| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Arjantin Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 15.01.2020 |
MHP GRUBU ADINA YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 134 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Kıbrıs Türklüğünün millî mücadele ve istiklal lideri Doktor Fazıl Küçük'ü rahmet ve minnetle anıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, ocak ayı geldiğinde "qara yanvarı" kara ocağı anmadan geçemiyoruz. 1990 yılında 20 Ocak sabahı ağır silahlarla donatılmış, tanklarla desteklenen Kızıl Ordu Bakü'ye girdi. Amaç, Karabağ'da yaşanan Ermeni zulmüne karşı çıkan ve bağımsızlık isteğiyle meydanları dolduran Azerbaycanlıları sindirmekti; aynı zamanda, Sovyetler Birliği'ndeki diğer cumhuriyetlere de gözdağı vermekti. Sovyet ordusu o gün genç, yaşlı, kadın, erkek demeden önüne çıkan herkesi katletti. Birkaç saat içerisinde 130'dan fazla Azerbaycanlı şehit edildi, yüzlercesi de yaralandı. Katliam, Azerbaycan halkının bağımsızlık azmini kıramadı. 20 Ocak 1990'da Rus Kızıl Ordusu tankları Bakü'ye girdiğinde Azerbaycan halkı hep bir ağızdan böyle sesleniyordu:
"Azatlığı istemirem, zerre zerre, gram gram;
Golumdaki zencirleri qıram gerek,
Qıram! Qıram!
Azatlığı istemirem bir heb kimi, derman kimi
İsteyirem sema kimi, güneş kimi, cihan kimi.
Çekil çekil ey gesipkâr,
Men bu esrin gür sesiyem,
Gerek değil sıska bulak,
Men ummanlar teşnesiyem." (MHP sıralarından alkışlar)
Sözleriyle, Türk'ün karakterinde olan tam bağımsızlık ve özgürlük isteklerini haykırıyorlardı. Kardeş Azerbaycan'ın bağımsızlık, azatlık şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak son yaptığımız grup toplantımızda, dünyanın içerisinde bulunduğu durumu Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Beyefendi şu şekilde izah etmiştir:
"Soğuk savaş sonrası dünya, tek kutupluluk düzeninden çıkmış, çok kutuplu dünya anlayışına girmiştir. Bunun sakıncaları, sancıları, enerji ve su üzerinde kurgulanan gelecek senaryolarının yarattığı çatışmalar ile dünyamızın geri kalmış bölgelerinde yaşanan kaostan zarar gören yüz milyonlarca insanın trajedileri hepimizi derinden üzmektedir. Maalesef, günümüzde, dünyadaki refahın yüzde 82'si dünyanın en zengin yüzde 1'inin elindedir. Bu çarpıklığa baktığımızda, dünyada servet sahibi 26 kişinin mal varlığı 3,8 milyar insanın gelirine eşittir, 1,8 milyon insan ise yoksuldur. 10 yaşından küçük 400 milyon çocuk sefalet içerisindedir, 800 milyon insan açlık sınırındadır. Dünya gayrisafi millî hasılası 80 trilyon doları geçmesine rağmen, gelir ve servet dağılımı adaleti günden güne eriyip bitmiştir. Dünya adaletsizlik, kıtlık, çatışma, yoksulluk, eşitsizlik ve terör sorunlarının içerisine gömülmüştür. Yüzyıllardır süren milletler mücadelesi, bugün yeni bir perspektifle ve tüm acımasızlığıyla devam etmektedir. Günümüz dünyasının geleceğini belirleyen güçler, aynı zamanda küresel egemen güçlerdir. Özellikle yakın çevremizde yaşanan toplumsal krizler, suikastlar, sabotajlar, komşu coğrafyadaki insanlık dramları yalnızca bu bölgeyi değil, bütün dünyayı etkilemektedir."
Saygıdeğer milletvekilleri, küresel aktörler açısından en büyük hedef ulusal devletler olmuştur. Bunun için de dil, din ve mezhep farklılıklarının derinleştirilmesi ve bunların üzerinden minyatür garnizon devletler oluşturulması hedeflenmiştir. "Yeni dünya düzeni" denen tehdidin önündeki en büyük engel ise millî devletler ve güçlü millet oluşumlarıdır. Bir milletin yükselişinin dayanağı milliyetçi düşünceler, millî kimliğin gücü, millî devletin sağlamlığıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, özellikle Orta Doğu'yla ilgili, Orta Doğu siyasetinde çok meşhur bir söz vardır, diyor ki: "Orta Doğu'da önemli bir yemeğe davetli listesinde adınız yok ise bir de menüye bakın, adınız orada olabilir." Nitekim, 2003'te Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın Washington Post gazetesinde dile getirdiği gibi 22 ülkenin sınırı değişecek ve uygulanacak bu BOP projesiyle birlikte 300 milyon insanı etkileyecek bir proje uygulamaya konuluyor. Etrafımıza baktığımızda, Afganistan'dan İran'a, Suriye, Irak, Libya, Lübnan ve ta Kuzey Afrika'ya kadar, Afganistan'dan Kuzey Afrika'ya kadar olan bir coğrafya, maalesef ve maalesef, emperyal güçlerin gözünü diktiği ve bu bölgelerdeki etnik yapıları, dinî inançları, mezhep farklılıklarını kaşıyıp bir vekâlet savaşlarına dönüştürdüğü ve kanın dinmediği, gözyaşının durmadığı bir coğrafya hâline dönüştürülmüştür. Etrafımız bu şekilde ateş çemberiyle çevrelenmişken bu kapsamda, dünyayı daha yaşanır bir hâle getirebilmek, Afrika'dan Amerika'ya, Asya'dan Avrupa'ya kadar dünyanın her köşesinde yaşayan bütün insanlık için ortak bir amaç hâline gelmelidir. Aynı zamanda, cihan devleti kurmuş olan atalarımızdan kalan yönetim mirasının gereğini yapmak boynumuzun borcudur. Türkiye bu sorumluluğu yerine getirecek güçtedir.
Yenikapı ruhuyla kurulmuş olan Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle parlak, başarılı ve zafere imza atacak bir sistem hayata geçirilmiştir. İşte, bu da Türkiye'nin beka meselesi dediğimiz sistemin özüdür. Bu sistemin ülkemize kazandırdığı en önemli kazanımlardan biri şudur: Özellikle ve özellikle bu dönemde, bütün coğrafyanın kaynadığı, istikrarsızlığa sürüklendiği, iç savaşların çıkarılmaya çalışıldığı bu dönemde bu sistemle birlikte ülkemiz bir siyasi istikrara kavuşmuştur ve emin adımlarla geleceğe yol almaktadır.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)