GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/102, 461, 682, 977, 981, 982) No. lu Hayvanların Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:44
Tarih:16.01.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Dün gece Hakkâri'de şehit düşen Mehmetçiklerimiz Mersinli Tolga Kaplan ve Zonguldaklı Sait Miyanyedi'ye Allah'tan rahmet, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum. Türk milletinin başı sağ olsun.

Değerli milletvekilleri, yoğun ve verimli geçen bir Araştırma Komisyonu sürecinin ardından hazırlanan raporun bugün Genel Kurulda görüşülmesi hem hayvanlar hem de biz hayvanseverler adına umut verici bir gelişme olarak karşımızda duruyor. Bu konuda ne kadar az bildiğimizi fark ettik. Hayvan hakları konusunda daha yeni başlıyoruz diyebiliriz. İYİ PARTİ olarak bizim bakışımız hayata saygı prensibi üzerinden şekilleniyor. Sessiz dostlarımızı yalnızca korunması gereken varlıklar değil, hakları olan canlılar olarak görüyoruz. Hayvanların yaşam haklarının anayasal güvence altına alınmasını istiyoruz. Anayasa'da yapılacak düzenleme hayvanlara karşı uygulanan sistematik zulüm ve hak ihlallerinin engellenmesine önayak olmalıdır.

Komisyon çalışmaları sırasında çok verimli bir ortam oluştu. Tüm partilerin milletvekilleri bir arada çalışarak bu raporu hazırladık. Bugüne kadar birlikte başaramadığımız ortak, konsensüs içinde yasa yapmayı bu sefer gerçekleştirmek boynumuzun borcu. Bu yüzden yasaya dönüşmeden önce Komisyondaki mutabakat ortamının yeniden sağlanacağını umuyorum. Bu kanunu bir partinin himayesinde değil, tüm partilerin görüş birliğinde olduğu ve beraber çalıştığı bir kanun teklifine çevirirsek çok daha iyi sonuçlar alacağız; diğer kanunlarda olduğu gibi bir parti tarafından hazırlanıp muhalefet partilerinin itirazlarını içeren bir teklif olmasını istemiyoruz. Tekrar etmek istiyorum: Komisyonda parti gözetmeksizin aynı fikirde birleştiğimize göre kanun teklifini de hep birlikte hazırlamamız faydalı olacaktır.

Komisyon sürecinde alanında uzman yüzlerce kişiyi dinledik. Bu görüşmelerin sonucunda, hayvanlarla ilgili çok geniş kapsamlı ve kronik sorunların olduğunu hep beraber gördük. Aslında, bu konuda hepimizin ne kadar bilgisiz olduğunu, birçok noktayı göremediğimizi de tespit ettik.

Buradaki önemli meselelerden birisi hayvanları tanımlarken yaşadığımız kavram sorunu, öncelikle bunun çözülmesi gerekiyor. Komisyon olarak burada önemli bir adım attık. Biz, öncelikle hayvanları "eşya'' ''mal" olarak tanımlamaktan çıkarıp onların yaşayan, duyguları, hisleri olan canlılar olduğu konusunda mutabakat sağladık. Yapılması düşünülen kanunun "hayvan hakları kanunu" olarak teklif edilmesi dahi bu konudaki değişimi göstermekte.

Bir diğer önemli meseleyse hayvanların korunması hususunda mevcut yapının yaşadığı yetersizlik ve performans eksikliği. Ne yazık ki mevcut sisteme çok başlılık ve yetki karmaşası hâkim. Farklı kurumların yetki ve yetkisizlikleri birçok noktada çakışıyor. Bu çakışmayı gidermek için yeni bir organizasyon şemasının hazırlanması gerekiyor. Bu şemada işlevsellik, denetim, yaptırım ve sonuç odaklılık ilkeleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bu organizasyona bağlı çözümler kamu adına yetkili tüm makamlar baz alınarak düşünülmeli. Konu, bütüncül bir bakış açısıyla ele alınarak uzmanlaşmış kadro eksikliklerinin her kademede giderilmesi, bu kadroların doğru noktalara kanalize edilmesi, yerel yönetimler üzerindeki psikolojik ve toplumsal baskıyı da azaltacaktır. Her safhanın doğru işlendiği bir sistem hem hayvan hem de insan sağlığı için faydalı olacaktır.

Uzmanlaşmış kadrolar konusunu ciddi bir şekilde önemsiyoruz. Örneğin, devlet kurumlarında istihdam edilen veterinerlerin ihtisas alanlarının olması daha sağlıklı hizmet verilmesini sağlayacaktır. Hayvan bakımevinde çalışan veteriner ile mezbahada çalışan veterinerin uzmanlık alanlarının farklı olması gerekmekte.

