GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:37
Tarih:11.12.2012

CHP GRUBU ADINA OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) - Saygıdeğer arkadaşlar, size, Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun, Basın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 yılı bütçesi hakkındaki görüşlerini sunmak için huzurunuza geldim.

O nedenle, konuya izninizle Genel Müdürlüğün aynaya düşen görüntüsünden başlayarak gireceğim. Basın-Yayın Genel Müdürlüğünün, resmî web sitesinde geçen yıl, dünyada gerçekçi bir Türkiye algısının yerleşmesine ve bir de güçlü ve özgür basın ortamının sağlanmasına katkıda bulunan referans kurum olmayı amaçladıkları yazılıydı. Referans yani güvenilir kaynak olma iddiasındaymışlar. Baktım, bu yıl o ifadeyi kaldırmışlar, herhâlde gerçekçi bir Türkiye algısının kendilerini utandıracağını düşünmüş olmalılar dedim.

İkincisini yani güçlü ve özgür basın ortamının sağlanmasına katkıda bulunamayacaklarını anlayınca siteden onu da kaldırmışlar. Doğrusu, bu gerçekçi tavırları nedeniyle Genel Müdürlüğün yetkililerini kutlamak gerek. Öyle ya, gerçekçi bir Türkiye algısından söz edince, dünyada en çok gazetecinin bu ülkede hapsedildiğini söylemek lazım. Gerçi yetkilileriniz, 70 küsur insan arasında birkaç isim gösterip "Onlar teröristtir, cinsel taciz suçlusudur." diyorlar, diyorlar ama yetkililerin bu sözlerini dinleyenler, sonra bizimle konuşuyor ve kendilerini aptal yerine koyanlarla alay ediyorlar. Gerçekçi Türkiye algısından söz mü ediyorduk? Gerçekçi Türkiye'yi anlatabilmek için, henüz bilgisayarından çıkmamış kitap taslağı yüzünden bir insanın bir yıl hapiste nasıl tutulabildiğini izah etmek lazım. Sırf Başbakanın karşısına "Parasız üniversite eğitimi istiyoruz." diye afişle çıktıkları için üniversite gençlerinin on dokuz ay tutuklu kalmasını, ifade özgürlüğü yönünden açıklamak lazım.

Bu örnekler ortada iken siz, Başbakan Erdoğan'ın Corriere Della Sera gazetesine "Benim için fikir özgürlüğü dokunulmaz bir haktır." şeklindeki demeciyle kimi inandıracaksınız? Sayın Başbakanın sözleri gerçeği yansıtsa idi, kendisi dünyada gazeteciler hakkında en çok dava açan siyasetçi unvanını kazanır mıydı? Provokatif sayılsa da sonuç itibarıyla bir şiir okuduğu için dört ay -bence haksız yere- hapis yatan bir siyasi liderin iktidar döneminde?

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Bir de "Provokatif." demiştiniz.

OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) - Yazdım, bakarsan yazdım.

?Ömer Hayyam'ın bir şiirini Twitter'da başkasına ileten tanınmış sanatçı Fazıl Say hakkında bir buçuk yıl hapis istemiyle dava açılır mıydı?

Bugünkü Cumhuriyet'te de vardı, ifade özgürlüğünü sizin istediğiniz gibi kullanmadığı için sırf 2012 yılında 301 kişiye verilen hapis cezaları toplamı dokuz yüz sekiz yılı bulur muydu? Devam edeyim mi? Türk basınının özgürlük düzeyi 178 ülke arasında 148'inciliğe düşer miydi?

Muhterem arkadaşlar, Meclis kütüphanesinde bir süre önce bir araştırma yaptırdım. 3 Kasım 2002 tarihinden -yani Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği günden- geçen yılın 13 Kasım gününe kadar -yani dokuz yılda- Sayın Başbakan medyaya saldırı niteliğinde tam 185 konuşma yapmış. Zaten, o yüzden Sayın Başbakan gerçek bir medya düşmanı olarak tanınıyor. Bunu dikkate alınca, insanın aklına ister istemez gazetecilerin yıpranma payının, bir diğer deyişle fiilî hizmet zammının, yoksa, Sayın Başbakanın gazetecilere olan husumeti yüzünden mi kaldırıldığı sorusu geliyor.

Hafızalarınızdan henüz silinmediğini umduğum birkaç örnek vereyim: Gazetecilerin yıpranma payını kaldıranlar, Van depreminde görev yaparken ölen Sebahattin Yılmaz ile Cem Emir'in, merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun kazasında ölen İsmail Güneş'in, Suriye'de kaçırıldıktan seksen gün sonra özgürlüğüne kavuşan Cüneyt Ünal'ın, her tehlikeli olaya koşan, her toplumsal olayda itilen kakılan, kimi yerde sırf görevini yaptığı için saldırıya uğrayan; saat, zaman, mahrumiyet dinlemeden sizlere haber ulaştıran gazetecilerin yıpranma payını hak etmediklerini mi düşünüyorsunuz?

