| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 17.12.2019 |
HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün memleketteki düzen, yoksulluğu ve sömürüyü derinleştirerek büyütüyor. Enflasyon verileri tüm manipülasyonlara rağmen korkunç seviyelerde. İstihdam olanakları değil, işsizlik giderek büyüyor. Emek gücünün değeri her gün daha da düşerken insan onuruna yakışır bir yaşam sürmek artık imkânsız. TÜRK-İŞ, kasım ayında 4 kişilik bir hanenin açlık sınırının 2.102 lira, yoksulluk sınırının ise 6.849 liraya çıktığını söylüyor. DİSK Birleşik METAL-İŞ Sendikası raporuna göre asgari ücretli, kasım ayında eline geçen parayla gıdaya ancak günlük 18 lira ayırabiliyor arkadaşlar, günlük 18 lira. Buna göre, bir asgari ücretlinin 4 kişilik bir hanede 3 öğün için kişi başına ayırabildiği tutar 4,5 lira ve bu tutar öğün başına 1,5 lira düzeyinde. Sizin çok sevdiğiniz hesapla söylersek tüm gün bir kişiye ancak 1 simit parası düşebiliyor.
Sefalet sadece sofrada değil, sağlıksız konutlarda da asgari ücretliyi bulmaya devam ediyor ve asgari ücretlinin kira için ayırabildiği tutar 410 lira. Seçimden sonra peş peşe yapılan zamlar sonucunda 4 kişilik bir hanenin elektrik faturası 123 liradan 163 liraya yükseldi ve bütçe görüşmeleri sayesinde öğreniyoruz ki 2019'un ilk dokuz ayında elektrik borcunu ödeyemeyen 3 milyon 365 bin 784 abone var ve doğal gaz borcunu ödeyemeyen 710.364 abone hakkında işlem yapılmış, zamlardan sonra bu sayının artacağını da hepimiz biliyoruz. Yanlış duymuyorsunuz, yurttaşların dörtte 1'i bu kış gününde evin ısınma ihtiyacını bu memlekette karşılayamıyor.
Evde eğitim yaşında bir çocuk mu var? Devlet okuluna gidiyor olsa bile özellikle büyük şehirlerde ulaşım, kırtasiye giderleri, kurs ücreti derken aylık masraf en iyi ihtimalle 500 lira. Eğitimde özelleştirmenin sonuçları ise öyle boyutlara ulaştı ki yurttaşlar gelecek kaygısıyla kredi çekip çocuklarını özel okulda okutmaya çalışıyor ancak bugün, inşaat ve gayrimenkul sektöründe de iş yapan bir holdinge ait özel okul zinciri Doğa Koleji ekonomik kriz nedeniyle batma noktasına geliyor. Bu hem 80 bin öğrenciyi ve ailelerini hem de bu şirkette çalışan binlerce kişiyi etkiliyor.
Bu iktidar yurttaşlara şunu da söylüyor: "Sağlıksız konutlar, sağlıksız koşullara rağmen sakın ha hasta olmayı aklından geçirme." Çünkü en basit muayene için bile asgari olarak 6 lira ödemek zorundasınız. İlacı, ilave tetkikleri ve hakiki bir sağlık hizmetini ekleyince tek bir sefer için bu tutar 40 liraya çıkıyor. Tablo buyken sosyal hayat ise tabii ki yok hükmünde. Bir sinema bileti halk gününde dahi 15 lirayken bir asgari ücretli ne sinemaya ne tatile gidebilir. Bu ülkede gerçekten milyonlarca insanın hakikati böyle arkadaşlar. Bu hakikati başka şekilde de ifade edebiliriz. Gelir ve servet eşitsizliği sürekli artarken, sınıflar arasındaki, zenginler ve yoksullar arasındaki uçurum giderek ve giderek büyüyor.
Bakın, popülizm derdim ya da halkın gözüne girmek gibi ekstra bir gayem yok, hiçbir zaman da olmadı. Ancak hayatta hakkaniyet diye bir şey varsa bu perspektifle bakarak şunu ifade etmek isterim: Cumhurbaşkanının maaşı 81.250 lira oluyor, emekli vekil maaşı ya da ödenek filan bunları saymıyorum, herhangi bir şeye hiçbir para ödenmediğini. Bizim maaşlarımız ise 23.530 lira arkadaşlar. İşveren sendikasının işçiler için önerdiği ücret tutarı ise 2.262 lira, o da ancak devlet katkısı 100 liradan 200 liraya çıkarsa 2.262 lirayı öneriyor. Tekrar hatırlatıyorum: Bir hanenin açlık sınırının 2.102 lira, yoksulluk sınırının 6.849 lira olduğu bir ülkede yaşıyoruz biz. Burada hangi mantıkla, hangi hakkaniyetle gerçekten bu rakamları dile getirebiliyor ve bir de asgari ücreti, işçi ve memur zamlarını konuşurken 10 liranın, 100 liranın pazarlığını yapabiliyorsunuz? Ben nasıl yapabildiğinizi söyleyeyim; zenginler ile yoksullar arasındaki ilişki, bir görmeme ilişkisidir arkadaşlar, orada gözler kapanır. Bu yüzden, zenginler ve imtiyazlılar tarafından yapılan bu bütçe, dertleri, sorunları görmediği gibi mevcut eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri de asla görmüyor.
