| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 14.12.2019 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerine, grubumuzun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerine görüşlerimi paylaşmadan önce şunu gündeme getirmek isterim: Bugün Sağlık Bakanlığının da bütçesi görüşülüyor, o konuda Batman'ın bir talebi var. Kuşkusuz Batman'ın da her kent gibi önemli sorunları var, büyük sorunlar yaşıyor. Batmanlılar da demokrasi istiyor, Batmanlılar da Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesini istiyor. Batman'da da işsizlik var, yoksulluk var ve Batman'daki işsizlik oranı Türkiye'deki ortalamanın neredeyse 2 katı, yüzde 27 civarında. Ama Batmanlılar bir şey daha istiyorlar. Bilen bilir, Batman'ın çok etkili bir yerel basını var ve herhangi bir yerel basın mensubuna gidip sorabilirsiniz veya Batman'da herhangi bir kanaat önderine sorabilirsiniz, bir demokratik kitle örgütü yöneticisine sorabilirsiniz ya da -sayıları azalıyor ama- Batman'da AK PARTİ'ye oy veren herhangi birisine sorabilirsiniz. Emin olun, söyleyecekleri ilk üç sorun arasında başta Batman'ın 500 yataklı hastanesinin yapılmaması sorunu söylenecektir. Yılan hikâyesine dönen bu sorunun çözümlenmesini bekliyorlar. 450 bin nüfuslu bir kentten bahsediyoruz, hâlâ bir bölge hastanesi yok ve ihtiyaca cevap vermiyor. Mardin'den tedavi almak için Batman'a gelen insanlar var, Bitlis'ten, Siirt'ten gelenler var ve Batman sağlık sorunu çözülememiş bir kent, buradan bir kez daha altını çizmek isterim.
İçişleri Bakanlığının bütçesine gelince önce şunu söyleyeyim, Komisyonda da söyledim: İçişleri Bakanlığına ne kadar bütçe ayırırsanız ayırın yetmeyecek. Bütçe nasıl önceki yıllarda açık verdiyse bu yıl da açık verecek ve bu bütçe açığının üçte 1'inin sorumlusu yine İçişleri Bakanlığı olacak. Kuşkusuz İçişleri Bakanlığı bütçesinin her geçen gün artmasında pek çok neden var ve bu nedenlerden bir tanesi de güvenlik sorunu. Dünyanın pek çok bölgesinde güvenlik sorunu var, Türkiye'nin de güvenlik sorunu var, Türkiye'nin yer aldığı bölgede de bir güvenlik sorunu var ama asıl sorun şu: Türkiye'nin güvenlik sorununun da bölgenin güvenlik sorununun da kaynağının bir kısmı bizzat bu Hükûmetin yürüttüğü politikalardır. Örneğin, Türkiye, Suriye'deki iç savaşın neredeyse doğrudan tarafı durumunda; Hükûmeti devirmek isteyen çok sayıda örgütü doğrudan ekonomik olarak finanse ediyor, siyasi olarak finanse ediyor, askerî olarak finanse ediyor. Bakın, basında yer aldı, bu örgütlerin içerisinde yer alan insanlar Türkiye'den maaş aldıklarını söylüyorlar hatta Türkiye bunları bir tür sosyal güvenlik şemsiyesi altına almış, öldüklerinde ailelerine nakdî, parasal yardım yapılıyor ve bunun miktarının ne olduğunu da kamuoyu yakından biliyor.
