GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:19.12.2019

HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de herkesi saygıyla selamlıyorum.

Bütçenin sonuna doğru gelmeye başladık, grubumuz adına çokça eleştiriler yaptık bu bütçeyle ilgili. Bu bütçenin aslında halkın ihtiyaçlarını karşılamadığı, birtakım alanları besleyen, savunma sanayisine çok fazla yoğunlaştırılan bir bütçe olduğunu ifade ettik.

Ben, bugün biraz daha kayyumlardan söz etmek istiyorum çünkü bu bizim partimizin en esaslı gündemlerinden, aslında Türkiye'nin gündemlerinden biri çünkü bitmeyen bir gündem. Düzenli aralıklarla partimizin belediyelerine kayyum atanıyor, en sonunda CHP'li bir belediyeye de kayyum atanarak, şu anda Türkiye'de kayyum atanan belediyelerin sayısı toplamda 32 oldu. Şimdi, arkadaşlar, ben biraz bunun kronolojik olarak tarihçesini anlatacağım, ne yaşadık buraya geldi, çünkü yeni bir mesele değildi bu kayyum meselesi, belediyelerin gasbedilmesi, halkın iradesinin yok sayılması meselesi.

Önceki dönem burada olan arkadaşlar hatırlarlar, 5 Nisan 2015 tarihinden sonra İmralı'da Sayın Öcalan'la yapılan görüşmelerin kesilmesiyle, işte, Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünden vazgeçilmesiyle, müzakere yöntemlerinden vazgeçilmesiyle tekrar, ülkenin eski kodlarına -maalesef eski kodlarına- dönerek güvenlikçi politikalarla bu meselenin çözülmesine karar verilmesinden bir süre sonra 7 Haziran seçimi; 7 Haziran seçiminin kabul edilmemesi -yani halkın iradesinin ilk gasbı aslında- işte, o gömleğin yanlış iliklendiği ilk ilik olarak 7 Haziran seçiminin kabul edilmemesi, akabinde 1 Kasım seçimleri ve partimizin sürekli bir biçimde hedef gösterilmesi... Her konuşmada, yapılan her mitingde, söylenen her cümlede partimiz düzenli aralıklarla hedef gösterildi, terörize edildi, eski, önceki dönem Eş Genel Başkanlarımızın aralarında olduğu, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ'ın, Grup Başkan Vekillerimizin içerisinde olduğu milletvekili arkadaşlarımız tutuklandı. Binlerce yönetimimiz, yöneticimiz, çalışanımız, belediye eş başkanımız tutuklandı ve o süreçler içerisinde darbeden bir süre önce -olan arkadaşlar hatırlarlar- temmuz ayı içerisinde bir torba kanun görüşülüyordu, iktidar tarafından bu torba kanunun içerisine kayyum meselesi sıkıştırılmak istendi. Biliyorsunuz, belediyelerde, belediye başkanlarının görevleri nedeniyle -onu da açıklayacağım birazdan- işledikleri suçlarla ilgili olarak görevlerinden geçici olarak uzaklaştırılacakları ve meclis içerisinden seçileceğine dair kanun, Anayasa düzenlemesi beğenilmedi, yeterli görülmedi çünkü bir partinin belediyeleri gasbedilmek isteniyordu, el konulmak isteniyordu arkadaşlar; bu bir görevlendirme falan değildi. Sıkıştırılmak istenildi torba kanunun içerisine, muhalefetten çokça eleştiri geldiği için bu düzenleme geri çekildi. Sonra 15 Temmuz darbe girişimi oldu. Aslında halkın iradesine darbeydi. Mecliste grubu olan partiler, olmayanlar bunu eleştirdiler, "Bu, halkın iradesine darbe ve bu darbenin karşısında duracağız." diye açıklamalar yaptılar. Akabinde -bir kanun hükmünde kararnameyle- işte o Meclisin iradesinde kabul görmeyen kayyum düzenlemesi bir kanun hükmünde kararnamenin içerisine eklendi ve ilk kayyum 11 Eylül 2016 tarihinde Batman Belediyesine atandı. Ben o gün belediyenin içerisindeydim arkadaşlar, gelen güvenlik güçlerinin söylediği cümleyi hayatım boyunca unutmayacağım, bu, Türkiye demokrasisinin en büyük ayıplarından biriydi. Geldiler ve dediler ki: "Biz, devlet adına yönetime el koyuyoruz." Biz bu cümleyi 1980 darbesinden hatırlıyoruz. 15 Temmuz darbecileri başarılı olsaydılar belki şu kürsüye gelip "Biz, devlet adına yönetime el koyuyoruz." diyeceklerdi. İşte, güvenlik güçleri geldiler ve "Biz devlet adına yönetime el koyuyoruz." dediler ve ilk kayyum hikâyesi buradan başladı. 94 belediyemize kayyum atandı. Tekrar bir seçim geldi, 31 Mart seçimi; bütün baskı, bütün saldırı, bütün illegalize etme, bütün terörize etme çalışmalarına rağmen, bütün oyunlara rağmen, güvenlik güçlerinin bir şekilde bölgeye yığılmasına rağmen biz büyük bir başarıyla 65 belediyeyi tekrar kazandık. Kayyumların karşısında aday olan belediyelerde de kazandık. Bakın, o çok beğendiğiniz, allandırıp pullandırdığınız, anlattığınız, belediyelere atadığınız o kayyumlar, gaspçı kayyumlar, halkın iradesini yok sayan kayyumlar aday oldu ve kaybetti; halk dedi ki ben kendi temsilcimi seçeceğim ve bu kayyumlar kaybetti. 31 Mart seçiminden sonra tekrar kayyum hikâyesi başladı. Aslında öncesinden başlamıştı, Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı, iktidarın bütün sözcüleri her gittiği alanda tek bir cümle söylediler "Kazansalar bile biz buralara kayyum atayacağız." dediler ve aslında fitili o zamandan başlattılar, hazırlıkları o zamandan başlattılar ve bugüne getirdiler. 32 belediyemize kayyum atandı arkadaşlar.

