GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gana Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:42
Tarih:14.01.2020

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken bu coğrafyada yaşayan kadim halkların bugün kutlamış olduğu yeni yılı ben bir kez daha kutlamak istiyorum. "..."(x) Bu coğrafyaya yeni yılın barış ve huzur getirmesi dileğiyle...

Üzerine söz aldığım anlaşma, Türkiye ve Gana arasında yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşması. Gana, sizlerin de bildiği üzere, Gülen cemaatinin AKP desteğiyle fazlaca ticari ilişki ve aynı zamanda çok sayıda eğitim kurumunun oluşturulduğu bir yer. Fakat daha sonra AKP'nin FETÖ'yle arasının açılmasıyla beraber, FETÖ'yle yurt dışında da -tırnak içinde- savaşmaya başlamasıyla birlikte yani 2016 sonrasında Gana Hükûmetinin FETÖ'yle ilişkilerinin sınırlandırılmasına dönük adımlar attı Erdoğan Hükûmeti. Bunun sonrasında Gülen cemaatinin yerine Erdoğan'a ve AKP'ye bağlı olan, "yandaş" diye nitelediğimiz sermayenin kapıları açıldı. Gana'da 150'ye yakın Türk firması şu an faaliyet göstermektedir; bunlardan bir tanesini örnek vermek istiyorum, METİŞ. METİŞ'in -internete girebilirsiniz, araştırabilirsiniz- ne yönetim kurulu ne hissedarları ne de hangi alanlarda faaliyet yürüttüğü belli; ya bir paravan şirkettir ya da bilişimden azade bir şirkettir. İşte, özellikle Afrika ülkelerine, Sahra altı ülkelere bu tarz ilişkilerle yandaş sermayenin nasıl götürüldüğüne bu anlaşmayla beraber de tanıklık ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde, haftalarda Libya dış siyasette önemli bir yer kapladı ve bugün grup toplantılarında bütün Genel Başkanların üzerinde ağırlıkla durduğu konulardan biri. Tabii ki öyle olacak çünkü peş peşe 2 anlaşma, akabinde Libya tezkeresi AKP ve MHP oylarıyla bu Meclisten geçti. Peki, gelinen noktada, sadece şu kısacık zaman zarfında, AKP'nin MHP'yle beraber bu uygulamalarının nasıl netice verdiğine bir bakalım.

Putin Türkiye'ye geldi ve AKP iktidarının dış siyasetine sağlam bir biçimde ayar verdi, bunu bütün dünya kamuoyu gözledi. Hafter ve Serrac arasındaki ilişkileri düzeltmeye kalkıştılar ve dediler ki "Biz bunları masada bir araya getireceğiz." Bunu ne kadar başarıp başaramayacaklarını süreç içerisinde göreceğiz. Moskova'da bir toplantı gerçekleştirildi, toplantıyı da Hafter güçleri terk etti. Gerekçeleri ise Hafter'in Trablus'a girebilmesi talebi ki Trablus, Cumhur İttifakı'nın önemli bir çizgisidir, kırmızı çizgisidir.

Bir diğeri, Trablus Hükûmetinin Tobruk Temsilciler Meclisinden onay almayı talep etmesi ve Libya'da Türk askerinin olmaması, ayrıca da -bunun altını özellikle çizmek istiyorum çünkü iktidar sıralarından bunu çürütmeye dair konuşmalar da yapıldı- Suriye'de savaşmak üzere gönderilen gruplar Libya'yı ivedilikle terk edecek... Oysaki Serrac Hükûmeti, özellikle sizlerin desteklediği bu Hükûmet ve yandaş medyanız bunun böyle olmadığını söylüyorlar çünkü Suriye'den Libya'ya gönderilen bu çetelere... Üzülerek ifade ediyoruz, sizin iktidarınız bunun planlamasını kendileri yaptılar. Bu gelişmeler ışığında bir başarı hikâyesi anlatılıyor. Bugün AKP grup toplantısında AKP Genel Başkanı uzun uzadıya bir Libya başarı hikâyesi anlattı fakat bu başarı hikâyesinin başarı mı, başarısızlık mı olduğuna 82 milyon yurttaşımız karar verecektir. Bizler diyoruz ki başarısızdır, gerekçeleri de şunlardır: Bakın, Bingazi ve Tobruk başta olmak üzere, Türkiye'nin oraya müdahalesiyle kabileler Hafter ve Temsilciler Meclisine desteklerini sıklıkla açıklamaya başladılar. Serrac'ın denetiminde olan Sirte, Hafter güçleri tarafından ele geçirildi. Biraz daha Libya dışına taşacak olursak Yunanistan, İsrail, Güney Kıbrıs Avrupa'ya doğal gazı taşıyacak olan EastMed hattı için imza attı. Trablus için kriteriniz BM'ydi, Güney Kıbrıs da BM tarafından kabul edilen bir ülkedir. O nedenle bu anlaşmada Kıbrıs Cumhuriyeti olarak yer alıyor.

