GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:36
Tarih:17.12.2019

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

MİT'in bütçesi üzerine konuşacağım. Tabii, istihbarat ve Millî İstihbarat Teşkilatı üzerine konuşmadan evvel nasıl bir ülke vasatında konuştuğumuzu iyi bilmek lazım. Olağanüstü bir devlet rejimi yaşıyoruz, olağanüstü bir devlet biçimiyle karşı karşıyayız. Klasik demokrasilerde "özgürlük-güvenlik dengesi" diye, kişisel olarak "liberal bir ütopya" olarak ifadelendirdiğim bir şeyden bahsedilir. Türkiye'de ise özgürlük-güvenlik dengesi, ne yazık ki özgürlüklerin ilga edildiği, güvenliğin hemen her şeyin önüne geçtiği, güvenlikçi politikaların bütün kamusal hayatı belirlediği bir şekle dönüşmüş durumda. İşte böyle bir ülkenin Millî İstihbarat Teşkilatını konuşuyoruz. İşçilerin sendika kurma hakkı anayasal güvence altında olmasına rağmen, sendikalaşma konusunda attıkları her adımın bir millî güvenlik riski olarak görüldüğü, dahası, ilan edilen grevlerin millî güvenliğe tehdit olduğu gerekçesiyle engellendiği bir ülkede Millî İstihbarat Teşkilatını konuşuyoruz. Yine, Halkların Demokratik Partisinin anayasal güvence altına alınmış olan faaliyetlerinin bir millî güvenlik riski olarak görüldüğü, önceki dönem Eş Başkanlarımız Sayın Demirtaş ve Sayın Yüksekdağ'ın sırf bu sebeple derdest edildiği, cezaevine konulduğu, onlarca milletvekili arkadaşımızın, belediye başkanımızın ve çok sayıda, sayısı binleri aşan parti çalışanımızın millî güvenlik riski olarak görülerek cezaevlerine konulduğu bir ülkenin Millî İstihbarat Teşkilatını konuşuyoruz. Yine, "tweet" atanlar malum... Bu ülkenin en komplike terörist saldırıları, Gar katliamı gibi somut durumlar devlet tarafından aydınlatılamamıştır ama bir "tweet" atmak söz konusu olduğunda, iktidarı eleştiren bir "tweet" atıldığında güvenlik bürokrasisi sabahın beşinde o "tweet"i atanın kapısına dayanmakta hiçbir beis görmez. İşte, böyle bir ülkenin Millî İstihbarat Teşkilatını konuşuyoruz. Çevreci kaygılarla yapılan eylemlerin altında millî güvenlik riski görecek bir güvenlik bürokrasisi algısını ve aslında kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi siyaset yürütmeyen herkesi teröristlikle suçlayan bir iktidarın yönettiği ülkenin Millî İstihbarat Teşkilatını konuşuyoruz. Yine, muhalif gazetecilerden, öğrenci eylemlerinden dolayı tutuklanmış olan on binlerce öğrenciden bahsetmiyorum, bunlardan bahsetsek sabaha kadar burada konuşmak lazım.

Ama değerli arkadaşlar, bu dönemin karakteristik özelliği şudur: Aslına bakarsanız devlet bütün kurumlarıyla toplumun üzerine çökmüştür ve devlet kendi belirleyiciliği altında olmayan kamusal hayattaki giremediği bütün ayrıntılara duhul etmeye dönük bir siyasi çalışma, bir istihbarat çalışması ve bir güvenlik çalışması içerisindedir. İktidarın buna yönelik yaklaşımıysa, bu politikaları desteklerken diğer taraftan iktidarda kalma stratejisini yeni politikalarla -toplumun rızasını kazanmak değil- karşısındakini, siyasi muarızını zayıflatmak olarak belirlemiş durumda. Yani artık iktidar kendi varlığını ancak ve ancak muarızını zayıflatarak sürdürmek gibi bir yola ne yazık ki tevessül etmiş durumda.