Şimdi, Anayasa'da ne düzenleniyor bir kere daha hatırlatayım. Şimdi, bize nereden okuduğumuzu soranlara söyleyeyim: Biz Anayasa'yı okuyoruz, bu Meclisin yok saydığı Anayasa'yı okuyoruz. Bakın -okuyayım- Anayasa'nın 127'nci maddesinin -tekrar tekrar hatırlatıp tekrar tekrar okuyacağım- dördüncü fıkrasına göre, bu kişiler, ancak görevleriyle ilgili suç sebebiyle haklarında soruşturma ve kovuşturma varsa görevden alınırlar. Peki, İçişleri Bakanlığı ya da iktidar cephesinden açıklamalar neydi? "Dağa para gönderiyor." yalanlarını her gün her platformda söylediler. Peki, böyle bir şeyle ilgili tek bir belge olsa bu görev suçu olmayacak mıydı?

Görev suçu nedir arkadaşlar? Görevi kötüye kullanma, görevi ihmal, rüşvet, irtikap, bunlar Ceza Kanunu'nda düzenlenen görevi kötüye kullanma suçları değil mi? Tek bir belediye başkanımızla ilgili olarak rüşvet, irtikap, zimmet, görevi kötüye kullanma, görevi ihmalle ilgili tek bir suçlama var mı? Yok. Ama o çok allandırdığınız pullandırdığınız kayyumlar, onların yaptırdıkları usulsüzlükler, yolsuzluklar fatura fatura, fotoğraf fotoğraf ortalığa saçıldı, hatta Sayıştay raporlarına bile eklendi. Bakın, sizin kabul etmediğiniz o Sayıştay raporlarına bile bu kayyumların yaptıkları usulsüzlükler girdi. Asıl onlar görevi nedeniyle bir suç işlediler. Peki, tek bir adım var mı? Yok. Ne oldu? Bu, beğenilmedi çünkü mesele bir görev suçu, birilerinin suçlu olması meselesi değildi. Bütün belediye eş başkanlarımızla ilgili davalar açıldı. Bu davaların ortak bir özelliğini söyleyeyim arkadaşlar: İftiracı tanıklar. Bütün dosyalarda istisnasız iftiracı tanıklar var, hepsinde. Bir tanesi, Selçuk Mızraklı'yla ilgili. İftiracı bir tanık -dört yıldır cezaevinde- seçimden birkaç gün önce, bir hafta önce, Selçuk Mızraklı'yla ilgili beyanda bulunuyor. Selçuk Mızraklı tanınmayan bir insan değil arkadaşlar. Milletvekili olduktan sonra tanınan, belediye eş başkanımız olduktan sonra tanınan bir insan değil. Selçuk Mızraklı çok iyi bir hekim, Diyarbakır'da da çok iyi tanınan bir insandı. Bu gizli tanık, dört yıl boyunca hiç aklına gelmiyor Selçuk Mızraklı'yla ilgili iftira atmak, beyanda bulunmak ama her nasılsa seçimden birkaç gün önce gelip beyanda bulunuyor.