Bunun yanı sıra, eleştirilen bir diğer konuysa belediyelerin hayvanlarla ilgili birimlerinin "sürgün merkezi" olarak adlandırılmasıdır. Doğru yerde doğru kadroların konumlanması durumunda işini severek yapan personel hiçbir sorun yaşamayacak, oradaki hayvanlarsa daha fazla refah içerisinde olacaktır. Şu an için hiçbir fonksiyonu, aktif denetim görevi bulunmayan il hayvanları koruma kurulları aktif hâle getirilmeli, kurulun toplanma sıklığı ve mevcut kurul üyeleri yeniden düzenlenmelidir. Çünkü bu kurulun varlığı özellikle yerel yönetimlerin ulaşamadığı taşra bölgeleri için ciddi bir önem taşımaktadır.

Sayın milletvekilleri, Komisyonumuz tarafından hazırlanan raporda yer alan, hayvanların korunmasında görevli ve yetkili kurumların netleştirilmesi, Bakanlığın denetim yetkisinin güçlendirilmesi, hayvan kolluğu ve hayvan hakları fonu kurulması, hayvanların kimliklendirilmesi, hayvan sahiplenme ve bakım kriterlerinin belirlenmesi, mobil kısırlaştırma sorunu ve yasaklanması, hayvanlara ilişkin süreçlerin yerine getirilmesindeki personel yetersizliği, yurt dışından kaçak hayvan girişi, yaban hayatını tehdit eden unsurlar, deney hayvanları ve etik kurallar, hayvanat bahçeleri, kara ve su sirklerinin yasaklanması gibi onlarca maddenin ele alındığı bu rapor, hayvan dostlarımız ve medeni bir toplum yaşamı için büyük bir önem arz etmektedir. Bu rapordaki kıymetli ve önemli görüşlerin eksiksiz bir şekilde kanunda da yer almasının takipçisi olacağımızı belirtmek istiyorum.

Bugün görüşmekte olduğumuz Hayvan Hakları Araştırma Raporu'nu aslında hayvanlarla ilgili çalışmalarda birinci etap olarak görüyoruz. Sorunları dinledik, kavramları belirledik ve bu hususu kamuoyunda tartışmaya açtık. Ancak ikinci etaba geçerken de aynen bu süreçte olduğu gibi bir ortak akla ihtiyacımız var, hiçbir yeri atlamadan ilerlememiz gerekiyor. Çünkü atlanılan, boş bırakılan her yerde bundan zarar görecek hayvanlar ve insanlar olacaktır. Hayvanların sorunlarını giderebilmek adına ciddi bir maddi kaynağa ihtiyacımız olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu sebeple, Komisyonda da dile getirdiğimiz, hayvan refah fonunun gerekliliğini bir kez daha dile getirmek istiyorum. Bu konudaki ek görüşümü de tekrar etmek istiyorum: Fon kaynaklarının dağıtımı esnasında belediyelere pay aktarılması netleştirilmeli ve hayvanlarla ilgili kesilen cezalar icracı belediyelerin bütçesine aktarılmalıdır. Sokaklardaki, bakımevlerindeki hayvanlara baktığımızda, ne yazık ki birçoğunun sahiplenilip sonra terk edilmiş hayvanlar olduğunu görüyoruz. Yıllarını ev koşullarında, insan kontrolü altında geçirmiş, onlarla duygusal bağlar kurmuş hayvanların sokaklara, bakımevlerine, kırsal alanlara terk edilmesi, onları doğrudan ölüme mahkûm etmek demektir. Bu olumsuz durumun önüne geçebilmek, hayvan sahiplendirme kriterlerinin belirlenmesiyle olur. Hayvan sahiplenecek kişinin daha önce bir hayvanı terk edip etmediği, hayvan bakım giderlerini karşılayıp karşılayamayacağı, hayvana bakacağı yerin fizikî şartlarının etolojik ve tür özelliklerine uygun optimum şartları taşıması muhakkak göz önünde bulundurulmak zorunda.

