GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/102, 461, 682, 977, 981, 982) No. lu Hayvanların Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:44
Tarih:16.01.2020

MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Hayvanların Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun Raporu hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, benim de üyesi olduğum bu Araştırma Komisyonu Mecliste bulunan bütün partilerin ayrı ayrı verdikleri önergeler üzerine kurulmuştur. Bundan anlamamız gereken şey belki sonunda ulaşacağımız noktayı göstermesi bakımından ibretliktir. Bütün parti grupları, siyasi düşüncelerimizdeki farka rağmen, hayvanlara eziyet ve kötü muamelenin toplumsal bir sorun hâline geldiğini ve hayvanların korunması gereken hakları olduğunu tespitte aynı görüşe sahiptir. Bu uzlaşma takdire değer görünse de aynı zamanda toplumumuzun üzücü derecede bir yozlaşmayla karşı karşıya kaldığı gerçeğinin farkına varmamız açısından da önemlidir.

Hayvanlara eziyet eden insanların daha yoğun ve acımasız şekilde insanlara da eziyet ettiğini kamuoyuna yansıyan haberlerden hepimiz biliyoruz. Çocuk ve kadınlara karşı uygulanan şiddet, istismar ve tecavüz vakaları, sağlık çalışanlarının maruz kaldığı şiddet, trafikte çıkan tartışmanın kavga ve ölümle sonuçlanması gibi olaylar toplumsal olarak bir sükûnete ihtiyacımız olduğunu göstermektedir; dolayısıyla, bu cinnetten zarar gören sadece hayvanlar değildir.

Hayvan hakları konusuna gelecek olursak, öncelikle, böyle bir sorunumuzun varlığına millet olarak şaşırmamız gerektiğini ifade etmeliyim. Neden? Çünkü biz toplum olarak ahırdaki ineğe, ata, karakaçana, kapıdaki karabaşa ve hemen dibimizdeki kediye adlar veren ve hatta gurbetten yazılan mektuplarda ailenin fertleri gibi hâl ve hatırlarını soran insanlardık. Türk kültürüne baktığımızda, evcil hayvanların sadece ekonomik ve fonksiyonel değerleriyle değil, can taşıyan birer varlık olarak görüldüğüne şahit oluruz; hatta şehirlerde kuşların bakımına hizmet eden vakıflar kurmuş bir medeniyetin çocuklarıyız. Ağır kış şartlarında yaban hayvanlarına bile yem vermek için zahmetlere giren insanlarımızın varlığını da göz ardı edemeyiz. Bu ruhu toplumun geniş kesimlerinin hâlâ koruduğunun farkındayız ve biz, o kültürün ve değerlerin sürdürücüsü Türk milletiyiz. Millî kültürümüzün temel motifi hâlini almış olan İslam inancı da tabiatla uyumlu yaşamayı ve ister evcil olsun ister yabani olsun bütün hayvanlara şefkat ve ihtimamla davranmayı gerektirmektedir.

Sayın milletvekilleri, Kur'an-ı Kerim'e şöyle bir baktığımızda, ekosistemin önemli üyeleri olan hayvanlara verilen önem hemen fark edilir. Kur'an'ın bazı sureleri çeşitli hayvan adlarını taşır. Ayrıca, Kur'an'ın çeşitli yerlerinde çeşitli hayvanlardan da bahsedilir. Bu, Kur'an-ı Kerim'in hayvanlara verdiği değerin göstergesidir. Kur'an'ın hayvanlarla ilgili dikkat çekici bir yönü de, hayvanların da bizler gibi "ümmet" olduklarının ifade edilmesidir. İslami gelenek ve kaynaklarda özel ve önemli bir kavram olan "ümmet"in, Enam suresi 38'inci ayetinde hayvanlar için de kullanılması gerçekten dikkat çekicidir: "Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki onlar da sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmamışızdır. Sonra onlar Rablerinin huzurlarına toplanacaktır." Elmalılı Hamdi Yazır'a göre, sürünen, uçan, koşan bütün hayvanlar, hepsi asli yaratılışları ve varlık nizamlarıyla ilahi kudretin birer delili ve hikmet kitabının ayetleridirler. Bütün hayvanların böyle birer ayet olduğunu anlamak ve benzerliklerden sonuç çıkarmaya çalışmak da insanın vazifesidir.

