| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 21.12.2019 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, yani haftanın sonu, buradayız. Bütçe oylandı ve bugün sabahleyin tekrar toplandık; Libya meselesi üzerinde görüştük ve bir taraftan da bir torba yasa önümüze gelmiş.
Öteden beri aslında bu Mecliste en çok karşı çıktığımız konulardan biri yani yasamanın iyi çalışmaması "torba" denilen mevzuattan vazgeçilmemesi. Niçin? Aslında bir ülkede yasama süreçlerine baktığımızda, yasaların çıkarılma şekillerine baktığımızda o ülkedeki demokrasinin nasıl işlediğini de görmüş oluruz. Neden? Çünkü bir yasa hazırlanırken en başta sivil toplum örgütlerinden, üniversitelerinden, muhalefetinden ve olabildiğince kamuoyundan görüş alıp onun üzerinde özellikle alt komisyonlarda, sonra ana komisyonlarda tartışıp Meclisin önüne gelmesi lazım ve tartışılması lazım ama bizde ne oluyor? Daha çok birilerinin ihtiyacı üzerine yasal düzenleme geliyor. Ne yapılıyor? Hiçbir nokta, virgül değişmeden önümüze getiriliyor. Bu demokrasinin işleyişinin en güzel göstergesi olması gerekirken Türkiye'de "torba yasa" demokrasinin ne kadar işlemez olduğunu gösteriyor ve tekrar bütçe görüşülürken bir çok arkadaş dile getirdi. Bütçe görüşmeleri arasında bir savaş hâli, bir seferberlik, büyük bir afet olmadığı hâlde Genel Kurul sabahtan akşama kadar çalıştığında önümüze, Plan ve Bütçe Komisyonuna içinde bayındırlık, içinde adalet, içinde turizm, kültür, orman, birçok konuyu barındıran bir torba yasa getirildi. Neyse ki toplumsal duyarlılık ve birçok tartışmadan sonra, çok sakıncalı olan "güvenlik soruşturması ve arşiv taraması" kamuoyunda öteden beri bildiğimiz "fişleme" konusunda geri adım atıldı, dilerim bir daha önümüze gelmez. Geri adım atılmasıyla her şey bitti mi? Hukukun üstünlüğü mü geldi? Hayır, biz biliyoruz ki hâlâ hukuk uygulanmıyor. Niçin uygulanmıyor? Örneğin Demirtaş davasında, örneğin kayyumlar meselesinde birçok şekilde hukukun üstünlüğü aslında kalmamış, tümüyle kendine göre bir hukuk geliştirilmiş. Kimi zaman gizli tanık ifadeleri, kimi zaman itirafçılar, kimi zaman rastgele beyanlarla insanlar tutuklanmakta hatta kimi zaman -tırnak içinde- kimi şahsiyetlerin açıklamaları suç nedeni sayılabiliyor ve az önce arkadaşlarımız söyledi, insanların tutuklanması yetmiyor, tutuklandıktan sonra kendi yapıları, çevreleri, aileleri, yakınları ve arkadaşları, hepsi beraber cezalandırılıyor. Niçin? Bir korku imparatorluğu yaratmak, bir totaliter düzen yaratmak için.
Buraya bu tasarı gelirken -birçok maddesi gelirken- ne deniyordu? "Kamu kurum ve kuruluşlarının yararına..." artı bir de süsleme gibi "vatandaşların talebi üzerine..." Arkadaşlar, vatandaş derken aslında onu düzeltmesi lazım iktidarın: "Yandaşların talebi üzerine bir düzenleme yapıyoruz." Çünkü vatandaşla ilgili hiçbir düzenleme yoktu. Vatandaşlar bütçeyi takip ediyordu, işte "Acaba asgari ücretle ilgili bir değişiklik mi yapılacak?" "İşsizlikle ilgili bir söylem mi gelişecek?" "Yoksullukla mücadeleyle ilgili bir şey mi gelişecek?" "Hayat pahalılığıyla ilgili bir söylem mi gelişecek?" Hiç yok.
Bir diğeri de toplumun büyük çoğunluğu... "Bu ayrımcılıkla ilgili, nefretle ilgili, kutuplaşmayla ilgili bir sonuç mu çıkacak?" Hayır. "Barışla ilgili bir söylem mi çıkacak?" Hayır. Neydi daha çok? Yandaşa... İçeriğini hiç anlamadığımız -nitekim buraya da geldi- bir kısmı tekrar çekilerek ortadan kaldırılan bir sürece dönüştü. İşçi yok, memur yok, çiftçi yok, köylü yok, emekli yok, hiç kimse yok. Hiçbir tehlikeli durum olmamasına rağmen bu tümüyle, paldır küldür bir şekilde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüp buraya getirildi. Ne oldu? Bunlar bitti. Peki, bunlarla beraber ne yapılıyor? Aslında bizim gelecekle ilgili en büyük talebimiz yasama organının -nasıl ki baştan söyledim- demokratik bir şekilde çalışmasıdır. Eğer biz demokratik bir şekilde bunları çalıştıramazsak, bu yasamayı yürütemezsek bu ülkede barıştan uzaklaşmış oluruz, kutuplaşmaya çember açmış oluruz, kutuplaşma giderek yükselir.
Yeni yıla girerken aslında bunu söylemek lazım; bizim en büyük hedefimizin, Meclisin en büyük hedefinin tümüyle insanların daha huzurlu, güvende yaşaması için yasamanın çalışması ve totaliter rejimden uzaklaşmamız, buna ortam açmamamız...
Arkadaşlar, o "fişleme" dediğimiz süreç çıkmış olsaydı... Bugün, ıslık çaldığı için cezaevine girenler var. Bugün, okuduğu kitaptan dolayı, gittiği düğünden dolayı, gittiği filmden dolayı birçok insan mağduriyet yaşıyor ve tutuklanıyor. Normalde, yasaya göre, tutukluluk süresinin belli bir düzeyde olması gerekirken tutukluluk işkenceye dönüştürülüyor, tutukluluk tümüyle cezaya dönüştürülüyor ve Türkiye'nin gerçek gündeminden uzaklaşmış oluyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Biz her çıktığımızda, kayyumu söylediğimizde insanlar "Niçin kayyumu söylüyorsunuz..." Biz söyleyeceğiz çünkü siz her gün kayyum atamak zorunda kalıyorsunuz, tespih tanesi gibi kayyum çeker bir şeye dönüştünüz ve hiçbir karşılığı yok, hiçbir izahı da yok. Kendi kendinize yarattığınız bir süreçle beraber bunu geliştiriyorsunuz, kendi kendinize uydurduğunuz bir kılıfla bunu süslemeye çalışıyorsunuz, peşinden de bu insanları tutukluyorsunuz.
Arkadaşımız söyledi az önce, yetmiyormuş gibi, insanları Edirne'ye, Kayseri'ye, Giresun'a gönderiyorsunuz; sonra da örneğin, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanımız Selçuk Mızraklı'nın Diyarbakır'daki mahkemeye gitmesi için diyorsunuz ki: "Yolda kaza olabilir." Ama biz biliyoruz ki Demirtaş'ın ailesi de yolda kaza yaptı. Eğer bir kişi zaten suçsuz... Zaten suç kavramı tümüyle tartışmalı. İnsanların özgür olması gerekirken bütünüyle bir cezaya dönüştürüp kendi keyfiyetinize göre bir rejim çıkarıyorsunuz; bu, sağlıklı değil.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)