GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:36
Tarih:17.12.2019

HDP GRUBU ADINA KEMAL PEKÖZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi üzerine Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Türkiye'deki uygulamalara baktığımız zaman, en hakkaniyete uygun, en hukuka uygun, en hakka uygun davranış sergilemesi ve toplumun bir arada yaşama iradesini göstermesi için gerekli çabayı göstermesi gereken bir kurumun ne hâlde olduğunu ve neler yaptığını, siyasetin sopası hâline geldiğini sizlere anlatmaya çalışacağım.

Partimiz, dışlanan ve ayrımcılığa maruz kalan tüm inanç topluluklarının ve inanmayanların düşünce, ifade, vicdan ve ibadet özgürlüklerinin, eşit vatandaşlık hakları temelinde çözüme kavuşturulması için mücadele etmektedir çünkü Türkiye'de inanç, devlet yani Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle, hem bütçe harcamaları hem de uygulanan politikalarla bir sorun yumağı hâline dönüştürülmüştür. Kamu kaynaklarının sadece Sünni İslam'ın yayılması için kullanılması bize göstermektedir ki "Dinde zorlama yoktur." cümlesi unutulmuştur. Sünni iseniz kamu hizmeti alabilirsiniz demektir bu. Oysa kamu kaynaklarından diğer dinî gruplar, din adamları ve din merkezleri için de bütçe ayrılması gerekmektedir. Ne yazık ki Diyanet İşleri Başkanlığı, farklı inanç gruplarına dönük bütçe ayırmamakta ve grupları desteklememektedir.

Bakınız, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi 8 bakanlığın bütçesinden daha fazladır. 2020 bütçesi için öngörülen miktar 11 milyar 519 milyon 609 bin Türk lirası. Bütçe kalemlerine yakından baktığımızda, harcamalarda ve kullanımında da karanlıklar, bilinmezlikler hüküm sürmektedir. Örneğin, transferlere ayrılmış 38 milyon lira var ama bunun kime, ne amaçla, hangi dernek ve kurumlara, hangi vakıflara verileceği konusunda herhangi bir açıklama görülmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet; din, rejime ayak bağı olmasın diye icat edilmiş, günümüzde de toplum mühendisliği için mevcut iktidarın elinde bir aparata dönüşmüştür. Sünni Hanefi çizgisi dışında kalan Alevilik ve diğer inanç gruplarına karşı iktidar politikalarına paralel bir yol izlemekte, millî coğrafya, millî tarih gibi "millî din" anlayışının topluma dayatılması önemli sacayaklarından birini oluşturmaktadır.

Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde görev yapan Diyanet personelinin, başta Kürt dili olmak üzere, Şafii mezhebi, Kürtlerin örf ve âdetleri hakkında son derece yetersiz olduğu görülmektedir. Örneğin, hiç Kürtçe bilmeyen bir imam hiç Türkçe bilmeyen bir mezraya atanabildiği gibi, tamamı Alevi olan bölgelere de Sünni personel görevlendirilebilmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı resmî sitesinde farklı 6 dil bulunmakta ama 20 milyona yakın Kürt'ün yaşadığı ülkede, resmî sitede Kürtlerle ilgili herhangi bir ibare söz konusu olmadığı gibi herhangi bir bölüm de açılmamıştır.

Diyanetin siyasetle hassas sınırlarının çok iyi belirlenmesi gerekir. Diyanet, iktidarın tekelinden kurtarılmış, kendisini toplumun hizmetine adamış ve seçimle iş başına gelmiş bir başkan tarafından idare edilen özerk bir teşkilata dönüştürülmelidir.

Bütçesini Alevilerin de ödediği vergilerden alan Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevilerin kendi farklı özgün kimliğine dair tek bir hizmet sunmadığı gibi, aynı zamanda görevli istihdam etmediği gibi, âdeta bir asimilasyon merkezi olarak çalışmaktadır. Her fırsatta cemevlerini ibadethane olarak kabul etmeyip Alevileri camiye davet eden Diyanet İşleri Başkanı, 2 bin din görevlisinin Alevi köylerinde görevlendirildiğini ifade etmiştir. Kurumun, Alevileri irşat yani doğru yola getirme, asimile etme çalışması dışında Alevilere veya Aleviliğe dair herhangi bir çalışması yoktur. Dersim, Çanakkale, Manisa ve en son da Kars'taki köylere cami yapılması için bir çaba içerisine girilmiş, bunun için gerekçeler uydurulmaya çalışılmıştır. Bu politikalardan bir an önce vazgeçilmeli, bugüne kadar yapılan camiler bir kararnameyle okula, sağlık ocağına veya cemevine dönüştürülmelidir.

Alevilerin cami ya da imama değil, inkâr edilen inançsal kimliğinin tanınmasına ihtiyacı var. İnkâr ve dayatmayla farklı inanç kimliklerini tekçi bir yapı içerisinde eritmeye çalışarak sadece var olan huzursuzluğu artırırsınız. Aleviler bu inkâr politikaları içerisinde kendilerini asimile etmek için kullanılan vergilerini kabul etmiyor ve helal etmiyorlar. Bu helal edilmeyen vergilerin vebalini taşımaktansa gelin, hep birlikte Alevilerin de bütçesini oluşturabileceği bir çeşitliliğin var olmasına öncelik edin, cezaevlerinde olup da Alevi dedesiyle görüşmek isteyen mahpuslara izin verin, onlarla görüşebilsinler.

