GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:33
Tarih:14.12.2019

HDP GRUBU ADINA HABİP EKSİK (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sivil toplum kuruluşlarından, sendikalardan, siyasi partilerden âdeta kaçırılırcasına hazırlanan 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin, kamu kaynaklarının hangi amaçla kullanılacağı net olmayan, hesap sorulamayan, denetlenemeyen, katılımcılıktan uzak, şeffaf olmayan bir saray bütçesi olduğunu görüyoruz.

AKP'nin politik yaklaşımını ortaya koyan 2020 yılı bütçesi sağlığı öncelemeyen, sermayeyi gözeten, ranta dayalı, yoksulluğu derinleştiren, özü itibarıyla bir savaş bütçesidir.

Değerli milletvekilleri, sağlık bedenen ve ruhen tam bir iyilik hâlidir. Bugün, yürütülen Sağlıkta Dönüşüm Programı neticesinde toplumun sağlığı hem bedenen hem de ruhen bozulmuştur ve bunun sebebi de AKP iktidarıdır.

Bugün, baktığımızda, iktidarın uyguladığı neoliberal politikaların sağlık hizmetini ticari bir meta olarak görmesinden dolayı, ülkede hemen hemen her evde kronik hastalığı olan bir yurttaşımız vardır. Sağlığın metalaşması neticesinde hastaya müşteri gözüyle bakıldığından dolayı, mevcut iktidar, daha çok müşteri için, toplum sağlığını koruyucu sağlık hizmetlerinden âdeta feragat etmiştir. Evet, tekrar vurgulamak gerekirse, AKP'nin Sağlıkta Dönüşüm Programı: "Hasta et, çok müşteri olsun, yandaşa peşkeş çekilen hastanelerde tedavi et; hasta yetmiyorsa da hasta garantisi ver, yandaşa rant sağla, böylelikle ilaç ve tıbbi malzeme lobilerine kıyak sağla." İşte, AKP'nin sağlığa bakış açısının özeti değerli milletvekilleri.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının bütçesine büyük bir yük oluşturan şehir hastaneleriyle ilgili söyleyecek çok şey var. Özellikle, şehir hastanelerinin, halkın bütçesini rant adına dağıtmak için yapıldığı net bir şekilde ortadadır. Hasta garantisi vererek resmen "Yurttaşımı hasta edeceğim, olmadı hasta edemezsem bu defa yurttaşların parasını yandaşa bedava olarak vereceğim." diye hasta garantisi verilen "şehir hastaneleri sistemi" resmen halka ihanetin adıdır. Şehir hastanelerinin ıslak imzalı sözleşmelerinin yolsuzlukların üzerini örtmek için saklandığını tüm kamuoyu gördü, biliyor. Yüzlerce kilometre uzağa kurulan hastanelere yurttaşların ulaşması, hatta hastane içinde sağlık hizmetine ulaşması dahi âdeta işkenceye dönüşmüştür. Şehir hastanelerindeki sayısız usulsüzlükler Sayıştay raporlarına da yansımıştır. Olmayan tüp bebek merkezi, uygunsuz malzeme alımı, erken açılış için bitmeyen hastanelerin açılması, olmayan bahçenin bakımı için ödenen paralar, sözleşmelerde iptal hakkının sadece yandaş firmalara verilmiş olması, hastane yönetimine ise sözleşmeleri iptal etmek için mahkemece ispat zorunluluğunun getirilmesi rezaletin somutlaştırılmış hâlidir. Bu sözleşmelerde, herhangi bir uyuşmazlıkta ise bu yandaş firmalar, AKP iktidarının muhaliflere karşı sopaya dönüştürdüğü Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerine karşı güven garantisi olarak Londra mahkemelerini hakem olarak tayin etmiştir yani İngiliz mahkemelerine güveniyorlar, Türkiye mahkemelerine güvenmiyorlar. Nitekim, haklı olduklarını da vurgulamak lazım çünkü Türkiye mahkemelerinin taraflı olduğunu ve bağımsız olmadığını, AKP'nin talimatlarıyla çalıştığını herkes görüyor. HDP'lilere yönelik yapılan hukuksuzluklar ve yaşananlar bunun en büyük ispatıdır.

Sayın Bakan, günümüzde sağlık hizmeti halktan uzaklaştırılarak değil, aksine, yurttaşın ayağına götürülerek sağlanmalıdır; bundan dolayı şehir hastaneleri sisteminden derhâl vazgeçilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bugün, sağlığın bu kadar metalaştırılması, ticarileştirilmesi sağlık emekçilerine olan güveni sarsmıştır, hastanelere olan güven yok olmuştur. Gecesini gündüzüne katarak çalışan doktorlara, sağlık emekçilerine insanlık dışı çalışma koşullarının dayatıldığını görüyoruz. Bunun neticesinde, toplumun kanayan yarası sağlıktaki şiddet maalesef gün geçtikçe artmakta ve derinleşmektedir. Evet, iktidar bu şiddete çözümsüzlüğü dayatarak sadece seyretmektedir. Sağlık şiddeti neticesinde katledilen doktorların, sağlıkçıların vebali AKP iktidarının boynundadır.

Değerli milletvekilleri, iktidarın şiddet politikalarındaki ısrarı, oluşturduğu güvensiz ortam, hukuksuzluklar, ekonominin bozulması, eğitimin bozulması toplumun ruh sağlığını da maalesef bozmaktadır. Bakın, ülkede anksiyete ve depresyona bağlı ilaç kullanımının yüzde 27 oranında arttığı söylenmektedir. Bu politikalar neticesinde, yoksullukla mücadele eden, açlıkla baş başa bırakılan insanlar bu mücadeleyi bırakıp çok üzüntülü durumların yaşanmasına sebep oldular, maalesef yaşamlarına değişik modellerde ailecek son verme noktalarına dahi geldiler. AKP iktidarı savaş politikalarından ve savaş söylemlerinden derhâl vazgeçmelidir.

