GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gana Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:42
Tarih:14.01.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gana Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikli olarak Gazi Meclisimizin çalışma usul ve esasları üzerine konuşmamız gerekmektedir. Birkaç saat önceden hazırlanıp önümüze getirilen gündemlerle planlamalar yapılmaktadır. Gelinen noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisi öngörülebilir ve planlı bir yasama faaliyeti gerçekleştirmekten uzaklaşmakta, hem komisyonlarda hem de Genel Kurulda denetim faaliyeti her geçen gün azalmaktadır.

Sistemi işler kılacak olan gerçeklik ise erklerin bağımsız ve tarafsız kılındığı bir hükûmet etme anlayışıdır. Gelişmiş devlet modellerinin tümü, kuvvetlerin gücünü paylaştırmayı ve bu yolla birbirlerini kontrol altında tutmayı sistem mekanizmasının işlerliği açısından mecbur görmektedir. Gücün dağıtımı onlar için esaslı bir kuvvetin ortaya çıkışının engellenmesini ve kuvvetlerin dengelenmesini sağlar. Bugün, tecrübe ettiğimiz bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin esaslı tek bir kuvveti ortaya çıkarmadığını söyleyebilir miyiz? Ne yazık ki hayır. Bu sistemin ceremesini çeken bu kurumun bir üyesi, milletimizin iradesinin vekili olarak sizleri bu konuda öz eleştiri yapmaya davet ediyorum.

Sayın milletvekilleri, yasama kanadını oluşturan mekanizmanın bu sistem içinde bağımlılığı ve taraflılığıyla karşı karşıya kalıyoruz. Değerli arkadaşlar, bu bağımlılık ile taraflılık toplumun tümünün sorunlarını, sıkıntılarını dert edinmekten uzaktır ve dahası, bu sistem milletimizin refahını, güvenini, güvenliğini, huzurunu tehdit eder bir hâl almaya doğru güçlenerek ilerlemektedir. Bizleri seçip iradesine vekil tayin eden bu aziz millet, hepimizi, kendileri için en iyiyi oluşturmaya, en iyiyi aratmaya ve bulmaya sorumlu kılmıştır ama Gazi Meclisimizin, toplumun en iyi hâlini aramanın yolu olan yasama faaliyetlerini tek bir kişinin iradesi ve idaresi altında yerine getirmekle karşı karşıya bulunduğunu gözlemliyoruz.

Bakın, değerli arkadaşlar, yasama faaliyetinin kalitesizleşmesi, denge ve denetleme mekanizmalarının zayıflatılması, Sayıştay denetimlerinin kapsamının daraltılması, aflar ve torba yasalarla geçici çözümler bulunması Gazi Meclisimizin sorumluluğunun geldiği noktayı gözler önüne sermektedir. En güncel örnekler, 190'a yakın kez değiştirilen İhale Kanunu ile pek çok defa getirilen imar afları uygulamasıdır veya başka bir örnek, yakın tarihte görüştüğümüz 144 sıra sayılı 98 maddelik bir kanun teklifidir. Bu kanun teklifi, içerik itibarıyla birçok kanunda ve bir kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılmasını öngören bir teklif. Teklif, 18 Kasım 2019 tarihinde akşam Meclis Başkanlığına sunuluyor. 19 Kasımda Komisyon toplantı çağrısı yapıyor ve teklifi görüşmek üzere 21 Kasım günü Komisyon toplanıyor. Teklifin Meclise gelişi ve Komisyonun kendi gündemine alarak toplantı çağrısı yapması arasında sadece bir gün, toplanma günü ile teklifin gelişi arasında iki gün varken, bu teklifin milletvekilleri tarafından incelenmesi ise bu kırk sekiz saatin içine sığdırılmış bir zaman aralığında yer alıyor. Komisyon raporunu 25 Kasım tarihinde hazırlayıp Genel Kurulda görüşülmek üzere Başkanlığa sunduk. Teklifin gelişi, milletvekillerinin incelemesi, Komisyon görüşmelerinin yapılması, raporun hazırlanması süreci ise sadece altı gün.

