eden yüce Türk milletini saygıyla ve muhabbetlerimle selamlıyorum.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100'üncü yılına üç yıl gibi kısa bir süre kala, medeniyetlerin anası ve aynı zamanda birçok devletin de mezarı olan coğrafyamız maalesef emperyalist çetelerin insafsız saldırılarıyla hedef hâline gelmiştir. Varillerine petrol akıtmak için oluk oluk kan akıtanlar, kasalarını parayla doldurmak için masum yürekleri acı, korku, kederle dolduranlar boş durmamışlardır. Onlarca yıldır sömürgeci aklın ve müstemlekeci zihniyetin Türkiye'nin egemenlik haklarına müdahale etme arzusu hiçbir zaman azalmamıştır.
Bu minvalde, 2009 yılında İsrail açıklarında doğal gaz kaynaklarının bulunmasıyla birlikte, dünyanın önde gelen enerji şirketlerinin ilgisini çeken Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmeler, kendilerini uluslararası siyasetin belirleyicisi pozisyonunda gören ülkelerin Doğu Akdeniz'i yeni bir sömürü merkezi hâline getirme çabaları, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başta olmak üzere, Akdeniz'e kıyıdaş bazı ülkelerin haklarının yok sayılması ve gasbedilmeye çalışılması, sözde müttefiklerimizin müttefiklik hukukuna aykırı ve uluslararası hukuku hiçe sayan politikaları hayata geçirme gayreti içine girmesi, Rusya'ya olan enerji bağımlılığını azaltma çabasına giren AB'nin dikkatini çekmeye çalışan bölge ülkelerinin kabaran iştahı ve açgözlü tavrı Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin hafızasında ibretlik bir şekilde yer almaktadır.
Tüm bunlar yaşanırken Türkiye'nin kendi haklarını ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle birlikte, Akdeniz'e kıyıdaş ülkelerin hakkını korumak için gösterdiği refleks takdir edilmesi gereken bir durumdur. İsrail ve ABD başta olmak üzere, Yunanistan, Mısır, Fransa, İtalya ve Güney Kıbrıs Rum kesiminin kurguladığı oyun Türkiye'nin haklı, hukuki, yerinde ve cesur adımlarıyla bozulmuştur. Doğu Akdeniz'de sondaj gemilerimiz faaliyetlerini tüm tehditlere rağmen ara vermeden sürdürürken siyasi, ekonomik, hatta askerî boyutuyla da önem arz eden satranç oyununda Türkiye ve Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında 27 Kasım'da gerçekleştirilen Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Antlaşma Türkiye için büyük bir kazanımdır. Bu cesur adımlarından dolayı Dışişleri Bakanlığımızı, diplomatlarımızı, devletin yetkili kurumlarını gönülden kutluyorum.
Bu cesur adım, ülkemize karşı Doğu Akdeniz'de kurulan koalisyonda çatlak oluşturmuştur. Türkiye karşıtı koalisyonun Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarını yok sayan hamlelerini boşa çıkarmıştır. Bilinmelidir ki Güney Kıbrıs Rum kesiminin 2003 yılında Mısır'la, 2007 yılında Lübnan'la, 2011 yılında ise İsrail'le gerçekleştirmiş olduğu deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dair antlaşmalar ne kadar hukuksuzsa ve egemenlik haklarını ihlal ediyorsa Birleşmiş Milletlerin tanıdığı Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle yapmış olduğumuz antlaşma da o kadar hukuka uygun ve egemenlik haklarımızı korumaya yöneliktir. Bu antlaşmayla, Trablusgarp Savaşı'nda uğradığımız haksızlık kısmen de olsa giderilmiştir. Türkiye-Libya deniz mutabakatı, denizlerdeki çıkarlarımız, mavi vatanımız için hayati bir önem taşımaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, 1960'lı yıllarda Kıbrıs'taki Türk varlığını ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerde bulunan kirli ittifakın, bugün de Türk milletinin tüm Akdeniz'de tecrit edilmeye çalışıldığının farkında ve bilincindedir. Bu sebeple, Milliyetçi Hareket Partisi, Türk devletinin ve Türk milletinin hakkının korunması adına atılan adımları ve atılacak adımları kayıtsız ve şartsız bir şekilde desteklemektedir. Çünkü Türk milleti Kıbrıs'ta, Akdeniz'de kiracı değil ev sahibidir. Dört yüz kırk sekiz yıl önce Lala Mustafa Paşa'nın komutasındaki kahraman Türk ordusunun Türk yurdu yaptığı Kıbrıs kaderine terk edilmeyecektir. Dört yüz seksen bir yıl önce Barbaros Hayrettin Paşa ve yiğit leventlerinin Preveze Deniz Zaferi'yle birlikte Türk gölü hâline getirdiği Akdeniz, gaspçıların insafına terk edilmeyecektir. Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli'nin dediği gibi: "Doğu Akdeniz'de dalımıza basanın damını yıkarız, önümüze çıkanın ömrüne kastederiz." (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle, yer altı kaynakları bakımından zengin olan ülkemizin, bu kaynakları etkin sanayiyle entegre bir şekilde kullanmak üzere hızlı ve somut adımlar atması gerekmektedir. Mermer ve doğal taş sektöründe ham madde tedarikçisi bir ülke olmanın dışına çıkarak, kaynaklarımızı katma değeri olan ürünler hâline getirerek pazarlamak büyük bir önem arz etmektedir. Yüksek teknolojinin kullanıldığı, sanayiyle entegre edilmiş sektör paydaşlarının yüksek teknoloji kullanımına teşvik edildiği, hem devletimizin hem de özel sektörün AR-GE faaliyetlerine ağırlık verdiği bir tabii kaynaklar politikasının hayata geçirilmesi için daha fazla geç kalınmamalıdır. Bununla birlikte, yüksek teknoloji gerektiren ürünlerin bileşenlerinin yerli kaynaklarımızdan elde edilmesini sağlamak için de gerekli çalışmalar tez elden yapılmalıdır. Diğer yandan, enerjimizin ve yer altı kaynaklarının değerlendirilmesi sürecinin de insan sağlığına ve çevreye zarar vermeden sürdürülmesi önceliklerimiz arasında olmalıdır. Ülkemizin birçok noktasında özellikle taş ocaklarının ortaya çıkardığı çevre kirliliği ve insan sağlığını tehdit eden mevcut hâli korkutucu bir hâl almıştır. Sadece seçim bölgem güzel İzmir'imizde 2018 yılı itibarıyla maden arama ve işletme amaçlı madencilik faaliyetleri için 1 milyon 839 bin hektar alanda verilmiş izin bulunmaktadır. Kaynaklarımızın ortaya çıkarılmasına ve değerlendirilmesine söyleyeceğimiz bir şey yoktur ancak tarım arazilerini tehdit eden, orman ve doğal sit alanlarının özelliklerini ortadan kaldıran, yerleşim yerlerine çok yakın mesafelerde bulunan taş ocaklarının çevresel ve insan sağlığını tehdit eden etkileri de görmezden gelinmemelidir. Örneğin, Buca'da taş ocağı açılmasına izin verilen bölge orman alanında yer almaktadır. Şakran'da izin verilen alan, yerleşim yerine sadece 300 metre mesafededir. Seferihisar, Bergama, Kemalpaşa, Menemen, Buca ve Yenişakran'da taş ocağı izni için "ÇED raporuna gerek yoktur." kararları verildiğine şahitlik ediyoruz. Aliağa'nın Güzelhisar Mahallesi, Çaltılıdere Mahallesi Bozdevlitepe mevkisi civarındaki büyük alanlar taş elde edilmesi için dinamit patlatma iznine tabi tutulan ocaklara da sahiptir. Yine, bazı ocakların, Alaçatı'daki gibi, turizm alanlarına yakınlığı da dikkat çeken bir durumdur. Temennimiz, elimizdeki kaynakları değerlendirirken en önemli kaynağımız olan insan kaynağını heder etmeyerek gelecek nesillere ulaştırılması gereken emanetlerin başında gelen tarım ve orman alanlarımızın da yok edilmesinin önüne geçecek insan ve çevre dostu projelerin hayata geçirilmesidir. Bu hususta atılacak adımları, alınacak olan önlemleri dört gözle beklediğimizi de ifade etmek istiyorum.
Tabii, bu noktada madencilik sektörünün sorunlarını da görmezden gelmemiz mümkün değildir. Madencilik sektöründe paydaşların çevreyi olumsuz yönde etkileyen, her fırsatta ceza verilmesi gereken potansiyel bir suçlu ve cezaların bir gelir aracı gibi görülmesi doğru değildir. Doğru olan, sorunlara çözüm üretilmesidir. Maden ruhsatı haklarının alınması sürecinde yatırımcıların yaşadığı uzun ve meşakkatli bürokrasinin yeniden ele alınması ve gerekli kanuni düzenlemelerin yapılması sağlanmalıdır. İlgili mevzuatta değişiklik yapılırken yatırımcıya bürokrasi ve mali açıdan ek süre getirilmesi, yatırım güvencesinin ve kazanılmış haklarının korunması sağlanmalıdır. Maden Kanunu ve ilgili mevzuatlarda, özellikle Çevre ve Orman Kanunlarında yapılacak her türlü yasal düzenlemelerde maden grupları ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen Sayın Osmanağaoğlu.
TAMER OSMANAĞAOĞLU (Devamla) - Yeni düzenlemeler yapılırken özel ilişkilere ayrıcalık tanınmaması, kişilerin mağdur edilmemesi, yatırımcının ve devletin zarara uğratılmaması prensipleri göz ardı edilmemelidir. Maden işletmelerine uygulanan cezaların suçla orantılı boyutta olması sağlanmalı ancak verilen cezaların ruhsat sahibini iflasa sürüklenmesinin de önüne geçilmelidir. Ruhsat sahalarının denetlenmesiyle ilgili Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünden ayrı bir birimin oluşturulması, denetimin daha etkin olması için kayda değer bir öneridir. Madencilik için önemli olan orman izin talepleriyle ilgili süreçte bölge müdürlükleri arasındaki farklı uygulamaların önüne geçilmesi, bölge müdürlüklerinde yapılan değerlendirmelerin en geç iki ay içinde neticelendirmesi sağlanmalıdır. Maden kaynaklı, uç ve nihai ürünlere dayalı yatırımlar devletimiz tarafından teşvik edilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
TAMER OSMANAĞAOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, değerli Başkanım; bu duygu ve düşüncelerle, 2020 yılı merkezî yönetim bütçesinin yüce Türk milletimiz ve devletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)