GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:36
Tarih:17.12.2019

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanlığı bütçesini görüşeceğiz. Değerli arkadaşlar, her ülkede bir yürütme var ama o ülkelerde meclis de var, yargı da var, basın da var, sivil toplum da var. Bu güçler eğer ki birbirlerini denetleyip, dengeleyebiliyorsa o ülke demokratik bir cumhuriyet oluyor ama eğer bir yürütme, bir Cumhurbaşkanı bütün yetkiyi alıp saraya götürüyorsa o ülke demokratik bir cumhuriyet olmuyor. Bakın, Kuzey Kore de cumhuriyet, İran da cumhuriyet ama onlara demokratik cumhuriyet denilmiyor.

Bizler de doksan altı yıldır demokratik bir cumhuriyet mücadelesi veriyoruz ama Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan da olduk maalesef.

Bakın, Cumhurbaşkanı, gücü merkezîleştirmeye çalışıyor. Bakın, buraya sonuç olarak bir bütçe tasarısı gönderdi, arkadaşlar. Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda yüzlerce saat görüştük, yüzlerce saat.

İBRAHİM AYDIN (Antalya) - Yüz doksan dokuz saat.

GARO PAYLAN (Devamla) - Ya, Cumhurbaşkanı o kadar vicdanlı ve o kadar adaletli bir bütçe göndermiş ki bir virgül bile değiştiremedik arkadaşlar. Bakın, bütçede bir virgülü bile değiştiremedik maalesef yani o kadar güçsüzüz arkadaşlar. Eminim, AK PARTİ milletvekillerinin de Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin de bazı talepleri vardı ama "Ferman, padişahındır." dediler maalesef, bir virgül bile değiştirmediler. Bakın, yargı, sarayın bir sopası hâline dönüşmüş; medya, sarayın bir borazanı hâline dönüşmüş; sivil toplum işlemiyor. İşte, bütün bu güçler dengeleyip denetleyemiyorlar arkadaşlar.

Ama ben bugün belki daha önemli bir konuya değineceğim. Demokrasilerde güç, merkezde toplanmaz arkadaşlar; güç, merkezîleşmez; güç, yerellere dağıtılır. Merkezîleşmeden vazgeçeceğini AK PARTİ de öneriyordu ilk kurulduğu dönemde ama maalesef, o konuda da arkadaşlar, eski alışkanlıklara geri döndü; tıpkı 1920'lerin, 30'ların, 50'lerin, 70'lerin, 90'ların Türkiyesine geri döndük. Bakın, değerli arkadaşlar, neden demokrasilerde güç, yerellere dağıtılıyor biliyor musunuz? Çünkü güç, merkezîleşirse tıpkı Osmanlı'da olduğu gibi, tıpkı merkezî yönetimlerin hâkim olduğu diğer ülkelerde olduğu gibi darbe dinamikleri devreye geçer. Biz de bu konuda uyardık iktidarı yani o şiddet döneminde gücün merkezîleştiği ve gücün saraya doğru gittiği, çatışma, bombalama ve provokasyonların olduğu ve bunun bir darbe dinamiği olduğu konusunda defalarca uyardık; bu kürsüden de uyardık, komisyonlarda da uyardık, bizi dinlemediniz. Maalesef, işte, bu provokasyonlarla bir darbeye yüründü, şükür ki o darbeyi atlattık ama darbenin hemen ardından arkadaşlar, bir sivil darbe dinamiğiyle karşı karşıya kaldık. 4 Kasım 2016'da Eş Genel Başkanlarımız dâhil milletvekillerimiz tutuklandı ve onunla beraber kayyum siyaseti devreye geçti, belediyelerimizin tamamına kayyum atandı. Bakın, arkadaşlar, Anayasa'ya göre belediye başkanları yalnızca, görevlerinden dolayı bir suça göre ancak görevlerinden geçici olarak alınabilirler ama Anayasa maalesef, ihlal edildi. Ne dendi? "Dağa para gönderdiler." Öyle değil mi arkadaşlar? Gece gündüz medyada Cumhurbaşkanı, bakanlar ne dediler? "Dağa para gönderdiler." Üç yıldır diyoruz ki: "1 liralık bir belge gösterin, 1 liralık."

RECEP ÖZEL (Isparta) - Dağa giden paranın belgesi olur mu ya?