Ankara, Adana, Antalya, Bursa, Maraş, İzmir, Malatya ve en son da İstanbul'da Alevilerin evleri işaretleniyor, tehdit ediliyorlar ve bugüne kadar bununla ilgili sağlıklı bir soruşturma yürütülebilmiş, herkesin nefesini bile dinleyen devlet bu konuda herhangi bir sorumlu bulabilmiş veya herhangi bir değerlendirme yapabilmiş değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet kendi görev alanına girmeyen her yerde söz söylemeye çalışacağına, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasının, inanan ve inanmayan tüm kimliklerin kendilerini özgürce ifade etmelerinin olanaklarını yaratmalı; eşitlik ve özgürlük kapsamında, laiklik içerisinde mücadele etmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Mevlit Kandili vesilesiyle "Telefona değil eşinizin yüzüne bakın." isimli bir kamu spotu yayınlamış. Burada da yine, erkek egemen, eril zihniyeti ortaya koyarak kadınların sadece ev işlerinden sorumlu olduğunu anlatan bir spot yayınlamıştır. Bu da yine, devletin aile yapısına ve kadına bakışını gösteren en iyi ifadelerden bir tanesidir.

Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında bir protokol imzalanmış ve bir yıllık hizmet için 711 din görevlisi okullarda görevlendirilmiştir. Din görevlisi, spor tesislerinde, kamplarda ve gençlik merkezlerinde görev yapacak. Bunu sizlere sormak istiyorum, ne işi var din görevlisinin oralarda? Eğer motivasyon gerekiyorsa, eğer psikolojik destek gerekiyorsa buraya psikologların ya da psikiyatristlerin gönderilmesi gerekirken, bunların yerine din hizmetinde bulunan kesimlerin gönderilmesinin, Türkiye'de yaratılmak istenen dindar ve kindar nesil için ancak faydası olabilir; toplumun bir arada yaşamasına herhangi bir katkısı olmaz.

Diyanet Vakfı aracılığıyla son iki yılda 51 tane öğrenci yurdu daha yapılmış ve Diyanete bağlı yurt sayısı 70'e çıkmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığının öğrenci yurdu yapması gibi bir görevi yoktur. Eğer yurt ihtiyacı varsa -ki vardır- bunu, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ya da Millî Eğitim Bakanlığı kendi aralarında konuşur, danışır, ona bir bütçe ayırır ve yurt yaparlar. Diyanet İşlerinin yurtlar yapması demek, oraya sadece bir düşünceye mensup olan insanların gidebileceği, kalabileceği yurtlar olduğu anlamına gelir.

Diyanet neden camilerde olan hutbelerde, vaazlarda siyaset yapılmasına izin veriyor? Bunlarla ilgilenmek yerine, Hristiyanlara, Ezidilere, Musevilere, Alevilere de hizmet vermeyi mutlaka hedeflemeli ve orada siyaset yapılmasını kesinlikle önlemelidir. Anayasa'ya göre, Diyanet, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinmelidir. Ama onun yerine, iktidar lehine fetva veriyor, iktidar zor durumda kaldığı zaman da onun işini kolaylaştırarak ikinci bir fetva yayımlamayı ihmal etmiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu anlattıklarımdan hareketle, Diyanet İşleri Başkanlığı yeniden yapılandırılmalı, Diyanet İşleri Başkanlığı seçimle iş başına gelmiş bir başkan tarafından idare edilen özerk bir yapıya ve teşkilata dönüştürülmelidir. Zorunlu din dersleri kaldırılmalı, Alevilerin eşit yurttaşlık talepleri kabul edilmeli, cemevleri ibadet yeri olarak kabul edilmeli, ayrımcılığa maruz kalan inançların ibadet yerlerine eşit muamele yapılmalıdır. Cemevlerinin ibadethane sayılmamasının gerekçesi olarak gösterilen 12/4/2002 tarihli, 2002/4100 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın 2/f bölümünde yer alan ifade değiştirilmelidir. Bu durumda Türkiye'deki dinsel çoğulculuğun tam olarak yansıtılması mümkün değildir.

Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalı, inanan ve inanmayan tüm kimliklerin kendilerini özgürce ifade etmelerinin olanakları yaratılmalı, eşitlik ve özgürlük kapsamlı bir laiklik yaratılmalıdır. Bu tutum aynı zamanda, Sünni Müslümanların da inançlarının devlet tekelinden kurtarılması, özgürleşmesi ve kendi dinî inançlarını istedikleri gibi yaşamaları için mücadele etmeleri anlamına gelir.

Değerli arkadaşlar, zaman bitmek üzere ve bir fıkrayla bitirmek istiyorum. Zamanın birinde, bir kuş yol kenarında, beslenmek için dolaşmakta, karşıdan da üzerinde derviş hırkası olan bir insanın geldiğini görmektedir. Üzerinde derviş hırkası olduğu için kuş tereddüt etmez, tedirgin olmaz ve dolaşmaya devam eder. Derviş hırkasıyla dolaşan kişi onun yanına yaklaşır, üzerine atlar ve kanadını kırar. Mahkemeye giderler, kuş şikâyetçi olur, der ki: "Benim kanadımı kırdı, bana haksızlık yaptı."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

KEMAL PEKÖZ (Devamla) - Ona sorarlar, derler ki: "Buna ne ceza verelim?" Sonra, kısasa kısas gereği derviş hırkası giyen kişinin kolunun kırılmasına karar verilir. Kuş der ki: "Hayır, onun kolunu kırmayın. Onun kolunu kırarsanız bir süre sonra kolu iyileşir, gelir ve yine birilerini derviş hırkasıyla kandırmaya kalkar. Siz onun üzerindeki derviş hırkasını çıkarın, onun için en büyük ceza odur."

Bizim de şu anda iktidarın üzerine geçirdiği derviş hırkasını çıkardığımız gün bu ülke huzura kavuşacak ve herkes mutlu mesut, birlikte yaşama şansına sahip olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)