GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:36
Tarih:17.12.2019

HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli vekiller; yaklaşık iki aydır, Plan ve Bütçe Komisyonuyla beraber, bu süreçte Türkiye'nin 2018 ve 2020'ye ait bütçesini görüşüyoruz.

Hep bütçe hakkının öneminden söz ettik, bir hak olduğundan yola çıktık ve biliyoruz ki bir bütçede büyük çoğunluğun, dezavantajlı kesimlerin lehine bir bütçe yapmak lazım -işçi, emekçi, çiftçi, kadın, genç, öğrenci- fakat bu iki aylık süreçte bunlar yoktu. Tam tersine, daha çok, yandaş bir grup ve sermaye gruplarının çıkarına hizmet eden bir bütçe. Emekli için, işçi için, memur için, büyük bir çoğunluk için, asıl, Türkiye'nin büyük zenginliği olan, farklılıkları temsil eden ve büyük çoğunluğu asgari ücretle geçinen kesimlerle ilgili hiçbir düzenleme yoktu ve bunu bir çok kez dile getirdiğimizde de maalesef dikkate alınmadı. Dikkate alınmadığı gibi, kriz var dediğimizde -ilk bu dönemlerde, geçtiğimiz yıl- "Kriz mi var? Bunu söylemeyin, vatan hainisiniz..."

Geldiğimiz aşamada tasarrufla ilgili bir yığın düzenleme yapıldı ve tasarruf iki türlü açıklandı. Nitekim, aslında stratejik planlamayla ilgili, bütçeyle ilgili, başkanlıkla ilgili yapılan düzenlemelerde deniyor ki: "Toplumu özendirmek lazım, vatandaşı özendirmek lazım olağanüstü bir durumda tasarruf yapsın." diye. Aslında belki de iktidarın yurttaşları dikkate alıp onlara özenmesi lazım çünkü yurttaş zeytin alırken de yurttaş peynir alırken de elektrik faturasını öderken de doğal gazı öderken de nasıl tasarruf yapabileceğini öğreniyor ama bir taraftan -hep söylüyoruz- bu şatafatlar devam ediyor. Ve ne oldu? Göz göre göre yapılan bu usulsüzlükler dile getirildiğinde hep suçlamaya çalışıldı çünkü Türkiye'de şu anda bir şeyi örtmek için en rahat yöntem algı operasyonuyla suçlamak.

Peki, bu bütçede ne yoktu bunun dışında? Arkadaşlar, demokrasi yoktu, barış yoktu, adalet yoktu, hukukun üstünlüğü yoktu. Ne vardı? Korku vardı, baskı vardı ve her söylemde savunmayla ilgili söylemler vardı. Hazine Bakanlığı gelip sunuş yaptığında -otuz beş dakika- hamasi nutuklarla sadece terör, bölünme, vatan hainliği, ihanet ve diğerleri vardı; işçi, memur, barış, demokrasi, özgürlük, bunlar yoktu.

Başka ne vardı bu bütçede? Bu bütçede Meclis yoktu, Meclisin denetimi yoktu, Strateji ve Bütçe Başkanlığının denetleme diye bir şeyi yoktu, Cumhurbaşkanlığına bağlanmıştı, Sayıştay devre dışı bırakılmıştı ve hazine ayrı, bütçe ayrı bir konuma düşürülmüştü. Ve neydi? Biz biliyoruz ki 1960'larda Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuş. Devlet Planlama Teşkilatı, ta geçmişten gelen, hep özenilen, hep atıfta bulunulan, dizilerde bile dile getirilen, Osmanlı şeyinden gelen bir kurum, 2011 yılında Kalkınma Bakanlığı oldu, Kalkınma Bakanlığı kuruldu, şimdi o Bakanlık da yok, ismi de yok; Cumhurbaşkanlığına bağlı bir makam. İnsanlar dışarıda, müşavirlik hizmeti veren yok ve Cumhurbaşkanı, programı belirliyor ve Meclise geliyor. Nitekim, Cumhurbaşkanı dedi ki: "Yüzde 5 büyüme düşünüyorum." Kimse itiraz edemedi, buna göre düzenleme yapıldı. Şimdi, bu bütçede halk yok, rant var; tümüyle ranta dayalı, üretime dayalı hiçbir şey yok. Bu bütçede Türkiye'nin geleceğiyle ilgili kaygı da yok. Barışı nasıl inşa edebiliriz? Savunmadan nasıl daha çok... Çünkü savunmaya baktığınızda, daha çok iç savunmadan söz ediliyor. Bir taraftan da her şey bitti; Mardin'de otellerde yer yok, Diyarbakır'da otellerde yer yok, her şey güllük gülistanlık ama buraya gelince, bir şey söylediğimizde, yüzleşme olduğunda da "Hayır, büyük bir felaket var..." Hiçbir felaket yok; en büyük felaket, gidiyorsunuz bunu örtmek için bir çaba harcıyorsunuz ve buna sığınıyorsunuz. Hukuk yok, demokrasi yok.

