GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:34
Tarih:15.12.2019

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığımızın bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi ve büyük Türk milletini sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

2019 yılında dünya genelinde çok sayıda ülkede baş gösteren iç karışıklar malumumuzdur. Bizden uzak coğrafyalarda yer alan Şili, Ekvador, Peru, Bolivya yahut Hong Kong gibi ülkelerin yanı sıra, Avrupa'da bulunan Fransa, İngiltere, Sırbistan gibi ülkelerde de önemli toplumsal olayların yaşandığı dikkatlerden kaçmamıştır. Gelinen aşamada yine bize uzak olmayan Lübnan, Irak, İran, Gürcistan ve hatta Yunanistan'da da farklı saiklerle de olsa önemli toplumsal olaylar yaşanmıştır. Kuşku uyandıran gelişme ise iç karışıklığın yaşandığı ülkülerde süregelen çok sayıdaki gösterilerin lidersiz bir şekilde devam etmesidir. Bu durum, akıllara, küresel bir komplonun devrede olduğu, karanlık ellerin hedef ülkelerde rejim değişikliği ve istikrarsızlık yaratma girişimlerine koyulduğu düşüncesini getirmektedir. Aynı zamanda, ülkeler arasındaki fikir ayrılıkları derinleşirken politik tercih ve yönelimler de alışılmışın dışındaki sonuçlar doğuruyor. Çünkü zorunluluk ve öncelikler artık, genelden giderek yerel seviyeye doğru indirgeniyor.

Bununla beraber, finans piyasalarında yaşanan durgunluk, küresel ticarette kısıtlayıcı, engelleyici ve ambargolara dayalı devreye sokulan bazı yaptırım rejimleri, keşfedilen yeni enerji yatakları ve yeni küresel ticaret güzergâhları ülkeler arasındaki siyasetin gerginliğini artırıyor. Bu gelişmeler küresel ve bölgesel güçler arasındaki rekabeti daha da fazla kızıştırırken kimi ülkelerin rejim ve sistemlerini hedef alan toplumsal gösterilerin bir araç olarak kullanılması sonucunu doğuruyor. Şimdiye kadar sadece 2019 yılı içerisinde 30'u aşkın ülkede gözlemlenen toplumsal olaylar bunun açık bir göstergesidir. İnsanlık, savaş, terör, ekonomik kriz, yaptırımlar, iklim değişikliği, bulaşıcı hastalıklar ve göçler gibi pek çok meseleyle birlikte ağır bir imtihandan geçiyor. Artık tek ya da iki kutuplu değil, çok kutuplu olan bir iklim dünyaya hâkimdir. Bunun içindir ki rekabetin koşulları bölgesel seviyeye kadar dayanmıştır.

Pek tabii, bütün bunlar küresel sistemle birlikte denge arayışını hızlandırmaktadır. Ancak esas olarak odaklanılması gereken konu ise hiç kuşku yok ki Sayın Genel Başkanımızın ifade buyurdukları üzere, insanlığın huzurunu tesis edebilecek güvenli bir iklimin yaratılabilmesidir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan küresel sistem buna cevap verebilecek yapı, yetenek, yatkınlık ve güçten uzaktır. Dahası, Batı Bloku olarak adlandırılan kesimde yaşanan derin fikir ayrılıkları yeni ortaklık ilişkilerini doğurmaya başlamışken "müttefik ülkeler tanımı" hemen her çevre nazarında da sorgulanıyor.

İngiltere'nin AB'den ayrılık süreci ve yine AB'nin derin bir tartışma ve ayrışma yaşamaya koyulması, Fransa'nın NATO konusundaki sorumsuz tutumları, ABD'nin sadece kendi çıkarını gözetmeye başlaması, buna karşılık, Çin'in ekonomiyle başlayıp siyasi ve askerî olarak yükselişe geçmesi, Rusya'nın Orta Doğu ve Afrika'da da varlık göstermesi, iki nükleer güç olan Pakistan ve Hindistan arasındaki yüksek gerilim, Kore Yarımadası'nda tansiyonun hâlâ yüksek seyretmesi güç mücadelesinin ağır şartlarının öne çıkan başlıklarındandır. Bu yüzden 2020 yılı gerek bölgesel gerekse küresel koşullar itibarıyla yeni ve belki de çapı şimdiye kadar tecrübe ettiğimiz hadiselerden çok daha ağır geçebilecek gelişmelere gebedir. İşte bunun için, sürekli vurguladığımız gibi, Türkiye kendi istikrarını tesis ve temin ederken bölgesine ve dünyanın geri kalanına da aynı şekilde istikrar vadeden kararlı bir duruşu yansıtabilmelidir.