Değerli milletvekilleri, yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi sağlık alanında da ana dilde sağlık hizmeti yaşamsal bir ihtiyaçtır. Türkçe bilmeyen insanların temel anayasal hakları olan sağlık hizmetine ulaşması engellenmiştir. Ana dil üzerindeki yasaklar ve engellemeler sonucu yıllarca insanlar derdini hekimlere ifade edememiş ve büyük acılar yaşamıştır. Ben, bir doktor olarak, Türkçe bilmediği ve Kürtçe konuştuğu için derdini anlatamayan sayısız vakaya tanık oldum. Bu açıdan "Ana dilde sağlık hizmeti haktır ve verilmelidir." diyoruz.

Tutukluların sağlık hakkı ve yaşam hakkı gasbedilmektedir. Bugün, tutuklu hastalara tıbbi etiğe uymayacak şekilde uygulamaların olduğunu görüyoruz. Sağlık Bakanına ve bu şekilde davranan doktorlara, tutsaklara hizmet ederken, Hipokrat yemininde herkese eşit şekilde davranacağınıza dair yemin ettiğinizi hatırlatmak isterim.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanı bütçeyi sunarken -unuttuğu- "Iğdır'a, Ardahan'a, Ağrı'ya şu hastaneyi yaptık." diyemiyor. Benim seçim bölgem Iğdır'ın 3 ilçesi var: Aralık ve Karakoyunlu ilçelerinde devlet hastanesi yok; Tuzluca ilçesinde ise yıkılmak üzere olan, deprem raporu alamamış bir devlet hastanesi var. Iğdır Devlet Hastanesinde basit bir anjiyo cihazı dahi yoktur ama Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda çıkmış diyor ki: "El Bab'a, Azez'e şu hastaneleri yaptık, şu hizmeti götürdük." Evet, başka ülkelerde yaşayan insanların sağlık hizmeti almasına asla karşı değiliz, bunu özellikle belirtmek isterim ama Tuzluca'nın, Iğdır'ın, Karakoyunlu'nun bu bütçede hakkı nedir, bunu da sormak isteriz.

Başka bir ülkenin egemenlik alanlarını işgal edip, âdeta ilhak etmiş gibi "Hastane yaptık." derseniz, şu soruyu sormak hakkımızdır: Kuzey Suriye'nin bazı kentlerini, yani Rojava'nın bir kısmını, Türkiye'nin coğrafik 7 bölgesine ek 8'inci bölge olarak ilhak mı ettiniz? Bu yapılanların uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu bilmiyor musunuz? Kafanıza göre Suriye'de kalıcı yatırımlar yapmak ve bunu da halkın verdiği vergilerle yapmanın Anayasa'ya aykırı olduğunu bilmiyor musunuz?

Değerli milletvekilleri, KHK'lerle ve güvenlik soruşturmalarıyla binlerce insan hukuksuzca işlerinden edildi. Özel hastanelerde bu doktorlar, sağlık emekçileri kölece çalışma koşullarına mahkûm edildiler. Bugün, yurt dışına beyin göçünün yüzde 15 arttığı basına da yansımıştır. Bakanlık, bu insanları derhâl işlerine iade etmelidir.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı -tam bir denetimsizlik- suçluyu koruyan, mesuliyeti olanı aklayan bir Bakanlığa dönüşmüş. Sağlık Bakanlığının depolarında miadı dolduğu için binlerce aşının imha edildiği ve devletin bütçesinin milyonlarca lira zarara uğratıldığı Sayıştay raporlarına da yansımıştır. Özel hastanelerdeki usulsüz faturalara resmen iktidar tarafından göz yumulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, birçok aile hekimi sağlık hizmetini maalesef derme çatma ASM'lerde yapıyor. Bugün, Türkiye'de birçok köyde insanlar ASM ya da sağlıkevi bulunmadığı için kilometrelerce yol katederek sağlık hizmeti almaya çalışıyor. Aile hekimleri ve hemşireler, sağlıkevi bulunmadığı için, gittikleri köylerde aşıları sağlıksız, hijyen dışı ortamlarda yapıyorlar. Coğrafyamızın en önemli sorunlarından bir tanesi de mevsimlik işçiliğe giden ya da yaylacılıkla geçimini sağlayan ailelerin çocuklarının aşılarının ve taramalarının maalesef zamanında yapılmamasıdır. Sağlık Bakanlığını görevini yapmaya davet ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, milyonlarca liralık fonların ve arazilerin, Sayın Bakanın da daha önce Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı Medipol Hastanesi de dâhil olmak üzere birçok özel hastaneye teşvik olarak verildiği kamuoyunca da bilinmektedir.

Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu konuyla ilgili tasarrufunun olmadığını belgelere dayandırmadan açıklamıştır. Bu konu hakkında, Sayın Bakanı, halkın Meclisinde halka özellikle belgelerle, altını çizerek söylüyorum, belgelerle açıklama yapmaya davet ediyoruz.

Sonuç olarak, 2020 yılı bütçesinin savaş bütçesi olduğunu tekrardan vurgulamak isterim.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Yuh sana!

HABİP EKSİK (Devamla) - Halkın temsilcileri olarak hiçbir zaman böyle bir bütçeye oy vermeyeceğimizi, sonuna kadar halkın sağlığını, hakkını, hukukunu savunacağımızı bir kez daha vurguluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)