Şimdi, arkadaşlar, bir taraftan da bütçe hakkı aslında halkın iradesini temsil ediyor ve bu bütçede mali yönetimle ilgili bir kısım düzenlemeler, özellikle Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası'nın 5'inci maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisine bütçe hakkına uygun şekilde yönetilmesi hakkını veriyor. Bu, şu anda ortadan kaldırılmış, bunu kimse kullanamıyor ve bütçe yapım sürecinde Meclisin de yetkisi yok; gelip konuşuluyor ve noktası, virgülü değişmeden -sevgili Paylan'ın söylediği- buraya, önümüze getiriliyor. Bütün bunlar Cumhurbaşkanlığı biriminde hazırlanıyor, Bakanlıklar sözde birbiriyle ilişkili ama ayrı çalışıyor ve hepsi karman çorman bir şekle dönüştürülmüş.

Birkaç istatistik versek... İşsizlikle ilgili rakamları herkes biliyor, daha dün DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) açıklama yaptı. İşsizlik sayısı hızla artıyor ve en çok gençlerde ve kadınlarda, gençlerin de üniversite mezunlarında. Yoksulluk sürekli artıyor. Bu çalışmada "Onlarla ilgili nasıl bir stratejik planlama yapabiliriz? Nasıl, bu bütçede düzenleme yapabiliriz?" hiç yok.

Bir de bu bütçe hep güvenlikten söz ediyor, güvenden söz etmiyor. Siz bugün, Batman'a geldiğinizde, Siirt'e geldiğinizde, Diyarbakır'a geldiğinizde, bölge illerinin hepsini gezdiğinizde, Kürtlere "Güven mi, güvenlik mi?" dediğinizde güvenlikten yaka silkiyorlar. Güvenlik ta baştan bugüne kadar... "Güvenlik" denilince akla ne geldiği biliniyor ve en çok istedikleri güven. Güven olursa yarının inşası her açıdan dile getirilebilir. Ya, güven için çalışmayan bütçe güvenliği öne aldığında, hiç kimse zaten buna güvenmiyor ve uzaklaşıyor. Güven için çalışanlar, Batman'da Demokratik Toplum Kongresine bağlı insanlar, Batman'ın mahallelerinde uyuşturucuyla mücadele için çalışıyordu gençler için. Şu anda bir kısmı tutuklandı, cezaevindeler; bir kısmı serbest bırakıldı, sekiz gün gözaltında kaldılar. İnsanlar birçok ilde buna benzer, güven tesisi için çalışırken, mahrum ediliyorlar.

Planlamadan söz ettik. Bu bütçede başka ne var arkadaşlar? Bu bütçede bazı şeyleri örtmek için öyle güzel yöntemler bulmuşlar ki. Biz Ulaştırma Bakanına sorduk "Bu hane halkına transfer nedir?" diye. Firmalara veriyorlar. Firmalar kim? Kara yolu yapan, otoyol dışında köprü yapan, havaalanı yapan 5 tane şirket, bunlara veriyorlar. İsmi "hane halkına transfer" ve hane halkına transfer limitine baktığımızda, şimdi, giderek bu rakam artıyor. Bir kısmı belki de amacına yönelik kullanılıyor fakat bir kısmının üstü örtülüyor, sorduğumuzda da pek yanıt alamıyoruz.

Başka bir konu: Kâr amacı gütmeyen kurumlar. Arkadaşlar, 2020 bütçesinde kâr amacı gütmeyen kurumlara 2 milyarın üstünde para ayrılmış. Kim bunlar? Zaten bütçede sivil toplum kuruluşları yok. Bu kâr amacı gütmeyen kurumlar kim? Yani kimse açıklamıyor. Bu kadar büyük bir meblağ...