Bakın "Ya, kardeşim, bak, biz de vergi veriyoruz, askerlik yaptık, bu memleketin insanıyız. Bu güvenlik bürokrasisi, bu Millî İstihbarat Teşkilatı niye bu konularda halka eşit mesafede değildir? Niye birileri, bazı odaklar daha önceliklidir? Niye halkın tümüne eşit hizmet sunmamaktadır?" falan gibi liberal ütopyaları savunacak değilim, bunları söyleyecek durumda da değilim. Ben otuz senelik sosyalistim ve bu sosyalist mücadele hayatımda Millî İstihbarat Teşkilatı gibi kurumların, Emniyet İstihbaratı, Jandarma İstihbarat gibi kurumların ve militer örgütlerin esasen bir azınlığın kendi iktidarını sürdürmesinin yol ve yöntemlerinden bir tanesi olduğunu yeterince tecrübe etmiş, yeterince deneyimlemiş bir insanım. O sebeple, asla ve asla MİT'e yönelik, MİT bütçesine yönelik yapacağım, yapmakta olduğum konuşmada "Ya, niye bu işler böyle? Mesela, gar katliamı niye aydınlatılamadı? MİT gar katliamından iki ay önce bundan haberdar olduğu hâlde bu niye engellenmedi?" falan demeyeceğim, doğası bu. Bunlar baskı ve zor aygıtları ve baskı ve zor aygıtları bütün kapitalist toplumlarda bir azınlığın iktidarını sürdürmek amacıyla işlev yaparlar. Elbette bize eşit mesafede olmayacaklar, elbette hayata bizim gibi bakmayacaklar. Ama tabii, halkımızın nazarıitibarına şunları da sunmak istiyorum: İbrahim Balı'yı biliyorsunuz. Bu adam hem Ankara Gar katliamının hem Diyarbakır katliamının hem Adana ve Mersin bombalamasının hem de Suruç katliamının sanığı olarak gösteriliyor ve hâlâ doyurucu bir açıklama alabilmiş durumda değiliz. MİT yetkililerinin, MİT'in... Bu adamın o tarihlerde Ankara'da bir otelde konuk edildiği ve yüksek düzeyli MİT yetkilileriyle görüştüğüne ilişkin tonla iddia serdedildi, mahkeme dosyalarına da girdi ama buna ilişkin herhangi bir açıklama görmedik. Koyalım bunu bir kenara.

Arkadaşlar, oyuncak götüren gençlerin bedenleri paramparça edildi. Duvara yazı yazan çocukların eyleminden bir millî güvenlik riski gören MİT, bu saldırıyı önceden haber alamadı mı? Diğer saldırılar MİT tarafından önceden haber alınamadı mı? Hadi, bunları bir kenara koyalım, o tırlar ne taşıyordu, Allah aşkına, o tırlar ne taşıyordu? O tırların silah taşıdığını, bomba taşıdığını ve esasen orada, Rojava'da bir statü elde etmeye yönelik olarak geliştirilen mücadeleye karşı IŞİD terör örgütünü destekleme siyasetinin olduğunu dünya âlem biliyor artık. Bunları gizlemeye ihtiyaç yok ve yine IŞİD artığı, El Nusra artığı El Kaide artığı çetecilerle MİT hattın altında onları toplayarak hangi ulusal orduların kurulmasına aracılık etti, bunları biliyoruz. Bunların ne olduğundan hepimizin haberi var. Dolayısıyla bu memlekette muhaliflere yönelik, demokratlara yönelik, muhalif Kürtlere yönelik, devrimcilere, sosyalistlere yönelik olarak zaten bir "şeytan azapta gerek" politikasının bu örgütler tarafından sürdürüldüğünün ne yazık ki farkındayız. Keşke böyle olmasaydı diyoruz. Dolayısıyla MİT'in bütçesinin görüşüldüğü bugün hiç kimse bizden bu konuda olumlu bir tutum içerisinde olmamızı beklemesin. Bu, MİT için de diğer güvenlik bürokrasisi için de diğer güvenlik kurumları için de ne yazık ki geçerli. Ne yazık ki dünyada otoriter popülist bütün devlet mekanizmalarının aşağı yukarı bu tür güvenlik aygıtlarına biçtiği rol budur; muhalefetin bastırılması, muhalefetin susturulması ve her koşulda iktidarın kendi varlığını devam ettirebilmek için en ceberrut yöntemlerin kullanılmasıdır.

Bugün Suriye siyasetinin içine düştüğü bataktan bahsediyorsak, bugün ülkemizin Suriye'de ne kadar ciddi açmazlarla karşı karşıya kaldığını görüyorsak hiç kuşkusuz bu siyaset AKP iktidarının MİT vasıtasıyla sürdürdüğü siyasetin geldiği son noktadır değerli arkadaşlar. O sebeple şunu ifade etmek istiyorum: Bu eşitsizlik, bu çifte standartlı tutum alış, evet, iktidarın ve iktidarların doğasındadır. Ama bizim doğamızda da elbette buna karşı direnmek, buna karşı mücadele etmek ve bunu her fırsatta halkımıza teşhir etmek vardır. Biz de sonuna kadar bunu söyleyeceğiz.

Şimdi bu kadar katliamın, bu kadar insan hakkı ihlalinin, bu kadar yanan canların istihbaratını önceden almayan, bu konuda çifte standartlı davranan MİT için ben susayım, siz söyleyin: Bizim MİT'e güvenmek için herhangi bir gerekçemiz var mı?

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)