GARO PAYLAN (Devamla) - Sonuç olarak, belediye bütçesi belli, belediyelerimizde İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin odası var arkadaşlar, bir odası var, odası. Müfettişler orada yatıp orada kalkarlar, her 1 kuruşun peşine düşerler ama 1 kuruşluk bir belge olmadığı hâlde bir algı yarattınız. Ne dediniz? "Dağa para gönderdiler." Medyada da bunu kullandınız, halkımızı da maalesef bu algıda buluşturdunuz. Değerli arkadaşlar, bu büyük bir yalandır. Cumhurbaşkanı Yardımcısına buradan çağrıda bulunuyorum: 1 liralık bir belge koysun yoksa kendisini müfteri ilan edeceğiz arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, neden bu yerel yönetimlerin güçlü olmasını istiyoruz? Neden demokratik siyasette ısrar ettik? Neden merkezî yönetim seçimlerine de yerel yönetim seçimlerine de tekrar girdik? Çünkü biz demokrasiye inanıyoruz. Dedik ki: "Bir yanlış yapıldı, belediye başkanlarımız hapsedildi, tekrar seçimlere gireceğiz." Değerli arkadaşlar, seçimlere girdik, Diyarbakır'da yüzde 63 oyla kazandık, Mardin'de kazandık, Van'da kazandık, neredeyse bütün belediyelerimizi bu kayyum siyasetinden geri aldık ama arkadaşlar, maalesef, iktidar bu kayyum siyasetinde ısrar edeceğini zaten o günlerde açıklamıştı. Ne demişti Sayın Cumhurbaşkanı? Bakın, burada haberi: "'Kayyum atanan yerleri geri alacağız.' diyorlar. Benim vatandaşım bunları geri almasına fırsat veriyorsa hiç beklemeden yine kayyumları atarız." demişti. Buna inanmak istemedik ama maalesef, tıpkı İstanbul seçimlerinde olduğu gibi, seçim sonuçlarına saygı gösterilmedi.

Arkadaşlar, bakın, biz 31 Martta yüzde 63 oy almış ve daha halaylarımızı çekerken -Diyarbakır'da herkes halaylara durdu kayyumlardan kurtulduk diye- aynı gece Sayın Cumhurbaşkanı bir talimat vermiş. Bakın, yazısı burada, 1 Nisan sabahı Diyarbakır Valiliği Sevgili Selçuk Mızraklı'yı görevden alma yazısını yazmış arkadaşlar, 1 Nisan sabahı. Daha mazbatasını almamıştı Selçuk Mızraklı. Geçen sene bu sıralarda oturuyordu Selçuk Mızraklı, milletvekilimizdi, Yüksek Seçim Kuruluna başvurdu, belediye başkanı olması yönünde herhangi bir engel olmadığı söylendi, aday oldu, Diyarbakır halkının yüzde 63 oyuyla seçildi. Ama arkadaşlar, devletten adaleti çıkardığınız zaman geriye bir suç örgütü kalıyor; işte, maalesef, bu yapı Selçuk Mızraklı'ya da saldırdı ve onu görevden aldı.

Değerli arkadaşlar, Selçuk Mızraklı bir hekim, bir cerrah; yıllarca binlerce insana dokundu, şifa verdi. Arkadaşlar, Ahmet Türk gibi, Bedia Özgökçe Ertan gibi, Kürt halkının en barışçı siyasetçilerinden 3'ü de belediye başkanı seçildiler ama maalesef, 3'ü bir operasyonla aynı günde görevden alındılar.

24 Haziran seçimlerinde Selçuk Mızraklı seçilmişti, burada oturuyordu. Belediye başkanı seçildi, yüzde 63'le kazandı ama 1 Nisanda, daha seçim gecesi yazılan bir yazıyla görevden alındı. Anayasa açıkça ihlal edilmiştir arkadaşlar. Ne diyor? "Görevlerinden dolayı bir suçtan dolayı görevden alabilirsiniz." Ama Selçuk Mızraklı daha mazbatasını almadan fermanı yazılmıştı maalesef.