Ülkemizin dış politikadaki temel konu başlıkları önümüzdeki yıllarda yeni boyutlar kazanarak önemini korumaya devam edecektir. Bu alanda öne çıkan her meselede bizim açımızdan geçerli olan önceliğimiz elbette millî egemenliğimizdir. Konu egemenliğimiz olduğunda kimse bizden geri adım atabileceğimizi, pazarlık konusu hâline getirebileceğimizi yahut esneklik gösterebileceğimizi beklemesin. Egemenliğimiz bizim uğruna can verip elde ettiğimiz ve koruduğumuz namusumuzdur. Kimse, fıtrat değişir sanmasın; bu kan yine o kandır. (MHP sıralarından alkışlar) 1071, 1299, 1453, 1517, 1538, 1571, 1669, 1795, 1881, 1915, 1919, 1920, 1923 ve 1974 yıllarında ne isek bugün de oyuz, biz büyük Türk milletiyiz. (MHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla ihtiyacımız olan hava savunma sistemi tedarikini sağlamışken bunu nerede ve nasıl kullanacağımız sadece bizim irademizde olan bir meseledir.

Vatan bildiğimiz topraklarımızla ilgili taşıdığımız bu hassasiyetimizin aynısı elbette mavi vatanımız için de geçerlidir. Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'nde Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimiyle beraber hareket eden İsrail ve Mısır'ın bölgeyi istikrarsızlaştıracak eylemleri ortadır. Fransa ve İtalya'nın provokatif tutumları malumumuzdur. Tam da burada, Libya'yla vardığımız mutabakatın tarihî derecede önemi haiz olduğunu belirtmek isterim. Böylelikle, Türkiye, Doğu Akdeniz'deki oldubitti girişimlerine kapıyı tamamıyla kapatmıştır. Buna ilave olarak bilhassa Kıbrıs adasında hiçbir hakkı bulunmayan Avrupa Birliğinin Doğu Akdeniz'de de layüsel eylemleri kabul edilebilir değildir. Kıbrıs Türklüğünün kaderi her yönden Türkiye'yle bir ve beraberdir. Bu, bizim mahşerî, vicdani ve hukuki hakkımızdır. Dolayısıyla Avrupa Birliği sonu acı verebilecek provokasyonlara kapılmama konusunda hassasiyet göstermek mecburiyetindedir. Etrafımız her yönden ateş deryasıdır. Rejimleri tehdit eden, sınırları değiştirebilecek potansiyel ve kırılmalara sebebiyet verecek gelişmeler karşısında uyanık, şuurlu ve millî hassasiyeti gözeten bir pozisyonda durmamız millî bekamız açısından herkes için mecburidir. Kırılgan seyreden, gerilimlere açık ve sonu net olarak kestirilemeyecek derecede vahim noktalara ulaşabilecek buhran döneminde ayağı yere sağlam basan, tarihin hakikatlerini kavramış, bugünün gelişmelerini doğru okuyabilen bir anlayışa sahip olunmalıdır. Böylesi bir dönemde ülkemiz de çeşitli sınamalardan geçti ve hâlâ daha türlü kirli tertiplerle geçirilmeye çalışılıyor. Ancak yalnızca kendimiz adına değil, zulmün baş gösterdiği yerlerde var olan sorunları aşma anlamında da güçlü olmamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Kırım'da, Karabağ'da, Batı Trakya'da, Türkmeneli'nde ve özellikle de Doğu Türkistan'da soydaşlarımızın yaşadığı büyük sıkıntılar ortadadır, bunları görmezden gelemeyiz. Yine, Arakan'da ve Filistin'de Müslümanların maruz kaldığı zulümler karşısında sessiz ve eylemsiz duramayız. Kudüs konusunda uluslararası çaba ve Birleşmiş Milletler kararını yok sayan girişimlere bigâne davranamayız. Bu çerçevede ülkemizin zulüm yaşanan bölgelerle ilgili izlemiş olduğu vicdani siyaset doğrudur, ancak zulümlerin ortadan henüz kalkmamış olması da çabaların artırılması gerektiği gerçeğini karşımıza çıkarmaktadır. Dışişleri Bakanlığımızın 246 diplomatik temsilcilikle dünyada en geniş temsil alanına sahip 5'inci ülke konumuna erişmemizi sağlaması elbette önemli ve değerlidir. Bu durum asla yadsınamayacaktır. Temennimiz bu imkânların küresel düzeyde sesimizi daha gür çıkaracak gündemlere de olanak sağlayabilmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, millî egemenliğinden taviz vermeyen, insani merkezli anlayışıyla izlediği, gelişime açık olan ve bilhassa Ankara merkezli seyretmeye koyulan anlayışıyla bize göre dış politikada başarılı bir yılı geride bırakmaktadır. 2019 yılı içerisinde ülkemiz, başarılı seyreden dış politikasının somut hâle yansıyan ve dahası 21'inci yüzyılda elimizi pek çok alanda güçlü kılacak meyvelerini almaya başlamıştır. Çin'den başlayarak Avrupa'ya kadar uzanacak olan yeni ticaret hattının en önemli ve stratejik ayağının Türkiye olması, bu hedefe yine yıl içerisinde ulaşılması memnuniyet vericidir. Bu kapsamda, Çin'den kalkan bir yük treninin ülkemizde inşa edilen yeni demir yolu hattı üzerinden Avrupa'ya ulaşmasıyla beraber Türkiye, doğu-batı aksında küresel ticaretin merkezi konumuna ulaşmış, jeopolitik gerçekler jeostratejik hedeflerimizle uyumlu hâle gelmiştir. Hiç kuşku yok ki ilerleyen yıllarda, küresel ticaretin sürekliliği ve istikrarı açısından Türkiye'nin sahip olduğu önem daha da artacak, üretime dayalı ekonomik hedeflerimizin gerçekleşmesiyle şimdiki konumumuzdan çok daha güçlü ve prestijli bir seviyeye de çıkmış olacağız. Temennimiz, doğu-batı aksında olduğu gibi, yeni gelişmeler ışığında yapılacak yeni planlamalar ve yatırımlarla kuzey-güney aksında da ülkemizin her alanda küresel ağın merkezi hâline gelmesinin sağlanmasıdır.