Daha geçen hafta, meşruiyeti tartışmalı Libya Hükûmetiyle bir anlaşma imzaladınız. Ne büyük talihsizlik ki bizim grubumuz dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu olan bütün partiler bu tartışmalı anlaşmayı onayladılar. Bu tezkere geçti. Yarın öbür gün Hafter'le sorun yaşadığınızda size tekrar hatırlatırız, hiç merak etmeyin, örnekleri çok. Yine, Mursi Hükûmetiyle 2 ülke arasında olağan karşılanmayacak ilişkiler kurdunuz. Daha sonra darbeye karşı çıktınız, doğru bir politika izlediniz ama Mursi Hükûmetiyle kurduğunuz ilişki öyle bir noktaya geldi ki Türkiye'nin Mısır'la neredeyse artık resmî bir ilişkisi yok. Evet, Türkiye bir güvenlik sorunu yaşıyor, Türkiye bölgesel bir güvenlik sorunu yaşıyor ama bu bölgesel ve ülkesel güvenlik sorununun kaynağı doğrudan, bizzat Hükûmetinizin yürüttüğü politikalardır.
Peki, bu yanlış, hatalı dış politikalar sadece yurt dışında yürüttüğünüz politikalarla mı ilgili? Elbette değil. Yurt içinde yürüttüğünüz politikalar da aynı zamanda bir güvenlik sorunu yaratıyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olduğu söylenen örgüt, Emniyet teşkilatına, bütün valiliklere ve kaymakamlıklara, adli teşkilatın her birimine, neredeyse devletin bütün kurumlarına nasıl sızdı, daha doğrusu süzüle süzüle nasıl yerleşti? Bu güvenlik sorununun kaynağı, ülkenin güvenliğinden sorumlu olan AK PARTİ'nin iç güvenlik bakanlığı, İçişleri Bakanlığı değil midir?
Kürt sorununun demokratik ve barışçıl politikalarla çözümlenmemiş olması, hamasi nutuklarla "Gece gündüz ve sabah akşam terörle mücadele ediyoruz." diyerek güvenlikçi politikaların sürdürülmesi Türkiye'de hiç mi güvenlik sorunu yaratmıyor? Hasılı, içeride ve dışarıda yürüttüğünüz politikalar bir bütün olarak güvenlik sorununun kaynağıdır.
Evet, yürüttüğünüz bu politikalar bir bütçe açığına yol açıyor ama bütçe açığının yanında çok daha önemli bir açığa yol açıyor. Ne, biliyor musunuz? Demokrasi açığına yol açıyor. Yürüttüğünüz politikalar bu ülkede demokrasi açığı yaratıyor.
Ben, 20 Kasımda İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken Plan ve Bütçe Komisyonunda İçişleri Bakanının nasıl anılacağını, bu Hükûmetin bu politikalarının nasıl anılacağını dilim döndüğünce aktarmaya çalıştım. 20 Kasım ile 14 Aralık arasında -henüz bir ay değil- neler olmuş, ben size birkaç başlıkta bunları anlatacağım.
Antep'te, Kocaeli'de, Van'da, Ağrı'da, Diyarbakır'da, Batman'da çok sayıda kişi gözaltına alındı, onlarca kişi tutuklandı. Bunların neredeyse tamamı partimiz içerisinde aktif siyaset yürütmüş kişilerdi. Peki, gözaltına alındıklarında neyle suçlandılar, biliyor musunuz? Demokratik Toplum Kongresinin yürüttüğü faaliyetlere katılmakla suçlandılar. Neymiş? Demokratik Toplum Kongresi PKK'nin, KCK'nin emriyle kurulmuş. Peki, ne yapmış bu arkadaşlarımız? Herkese, her kesime açık toplantılar yapmışlar. Bu toplantılara AK PARTİ'nin il ve ilçe yöneticileri de katılmış. Bu toplantılara milletvekilleriniz de katılmış. Bu toplantılar herkese açık toplantılarmış. Ayrıca bu ülkenin Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanı da Demokratik Toplum Kongresine mektup yazmış ve Anayasa'yla ilgili görüşlerini sormuş.