Yoksulluk ve eşitsizlik yalnızca soyut bir kavram değil, yapısal ve köklü bir sorun. Fakat burada sınıfsal olduğu kadar cinsiyet ilişkilerine dair bir uçurumdan, eşitsizlikten de söz ediyoruz aynı zamanda. Örneğin, sosyal yardımlara başvuranların yüzde 80'i kadın. Bunun nedeni, kadınların yoksulluğu daha kolay itiraf edebilmesi yani erkeğe göre daha az gurur yapması değil, hayatı sürdürebilmenin yükü nasıl kadınların omuzlarındaysa, yoksullukla baş edebilme sorumluluğu da aynı şekilde kadınların omuzunda. Üstelik aile ve evlilikler içinde kadınlar hâlâ ekonomik ve sosyal açıdan erkeklere yani kocaya, babaya, ağabeye bağımlı yaşıyorlar. Erkeğin verdiği azıcık bir parayla geçinmek zorunda kalıyorlar ve bu sadece yoksul ailelerde olmuyor, orta hâlli ya da daha iyi seviyede geliri olan bir adamla evli pek çok kadın da çok benzer deneyimler yaşayabiliyor. Yani aile, daha doğrusu erkek iyi hâlli olsa bile kadın yoksul olabiliyor ve bunun adı "yoksulluk" olduğu kadar "ekonomik şiddet"tir de aynı zamanda. Yani kadınlar, yoksulun da yoksulu durumundalar.
Ama evet, bu arada, ülkemizde hiç yoksul olmayanlar da var. Mesela bugünün haberi: "Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının düzenlediği ve 50 kişinin katıldığı Genç Müslüman Kadınlar İçin Liderlik Programı'na toplam 1 milyon 163 bin lira harcandı. Programa Emine Erdoğan ile kızları Esra Albayrak ve Sümeyye Erdoğan Bayraktar da katıldı."
Şimdi bir de yeni bir kavram var "himayesinde" deniyor "onların himayesinde." Kimi himaye ediyorsunuz arkadaşlar? Niye onların himayesinde olsun? Kimin parasıyla, neyi himaye ediyorsunuz gerçekten ve niye bu insanlar her yerdeler? Yani, gerçekten, bu kadar siyasetin içerisine, iktidarın içerisine, daha doğrusu erkin, gücün içerisine kendi akrabalarınızı yerleştirmek ve onlarla yedi mahalle dolaşmak biraz ayıp olmuyor mu? Mesela bunun Esma Esad'ın yaptığı davetlerden ne farkı var? Ya da baktığınız zaman Kore'de Kim Song, Kim Jong ailesi, işte, ne bileyim, zamanında ayların bile adını değiştirip ocak ayına "Türkmenbaşı" nisan ayına annesinin adını veren Niyazov gibi ya da eşini Cumhurbaşkanı yardımcısı yapan Aliyev gibi, dünya bunlarla dolu ve insanlar gerçekten, himaye değil, hakkını, emeğinin karşılığını istiyorlar; asıl hak olan bu, kimsenin himayesinde olmak istemiyorlar ve bu kadarcık paraları bunlara harcıyorsunuz ama bunun dışında, sadece para harcamak değil, evet, diyebilirsiniz ki: "Uluslararası toplantıdır, şöyledir böyledir." janjanı vardır, jargonu vardır, bilmiyorum artık ne dersiniz ama bunların dışında, toplantının adı "Genç Müslüman Kadınlar İçin Liderlik Programı" aynı programı Müslüman olmayan kadınlar için de yapacak mısınız mesela? Yani Hristiyan kadınlar için yapacak mısınız, başka kadınlar için yapacak mısınız? Yani böyle bir şey gerçekten kabul edilebilir değil. Eşitlikçi, sosyal adaletin sağlandığı, hakkaniyetli bir ülkede yaşamak istiyorsak eğer mevcut sistemi ters yüz etmek zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Dolaylı vergiler yoluyla verginin çoğunu alt sınıflardan toplayan, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul hâle getiren bu adaletsiz sistemi baş aşağı çevirmeliyiz ve bugün ihtiyacımız olan şey eşitsizlikleri kalıcılaştıran, normalleştiren bu düzene hakkaniyet duygusunu temel alan devrimci bir müdahaledir.
Son cümle olarak da şunu söylemek istiyorum: Sınıfsal karakteri olmayan bir savaş da yoktur arkadaşlar.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)