| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Arjantin Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 15.01.2020 |
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında Türkiye'de her gün yeni bir hukuksuzluk, yolsuzluk, usulsüzlük saptanırken hiç bunlar gündeme gelmemekte, başka konularla öncelikli olarak gündem değiştirilmekte, toplum kutuplaştırılmakta, nefret, ayrımcılık, bütün hukuksuzluklar uygulamaya sokulmakta ve bu ülkede barışın gelmesi için, şiddetin sona ermesi için, hukukun üstünlüğünün yerine gelmesi için çaba harcayanların sesi duyulmamakta; usulsüzlükler daha çok ön plana çıkmakta ve maalesef bu medyayla, bu algı operasyonuyla da sanki bütün her şey gerçekmiş gibi ortaya çıkmakta.
Zamanım yeterse birkaç konuya değinmek istiyorum. Bugün, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı "Kardeş Belediyeler" adındaki bir etkinlikte konuşma yapıyor ve konuşmasında diyor ki: "Doğu ve Güneydoğu'daki belediyelerin çoğu sıkıntılı, borç içinde, malzeme bulamıyorlar. İşte, kardeş belediyeler yapalım, iş birliği geliştirelim." Kardeş belediyeler "kardeş" deyince zaten eşitlikten uzaklaşmış oluyoruz.
Peki, 2016'da 102 belediyenin 95'ine kayyum atayan kimdi? Kimdi? Bu atamadan sonra bu belediyelere bizim arkadaşlarımız ilk seçildiğinde afişleri duvarlara asıp hırsızlık, yolsuzluk, borç miktarını belirten kimdi? O belediyelerdi. Televizyonlarda o günün heyecanlı günlerinde baklavaları, tatlıları, odaları, fıstıkları fotoğraflarla, sosyal medyada da paylaşılan bilezikleri, tespihleri gösteren kimdi? Ve şimdi, o belediyeler sanki ihtiyaç sahibiymiş gibi "Bunu geliştirelim." diyor. Bu durumdan biz yola çıktığımızda aslında Türkiye'de geldiğimiz hukuksuzluğun bütün her şeyi ortaya çıkmakta. Niçin bunu söylüyorum? Birkaç örnek vermek isteyeceğim: "Kayyum" dediğimizde bize hep tepkiler filan gelmekte, aslında seçimle elde edilemeyen başarı, biz "gasp" dediğimizde itiraz ediliyor, gasbediliyor.
Sevgili arkadaşlar, burada tartışması yapıldı, 31 Marttan sonra ilk yapılan uygulama neydi biliyor musunuz? Van'ın Tuşba, Edremit, Çaldıran ilçelerinde, Diyarbakır'ın Bağlar ve Lice ilçelerinde, Erzurum'un Tekman ilçesinde, ayrıca Siirt Gökbaş ve Kars Dağpınar beldelerinde kanun hükmünde kararname gerekçesiyle mazbatalar verilmedi ama Yüksek Seçim Kurulu kabul etmişti, seçime gidilmişti, seçim kazanılmıştı. Peki, ne yapıldı? Yüksek Seçim Kurulundan çıkan karar şu: "2'nci seçilen partiye verilecek." Şimdi, böyle olduğunda, anımsayalım, sosyal medyada, ana televizyonlarda gösterilmedi. Van Tuşba'da Eş Başkan, Meclis birinci üyesi Ayşe Minaz, belediye meclisi ilk toplantısında AKP'den gelen Belediye Başkanı Salih Akman'a şöyle seslendi: "Salih Hocam, siz benim ilkokulda öğretmenimdiniz, şimdi seçilmiş değil, atanmış olarak buraya geliyorsunuz. Benim ilkokul öğretmenim olduğunuz için saygım var ama bu yaptığınız haksızlıklara karşı birkaç cümle söylemek istiyorum. Salih Hoca, sen, benim ve arkadaşlarım arasında bir ilişki kurmak istiyordun, 'Sakın arkadaşlarının silgisini çalma, kalemini çalma, haksızlık yapma.' diyordun. Bugün bu kürsüye oturarak sistemin bir parçası olmuşsun ve siz, bu sistemdeki hırsızlığa devam etmek istiyorsunuz; bu yaptığınız, seçilmişlerin hakkını gasbetmektir."
Bunu niçin söylüyorum? "Yolsuzluk" dediğimizde, "kirlilik" dediğimizde bir yığın problem.
Sevgili arkadaşlar, Diyarbakır Bağlar Belediyesi. "Bağlar" denildiğinde türküler var, çeşitli oyunlar var, gösteriler var, birçok şey dile getiriliyor. Diyarbakır Bağlar Belediyesinde yüzde 71 oyla Zeyyat Ceylan ve Zübeyde Zümrüt seçilmişlerdi ve tekrar bir uygulamayla, yüzde 25 oy alan Adalet ve Kalkınma Partisindeki adaya devredildi, Hüseyin Beyoğlu'na.