Yine Kezban Yılmaz, Kayapınar Belediye Eş Başkanımız. İktidarın en çok istediği belediyelerden biriydi. O da seçimden dört beş gün önce bir iftiracı tanık beyanıyla şu anda tutuklu. Ortak özellik bu arkadaşlar. Hatta bazı iftiracı tanıkların -bir dosyada 2 tanık var, bakın 2 tanık- kullandıkları cümleler, verdikleri ifadeler, yanlışlarıyla beraber - bakın cümle dizilimi, bunlar bile yanlış- motamot aynı. Aynı şey, ikisi aynı şeyi söylüyor ama o kadar aynı şeyi söylüyor ki kelimenin yanlış dizilimini bile aynı söylüyor. Bu kadar artık aşılmış bir durumla karşı karşıyayız.

Bir de ne yapılıyor arkadaşlar... Bakın, biz dosyaların hepsini tek tek inceliyoruz. Yok bomboş dosyalar, suç muç yok ortada. Biz "Kürt düşmanı" dediğimizde şuradan, sıralardan zıplanıyor. Düşmanlıktır bu, halkın iradesine düşmanlık, tümüne düşmanlık.

Bakın belediye eş başkanı görevden alındı diyelim. Hadi velev ki bir görev suçu var ve görevden alındı. Bakın arkadaşlar, yerel seçimler şöyle bir şeydir ki tıpkı bu Meclis gibi, bir taraftan Cumhurbaşkanı seçimi bir taraftan Meclis seçimi varsa, belediyelerde de bir belediye başkanı seçilir. Bir ona oy verirsiniz, bir de meclise oy verirsiniz. Bakın, belediye başkanını görevden aldınız ama belediye meclisinin içerisinden seçilmesine izin vermediniz. Bırakın bizim belediye meclis üyelerimizi sizin belediye meclis üyelerinize de kendi, AKP'li meclis üyelerinize de kayyum atadınız. Şimdi ben size bir rakam vereyim: Sadece 21 belediyede arkadaşlar, sadece 21 belediyede 493 belediye meclis üyesinden 372'si bizim ve bunlara da siz kayyum atamış oldunuz. Aslında iki defa aynı şeyi yapıyorsunuz. Ama usul nedir? Velev ki diyelim, velev ki, yok böyle bir şey ama meclis içerisinden seçilmesi. Hani Anayasa'yla bağlılığınız, bu kanun Anayasa'ya aykırı ve siz anayasaya aykırı iş yapıyorsunuz. Açık, aleni iş yapıyorsunuz ve bu devranın da böyle devam edeceğini zannediyorsunuz.

Bir şey daha arkadaşlar, son bir şey söyleyeceğim. Bütün partilerde yerel yönetimlerle ilgili bir birim vardır, bizim de var. Yerel yönetimlerden sorumlu bir eş genel başkan yardımcımız var, yerel yönetimler kurulumuz var. Tıpkı diğer partilerde olduğu gibi, siz de nasıl varsa bizde de aynı işleyişle yerel yönetimlerle ilgili politikaları denetleyen, düzenleyen ve perspektif sunan bir yerel yönetimler kurulumuz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Başkan, son bir dakika alıp toparlayayım.

BAŞKAN - Buyurun.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Bizim resmî çalışan yerel yönetimler kurulumuz... Bir tanesi de MYK'nin içerisinde olan arkadaşlarımıza, belediye eş başkanlarına bu yerel yönetimler kurulu soruluyor, bu kişiler soruluyor arkadaşlar. Partimiz terörize ediliyor, HDP terörize ediliyor, HDP'nin katıldığı toplantılar suç unsuru. Yerel yönetimler kurulunun toplantısına katılması suç kabul ediliyor. Yerel yönetimler kurulundan bir arkadaşımızla görüşmesi suç kabul ediliyor. İşte bunlarla dosyalar hazırlıyorsunuz. Çıkıp o propagandasını yaptığınız meseleyle ilgili tek bir evrak, tek bir belge sunamadınız. Onun için, biz de sesimizi ulaştıramazsak da, yandaş medya bütün medyayı kapatmış olsa da elimizden geldiğince bununla ilgili yalan, yalan, yalan, yalan, külliyen yalan diyoruz ve bu yalan mutlaka bir gün hakikatin karşısında yenilecek arkadaşlar.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)