Bakın, değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir parlamentosu bu derece acele ve telaş içinde bir yasa yapma anlayışını benimsemez, bu tekniği de makul görmez. Bu acele ve süratli yasa yapma anlayışının iktidar milletvekilleri için de çok zor olduğunu birlikte tecrübe ediyoruz. Hadi, biz kendimizi geçelim, siz, iktidar partisi milletvekilleri bile teklife dair inceleme yapacak vakti, sonrasında savını savunacak zamanı bulmakta zorluk çekmiyor musunuz? Çekiyorsunuz elbette, "Çekiyorsunuz." diyorum çünkü bürokrasinin servis ettiği hazır kanunların altına imza atan bir yasa yapıcı profili ortaya çıkarmaktasınız.

Değerli milletvekilleri, iktidar partisinin alelacele hazırlanmış, yasama kalitesi açısından sakıncalar içeren bu kanun teklifi hazırlama tekniği, Genel Kurul gündemini yoğun ve verimsiz kılmaktadır. Dünya parlamentolarında örneğine rastlanmayan torba kanun teklifi hazırlama tekniği, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının ve koalisyon ortağının en sevdiği yasa yapma yöntemi olmuştur. Bu anlayışla kaliteli yasama faaliyeti yapmak mümkün değildir. Torba kanunlar bugünkü yapılarıyla yasama kalitemizdeki düşüklüğün bir göstergesidir. Neredeyse yüz elli yıla dayanan Parlamento geleneğimizin bugün geldiği nokta hepimiz açısından düşündürücüdür. Ne toplumun ihtiyaçlarını giderecek bir yasama faaliyetine ne de Meclisin önemli fonksiyonlarından olan müzakerenin sağlıklı işlemesine imkân verilmektedir. Komisyonlar etkisiz, verimsiz ve yetersiz çalışmaktadır. Milletimizin ve sivil toplum kuruluşlarının yasa yapma sürecine katılımı istenilen düzeyde değildir.

Değerli milletvekilleri, hadi bizleri ve sizleri de geçelim, peki ya bu yeni sistemin Cumhurbaşkanlığı makamı üzerindeki etkisi nedir, hiç düşündünüz mü? Cumhurbaşkanı bile süreç içerisinde bu sistemin sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Anayasa hukukçularının çalışmalarından örnek vermek gerekiyorsa, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yürürlüğe girdiği 9 Temmuz 2018 tarihinden 26 Aralık 2019 tarihine kadar toplam 55 adet Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılmıştır. Bu 55 Cumhurbaşkanlığı kararnamesinden 31'i, diğer Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde değişiklik yapılması hakkında Cumhurbaşkanlığı kararnamesidir. Yani Cumhurbaşkanımız 55 tane kanun hükmünde kararname çıkarmış, sonra bu 55 kararnamenin 31'ini düzeltmek için yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç duymuştur. Yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi içinde Cumhurbaşkanı, kendi yaptığı şeyleri değiştirmek ve düzeltmekle zaman harcayan bir konuma düşürülmüştür. Sistemin istikrarlı ve kalıcı bir hükûmet etme algısı içinde olduğunu söylemek asla mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bu sistem; sizleri, bizleri, Gazi Meclisi, devletimizin tüm kurum ve kuruluşları ile toplumu ve ülkeyi tıkayan, önünü görmekte zora sokan, istikrardan uzak bir noktaya doğru sürüklenmemize sebep olmaktadır ve bunu ekonomik, sosyal, siyasal her türden sorunla yüzleşerek müştereken yaşıyoruz. Parlamentomuzun etkin, verimli ve kaliteli bir yasa yapma sürecine erişeceği; devletimizin ve milletimizin tüm kesimleriyle temsilinin gerçekleşeceği; bağımsız ve tarafsız bir erkler düzeninin işler kılınacağı; ekonomide, siyasette, sosyal hayatın içinde güvenin, refahın ve mutluluğun sağlanacağı bir sistem inşa etmek, Gazi Meclisimizin ve bizim sorumluluğumuz altındadır. Bunu görmek ve doğru değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Ülkemizi hızla paradoksa sürükleyen bu ucube sistemin her gün bir dişlisi çürümektedir ve her geçen gün çark dönmez, sistem işlemez hâle gelmektedir. İç siyasetimizde yaşanan yozlaşmanın dış siyasetimize de sirayet ettiği aşikârdır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, 2011'de başlatılan Arap Baharı operasyonunun amacı, hedef ülkelerin tamamını istikrarsızlaştırmaktı. Libya ve Suriye gibi birçok Orta Doğu ülkesi bu kaderi müştereken yaşamıştı. Böylece, bölge ülkelerine dış müdahalenin de yolları açılmıştı. 2011 yılının 17 Martında Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunun Libya'da sivil halkı koruma bahanesiyle uçuşa yasak bölge ilan edilmesini öngören 1973 sayılı Karar onaylanmış, Libya için planlanan kanlı bir oyunun önü açılmıştı ve maalesef, iktidarımız da bu oyuna iştirak etmişti.