Şimdi, geçtiğimiz günlerde, üç gün önce, Diyarbakır'da üç kurum, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, Diyarbakır sanayici ve iş insanlarıyla ilgili DİSİAD diye bir dernek, Diyarbakır Ticaret Borsası bir açıklama yaptılar ve bu saate kadar tekzip edilmemiş. Diyarbakır'da otuz altı aylık bir kiralama yapıyor Bağlar Belediyesi ve belediyenin yaptığı kiralamadaki gerekçeyi de getirdim, okumak istiyorum. Diyor ki: "Doğal afetler, salgın hastalıklar, can ve mal kaybı tehlikesi gibi ani, beklenmeyen ve idare tarafından önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine, ihalenin ivedilikle yapılması." Yeni yılın gelmesinden on gün önce, otuz altı aylık, 99 milyonluk bir kiralama işlemi yapılıyor. Ticaret Odasının, Ticaret Borsasının ve Diyarbakır sanayici ve iş insanlarının söylediği şu: "Toplam maliyeti sıfır alınsa 14 milyon edecek bir maliyetin 99 milyona kiralanması, her ay 3,5 milyona yakın para ödenmesi..." Bu, yolsuzluk değil de nedir? Nasıl yapılıyor? Bu ihale, okuduğum bu maddeye dayanarak davetiye usulüyle yapılıyor ve dışarıdaki bir firmaya veriliyor. Hiç kimse bu firmayı tanımıyor. Bir taraftan "Yereli güçlendireceğiz, kalkındıracağız." diyorsunuz; bir taraftan da borçlanma yetmiyor, yeni borçlanmalara vesile oluyorsunuz ve "yerel" deyip aslında yereli değil, yandaşları kalkındırıyorsunuz. Her "yandaş" dediğimizde ürküyorsunuz ama bunu yapıyorsunuz.
Seçimlerde ne yapıyorsunuz? Elde edemediğinizi gasbediyorsunuz. Hırsızlık yapanları, hukuka aykırı davrananları da ödüllendiriyorsunuz ve iktidara yaranmak isteyenlere de her türlü ortamı yaratıyorsunuz.
Bakın, iki gündür bazı şeyler kamuoyunda tekrar tartışılıyor. Ankara Üniversitesinde daha önce silahla poz veren kişi şimdi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde akademisyen olarak çalışmaya başlamış. Böyle şey mi olur? Bir taraftan, barış akademisyenleri barış istedikleri için, şiddete karşı çıktıkları için yüz akımızken onlara bu uygulama yapılıyor; bir taraftan da siz elinde silahla poz veren kişinin akademik açıdan önünü açıyorsunuz. İşinize gelince "Eyvallah.", işinize gelmeyince hemen bir yaftalama. Bu ülkede şiddete karşı çıkanlar mağdur oluyor; şiddeti savunup, şiddet gösterip "Şaka yaptık." diyen ve bunu her yerde övenler de tam tersine ödüllendiriliyor. Siz bunu yaptığınız sürece hiçbir zaman ilerleyemezsiniz.
Bu yolsuzluklar ve eşitsizlikler üstünden gittiğimizde, bir taraftan sosyal devlet kavramını da yok ettiniz. Geçtiğimiz hafta sosyal medyada bir konu gündeme geldi. Batman'da bir öğretmenin 2 çocuğunun da beyninde sorun var, hastalık var. Bir tanesi tedavi olamamış, başaramamış ve diğerinin tedavi olması gerekiyor. Kampanya düzenlenmesi lazım. Gençler valiliğe gidiyor "Öğretmenimizle ilgili böyle bir problem var." diyorlar ve kampanya düzenliyorlar. Biz parti olarak da sahip çıktık, EĞİTİMSEN sahip çıktı, sivil toplum örgütleri sahip çıktı, bir kampanya düzenlendi. Fakat, arkadaşlar, sosyal devlette bu iş kampanyalarla, televizyondaki gösterilerle, sanatçıların çıkıp... Yani kutsal, anlamlı işler yapılıyor fakat devlet kendi işini yapmayıp bu işi kampanyalara dönüştürürse... İşte, Ankara'da, başkent dediğimiz yerde, metroda uyuyan insan diyor ki: "Ben para topluyorum, haftada bir otele gidiyorum." Biz burada işsizlik dediğimizde, yoksulluk dediğimizde, perişanlık dediğimizde sizler buna itiraz ediyorsunuz. Gençler, sivil toplum örgütleri, sanatçılar, aydınlar bu olayla ilgili bir çalışma yürütürken, Aile Bakanı oturmuş makamında, kimi zaman böyle nutuklar çekmekte, bunu görmemekte.
Devletin görevi, en başta, en temel ihtiyaçlarımız konusunda yurttaşların hakkını gözetmektir. Bu nedir? Yaşama, barınma, sağlıklı olma, beslenme, eğitim; bunların hepsini koruması lazım, bu konuda çaba harcaması lazım. Bunu yapmadığımız zaman eşitsizlik daha da artacak, huzursuzluk daha da artacak, ayrımcılık ve nefret gelişecek.
Değerli vekiller, halkın emeğini, parasını gasbedenler gidecek. Gerçekten -son iki üç gündür çok konuşuluyor- bu devran dönecek, bu devran gidecek. Ne yapılırsa yapılsın, umut yeşerecek, barış yeşerecek. Bütün algılara rağmen bu oyun bozulacak, önümüz açıktır.
Saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)