GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:19.12.2019

MHP GRUBU ADINA ÜMİT YILMAZ (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin 5'inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin 5'inci maddesine göre, yıl sonu itibarıyla 586 milyar TL iç borç, 479 milyar TL dış borç ve 97 milyar TL ise Hazine garantili borç bulunmaktadır. 2017 yılından 2018 yılına geçişte gerek kısa, orta ve uzun vadeli borçlanmada gerekse dış borç miktarında artış olmuşsa da bu borç miktarı sürdürülebilir ve yönetilebilir görülmektedir. Kamunun borçlanmasına, kamu harcamalarındaki artışın kamu gelirleriyle karşılanamaması neden olmaktadır. 2000 yılı sonunda faiz harcamalarında sağlanan düşüş neticesinde kamu harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı düşmüştür; buna bağlı olarak, bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki oranı da azalmıştır. Bu oran azalmasına rağmen, bütçe açıklarının miktar olarak artarak devam ettiği de vakıadır. Faiz harcamalarında sağlanan iyileşme, bütçenin faiz dışı harcamalarında ve gelir kalemlerinde aynı düzeyde sağlanamamıştır.

2000 yılında yüzde 4,28 olan faiz dışı denge, 2017 yılında yüzde 0,29'a kadar gerilemiş, 2018 yılında yüzde sıfır olmuştur; 2019 yılında ise eksi yüzde 0,5 olarak belirlenmektedir. Bu oran, 22 milyar TL faiz dışı açığa denk gelmektedir. 2020 yılında ise hedef yüzde sıfırdır. Ancak geçen on dokuz yılda bir açık stoku birikmiştir.

Değerli milletvekilleri, borçlanmanın ilk etkisi bütçe faiz giderlerinde görülmektedir. 2018 yılında 74 milyar lira faiz öderken 2019 yılında 103 milyar lira faiz ödüyoruz. 2020 yılında ise 138,9 milyar faiz ödemesi öngörülmektedir.

Borçlanmanın ikinci etkisi ise dış finansmana bağımlılık sorunu ortaya çıkarmasıdır. Bu durum, devleti dış saldırılara ve müdahalelere açık hâle getirmektedir. Türkiye'de son yıllarda sürdürülen mali disiplin ve etkin kamu borç yönetimi sayesinde Avrupa Birliği tanımlı brüt kamu borç yükü, Avrupa Birliğinin 28 üye ülke ortalamasının çok altına çekilmiş, net kamu borç stoku millî gelire oran olarak önemli ölçüde azaltılmış, faiz harcamalarının vergi gelirlerine oranı keskin şekilde düşürülmüş, borcun vade ve döviz kompozisyonunda önemli iyileştirmeler sağlanmıştır. Avrupa Birliğinin üye ülkeler için belirlediği Maastricht Kriterlerinde yer alan yüzde 60'lık kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı koşulu 2004 yılından itibaren sağlanmaktadır. 2018 yılında yüzde 30,1 olarak gerçekleşen oran 2019 yılının birinci çeyreğinde yüzde 31,5, ikinci çeyreğinde yüzde 32,2 olarak gerçekleşmiştir. 2020 yılında ise hedef yüzde 33,2'dir.

2020-2022 dönemi Orta Vadeli Program'da, finansal istikrarın güçlendirilmesi, dolarizasyonun azaltılması, tasarrufların arttırılması ve böylece dış finansmana bağımlılıktan kaynaklanan kırılganlıkların azaltılması, finansal piyasalarda bilgi boşluklarını dolduracak yapısal reformlar yoluyla kaynak dağılımında fiyatlama etkinliğinin artırılması, finansal sistemde sermaye piyasası bacağının güçlendirilmesi hedeflenmektedir.

Mali yıl içinde taahhüt edilecek borç üstlenim limitinin bütçe kanunuyla belirleneceği hükmü gereğince, 2020 yılında Hazine ve Maliye Bakanlığınca sağlanacak borç üstlenim taahhüdünün 4,5 milyar doları aşamayacağına yer verilmektedir. 2018 yılında yüzde 2,7 olarak gerçekleşen kamu kesimi borçlanma gereğinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2019 yılında yüzde 1,5 ve 2020 yılında ise yüzde 1,6 olarak beklenmektedir.