Diğer yandan, ülkemiz ile Rusya arasında varılan anlaşma gereğince hayata geçen TürkAkım da potansiyelimizin artmasına vesile olan bir başka proje olmuştur. Gelinen aşamada bu hattın ülkemizde uzanan ve Avrupa sınırında bekleyen son uç noktasına kadar olan bölümüne gaz verilmeye başlanmıştır. Türkiye artık hangi Avrupa ülkesiyle anlaşırsa bu ülkeler gazını Türkiye'den temin edebilecektir.

Enerji anlamında ülkemize önemli değer katan bir başka proje ise TANAP'tır ve burada da Avrupa'ya Hazar bölgesinden Azerbaycan gazının akması başlamıştır. 21'inci yüzyılda Asya ve Avrupa arasındaki jeopolitik hamlelerde TANAP'ın varlığı, Türkiye'nin Türk dünyasıyla var olan ilişkisini daha da güçlendirebilecek, Türk dünyasının istikrarlı bir geleceğe kapı aralamasına olanak sağlayacaktır. İnşallah bu hatta Türkmenistan ve Kazakistan'ın da katkıları olur. Dolayısıyla ülkemizin ulaşım ve ticaret anlamında eriştiği vizyoner seviyenin enerji anlamında da sonuç vermiş olması bir diğer memnuniyet kaynağımız olmuştur.

