| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 15.12.2019 |
MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; YÖK, ÖSYM, Yükseköğretim Kalite Kurulu ve üniversitelerin bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Efendim, klişe sözlerle başlayayım: Eğitim şart, eğitim olmadan hiçbir şey olmuyor. Ama bizde eğitim olunca da bir şey olmuyor. Sorunumuz da sorumuz da tam da burada. Ne yapalım ki eğitim olunca bir şey ya da birden çok şey olabilsin? Sorunun cevabı basit: Eğitim sistemimizi çağın gereklerine uydurmalıyız, uygun hâle getirmeliyiz; bu da bir klişe söz. Peki, çağın gereklerine uygun eğitim modeli nedir? Geleceğin eğitimidir. Öncelikle şunu belirtelim ki: Örneğin bizler, en azından benim jenerasyon 1970'li yıllarda temel eğitim, 1980'li yıllarda da mesleki eğitim aldı ve biz, o yılların eğitim modelinin, sisteminin ürünleriyiz ama bugün, biz o rekabet şartlarının ağır olduğu bir ortamdayız. Bugün eğitim çağında olanlar 2050'lerin iş dünyasının rekabetinde kendilerini bulacaklar. Peki, "Bu çağa uymayan bizim eğitim sistemimizin temel özelliği nedir?" diye bir soru sorarsak: Eğitim sistemimiz, değerli arkadaşlar, 18'inci yüzyıl Prusya'sının eğitim modelidir. Yani okul, sınıf odaklı; diploma hedefli bir eğitim modeli, iki yüz yıllık bir geçmişi var. Sanayi Devrimi'yle standart yeteneklere sahip bir iş gücü ihtiyacı ortaya çıkmıştı. İşte, bizim bu eğitim modelimiz, sanayinin ihtiyacı olan iş gücünü karşılamaya yönelik, standart yeteneklere dayalı, sınıf ortamında içerik aktarımını esas alan bir eğitim modeli. Ben, bunu sistem yaklaşımıyla tamamen sanayi üretimine benzetiyorum girdisi, işlemi, çıktısı olan. Burada öğrenci, ham madde yerini alıyor; birleştirme, kaynak, birçok işlem bizim "içerik aktarımı" dediğimiz kısmı karşılıyor ve sanayi üretiminin mamulü de diplomalı mezunlarımıza karşılık geliyor.
Değerli arkadaşlar, tabii ki zaman içerisinde iş piyasasında değişim ve dönüşümler yaşandı. Bunun sonucunda iş piyasasının ihtiyacı ile bizim eğitim sistemimizin ürettiği diplomalı mezunların uyumunda ciddi sorunlar çıktı hem kalitatif olarak hem de kantitatif olarak ama biz ısrarla aynı üretimi devam ettirip stoklamaya başladık, bunun adına da "genç işsizlik" dedik.
Değerli arkadaşlar, artık bu modelin sürdürülebilir olması mümkün değil çünkü bu modelde düşünme yok, üretme yok; içerik aktarımı ve tanımlanmış becerileri geliştirmek var. Patronlar artık bu işleri makinelere yaptırıyor. Bizi buraya getiren bir süreçti. İnsanlar, önce işi öğrendiler, sonra makinelere öğrettiler; bununla kalmadı, güncellemelerle çok kısa süre içerisinde günün şartlarına uyar hâle getirdiler yani hizmet içi eğitimlerle, işbaşı eğitimlerle zahmetli uzun süreçleri, maliyetli süreçleri çok kısa sürelere indirebildiler. Makinelerin işi öğrenmesiyle otomasyon başladı. Otomasyon iş piyasasında iş gücü taleplerini önemli ölçüde sınırladı ama başlangıçta yenilerini de ortaya çıkardığı için belki çok fazla etkili olmadı. Daha sonra, teknolojik gelişmeler bir sağanak hâlinde gelmeye başladı. Bugün dünyanın da bizim de sıkıntısını çektiğimiz temel sorun işte burada. Makinelerin gelişmesinde inisiyatif konusu hep gündemdeydi. 1990'lı yılların başında "uzman sistemler ve yapay zekâ" adı altında, belli bir alana uygulanmasıyla ilgili, akademideyken bir makale yazmıştım; döndüm onu okudum, o zaman hep şunu söylemişiz: İnisiyatifin, insan İnisiyatifin, insan inisiyatifinin makinelere aktarılması mümkün değil. Peki, makineler nasıl düşünecek? "İnisiyatif" dediğiniz nedir, hafıza ve rasyonellik değil mi? Peki "düşünme" dediğiniz şey felsefeye göre aklın bir ürünü, bir işlevi değil mi? Peki, ne oldu? "Hafıza" dediğimiz şey bugün "big" data olarak konuştuğumuz o yapıyla birlikte devasa bilgi yığınları şeklinde karşımıza çıktı. Peki "rasyonellik" "karar verme" dediğiniz olay ne oldu? "Yapay zekâ" dediğimiz yani insanın beynini, insanın zihnini takip eden, kopyalayan, taklit eden bir yazılımla bu da önemli ölçüde sağlandı. İşte, onun için biz makinelere akıllı makineler, akıllı telefonlar, akıllı şehirler vesaire diyoruz.