Peygamber Efendimiz'in bildirdiğine göre, hesap gününde boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkını alacağı bir hakikattir. Peygamber'imiz fiilen çevrecilik yapmış, çeşitli vesilelerle Müslümanlara bu konuda tavsiye ve öğütler vermiştir. Hazreti Peygamber kendi devrinde çevreciliği bir siyaset hâline getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, bizim hayvan hakları meselesine bakışımızı Türk kültürü ve İslam ahlakının yaklaşımı çerçevelemektedir. Bütün doğa gibi hayvanlar da yeryüzünde insanın yararlanması içindir ve ona emanettir. Can sahibi her varlık ayrıca azizdir. Kaldı ki kadim anlayışımızda suyun, dağın, ağacın bile bir canı, ruhu olduğu kabul edilmiştir. İnsan, hayvan, çevre arasında sıkı bir ilişki söz konusudur.

Canlılar kendileri için en uygun çevrede hayatlarını sürdürürler ve ekolojik dengeyi bozmadan birbirleriyle etkileşimde bulunurlar. Bu dengede meydana gelecek bir aksaklık o ortamdaki tüm canlıları etkilemektedir. Bu durum sadece karasal ortamda değil, sucul ortamda da aynı şekilde cereyan eder.

Doğada besin zinciri ve enerji piramitleri birbirlerine bağımlı olan canlı gruplarından oluşturulur. Bu sebeple insan hayatının varlığı ve sürdürülebilirliği diğer canlı gruplarına bağımlıdır.

Burada raporunu değerlendirdiğimiz araştırma komisyonunun kuruluş gerekçesi olan hayvan hakları denilince konunun magazin boyutunun öne çıkartıldığı ve fayton atları ile sokak hayvanlarına indirgendiği görülmüştür fakat meselenin bundan ibaret olmadığı ortaya çıkan raporla ayrıntılı biçimde açıklanmaktadır. Her şeyin başında, hayvanlara karşı eziyet ve kötü muamele yapılmasının önüne geçilmelidir. Biraz önce ifade ettiğim gibi, bu canlar bizim can yoldaşımızdır.

Hayvanlara her türlü fiziksel zarar verenlere karşı yaptırımların caydırıcı düzeye getirilmesi ve tavizsiz uygulanması gerekmektedir. Hayvanlara karşı işlenen suçların ceza kapsamına alınması gereklidir. Ancak şehirlerimizin sokaklarının önce sahiplenilip bakamayınca terk edilmiş hayvanların doğal yaşam alanı hâline getirilmesinin de hem güvenlik hem de sağlık açısından getirdiği riskler vardır. Bu anlamıyla dünya uygulamaları da incelenerek hem insan hem de hayvanlar için sürdürülebilir bir modelin oluşturulması gerekmektedir.

Şehir parklarının serbest dolaşan tasmasız, tanımsız ve sahipsiz hayvanların barınağı hâline gelmesi, başta çocuklar olmak üzere o parklarda hoş zaman geçirmek isteyen halkımız için de sorunlar oluşturmaktadır. Buna çözüm bulmakta yerel yönetimlerin hem maliyet hem de nitelikli personel yokluğu dolayısıyla yetersiz kaldığı ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla merkezî hükûmetin burada sorumluluk alması gereklidir. Sokaklarda hayvan popülasyonunun hızla artmasının önüne geçilmelidir. Bunun gerçekleştirilebilmesi için kısırlaştırma çalışmalarının bir an önce tamamlanması gerekmektedir. Kısırlaştırmanın tamamlanması uzun vadede sorunun kesin çözümüdür. Kısırlaştırma işlemlerinin bitirilmesinin ardından hayvan sahiplendirme işlemlerinin düzenlenmesi ve hayvanlara mikroçip, etiket ve kimlik uygulamaları, sorunun tamamen çözülmesi anlamına gelmektedir. Bu işlemler tam anlamıyla gerçekleştirildikten sonra hem belediyeler üzerindeki hem de merkezî hükûmet üzerindeki maddi yük de ortadan kalkacaktır.