Daha vahimi şu muhterem arkadaşlarım: Bugün, Türkiye'de 80 bin kadar bilfiil gazetecilik yapan var. Birkaç ciddi yayın kuruluşunu ayırarak söylüyorum, bu gazetecilerin pek çoğu yıpranma payı bir yana, iş sözleşmesiyle bile çalışmıyor. Bunlar, yani 80 bin gazetecinin yaklaşık yirmide 1'i hariç, 70 küsur bini işverenin elinde esirdir. Bu gazetecilerin görevlerini bihakkın yapabilmeleri için, önce işverenle 212 sayılı Yasa'ya göre yapılmış bir sözleşmeye dayalı olarak çalışmaları lazım. Oysa 212 sayılı Yasa uygulanmıyor çünkü uygulamayan işvereni hizaya çekecek ağırlıkta yaptırımı yok. İşveren, kalitesi düşük fakat ucuz insan gücüyle işini yürütmeye çalışıyor. Sonra siz de medyanın kalitesizliğinden yakınıyorsunuz. Oysa 212 sayılı Yasa'nın değiştirilmesi için Meclise sunulmuş önerileri raftan indirseniz, eksiklerini giderip yanlışlarını düzelterek tekrar yürürlüğe koysanız kendi şikâyetlerinizin pek çoğu ortadan kalkacak. Ama ne bu işlerle meşgul olması gereken Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü sizi uyarıyor ne de siz gözünüzün önündeki çözümü çok kolay olan probleme ilgi gösteriyorsunuz. Zaten Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün medya dünyasına hizmeti, gazetecilere basın kartı vermek, birkaç yerde seminer, toplantı ve benzeri etkinlik düzenleyip onları buluşturmak, yabancı gazeteci gelince ona sahip çıkıyormuş gibi yaparak yönlendirmekle sınırlı desem fazla haksızlık yapmış sayılmam. Oysa yapılması gereken pek çok şey var; vaktim dar, ayrıntılara girmiyorum.

Özellikle yerel medyanın içinde bulunduğu vahim durumun sorumlusu, bence, doğrudan doğruya Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüdür. Yerel medya bugün yoğun bakımdaki hasta gibidir. Kullandığı teknoloji geridir, yenilenmesi için ithal ettikleri makine vesaireye vergi, resim, harç muafiyeti sağlanması gerekir. Düşük faizli, uzun vadeli kredilerle işletme ve finansman yapısı güçlendirilmelidir. Mali gücü zayıf gazetelerden aynı kesime hitap edenleri birleştirmeye yönelik teşvik önlemleri uygulanmalıdır. Teşvik önlemleri en zayıfa en çok, en güçlüye en az verilecek şekilde düzenlenmelidir. Yerel basın için bir yerel medya destekleme fonu oluşturulmalı, gazete kâğıdı bir şekilde sübvanse edilmelidir. Enerji, iletişim, posta giderlerinde özel tarife uygulanmalıdır. Basın -Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü yerel medyayla ilişkilerini göstermelik törenler, seminerler, ödüllerle götürmek yerine, yerel medya mensuplarına yönelik ciddi eğitim süreçlerini devreye sokmalıdır.

Muhterem arkadaşlar, bu konuları dikkatinize sunduktan sonra başa dönmek istiyorum. Türkiye'nin gerçekleri Basın -Yayın Genel Müdürlüğü yüzünden değil, siyasi iktidarınız yüzünden maalesef vahimdir. Gazeteciler, aydınlar, iş dünyası, kısaca herkesin ifade özgürlüğü kısıtlı da, sizin, yani Türk ulusu adına egemenlik yetkisini kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ifade özgürlüğü geniş mi? Sayın Başbakan bugünlerde çok kızdığı Barış ve Demokrasi Partisine mensup milletvekillerine "Yeri geldiği zaman haddini herkese yine bu Parlamento, Parlamento diliyle bildirir." demiyor muydu? O hâlde bana açıklayabilir misiniz, bu kadar güçlü olan Büyük Millet Meclisinin gücü TRT'nin topu topu bir fiskelik fiyakası olan TRT Genel Müdürüne neden yetmiyor? Bu zata haddini Parlamento diliyle bildirmeye cesaretiniz mi yok? Neden sizin millet meselelerini tartıştığınız bu saatlerde?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) - Sizlere saygı sunmaktan başka benim de sözüm kalmadı. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ekşi.