GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:34
Tarih:15.12.2019

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üniversite bütçeleri, YÖK, Yükseköğretim Kalite Kurulu ve ÖSYM üzerine görüşlerimizi ifade etmek istiyorum.

Biraz önce iktidar partisi sözcülerini dinlerken, hakikaten, sanki bu ülkede biz yaşamıyormuşuz gibi bir duyguya kapıldım. Ya gerçekten onlar bu ülkede yaşamıyorlar ya da biz bu ülkede yaşamıyoruz; halkımız karar versin diyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün üniversitelerimizin çok ciddi sorunları var. Bakın, üniversitelerimiz bugün, söylenildiği gibi bütçeden yeterince faydalanmıyorlar. Meksika'dan sonra OECD ülkeleri arasında eğitim ve araştırmaya en az bütçe ayıran ülke konumundayız. Eğitim ve araştırmanın yapılamadığı bir üniversite ikliminin de nasıl yaratıldığını sizinle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, üniversiteler kendi rektörlerini seçemiyor. Üniversitelerde düşünmek, tartışmak, özgürce bilim üretmek ve bunu toplumla paylaşmak neredeyse yasak. Bakın, YÖK 6 Kasım 1981'de bir karabasan gibi çöktü. Bakın, bu Meclis hatırlar; geçen dönemde, daha darbeden önce, bir gece yarısı operasyonu yapıldı ve buraya üniversite rektörlerinin atanmasının Cumhurbaşkanına bağlanması önergesi getirildi. Biz, son anda eklenen bu önergeyi gördük -o zaman Sayın Erkan Akçay Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekiliydi- ve diğer Grup Başkan Vekilleriyle bir araya geldik, bunun Türkiye üniversitelerinde kabul edilemeyeceğini ifade ettik. O gün partilerin ortaklaşmasıyla reddedilen o önerge, kabul edilmeyen ve iktidar tarafından çekilen o önerge, olağanüstü hâl koşullarından yararlanılarak, maalesef tekrar yeni bir darbenin ürünü olarak üniversitelerimizin başına getirildi. Değerli arkadaşlar, üniversitelerin rektörlerinin Cumhurbaşkanlığına bağlanması sırasında söylenen gerekçe neydi? "Efendim, üniversiteler içerisinde politik tartışmalar oluyor, taraflaşmalar oluyor ve dolayısıyla üniversitede huzursuzluk oluyor, üniversiteler rektörlerini seçmesin." dendi.

Değerli arkadaşlar, peki, bugün ne oluyor? Bugün üniversite rektörlerinin tamamı Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Bakın, biraz önce arkadaşlarımız söyledi, sanki bu rektörlerde şimdi, aranan tek bir şart var. Liyakati asla görmeden, biat eden rektör aranıyor gibi, onlar atanıyor. Biraz önce arkadaşlarımızın söylediği gibi, 68 üniversite rektörünün yurt dışı yayını yok değerli arkadaşlar. Bir bilim insanının yaptığı çalışmanın kıymeti, o çalışmaya yapılan atıf sayısıyla ölçülür. 71 rektörün çalışmalarına atıf yok değerli arkadaşlar. Şimdi -YÖK Başkanı burada- der ki...

Sanki sadece bu durum rektörlüklerde var; değerli arkadaşlar, üniversitenin bileşeni olan akademisyenlerde de teknik ve idari kadroda da öğrencilerde de çok ciddi sorunlar var. Bakın, üniversitelerde yükseltilme, atanma kriterleri artık tamamen subjektif bir hâlde, rektörün iki dudağı arasında. Rektör istemediği sürece asla birine kadro açılmaz. Çünkü bugün üniversitelerimizde "Bize liyakat lazım değil, bizden olan adam lazım." düsturu geçerlidir.

Bugün yapılan çalışmalarda üniversitelerdeki öğrencilerin büyük bir kısmı üniversitelerde can güvenliği sorunu olduğunu söylüyor. Üniversitelerin öğrenci yurt sorunları hâlâ çözülebilmiş değil.

Bakın, diğer taraftan, üniversite mezunu 1 milyon işsiz var. YÖK ne yapar? YÖK hayatta hiçbir planlama yapmaz, sadece, üniversitelerin üzerine çökmüş bir düzendir. Planlama yapmıyor, kaç öğretmene ihtiyacımız var, kaç mühendise ihtiyacımız var, kaç doktora ihtiyacımız var diye. YÖK bunlardan bihaber ama YÖK, üniversiteleri zapturapt altına alma noktasında mahir.

Bakın, bir Öğrenci Disiplin Yönetmeliği çıkardılar. Üniversitelerde öğrencilerin bir çalışma yapması, öğrenim dışında bir iş yapması neredeyse yasaklı değerli arkadaşlar. Çünkü Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'yle, tesadüfen bir camın kırılması neticesinde kendinizi cezaevinde bulabilirsiniz. Nitekim bugün, 70 bin öğrenci cezaevlerinde. Sayın YÖK Başkanı bilginiz var mı, nedir bunun nedeni? Bu kadar mı öğrencilerimizden korkuyoruz? İşsizler yurduna dönüştürmüşüz. Akademisyenler, araştırma görevlileri, akademinin temelidir değerli arkadaşlar. Bugün araştırma görevlisi ataması -biraz önce de söylediğim gibi- rektörün istemi dışında asla gerçekleşmez. İhtiyaca göre değil, adama göre ihtiyaç yaratılıyor; ihtiyaca göre insan alınmıyor ama adama göre ihtiyaç yaratılıyor değerli arkadaşlar. İdari ve teknik personel, araştırma görevlileri tamamen fakülte idarelerine ve rektörlüklere bağlıdır; ne derse, angarya da olsa yapmak zorundadırlar, hiçbir hakları, hukukları yok.