Şimdi, savaş dediğimizde, bazı şeyleri bilmiyoruz dediğimizde herkes itiraz ediyor. ÖSO veya Millî Suriye Ordusuna kim para veriyor bu bütçeden? Millî Savunma Bakanı dedi ki: "Benim Bakanlığım vermiyor ama hangi kalemden verildiğini bilmiyorum." ama hepimiz biliyoruz ki görünüyor. Bu bütçede bizler, sivil toplum örgütleri bunu bilmezsek yarının inşasını nasıl yapacağız? Böyle olunca, bizim aslında yasa dışı şeylerin de hiçbir şeyini fark etmemiş gibi oluyoruz, eğer yasalsa da bunun açıklanması lazım.

Arkadaşlar, bir diğeri de... Ne oldu burada? Geçmişte, Mecliste milletvekilleri soruyorlardı, Sayıştaydan bilgi alıyorlardı, Devlet Planlamadan bilgi alıyorlardı, Kalkınma Bakanlığından bilgi alıyorlardı, Bakanlardan... Zaten şimdi Bakanlar hiç yanıt vermiyorlar. Artık vatandaş -buradan değil- direkt CİMER'e soruyor; CİMER de Cumhurbaşkanlığına bağlı kurumlara soru sormayı kaldırmış. Strateji Bütçe Başkanlığına soru sormak yasak, MİT'e sormak yasak, Anadolu Ajansıyla ilgili sormak yasak, TRT'yle ilgili sormak yasak. Zaten CİMER'i, buradan gideni postalama gibi, ilgili yere yönlendirmeye dönüştürdüler; bu da ayrı.

Aslında çok değinecek konu var, bir diğer konu arkadaşlar: Bugün, arkadaşlarımız değindiler, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası ve Dersim'deki yaşanan olaylardan söz edildi ve 49'lar davasından söz edildi ama bugün başka bir şeye de değinmemiz lazım. Neye değinmemiz lazım? Sizler geldiğinizde, hep arkadaşlarımız tekrarlıyor: "Yasak, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele edeceğiz." Yoksulluk zaten diz boyu, yasaklar zaten alenen ortada, yolsuzluk... Bugün 17 Aralık, bir şey çağrıştırıyor mu? 17 Aralık ve Halkların Demokratik Partisi ilk çıktığından beri, her yıl, bu haftanın yolsuzluk ve rüşvetle mücadele haftası olması için çaba harcadı, önergeler verdi. Sevgili Osman Baydemir bunu verdi. Sevgili Demirtaş konuşmasında, Mecliste grupta konuşurken dedi ki: "Bir, şeffaflık; iki, demokratikleşme; üç, adaletin üstünlüğünü sağlayalım, Türkiye'nin önünü açalım, barışa giden yol hepimiz için açıktır." Şu anda Demirtaş içeride, zat büyükelçi. Bunu nasıl inandıracaksınız? Öyle bir hâle geldi ki kayyumlar Van'da 1 milyarın üzerinde, Diyarbakır'da 1 milyara yakın, Mardin'de, tekrar, 1 milyara yakın yolsuzluk yaptılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - O gün o önlenmiş olsaydı, bugün Türkiye, gerek barış sürecinde gerek yolsuzlukla mücadelede çok büyük adımlar atabilirdi ama bu olmadı. Ne oldu? Öyle bir hâle geldi ki, sevgili Doktor Selçuk Mızraklı, daha önce Tabip Odası Başkanlığı yapan İlhan Diken'in ismini... İlhan Diken'in yaşamını okusanız, altın gibi bir yaşamı var. Tekrar bir algı operasyonuyla "Gizli örgüt üyesi, teröristin ismi caddelerde..." Hiç de alakası yok. Bunu biz kâğıt üzerinde yapsak bile kamuoyu, vicdan, bölge halkı biliyor ne olduğunu ve bu oldukça, bu zihniyet oldukça daha da uzaklaşıp kutuplaşma artıyor, insanlar daha da birbirinden uzaklaşıyor. Bizim buna çözüm bulmamız lazım. Bunu yapmadığımız zaman her şeyden uzaklaşıyoruz ve birçok arkadaşımız şu anda, geçmişte o günle mücadele etmediğiniz için, gayet onurlu bir şekilde cezaevlerindedir ama onurlu bir şekilde. Belki bizi dinliyorlardır, onlara da buradan selam gönderiyorum. Ama bunu çözmemiz lazım, barış içerisinde çözmemiz lazım.

Sevgili İdris Baluken'in yeni kitabı çıkmıştı geçen hafta içinde, onun kitabında şöyle diyor: "Ya bu politikalardan vazgeçilecek ya da bu iktidar gidecek." Gidiyorsunuz.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)