Türk lirasının değer kaybının durmasının, enflasyonun gerilemesinin, faizlerin inişe geçmesinin ve cari fazla vermenin de etkisiyle Türkiye kredi riskinde belli bir düşüş gerçekleşmiştir. Geçen yıl 500 puanı geçerek 523'lere kadar çıkan Kredi Temerrüt Takası yani CDS primi, 3 Aralık itibarıyla 311 puan düzeyindedir. Hâlen yüksek olmakla birlikte, önemli bir düşüş gerçekleştiği de ortadadır. Bu oran doğrudan borçlanma faizlerine yansımaktadır. Kredi Temerrüt Takası düştükçe Türkiye'nin finansman kaynaklarına erişim maliyeti azalmaktadır. CDS priminde meydana gelen her 100 puanlık artış, faiz oranının yüzde 1 artması anlamına gelmesi nedeniyle 311 puanlık oranın hâlen çok yüksek olduğu açıktır. CDS primindeki düşüş etkisini göstermiş, iki yıllık hazine tahvil oranları yüzde 12 seviyesine düşmüştür. Bu oran, ilk olarak, bütçe faiz giderlerinin beklentinin altında gerçekleşmesini sağlamıştır. 103,1 milyar TL olarak revize edilen 2019 yılı merkezî yönetim faiz gideri yönetilebilir hacimde ancak hâlâ çok yüksek bir tutardadır.

Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, iç borç stokumuzun ortalama vadesi 3,1 yıl, dış borç stokumuzun ise 9 yıldır. İç ve dış borç stokunun ortalaması 5,6 yıla gelmektedir. Vadelerde düşüş görülmektedir.

Ülkemizin kamu borç yüküne küresel ölçekte bakıldığında oldukça düşük görülmektedir. 2010 yılından itibaren verilere baktığımızda, kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı OECD ülkelerinde ortalama yüzde 107,7, avro bölgesinde yüzde 88,3 ve gelişmekte olan ülkelerde yüzde 42,3 olmuştur. Buna göre, Türkiye'de kamu borç yükü gelişmiş ülke ortalamalarının yaklaşık dörtte 1'i kadarken, gelişmekte olan ülkelerin ortalamasından da yaklaşık 11 puan daha düşüktür.

Değerli milletvekilleri, 2019 yılında ticari gerilimlerin artması, avro bölgesinde genele yaygın yavaşlama, Çin'deki sıkı kredi koşulları, bazı gelişmekte olan ülkelerdeki makroekonomik dengesizlikler ve finansal kırılganlıklar küresel büyümenin zayıflamasında rol oynamıştır. Küresel ekonomide 2018 yılının ikinci yarısında başlayan ivme kaybı devam etmekle beraber, Amerika ve Avrupa Merkez Bankalarının para politikalarındaki gevşeme ve ticaret savaşlarındaki tarafların uzlaşma çabaları, 2020 yılı için, özellikle gelişmekte olan ülke ekonomilerinin umut taşımalarına sebep olmaktadır.

2018 yılının ikinci yarısındaki olumsuz konjonktüre rağmen, Türkiye ekonomisi, 2018 yılını yüzde 2,8'lik büyümeyle tamamlamıştır. 2019 yılında ise, özellikle ilk yarısında, iç talepteki ekonomik daralma büyümeyi yıllık bazda aşağıya çekmiştir. 2019 yılının ikinci yarısında ilk yarıda olan eksi büyüme oranlarındaki düzelme 2020 yılı için umut vadetmektedir.

İstihdam açısından bakıldığında karşımızdaki tablo şöyle ortaya çıkmaktadır: 2018 yılı ikinci yarısından itibaren başlayan küresel yavaşlama ve ülkemizin jeopolitik konumundan kaynaklanan ekonomik saldırılar istihdamı olumsuz etkilemiştir. 2018 yılının sonunda görülen yüzde 14,7'lik işsizlik oranları 2019 yılının ikinci yarısında başlayan toparlanmayla beraber yüzde 13'ler seviyesine kadar düşürülmüştür. Sektörel bazda değişiklik görülmesine rağmen, istihdamda iyileşmenin 2020 yılında da devam etmesi beklenmektedir.

Bu vesileyle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyor ve 2020 yılı bütçesinin ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum. Allah'a emanet olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)