Bakın, arkadaşlar, ne diyecek şimdi Cumhurbaşkanı Yardımcısı? "Hakkında soruşturmalar var." diyecek. Ben size o soruşturmalardan bahsedeyim. Ne diyor biliyor musunuz soruşturmalarda arkadaşlar? Bir itirafçı tanık bulmuşlar, itirafçı tanık da müebbetle yargılanıyor, cezaevinde; Selçuk Mızraklı'nın itirafçı tanığı. 2012 sonunda Selçuk Mızraklı bir ameliyat yapmış bir hastanede, bağırsak ameliyatı yapmış -öyle diyor itirafçı tanık- ve sabahında da taburcu etmiş diyor. Arkadaşlar, içinizde hekimler var ya, bir insanı, gece yarısı bağırsak ameliyatı yapıp sabahında taburcu edebilir misiniz? Bunu hekimlere havale ediyorum.

Diğer bir boyutu: Arkadaşlar, bu itirafçı tanık başka dosyalarda da tanık olmuş, mahkemeler bütün bu itirafları boş saymış, temelsiz saymış ve delil olarak saymamış ama bu itirafçı tanığa dayanılarak Selçuk Mızraklı tutuklandı. Biz, bakın, SGK verilerine baktık, bu itirafçı tanık o günlerde bu hastanede çalışmıyormuş arkadaşlar biliyor musunuz? Bu hastanede çalışmayan bir insanın itirafıyla Selçuk Mızraklı'yı görevden aldı bu iktidar. Şimdi gelip onu söyleyecek Cumhurbaşkanı Yardımcısı. E, ne oldu sonra? Arkadaşlar, itirafçı tanık bu itirafı yapınca, iftirayı yapınca iki ay sonra tahliye edildi yani ödülünü aldı arkadaşlar. 90'lı yıllarda olan siyaset aynen burada da uygulandı. Başka nedendi Selçuk Mızraklı'ya iddia? İki, HDP'nin düzenlediği eylem, etkinlik, basın açıklamalarına katılmakmış suçu. Bakın, iddia buymuş: HDP'nin düzenlediği basın açıklamalarına katılmak. Başka ne? Sevgili Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan bir konferansta konuşuyormuş, o konuşmasında güya bir suç varmış, Selçuk Mızraklı da buna müdahale etmemiş arkadaşlar. Bakın, elli tane milletvekili, Eş Genel Başkanımız -ben dâhil, Selçuk Mızraklı dâhil- konuşmuş, bir şey söylemiş; biz koşup müdahale etmemişiz, ağzını kapatmamışız, bununla suçlanıyor Selçuk Mızraklı. Başka? Grup Başkan Vekilimiz Fatma Kurtulan bir basın açıklaması yapmış, bir şey söylemiş neyse, Selçuk Mızraklı koşup Fatma Kurtulan'ın ağzını kapatmamış, susturmamış onu, buymuş suçu Selçuk Mızraklı'nın. Arkadaşlar işte böyle mesnetsiz iddialarla bir belediye başkanı görevden alındı.

Kulp'ta belediye başkanımız görevden alındı, güya bomba düzeneği tezgâhlamış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun toparlayın.

GARO PAYLAN (Devamla) - Üç ay sonra ortaya çıktı ki -kayyum atandı bu arada görevlerinden alındılar- orada yoktu belediye başkanımız. Tahliye edildi ama görevlerine iade edilmiyorlar.

Bakın, başka iddialar var arkadaşlar bizim belediye başkanımızla ilgili, hırsızlık, yolsuzluk yok ama bakın, Mardin Belediyesinde belgeler var belgeler hırsızlık, yolsuzlukla ilgili. Süleyman Soylu, Mehmet Özhaseki, Recep Tayyip Erdoğan, Fikri Işık, İsmet Yılmaz, Veysel Eroğlu, Osman Aşkın Bak... Bakanlarınız ve Cumhurbaşkanınız hakkında, arkadaşlar hediyeler alınmış, hediyeler; bakın faturaları, belgeleri burada. Süleyman Soylu'nun o gümüşçüde fotoğrafları var hediyeleri aldığına dair. Bunlarla ilgili tek söz yok. Cumhurbaşkanı Yardımcısına sordum: Soruşturma açacak mısınız? "Soruşturma açmaya gerek yoktur." diyor. Diyarbakır kayyumu 2 milyon liralık saray yavrusu yapmış, 2 ton baklava, kadayıf yemiş. Bununla ilgili soruşturma açacak mısınız? "Soruşturma açmaya gerek yok." diyor ama Selçuk Mızraklı'nın siyaset yapmasıyla ilgili maalesef yerine kayyum atanıyor arkadaşlar. Bu büyük bir haksızlıktır, hukuksuzluktur. Gelin, bu haksızlık yolundan vazgeçin arkadaşlar.

Saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)