Putin Türkiye'ye gelirken önce Suriye'ye uğradı. Erdoğan'ın "Emevi Camisi'nde namaz kılacağım." dediğini ve Suriye politikasını bu eksende belirlediğini biliyoruz, bütün dünya kamuoyu buna tanıktır. Dostu Putin, önce gidip Beşar Esad'la görüştü; Emevi Camisi'nde namaz kılmadı ama Emevi Camisi'ni ziyaret etti ve 17'nci yüzyıla ait Kur'an-ı Kerim'i hediye olarak kabul etti. Bu arada TürkAkım Projesi'yle ağza bir parmak bal çalan Rusya -daha önce de ifade ettiğimiz gibi- AKP Hükûmetini kullanarak Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da, hatta Doğu Akdeniz'de daha fazla söz sahibi olmak için adım adım ilerliyor. Burada kazanan Türkiye değildir, Rusya'dır. Çok açık ve net.

Bu başarı hikâyelerinde "Bizler kazandık." diyorsunuz. Burada kazananlar bellidir, daha fazla silah satışı kazandı, yandaşlar, dünürler zengin edilmesi olayı kazandı, SADAT gibi paramiliter güçlerle savaş ihalelerinin açılabileceği kazandı; doğrudur ama kazanamadıklarınız, IŞİD, El Nusra gibi katil örgütler yenildiği için İhvancı çizginin bu coğrafyada yaşam bulmasını sağlayamadınız. Yayılmacı siyasetin her defasında ayağı takılmaktadır.

Peki, Türkiye halkları ne kazandı bundan? Türkiye büyük kaybediyor. Doğu Akdeniz'de kaybedenler kulübünde iyice yerimizi almaya başladık. Az önce ifade ettiğim EastMed'de, Kahire'de toplanan gaz forumunda konsensüs oluşturan ülkeler... Ki Akdeniz'e kıyısı olan ülkeler çoğunlukla burada yer almaktadır ama Türkiye burada hiçbir biçimde yer almamaktadır. "Büyük oyun kuracağız." dediniz, şantaj, askerî gemilerle büyük siyaset yapmaya kalkıştınız ama elinizde ne yazık ki bunlar kaldı geriye.

Gelelim Suriye meselesine. Sizin namaz kılamadığınız Emevi Camisi'ni -az önce de ifade ettiğim gibi- Putin ziyaret etti ve hemen akabinde yıllar yılıdır bu Meclis kürsülerinden muhalefet partileri, HDP sizlere dedi ki: "Suriye hükûmetiyle görüşün, barış üzerinde bir uzlaşı sağlanmaya çalışılsın. Türkiye bu rolü oynasın." Ama siz kabul etmediniz fakat dostunuz Putin geldikten sonra MİT Başkanı Hakan Fidan ve Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Ali Memlük Moskova'da görüştüler. Ve bugün yine AKP Genel Başkanı şunu ifade etti, bu görüşmeleri de elbette arkasına alarak şunu söyledi: "Güvenli bölge oluşturulmalıdır. Mülteciler meselesi Türkiye'de büyük bir mesele hâline gelmiştir, mülteciler sorunu çözülmelidir. Onun için, güvenli bölgede altyapı dâhil ev, okul, mabet, hastane inşa edelim. Bunu Almanya'ya Rusya'ya söyledik ama bizi dinlemiyorlar fakat elbette ki bizim zihinsel arka planımız var." Biz, bu zihinsel arka planda neyin yattığını çok iyi biliyoruz. Güvenli bölge olsun dediğiniz yerde insanlar yaşıyor, Kürtler yaşıyor.

Barış Pınarı Harekâtı diye başlatılan -orada yaşayan halkların canına kıyacağını biz burada defalarca ifade ettik, sizlerse bunu savunmaya kalktınız- iktidarın "terörist" diye tanımladığı ve müdahaleye kalktığı coğrafyada çoğunluğu Kürt halkı oluşturmaktadır ve orada halklar vardır. Onların evleri, okulları, mabetleri, olduğu kadar da altyapıları var. Sizden de herhangi bir talepleri yok. Tek talepleri, bu iktidar gölge etmesin de biz, Suriye Hükûmetiyle haklarımızı oturup konuşalım. Suriye anayasasında Kürtler ve diğer tüm halkların varlığı kendi kimlikleriyle eşit vatandaşlık temelinde olmalıdır. O nedenle, sizler de buna artık kulak verin. Rusya'nın egemenliğiyle bir siyaset yapmaya kalkışarak bu coğrafyadaki düşmanlık tohumlarını yeşertmek için değil, barış ve kardeşlik tohumlarının ekilmesi için çaba harcanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)