Şimdi niye söylüyorum bunu? Bir kimsenin terörist olarak yaftalanması için yürüttüğü siyasetin önemi yok, ne söylediğinin önemi yok, ne yaptığının önemi yok; Hükûmetin karar vermesinin önemi var, tek ölçüt bu. Ölçüt hukuk değil, ölçüt eylemleriniz değil, fiilleriniz değil, söyledikleriniz değil; Hükûmetin bir kararı, o kadar. Ha, bunu bazen başka ülkelere de yapıyorsunuz ama elin oğlu bizim gibi değil, kabul etmiyor. En son, Baltık ülkelerinin güvenliği için alınan kararı veto edecekmiş gibi yaptınız, "Ya siz de teröristsiniz ya da kararı veto ederiz." dediniz. Ne oldu peki, kararı veto mu ettiniz? Hayır. Peki, karşınızdaki ülkeler "terörist" dediğiniz örgütlere "terörist" mi dediler? Hayır, yapmadılar. Demek ki neymiş, elin oğlunu bu ülkenin gariban vatandaşı gibi kolay kandıramıyormuşsunuz. Öyle "Almanya, Fransa, İngiltere ve şahsım" deyince olmuyormuş bunlar, öyle değil mi? (HDP sıralarından alkışlar)
Bir şey daha söyleyeyim, bakın, son dönemki uygulamayı söylüyorum: Gözaltına almak için gidilen hiçbir evin kapısının açılması beklenmiyor; tartışmasız, istisnasız bütün kapılar kırılıyor, bütün kapılar. On saniye beklenmeden bütün kapılar kırılıyor, sonra da bu kapılar birilerine yaptırılıyor, kime? Kapıları yaptıracağınız kişiler bile iktidara yakın. Gözaltına alınacak kişilerden bile parasal menfaat elde etmeye çalışan bir Hükûmet var.
Bakın, dünyanın dört bir yanında kadınlar, tacizi, tecavüzü ve kadın cinayetlerini protesto etmek için sokaklara döküldü, danslarıyla protesto etti ve yüz milyonlarca, belki milyarca insan tarafından izlendi, bu protesto etkinliği takdir edildi, herkes üstüne düşeni almaya çalıştı; bir ülke hariç. Dünyada onlarca ülkede bu protesto etkinliği gerçekleştirildi, binlerce insan katıldı, milyarca insan seyretti; bir ülkede, sadece bir ülkede kadınlar dans edemediler, kadınlar protesto etkinliği gerçekleştiremediler. Evet, Türkiye'de, Sayın Soylu'nun iç güvenlikten sorumlu olduğu Türkiye'de kadınlar, bütün dünyanın gerçekleştirdiği protesto etkinliğini yapamadılar; işte, tarihe böyle geçeceksiniz.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; ben, Hükûmetin terörle nasıl mücadele ettiğinin bir örneğini vereceğim size, sadece bir örneğini; bundan on gün önce, 4 Aralıkta gerçekleşen bir örnek: Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı bir Jandarmanın karakol komutanı baş harfi "M" olan bir karakol komutanı ile 3 asker yol kontrolü sırasında uyuşturucuyla yakalandılar; 8 kilogram uyuşturucu yakalandı, karakol komutanı ile 3 uzman çavuşun aracında.
VAHİT KİLER (Bitlis) - Sizinkilerden yakalanmıştır, sizinkilerden.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Daha sonra bu askerler gözaltına alındılar, mahkeme tarafından tutuklanmalarına karar verildi. İfadeleri alındığında bu işi uzun süredir yaptıklarını söylediler, 30'a yakın iş birlikçilerinin de ismini verdiler. Şimdi, Vali bir basın açıklaması yaptı, bu askerlerden hiç bahsetmedi, 8 kilogram uyuşturucunun askerlerde yakalandığından söz etmedi, ne dedi biliyor musunuz? "Kıran-5 Operasyonu kapsamında, Lice ilçesi güneyinde kalan dağlık ve kırsal alanda bölücü terör örgütü ile yasa dışı uyuşturucu üretimi ve ticareti yapanlar arasında var olan somut bağı, delillerle ortaya koymak için operasyon yapıyoruz." dedi. Kimin kiminle varmış ilişkisi, kimin kiminle ilişkisi varmış? Lice'de uyuşturucu ticaretinin arkasında o karakol komutanı ve askerler varmış ama Vali, karakol komutanı ve askerlerden bahsetmiyor, "Yasa dışı örgütler ile halk arasında veya ticaret yapanlar arasında bir ilişki var." diyor, öyle mi? İşte, sizin terörle mücadeleden anladığınız şey bu. Sadece manipülasyon yaratıyorsunuz ve halk sizi gerçekten bir şeylerle mücadele ediyorsunuz sanıyor.
