| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 14.12.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; egemenliğin hiçbir koşula bağlanmadan kayıtsız şartsız ve yalnızca millete ait olduğunun bir kez daha ve yüksek sesle vurgulanmasının zaruri olduğu bugünlerde Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 2020 bütçesine ilişkin görüşlerimizi sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım.
Bir ülkenin şehircilikle imtihanı, benimsemiş olduğu politikaları ve uzun vadeli hedefleri, o ülkenin kültürel mirasına yaklaşımını, modernleşme arzusunu, öz değerlerine duyduğu aidiyeti ve daha da önemlisi millî hassasiyetlerini temsil eder. Kentsel mekânların oluşumunda uygulanan politikalar iktidarın toplumsal ve politik alanla olan ilişkisini de açığa vurmaktadır.
Açık bir şekilde vurgulamak gerekir ki AK PARTİ iktidarı bu hususta sınıfta kalmıştır. Kendimizi kandırmadan kabul etmemiz gerekir ki, çağdaş örnekleri dijital bir devrim yaşarken Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız bu konuda çok geride kalmıştır. Tapu ve kadastro hizmetlerinde de durum farklı değildir. Bu alanda da etkin ve acil reformlara ihtiyaç duyulduğu aşikârdır.
Çağın gereklerini yakalayamayan AK PARTİ iktidarları kültür ve medeniyet kavramlarının somutlaşmış hâli olan şehirleşme konusunda da büyük bir basiretsizlik göstermiştir. Esasında şehirler birçok kültür ve medeniyetin kodlarını bünyesinde barındıran, ruhlarını yansıtan, ilim ve irfandaki zenginliğini gösteren toplumun aynası niteliğindedirler. Bu yönüyle şehirler milletlerin medeniyet anlayışının ve tarihsel kültürlerinin sergilendiği yerlerdir. Nitekim geçmiş dönemlerde bizim medeniyet anlayışımızın, tarihsel ve kültürel bakış açımızın sergilendiği İstanbul, Bursa, Konya, Erzurum, Semerkant, Buhara, Kaşgar ve Turfan gibi nice şehirlerimiz vardı. Günümüzde ise bütün şehirlerimiz kimliksiz ve kişiliksiz hâle getirildi, âdeta birer beton yığınına dönüştürüldü, hangi kültürün, hangi medeniyetin kimliğini taşıdıkları belirsiz hâle geldi.
Muhterem milletvekilleri, Türk-İslam medeniyetinin şehir anlayışındaki rotasını kavrayabilmek için özellikle Semerkant, Buhara, Kaşgar ve Turfan gibi şehirlere bakılmalıdır. Bu şehirler yalnızca basit birer mimari oluşum yahut rastgele inşa edilmiş yerleşim yerleri değildir, aksine Türk-İslam medeniyetinin ve kültürünün tüm dünyaya sergilendiği tarihî birer beşik konumundadırlar. Kaşgar ve Turfan'dan söz etmişken şunu da belirtmek isterim: Biliyorsunuz bu şehirler bugün zulüm altında inleyen Doğu Türkistan'dadır. Muhterem milletvekilleri, Doğu Türkistan bizim için sıradan bir coğrafya değildir. Bu coğrafya ilk Müslüman Türk devleti Karahanlılar'ın sınırı içerisindeydi ve dolayısıyla biz Müslüman Türklerin ilk kez "La ilahe illallah, Muhammeden Resulullah" dediği coğrafyadır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) İlk Müslüman Türk Hakanı olan Satuk Buğra Han'ın mezarının bulunduğu yerdir. Doğu Türkistan ilk Türkçe sözlük olan Divanü Lûgat-it-Türk'ün yazıldığı ve yazarı Kâşgarlı Mahmud'un ebedî istirahatgâhının bulunduğu coğrafyadır. Doğu Türkistan, Türk devlet yönetim felsefesini, erdem ve ahlak anlayışını ihtiva eden Kutadgu Bilig'in yazıldığı ve yazarı Yusuf Has Hacip'in ebedî âleme göçtüğü coğrafyadır. Bugün Doğu Türkistan'da yaşanan Çin zulmü yalnızca soydaşlarımızın boynunda bir zincir ve bağrımızda açılmış bir yara değildir, aynı zamanda bu zulüm doğrudan tarihe damga vurmuş Türk-İslam medeniyetini ve şehircilik anlayışını yansıtan değerlere yönelik bir saldırıdır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ olarak soydaşlarımızı ve kültürel mirasımızı sonuna kadar savunmak boynumuzun borcudur. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bu zulüm karşısında iktidarın sessizliğini anlamakta zorlanıyoruz. Bu sessizliğin sebebi ekonomik olarak Çin'in 3,5 milyar dolarına mahkûmiyet midir, yoksa siyaseten üç buçuk Mao'cuya mahkûmiyet midir, bilemiyoruz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer milletvekilleri, tarihsel şehirciliğimizi koruyamadığımız gibi modern şehircilik anlayışını da takip edemiyoruz. Pek çok ülke, şehirlerinde enerji kullanımı ve ulaşım faaliyetlerini en az maliyetle sürdürülebilirliği üzerine çalışmalar yapmakta, bu çalışmaları ivedi olarak hayata geçirmektedir. Avrupa ülkelerinde dijital çözümler şehircilik politikalarının esasını ihtiva etmekteyken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız tarihî yapıların restorasyonunu dahi çağın gereklerine uygun bir şekilde gerçekleştirememektedir.