Neredeyse tüm dünyada iç karışıklıklar, çatışmalar ve savaşlar yaşanırken Türkiye, istikrar vadeden yapısıyla bölgesinde huzurun ve barışın sağlanması noktasında kararlı bir şekilde yoluna devam ediyor. Bunun ne anlama geldiğini uzak olmayan vadede elbette göreceğiz. Yaşanan bu olumlu gelişmelerin Cumhurbaşkanlığı hükûmet etme sisteminin başarılarından olarak tarihe geçtiğini de ifade etmek istiyorum. Hiç kuşku yok ki bütün bu başarılar, ayağı yere sağlam basan, kararlı, tutarlı, caydırıcılığı yüksek ve gerektiği anlarda ortaya çıkabilecek her türlü tehdidi yerinde bertaraf etme kudretine sahip bir millî savunma anlayışıyla da desteklenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye'de icra edilen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtı'yla, PKK/PYD terör örgütünü meşrulaştırma girişiminin en büyük elemanı olan IŞİD'in varlığına son verildiği gibi PKK/PYD terör örgütüne de büyük bir darbe vurulmuştur. Özellikle Barış Pınarı Harekâtı her çevrenin hangi niyette olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Sınırımızdan kimi yerlerde henüz 30 kilometre derinliğe uzaklaştırılan terör örgütü PKK/PYD'nin, giderek petrol kuyuları ve Irak, hatta İran'dan başlayarak -ki İran'daki karışıklıklar da böylesi bir dönemde malumdur- Akdeniz'e uzanması istenen olası petrol boru hatları üzerindeki sahalarda tutundurulmaya çalışıldığı bellidir. Bilhassa Suriye'de, ABD ve Rusya arasındaki ilişkilerde bizim dışımızda geliştirilmeye çalışılan bir gündem var mıdır; bunun üzerinde durulması gerekir.

Bu kapsamda, Gazi Meclisimizin dikkatini mevcut durumda atıl hâlde bulunan Kerkük-Hayfa ve Kerkük-Banyas boru hatlarına çekmek istiyorum. Irak böylesine karıştırılmışken Suriye'de PKK/PYD petrol kuyularıyla beraber bu atıl hatların bulunduğu alana yerleştirilmeye çalışılıyor görüntüsü mevcuttur. Benzer çabalar Rusya'nın desteğini alan Esad rejimi için de geçerlidir ve kimi alanlarda rejim PKK/PYD terör örgütüyle ortak çalışıyor görüntüsü vermektedir. Anlaşılıyor ki herkes açısından bölgemizde kader ve karar anı gelmiştir. Ortada birbiriyle mücadele eden 2 tez vardır ya yüz yıl önce Sykes-Picot Anlaşması'nda görüldüğü üzere, bu bölgeye gelmeye gücü yeten tüm ülkelerle bu güce sonradan erişen ABD'nin de dâhil olduğu güruh bölge sınırlarını değiştirecektir ya da 19 Mayıs 1919'da devletimizin kurucusu Atatürk'ün Samsun'a çıkmadan evvel şanlı ecdadımızın karar kıldığı millî hedefimiz amacına ulaşacaktır. Yani var olan hesaplaşma yüzyıldan bu yana devam eden, aradan geçen süre boyunca amacından sapmadan güncel gelişmelerin ilavesiyle süregelen bir gündemdir. Dolayısıyla aynı anda çarpışan 2 tezin bir tarafında coğrafyayı gösteren haritalar üzerinde yer alan cetveller ve kalemlerle çizilmeye çalışılan sınırlar vardır, diğer taraftaysa tarihin ve hakikatlerin coğrafyaya artık dar geldiği gerçeği. Biz Türkiye olarak bölgenin tarihsel dinamiklerine vâkıfız. Yüz yıl öncesine göre Allah'a hamdolsun çok daha güçlüyüz. Oyun ve karanlık planların bilincindeyiz. Bir asır evvel açılan yaraları sarmanın, kucaklaşmanın ve kader birliği yapmanın zamanı da günün birinde inşallah gelecektir. Bu bölgede yaşayan hiçbir insanı ayırmadan hepsini kucaklayabilecek, hepsine insan gibi değer verecek ve bölgenin zenginliğini adil bir şekilde paylaşarak huzuru ve istikrarı getirecek bir anlayışı hayata geçirebiliriz, inşallah geçireceğiz.

Böylesi bir dönemde ülkemizi tarihî gerçeklerden uzak ancak siyasi gerekçelerle, mesnetsiz ithamlarla muhatap kılmak isteyenlerin çabaları da elbette beyhudedir. Bu kapsamda ABD Temsilciler Meclisinde alınan maksadı belli sözde soykırım kararının bizim nazarımızda yok hükmünde olduğunu, ikili ilişkilerimize zarar vermekten başka bir işe yaramayacağını ve kınadığımı da belirtmek isterim.

Sözlerime son verirken Dışişleri Bakanlığımızın 2020 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütçeyi açık bir şekilde desteklediğimizi ifade ediyor, ana vatanımızdan uzak coğrafyalarda, hatta dünyanın en ücra köşelerinde dahi vazifelerini sürdüren tüm diplomatlarımıza üstün başarılar diliyor, kendilerine selam ve saygılarımı gönderiyorum, Gazi Meclisimizi de sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)