Değerli arkadaşlar, Endüstri 4.0'ın ötesinde makinelerin birbiriyle haberleşmesi, birbiriyle iletişime geçmesi, nesnelerin interneti yani bugünkü teknolojik alandaki gelişmelere baktığımızda eğitim modelimizle doğrudan doğruya alakalı olduğunu çok iyi bir şekilde görüyoruz. Otomasyon, robotlar, büyük veri, aklımıza gelecek tüm alanlardaki bu değişiklikler geleceğe uygun bir eğitim modelini "geleceğin" demiyorum, geleceğe uygun bir eğitim modelini... Çünkü bugünkü eğitiminizden çıkan insanlar ki bunlar mezunlar, diplomalılar değil, bunlar iş gücü de değil artık, bunlar bu çağda insan kaynağı olarak ifade edilmeli. Biz insan kaynağı yetiştirmek durumundayız, iş gücü değil. Farkı ne? Farkı, standart yetenek ve işleri yapanlar değil; farkı, düşünenler, zihinsel olarak üretenler, ürettiklerini teknolojiye dönüştürenler. Teknolojiyi ticarileştirenlerden bahsediyoruz yani girişimcilerden bahsediyoruz.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Üreten Ekonomi Programı'nı bundan on beş yıl önce yazarken orada şunu söyledik, dedik ki: "Üreten ekonominin alt unsurlarından en önemlisi yenilikçi girişimcilikti. Yenilikçi girişimcilik olmadan Türkiye'nin cari açığını da kapatması mümkün değil, küresel ekonomiden hak ettiği payı da alması mümkün değil."
Değerli arkadaşlar, burada, en büyük sıkıntımız yeni dünya ve iş modellerine uygun insan kaynağını yetiştirmek. Ben -YÖK Başkanımızda burada- şunu söylüyorum: Hakikaten, benim elimde bir günlük yetki olsa bugün, belki işletme fakültelerinin yarıdan fazlasını girişimcilik fakültesi hâline getiririm. İşletme fakültelerinin programına baktığınızda, hiçbirinin girişimciliği motive eden bir yapısı, programı yok. İşletme fakülteleri sadece kamuya memur yetiştiren, kariyer elemanı yetiştiren bir yapıyla hareket ediyor.
Değerli milletvekilleri, geleceğin eğitim duygusunda aidiyet duygusunun mutlaka olması gerekiyor. Değerler eğitimi şart. Vatansever olacak, inançlı olacak, milliyetçi olacak, etik değerleri bilecek, insanlığın huzuru nedir farkında olacak. Kırk yıldır başımızın belası PKK bu eğitim sisteminden çıkmadı mı? Yine, aynı şekilde, FETÖ bu eğitim sisteminin bir ürünü değil miydi? Elbette kişisel gelişim önemli, takım çalışması, sosyal farkındalık, problem çözme, analitik düşünme, kendi kendine öğrenme önemli.
Değerli milletvekilleri, aslında üniversitelerin, "academia"nın çok ciddi sorunları var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın.
MEVLÜT KARAKAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Bu sorunların çözümü, aslında bilinmeyen şeyler değil, hepsi de bilinen şeyler ama bizim bu sorunlarımızın başında "academia"da ürettiğimiz o bilimsel bilginin, teknolojiye, teknoloji AR-GE'sine, oradan da ürüne dönüşemediğini görüyoruz. Burada çok ciddi sorun var, bunu, yayın ve patent sayılarında görmek mümkün. Aynı şekilde, üniversitelerdeki öğretim üyelerinin çok ciddi sorunları var, kadro sorunları var; bugün, doçentliğini alan araştırma görevlisi kadrosunda devam eden insanlar var. Ben, bu konularla ilgili öğretim üyelerinin, yine 1 milyona yakın öğretmenimizin sorunlarının Milliyetçi Hareket Partisi olarak arkasında olduğumuzu da ifade etmek istiyorum.
Bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)