Değerli arkadaşlar, AKP üniversite sayısını artırmakla övünüyor, diyor ki: "Üniversite sayısını şuradan şuraya çıkardım." Değerli arkadaşlar, bir binanın ön camına "üniversite" yazmakla orası üniversite olmuyor. Bugün, üniversitelere gidin, bakın; laboratuvarı yok, kütüphanesi yok, araştırma olanağı yok ama adı üniversite. Çünkü üniversitelerde bilim dışarı çıkarıldı, bilim yok artık üniversitelerde. Üniversiteler piyasanın ihtiyacını karşılayan birer teknik alana dönüştürülmeye çalışılıyor. Bakın, buradan kaynaklı olarak para getirmiyor diye birçok sosyal beşerî bölüm, üniversite bölümleri kapatılıyor; felsefe, antropoloji bölümleri kapatılıyor.

Hele hele Türkiye'nin bir içler acısı temel bilim politikası var değerli arkadaşlar. Ben bir temel bilim hocasıyım. Bugün üniversitelerimizde fizik, kimya, matematik, biyoloji neredeyse tükendi değerli arkadaşlar. Bilimin temeli olan bu ana bilim dalları, bu bilimler neredeyse artık üniversitede yapılamıyor çünkü bu bölümler kapanmakla yüz yüze. Buraya gelen öğrenciler, eğer tercih ederlerse hasbelkader hemen girebiliyor. Ne oluyor? Burada yetişenler güya bilim insanı oluyor değerli arkadaşlar. Düşünün ki eğitimden en az nasibini alan kişiler üniversitelerde o ülkenin bilimi yapmak durumunda kalan kişileri oluyor.

Değerli arkadaşlar, bir diğer önemli nokta, üniversitelerde şu anda, düşünme ve bilgi ürütme ortamı yok. Şu anda bakın, size söyleyeyim, Türkiye üniversitelerinde özgürce bilimsel bilgi üretmek, hakikati aramak, sanat, felsefe yapmak neredeyse yasaktır. Türkiye üniversitelerinde serbest olan tek şey siyasi iktidarca makbul olanı üretmektir. Türkiye'de üniversiteden, akademiden, eleştirel düşünceden bahsetmek imkânsız hâle gelmiştir. Çünkü akademik özgürlüklere, iş güvencesine, barışa, demokrasiye sahip çıkan akademisyenler zorla emekliliğe sevk ediliyor. Araştırma görevlilerine işsiz kalmak dışında herhangi bir vaatte bulunulmuyor. Tez ve araştırma konularına doğrudan müdahale ediliyor değerli arkadaşlar. Öğrencileri muhbirleştiren bir sistem var şu anda üniversitelerde. Akademik üretimin lokomotifi olan, bir emeğin ürünü olduğu gerçeğini ve dolayısıyla üniversitenin temel bileşenlerinden olan idari ve teknik personeli yok sayan bir kuruma üniversite denilemez.

Değerli arkadaşlar, biraz önce söyledim, darbeyle üniversitelere YÖK ikinci kez bindirildi. Üniversitenin üretken akademik hocaları bir KHK'yle, barışa imza verdikleri için, bu ülkede barışı istedikleri için, bir gün, tamamen açlığa, yoksulluğu mahkûm edildiler, yurt dışına çıkışları engellendi, dışarıda çalışmaları engellendi ve bu insanlar büyük bir zulümle karşı karşıya bırakıldı. Neticede, Anayasa Mahkemesine gittiler, Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verdi. Anayasa Mahkemesinin verdiği hak ihlali kararına rağmen bugün bu insanlar hâlâ görevine dönebilmiş değiller. Bakın, Anayasa Mahkemesinin kararından sonra rektörlüklere başvuran akademisyenlere OHAL Komisyonu adres olarak gösteriliyor. Sizin OHAL Komisyonunuz Anayasa Mahkemesinin üstünde mi değerli arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Sizin OHAL Komisyonunuz Anayasa Mahkemesinin üzerinde değil. Bu insanları derhâl görevine başlatın. Bakın, bu insanlara "Ağaç kovuğu yesinler." demiştiniz ama bu insanlar onurlu bir mücadele verdiler. Bu ülkede barışa, demokrasiye sahip çıkıyorlar.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerin tamamı, gerçekten, artık bu anlamda, bir üniversite niteliğini kaybetmiş durumda ve gelişmiş üniversitelerde de bölünerek durumu kötü olan üniversitelerle eşitlenme yoluna gidildi. Üniversiteler bölünmek suretiyle diğer üniversitelerin düzeyine düşürüldü. Üniversitelerde iyi üniversite bize lazım değil.

Şimdi, kalkmışız diyoruz ki: "Efendim, ilk 400'de niye üniversitemiz yok." Nasıl olsun değerli arkadaşlar? Bu koşullarda üniversitelerimiz nasıl ilk 400'e girecek? Hele hele vakıf üniversitelerinden bahsetmek istemiyorum, tamamen bir ticarethane. İşte tamamen sizin siyasi duruşunuzun bir sonucu. Bakın Şehir Üniversitesindeki durum bunu açıkça ifade ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Toğrul, selamlayın lütfen.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bakın, uluslararası bilim kurumları Türkiye üniversitelerinin çalışmalarını neredeyse artık kabul etmiyor, üyeliklerini reddetme düzeyine gelmiş durumdadır. Böyle bir üniversite anlayışıyla bu ülkenin gelişmesi, kalkınması, yarınlara hazırlanması mümkün değildir diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)