Hayvanların ömür uzunlukları göz önüne alındığında problem oluşturan durumlar yaklaşık on yıl gibi bir zaman süreci içerisinde ortadan kalkacaktır. Tabii ki bunun ortadan kalkabilmesi için az önce söylediğimiz durumların gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Aynı şekilde, sahipleri tarafından orman gibi yaban ortamlara terkedilen evcil hayvanlar da hem kendileri tehlike altına girerken hem de bırakıldıkları ortam için tehdit oluşturmaktadırlar. Belediyeler tarafından işletilen veya denetlenen barınakların yeterli düzeye getirilmesi için finansal ve insan kaynağı desteği sağlanmalıdır. Bu kapsamda, gönüllü kuruluşların da etkin bir şekilde çözüme katkı sağlamaları için gerekli önlemler alınmalıdır.

Sayın milletvekilleri, bugün dünyanın her yerinde nesli tükenme tehlikesi altında olan birçok hayvan ve eziyete uğrayan birçok canlı mevcuttur. Bunun en son örneği açık ve net olarak Avustralya'da kendini göstermiştir. Söylemde hayvansever olan dünya Avustralya'daki deve katliamına sessiz kalmaktadır. Sebep her ne olursa olsun, bu katliamı şiddetle kınıyorum. Orada öldürülen develer rahatlıkla bölgeden tahliye edilebilirdi.

Hayvanların korunması için kanunlar oluşturmanın yanında emniyet birimleri içerisinde bir birim oluşturulması da gerekmektedir. Ve bu birim sadece koruma amacıyla oluşturulmamalı, aynı zamanda kurtarma ve acil tıbbi müdahaleyi de yapabilecek bir birim olmalıdır. Ayrıca hayvan saldırılarına da müdahale edebilecek yeterlilikte olmalıdır. Bu birim oluşturulurken veteriner hekimlerden ve biyologlardan istifade edilmeli ve bu meslek gruplarına da istihdam alanı oluşturulmalıdır. Ayrıca, bu birimin sadece evcil hayvanları değil, vahşi hayatı da denetim altına alması sağlanmalıdır.

Tüm bunların yanında, hayvan ve doğa sevgisinin çocuklarımıza aşılanması gerekmektedir. Bu durumu gerçekleştirecek olan birim ise Millî Eğitim Bakanlığıdır fakat ders müfredatlarına baktığımızda biyoloji ders saatlerinin azaltıldığı net olarak görülmektedir. Biyoloji ders saatlerinin artırılması ve müfredatın yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Sadece üniversiteye hazırlık değil, aynı zamanda yeşil bir geleceğe, hayvan ve bitkileri korumaya hazırlık da düşünülmeli ve eğitim bu yönde yapılmalıdır. Ülke genelinde yayılış gösteren hayvanlar gençlerimize tanıtılmalı, insan yaşamı ve ekosistem üzerindeki etkileri ve değerleri anlatılmalıdır. Bu eğitimler anaokulundan başlatılmalı, değerler eğitimine önem verilmeli, çevre ve hayvan sevgisi yanında, Türk milletinin değerleri de çocuklarımıza öğretilmelidir. Aynı zamanda, çocuklarımıza bu cennet vatanımızda var olan her şeyin korunması ve geleceğe aktarılması gerektiği benimsetilmelidir. Vatan sevgisinin sadece bir kara parçasıyla sınırlı olmadığı, tüm değerlerinin korunması ve yaşatılması gerektiği öğretilmelidir.

Biyolojik bir varlık olarak dünyaya gelen insan, yaşadığı toplumda ilerleyerek sosyal bir varlık hâline gelmektedir. Bu süreçte en önemli etkenlerin başında aile ve okul gibi kurumlar gelmektedir. Aile, çocuk için doğal eğitmendir, okul ise profesyonel rol oynayan eğitmendir. Bu yüzden, okul, çocuğu hayata hazırlayan, onun sosyalleşmesinde rol oynayan en önemli kurumdur. Dolayısıyla okullar salt bilgi vermeyi hedefleyen kurumlar değil, bireyi hayata hazırlayan beceriler de kazandırmayı amaçlar. Eğitici kol çalışmaları bireyi hayata hazırlayan çalışmalardan birisidir. Eğitici kol çalışmalarında verilen eğitim, insanın doğasındaki fiziksel, zihinsel ve ahlaki yeteneklerin geliştirilmesi süreci olarak tanımlanabilir.