Kanlı hesapların planlayıcısı aktörler, istikrarsızlaştırma operasyonlarını artık kendi ordularıyla para harcayarak yapmak istemeyip kendi açılarından çok daha kolay ve çok daha az maliyetli bir yolu tercih etmiş görünmektedirler. Bu oyunda hedeflenen ise Libya'da istikrarsızlığın devam etmesidir. Bunun için, savaşan tarafların birbirine üstünlük sağlayamaması istenmektedir. 2011'deki oyundan ders alınmamış olacak ki, 2020 yılında da yeni ve farklı maceralara doğru savruluyoruz. Libya'da taraflardan birinin galip gelmemesi bu planlanan oyunun esas gayesini oluşturmakta, böylece Libya'nın toprak bütünlüğünü koruyarak yeniden istikrara kavuşmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Dikkat edilecek olursa, kanlı planların oyun kurucuları, Libya'ya asker göndermemize ses çıkarmayıp denge oyununda onlar adına taşeronluk yapmamızı beklemektedirler. Biz, İYİ PARTİ olarak sesimizi yükseltiyoruz; kandırılmayı âdet edinmiş ve yaşananlardan gerekli dersleri çıkaramayan iktidarı uyarıyoruz: Sonu belirsiz iç savaşların ve kanlı planların parçası olmayın, Mehmetçik'imizi de maceraya sürüklemekten azami ölçüde uzak durun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara geldiği tarihten bugüne kadar, 3Y'yle simgeleştirdiği yolsuzlukla, yoksullukla ve yasaklarla mücadele ettiğini sürekli olarak dile getirdi ancak bugün, bu üç kavramın da tarihî seviyelere yükseldiği gözlemlenmektedir. Yasaklara ve yolsuzluklara boğulmuş Türkiye'nin, gelin, bir de yoksulluğundan bahsedelim. Bildiğiniz gibi 2020 için asgari ücret 2.324 lira olarak belirlenmiştir. 4 kişilik bir ailenin dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı ise belirlenen bu asgari ücretin üzerindedir. Yani 4 kişilik bir ailenin yeteri kadar beslenebilmesi için gereken gıdaları alabilmesi dahi imkânsız görünmektedir. Bunun yanında, oturdukları ev kira ise ne olacaktır? Elektrik, su, doğal gaz faturaları nasıl ödenecektir? Çocukların eğitim ve öğretim masrafları nasıl karşılanacaktır? Yaz aylarından beri doğal gaza yaptığınız zamlar bu soğuk havalarda iyice etkisini göstermeye başlamıştır, geçen yıl 300 lira olan doğal gaz faturaları bu yıl 450 lirayı aşmıştır. Elektrik faturası geçen yıl ortalama 100 lira olan bir aile bu yıl 150 lira faturayla yüz yüzedir yani bu aile sadece karnını doyurmaya çalışsa buz gibi bir evin içerisinde karanlıkta oturmak zorunda kalacaktır ya da evini ısıtıp lambalarını yakacak olursa da aç kalacaktır. Bakın, bu bahsettiğim kesim toplumun çok önemli bir kesimini oluşturmaktadır. Yaklaşık 7 milyon asgari ücretli olduğu varsayılmaktadır, eşleri ve çocuklarıyla birlikte 25-30 milyon insanımızdan bahsediyoruz.