Bakanlığın eksikleri yalnızca çağın gerisinde kalmayla sınırlı değildir. İstanbul özelinde bir değerlendirme yaptığımızda, 1999-2003 yılları arasında İstanbul İl Afet Merkez Kurulu tarafından 493 toplanma alanı belirlenmişken, günümüzde bu alanların dörtte 3'ünden fazlasında yapılaşma gerçekleştirilmiş, tehlike anında acil durum planlarının uygulanması ve tahliyeler için zaruri nitelik arz eden bu alanlar AVM'lere, konut projelerine ve otoparklara çevrilmiştir. Bunun yanı sıra, AK PARTİ iktidarı öncesi Ankara'da yalnızca 5 gökdelen varken şu an 68 gökdelenle Ankara Avrupa'nın en dikey 4'üncü şehri konumundadır. Bu durum yatay şehirleşmeyi hedeflediğini iddia eden iktidar için oldukça büyük bir sapmadır. İstanbul ve Ankara'nın yanı sıra, Bursa'daki TOKİ'nin şehir plancılığına tamamen aykırı olarak yapmış olduğu konutlarla Osmanlı mirası yeşil Bursa'mızın tarihî dokusuna en büyük darbe vurulmuştur. Aynı şekilde, Türkiye genelinde göllerimizin neredeyse tamamına köy ve mahallelerin arıtılmamış kanalizasyon suları akıtılmaktadır. Şehirleşme politikalarındaki eksik planlama ve kanalizasyon sistemlerinin inşasına yönelik basiretsiz yönetim, doğal kaynaklarımızın kirletilmesi ve doğa tahribatının artması sonucuna yol açmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, bildiğiniz üzere, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının hazırladığı ve Boğaziçi Yasası'nda değişiklik öngören yasa teklifinin Meclise getirileceği iddiası tartışmalara konu olmaktadır. İddialara göre, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının Boğaziçi Yasası'ndan kaynaklanan yetkilerinin, başkan ve üyeleri Cumhurbaşkanınca atanacak kurum ve kurullara devrini öngören yeni taslakla, yıkılacak kaçak yapıların yerine yeniden yapılaşma izni verileceği iddia edilmektedir.
Yerel yönetimler, merkezî yönetimin tüzel kişiliğinden ayrı birer tüzel kişiliğe sahiptirler. Bu tüzel kişiliğin mevcudiyeti için yetki paylaşımı yapılmış olması yetmez. Bu konularda karar alma ve aldığı kararları yürütme yetkisinin de mahallî idarelerin kendi organlarına verilmiş olması gerekir. Mahallî idarelere bırakılmış konularda onların adına merkezî idare makamları karar alacaksa böyle bir yetki paylaşımının ve dolayısıyla kanunen öngörülen tüzel kişiliğin varlığının hiçbir anlamı olmayacaktır. Aynı zamanda bu durum demokrasinin temel ilkeleriyle ve mahallî idareler hukukunun temel prensipleriyle bağdaşmamaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, başka önemli bir hususa daha değinmek istiyorum. Yıllardır süren ve son dönemde yeniden gündeme gelen Kanal İstanbul Projesi de iktidarın İstanbul'un tarihî dokusuyla bağdaşmayacak projelerinden birini oluşturmaktadır.
Proje planlanırken İstanbul'un doğal yaşam kaynaklarının tehlikeye atılıp atılmayacağı, tanker trafiğinin yaratacağı tehlike, tarım ve orman arazileri nezdinde oluşacak olumsuz sonuçlar, deprem riskini artırıp artırmayacağı enine boyuna incelenmiş hususlar mıdır? Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener'in de ifade ettiği gibi, İstanbul Boğazı Türk halkınındır ve bu konuda milletle inatlaşmamak gerekmektedir.
Belirttiğimiz tüm bu hususlar dışında, zamanımız olsa konuşulması gereken ve hayati öneme sahip Kaz Dağları'ndaki ağaç katliamı gibi, Dipsiz Göl'ün ganimet avcılarına kurban edilmesi gibi, Afşin-Elbistan'daki, Muğla Yatağan'daki filtresiz termik santral bacaları gibi pek çok çevresel konu mevcuttur. Tüm bu eleştiriler, iktidarın çevre ve şehircilik politikaları açısından yetersiz kaldığını ortaya koymaktadır. Vatandaşlarımızın da Hükûmetin popülist şehircilik politikalarından bizim kadar rahatsız olduğu 31 Mart yerel seçimlerinde sandığa yansıyan sonuçlardan kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken 2020 yılı bütçesinin ülkemiz açısından hayırlı olmasını temenni ediyor ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)