Hayvanları koruma kolu eğitsel kol çalışmaları kapsamında aktif hâle getirilerek, özel gün ve haftalarda okullar, belediyeler ve diğer kuruluşlar arasında etkinlikler, barınak ziyaretleri düzenlenmeli, okullarda çıkarılan dergi ve gazetelerde etkinliklere ve hayvan hakları konusuna yer verilerek, okullarda film, belgesel ve benzeri gösterimler izletilmelidir. Tüm bunların yanında mükemmel bir kanun yapmak da sorunların çözümünde yeterli değildir. Çıkarılan kanunların işleyişini incelemek için denetim mekanizması sağlanmalıdır. Denetim doğru düzgün yapılmadıktan sonra hedeflenen amaca ulaşmak mümkün olmaz. Ayrıca, oluşturulacak olan yasal düzenleme, suçu önleyici mahiyette ve caydırıcı nitelikte olmalıdır.

Katkıda bulunduğumuz Komisyon raporu, hayvan haklarıyla ilgili eksiklikler ve yapılması gerekenleri kapsamlı şekilde ortaya koymuştur. Fakat önemli bulduğum birkaç hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hayvanları Koruma Kanunu'nun adı "Hayvan Hakları Kanunu" olarak değiştirilmelidir. Popülasyon kontrolü amacıyla öncelikle şehirlerdeki sahipli ve sahipsiz hayvan sayısının coğrafi olarak dağılımı tespit edilmeli ve buna göre de eylem planı oluşturulmalıdır.

Hayvanlara yönelik yapılan, bir hayvan neslini yok etme, öldürme, acımasızca eylemlerde bulunma, cinsel istismar ve dövüştürme eylemleri suç kapsamına alınmalı, ev hayvanlarını terk edenlere idari para cezaları artırılmalı ve hayvan sahibi olmaları engellenmelidir. Cezalandırılmada "sahipli-sahipsiz hayvan" ayrımına son verilmelidir. Hayvanlarla ilgili eğitici yayınlar, zorunlu yayın kapsamında tekrar yayınlanmalıdır. Kaçak avcılıkla etkin mücadele edilmeli, kaçak avcılık kabahat değil, suç kapsamına alınmalıdır. Yaban hayatının korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekmektedir. Ülkemizde kürk hayvanı üretiminin ve ithalatının yasaklanması gerektiği değerlendirilmelidir. Faytonların ulaşım amacıyla kullanılmaması, ulaşım gereksinimi olan bölgelerde ivedilikle elektrikli ulaşım araçlarının kullanımına geçilmelidir. Faytonlarda kullanılan atların da rehabilitasyon merkezlerine alınması gereklidir. Eğitimde, deney hayvan kullanımının azaltılması için üniversitelerde deneylerde alternatif bilimsel yöntemlerin kullanılması teşvik edilmelidir. Öğrencilerin, profesyonel düzeyde bile olsa bir canlıya zarar vermeye veya öldürmeye zorlandıklarında insan dışı canlıların yaşamına duyarlılıklarını kaybetmesi önlenmelidir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim, hayvanlara karşı işlenen suçların Ceza Kanunu kapmasına alınması yönünde tavrımız net olup bu durum liderimiz Devlet Bahçeli Beyefendi tarafından kamuoyuyla paylaşılmıştır. Sayın Genel Başkanımızın ifadeleriyle, Hayvanları Koruma Kanunu'nda ihtiyaç duyulan iyileştirmeleri de kesinlikle sağlayacağız, bu konuda desteğimiz tamdır. Yine Sayın Genel Başkanımızın ifadeleriyle, hem insan hem de hayvan katilleriyle mutlaka hesaplaşacağız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)