On yedi yıllık iktidarınızın sonucunda toplam nüfusumuzun üçte 1'i aç kalmaya ya da soğuk ve karanlık odalarda yaşamaya mecbur kalıyorsa bu düzen değişmelidir. Biz bunları söylediğimizde gerçekleri çarpıttığımızı iddia ediyorsunuz. Sosyal Güvenlik Kurumumuz her ay verileri açıklıyor. En son açıklanan ekim ayı verilerine göre, genel sağlık sigortası primi devlet tarafından ödenenlerin sayısı 8 milyon 900 bin kişiyi aşmıştır. Bu ne demek biliyor musunuz? 9 milyona yakın insanımızın yaşadığı hanede kişi başı gelir aylık 675 liranın altında. Çünkü bulunduğumuz hanede kişi başına düşen gelir asgari ücretin üçte 1'inden az ise devlet genel sağlık sigortası primini karşılamakta. Yani 2002'den bu yana arttığını söylediğiniz kişi başına gelir belli ki bu insanlarımıza hiç uğramamış. Hiçbir yerde olmadığı gibi gelir dağılımında da "adalet" diye bir şey bırakmamışsınız.

2000'lerin başında bizimle aynı statüde bulunan diğer ülke ekonomileri okullarından mezun olalı yıllar oldu, biz ise açıklanan paket ve programlarla hâlen kurtarma imtihanlarına giriyoruz. Demek ki neymiş? Ekonomi "iyi" demekle iyi olmuyormuş, ekonominin iyi olması için tüm derslere oturup doğru bir biçimde çalışmak gerekiyormuş. Zamanında sanayi, teknoloji, hukuk, adalet gibi birçok dersten zaten sınıfta kalmıştık. Soldan sağa, sağdan sola not toplayarak bu iş düzeltilemez. Vakit kaybetmeden, tüm bu eksiklikleri tamamlamak için gece gündüz çalışmalıyız.

Açıkça görüldüğü gibi ve hepimizin tanık olduğu üzere, ülkemizin ve milletimizin gündemi son derece yoğundur. Vatandaşımızın gündemi yokluktur, yoksulluktur, işsizliktir. Vatandaşımız ödeyemediği faturaları, altından kalkamadığı vergi borçlarını konuşmaktadır. Ancak her nasılsa, son günlerde iktidar partisinin tek ve önemli gündemi Kanal İstanbul'dur. Projenin detaylı bir biçimde incelendiği söylenmektedir. Bu proje akil insanlar, bu işin ehli insanlar tarafından incelendiğinde bir Kanal İstanbul değil, bir yalan İstanbul projesi ortaya koyulduğu anlaşılıyor ve bu proje rant uğruna İstanbul'umuzu bitirme tehdidi içeriyor. 33 üniversiteden 200'den fazla bilim adamının görüşlerini aldığınızı söylediniz ama televizyonlarda bu bilim adamlarına rastlamıyoruz. Biz, televizyonlarda sadece havuz medyasının sözcülerinin projeyi savunduğuna şahit oluyoruz. Herkes iyi bilsin; bu proje bir yalan projesidir, asla ve kata gerçekleşmesi ve gerçekleştirilebilmesi mümkün değildir, millet bunu size yaptırmayacaktır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Görüldüğü gibi, sizin önceliğiniz Kanal İstanbul'dan yandaşlara sağlayacağınız rant, bizim önceliğimiz ise maaşı kesilecek ve maaşı kesilen gazilerimizdir. Sizin önceliğiniz bazı aileleri kalkındırmak, bizim önceliğimiz ise 1 milyon 290 bin gencimize istihdam alanı yaratmaktır. Sizin önceliğiniz 5 müteahhit, bizim önceliğimiz ise emeklilikte yaşa, pardon, saraya takılanları haklarına kavuşturmaktır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin derdiniz tek adam, bizim derdimiz 82 milyon vatandaşımızdır.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)