Bakın, dün çok önemli bir faili meçhul cinayet dosyası vardı, yakın tarihimizin en önemli dosyalarından biriydi. Bu, bir itirafçının, Ayhan Çarkın isimli bir özel harekât polisinin itiraflarıyla başlatılmış bir soruşturmaydı. O zaman ilk yapılan şey şu oldu: "Bu kesin meczuptur, bu kesin akıl hastasıdır." denildi ve Ayhan Çarkın Adli Tıbba gönderildi. Tabii, Ayhan Çarkın'ın akli melekelerinin yerinde olduğuna karar verdi o zaman Adli Tıp. Uzun yıllar sürdü bu yargılama ve dün mahkemede karar verildi, bütün sanıklar beraat etti, bütün sanıklar; soruşturmanın sonucunda hiçbirisi cezalandırılmadı. Biz şunu söylemiyoruz: "Bu faili meçhul cinayetler sizin Hükûmetiniz döneminde işlendi." "Bu JİTEM cinayetlerinin sorumlusu AK PARTİ hükûmetleridir." demiyoruz. Ama siz, bu cezasızlık politikasını sürdürüyorsunuz. Sizin bu cezasızlık politikasına verdiğiniz destek, sizin bu soruşturmaların karartılması için verdiğiniz destek sadece ve sadece bu cinayeti işleyenlere ve gelecekte işlemeyi düşünenlere cesaret veriyor. Dolayısıyla, siz de dolaylı biçimde bu cinayetlere ortak olarak algılanırsınız, bunu unutmayın.
Biz bu haksızlıkları, hukuksuzlukları dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışıyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledim; yine İçişleri Bakanı gelecek, yine hamaset dolu sözler sarf edecek, "Terörle sonuna kadar mücadele edeceğiz." diyecek, "Son terörist ölene kadar mücadele edeceğiz." diyecek.
VAHİT KİLER (Bitlis) - Etmesin mi?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - "Bin kişiyi öldürdük, üç bin kişiyi öldürdük." diyecek. Bunların her biri birer insan, unutmayın arkadaşlar. Sayıların büyümesi hiç kimseyi başarılı yapmaz, bunu unutmayın. Hiçbir savaşta, hiçbir çatışmada sonucu belirleyen sayılar olmamıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Terörle mücadele var.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bakın, ben size bir tane sadece bir tane örnek vereceğim, teşbihte hata olmasın: Amerika'nın Vietnam'da yürüttüğü savaş sırasında 60 bin Amerikan askeri öldü. Kaç milyon Vietnamlı öldü biliyor musunuz? 3 milyon Vietnamlı; 10 bin, 100 bin, 500 bin değil, 3 milyon Vietnamlı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Ama ne oldu? Amerika, o Vietnam sendromuyla Vietnam topraklarını terk edip gitmek zorunda kaldı.
VAHİT KİLER (Bitlis) - Öyle bir hayal kurmayın.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Dolayısıyla, bir sorundan, bir sorunun çözümünden bahsederken lütfen hiç kimse "Bu kadar kişiyi öldürdük, son terörist kalana kadar öldüreceğiz, son kişi kalana kadar öldüreceğiz." demesin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Askerimizi, öğretmenimizi katleden terörün hepsini yok edeceğiz.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU BAN (Erzurum) - Ayıp bir kere, insan teröristi savunabilir mi? Hangi vicdanla savunuyorsunuz ya!
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bu bir başarı olamaz arkadaşlar. Lütfen insanların hayatını sayı olarak görmeyin diyorum.
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)