Hayvanları, artık, hevesimizi aldıktan sonra bir köşeye bırakabileceğimiz eşyalar gibi görmekten vazgeçmeliyiz. Bunun için ciddi ve caydırıcı cezai yaptırımlara ihtiyaç var. Örneğin bu eylemi gerçekleştiren kişilere yüksek miktarda para cezası verilmesi yanı sıra, bir daha hayvan sahiplenmekten menedilmesi yerinde bir yaptırım olacaktır. Mevcut yasalarda hayvanlara karşı işlenen suçlardaki cezalar caydırıcı değildir ve çoğu suç kabahat kabul edilerek idari para cezasıyla geçiştirilmektedir. Örneğin bir hayvan öldürüldüğünde, eğer sahipliyse mala zarar verme fiili üzerinden işlem yapılabiliyor; sahipli değilse bu işlem de yapılamıyor. Bir hayvanın ateşli silahla öldürülmesi durumunda yalnızca, genel güvenliğin tehlikeye sokulması maddesiyle işlem yapılabiliyor; o da ateş edilen yer meskûn mahal olursa. Hayvanların zehirlenmesi konusu da yalnızca, çevrenin kasten kirletilmesi bağlamında ele alınabiliyor. Hayvan dövüştürmekse yalnızca kumar suçu dâhilinde. Böylece, mevcut yasalar, caydırıcı olmayı bırakın -söylemekten utanıyorum- teşvik edici bir hâl alıyor. Hiçbir canlının hayatına son vermenin parasal bir karşılığı olamaz, bunu kabul etmiyoruz. Bu tarz canice işlemleri gerçekleştirenler muhakkak ki hapis cezasıyla yargılanmalıdır. İşlediği suçun mahiyetine göre ise rehabilite edilmek adına, hayvanların yararına kamu hizmetinde bulundurulması hükmü getirilmelidir. Yaptırılacak bu hizmetle birlikte suç işleyen kişilerin hayvanların da kendisi gibi doğanın bir parçası ve üyesi olduğu düşüncesi muhakkak ki kuvvetlenecektir. Bu sebeple caydırıcı çözümler getirmek zorundayız ve bu çözümlerde sahipli, sahipsiz hayvan ayrımı yapmadan hareket etmeliyiz. Sokaktaki dostlarımız sürekli katliam haberleriyle gündeme geliyor. Türk toplumu olarak artık bir katliam haberi daha duyacak sabrımız kalmadı. Meclisimiz bu sorunu kökünden çözecek kudrete sahip, bir an önce harekete geçmeli, artık daha fazla vicdanlarımız sınanmamalı. Komisyonda dile getirdiğim bir öneriyi burada da tekrar etmek istiyorum: Hayvanlara karşı işlenen suçların gösterge suçu olarak nitelenmesi gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, mevcut yasalarımızda bulunmayan bu kelimeye dikkat ediniz: "Gösterge suçu." Yapılan araştırmalara göre, ilerleyen yaşlarda suç işleyen kişilerin geçmiş yıllarda hayvanlara şiddet uyguladıkları büyük bir oranda tespit edilmiştir. Bu "gösterge suçu" kavramının acı örneklerinden birine büyük bir üzüntüyle yakın zamanda hepimiz şahitlik ettik. Ordu'da Ceren Özdemir kızımızı katleden cani katilin de önceki dönemlerde hayvanlara şiddet uyguladığı kendi ifadelerinde yer aldı. Bu sebeple gösterge suçu olarak tanımlanacak bu fiili işleyenlerin profillerinin çıkartılması ve cezalandırmanın yanında rehabilitasyona tabi tutulmaları sonraki dönemlerde işleyecekleri suçları engelleyebilecektir.

Şehirlerimizin sokaklarında yaşayan hayvanlarımızın sayısını henüz bilmiyoruz. Bu hayvan popülasyonunu kontrol altına alma ciddi bir eksikliğimiz, bilgi eksikliği de aynı zamanda rasyonel çözümü imkânsız hâle getiriyor. Yapılacak olan çipleme ve kimliklendirmeler için tek bir veri tabanı oluşturulmalı ve görevli kurumlar yaptıkları işlemleri bu ulusal veri tabanına girmelidir. Kimliklendirme konusunda ulusal düzeyde tek bir merkez oluşturursak tüm verilerin burada toplanmasını sağlayabiliriz. Örneğin Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde bir hayvan nüfusu genel müdürlüğü kurularak sahipli, sahipsiz hayvanlar, besi hayvanları, kümes hayvanları, tek tırnaklıların kimlik bilgileri bu müdürlük havuzunda toplanmalıdır. Kurulmasını önerdiğimiz bu genel müdürlüğün taşradaki işlerini yerel yönetimlere bağlı veterinerlik müdürlükleri yapabilir. Bunun yanı sıra tüm yurt genelinde bir kısırlaştırma seferberliği başlatılmalı. Bu seferberlik sivil toplum kuruluşları, ilgili bakanlıklar, veterinerlik fakülteleri, yerel yönetimler ve medya desteğiyle bir bütün olarak yönetilmelidir.

2014-2018 verilerine göre, zoonotik hastalıklarda da sürekli bir artış yaşandığı tespitinde bulunmamız mümkün. Avrupa ülkelerinde neredeyse sıfır rakamına kadar indirilmiş olan kuduz hastalığının ülkemizde hâlen varlığını sürdürdüğü ve hatta son dört yılda 100 bin vaka artışı olduğu belirtiliyor. Bu artışlar ülkemizde kuduzla mücadele noktasında yetersizlik ve başarısızlığı gösteriyor. Zoonotik hastalıkların önlenmesi için sorunların net belirlenmesi, çözüm için gerekli desteklerin sağlanması ve bir zoonotik hastalıklarla mücadele eylem planının hazırlanarak uygulamaya konulması da acilen gerekli.

Değerli milletvekilleri, aslında bizim kanun değişikliğinden öte bir zihniyet değişikliğine gitmemiz gerekiyor. Eğer bu zihniyet değişikliğini sadece kanunlara bırakırsak yeni kanunlar çıkaracağız, kurumları düzenleyeceğiz, cezaları koyacağız ama nihayetinde, toplumun genelini yönlendirip bilgilendirmediğimiz takdirde sadece bir ceza mekanizması çalışacak. Bizim yalnızca sopaya değil, havuca da ihtiyacımız var. İnsan yaşamının en erken evresinden başlamak üzere verilecek eğitim ve değerler bütünü özellikle her tür canlının yaşama hakkını koruyabilme bilinci adına atılacak en kıymetli adım olacaktır. Eğitim, suç oluşumunu engelleyecektir. Cezai kanunlar suç oluştuktan sonraki sürecin düzenlenmesini yapmaktadır. Ceza fiziksel olarak oluşmadan toplum şuuruna doğru kazanımlar yapmak suçu azaltacaktır. Bu kazanımları elde etmek ise ancak eğitimle mümkündür. Bu iş yalnızca müfredata ekleyerek de olmaz. Çocuklarımızın büyüyüp işe el atmasını bekleyecek kadar hayvanların vakti yok. Bunu kamu spotlarında, belirli popüler televizyon programlarında, sinemalarda, ibadet yerlerinde daha fazla işlememiz lazım. Sadece hayvanları koruma gününde o dostlarımızı anmak yetmiyor. Her canlının yaşam hakkına saygı duyabilme ve koruyabilme bilincini yediden yetmişe herkese aşıladığımız takdirde bu konuda başarılı olmuş olacağız ve Komisyon çalışmaları işte o zaman amacına ulaşmış olacak.

Hayvan sevgisi ve hayvanlarla birlikte yaşamak, mevcut sistem içerisindeki hayvanat bahçeleri, yunus parkları, sirkler ve benzeri gösteri merkezlerinde hayvanları doğal ortamlarından koparıp esaret altında tutmak demek değildir. Ülkemizin imzalamış olduğu uluslararası anlaşmaların birçok maddesini de çiğneyen ve teknik olarak yasalara aykırılık teşkil eden bu tür merkezlere ruhsat verilmemelidir. Eğer çocuklarımıza hayvan sevgisi, bilimsel merak ve doğa koruma anlayışı aşılamak istiyorsak 7 boyutlu görüntülü lazer teknolojileri ve hologram temelli sistemler de artık mevcut. Hiçbir hayvanın esaret altında tutulmadığı ve insanlar için herhangi bir risk barındırmayan bu uygulamalar ülkemizde teşvik edilebilir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda Türkiye'nin ihtiyacı olan, bu tür gelişmiş eğitim ve eğlence araçlarıdır.

Ülke gündeminde büyük yer tutan bir diğer konu ise fayton kullanımıdır. Bu konu ciddi bir şekilde ele alınarak hayvan refahına yönelik kalıcı çözümleri rapora uygun olarak kanunlaştırmalıyız. Hayvanlarla nasıl birlikte yaşayacağımıza dair bir kültür, zihniyet oluşturmamız lazım ki hayvanlarımız bundan gerekli faydayı sağlayabilsin. Türk toplumunun tarihî süreç içinde her zaman hayvanlarla çok iyi bir ilişki içerisinde olduğu hepimizin malumu. Kuş köşkleri yapan, sokak hayvanları için tedavi ve beslenme merkezleri kuran, vakıflar açarak göçmen kuşların bile tedavisine kaynak yaratan bir milletiz. Maalesef ki son zamanlarda bu ruhu kaybettiğimizi görüyorum. Bu ruhu tekrar yakalamamız gerekiyor. Ben eminim bu Meclisin tüm üyeleri bunu yakalayabileceğimize inanıyordur; gereğini yapmalıyız.

Araştırma Komisyonunda görev alan ve bu raporun hazırlanmasında emeği geçen tüm Komisyon üyelerine, Meclis personeline, Komisyon toplantılarına gelerek değerli görüşlerini paylaşan hayvanseverlere, sivil toplum temsilcilerine, bürokrat ve akademisyenlere teşekkür ediyor, kanun hazırlama sürecinde kıymetli görüş ve desteklerine başvurulacağını umut ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)