| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Arasındaki Ticaretin Geliştirilmesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 48 |
| Tarih: | 28.01.2020 |
MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ülkemiz ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Arasındaki Ticaretin Geliştirilmesi Anlaşmasının Onaylamasının Uygun Bulunduğuna Dair Anlaşma'yla ilgili söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında da 24 Ocak Cuma günü Elâzığ Sivrice'de meydana gelen ve başta Malatya olmak üzere, civardaki illerimizi de etkileyen depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah'tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Amerika Kıtası'nın keşfinden bu yana güney bölgesi zenginlikleriyle öne çıkan bir yer olmuştur. Sömürge anlayışına karşı bilinen ilk geniş kapsamlı mücadeleyi veren ise 1783 yılında doğan Simon Bolivar'dır. 1800'lü yılların ilk diliminde sömürgeci güçlere karşı Venezuela merkezli olmak üzere hürriyet mücadelesi veren Bolivar, ilerleyen yıllarda Güney Amerika bölgesinin siyasi birliğinin sağlanması için uğraş veren bir isim olarak da tanınmıştır. Her iki Dünya Savaşı'ndan sonra ise Güney Amerika bölgesi, giderek yeni sömürge faaliyetlerinin yeni yöntemlerle yol almaya çalıştığı bir bölge hâline gelmiştir. Güney Amerika, 1960'lı yıllardan itibaren burada bulunan ülkelerin rejimlerinin değiştirilmesi girişimlerine sahne olmuştur. Aynı ülkelerin neredeyse tamamında askerî darbeler bu dönemden itibaren uygulamaya konulan yaygın bir müdahale girişimi hâlini almıştır. Güney Amerika'daki aşırı uçtaki silahlı yapılanmaların desteklenip silahlandırılmaları, hedef bölge üzerindeki istikrarsızlık yaratma girişiminin temel stratejisi olarak görülmüştür. Özellikle ABD'nin benimsediği bu yolla, Güney Amerika'da bulunan çok sayıdaki rejim karşıtı silahlı örgütlerin zaman zaman ABD'ye dahi götürülerek eğitim almaları sağlanmış, ardından bu gruplar kendi ülkelerine tekrar gönderilerek nihai hedefe hizmet etmeleri beklenmiştir. Aynı gruplardan türeyen kırsal ve kent yapılanmalı terör grupları, mesela FARC gibi terör örgütleri, hâlen Güney Amerika'da eylemlerini sürdürmeye devam ediyor.
1960'lı ve takip eden yılların dikkat çekici bir başka tarafı ise küresel uyuşturucu baronlarının ve çetelerinin ortaya çıkışı ve adından söz ettirmeye başladıkları dönemle eş değer bir zamanlamaya denk gelmesidir. Bugün uluslararası suç örgütlerinin arasında ismi anılan tüm grupların ve meşhur olmuş isimlerin miladı neredeyse aynı dönemlere dayanıyor. Tarihî gelişmelere bakıldığında, Güney Amerika bölgesini kontrol etmek isteyen ülkeler amaçlarına ulaşabilmek için her yolu mübah görmüşlerdir. Özellikle, ABD ve Rusya arasında yaşanan "Küba krizi" olarak bilinen olaydan sonra artan çabalar bugün dahi geçerliliğini koruyor görüntüsü vermektedir. Bizim açımızdan dikkat çekici konu ise tıpkı Güney Amerika'daki ideolojik ve eylemsel muadilleri gibi terör örgütü PKK'nın da uyuşturucu ticaretinin içerisinde bulunuyor oluşudur. 1980'lerin arifesinde kurulan Marksist ve Leninist çizgideki insanlık düşmanı PKK terör örgütü, uyuşturucu ticaretine dayalı çabalarında Güney Amerika'daki gelişmelerden etkilenmiştir. Bir başka deyişle, Güney Amerika'daki terör örgütlerinin temelini atıp hayata geçiren karanlık odaklar bu tecrübeyi zaman içerisinde PKK'ya da öğretmiştir. PKK gibi küresel uyuşturucu ticaretinin içerisinde bulunan çok sayıda terör örgütü de zaman içerisinde hep aynı yolun yolcusu olmuştur. İçişleri Bakanlığının 2019 yılının başında açıkladığı bilgilere göre, PKK terör örgütünün sadece uyuşturucu ticaretinden elde ettiği gelir yıllık 1,5 milyar dolar seviyesindedir. Bununla beraber, küresel uyuşturucu ticaretinin ortalama olarak 500 milyar dolara ulaştığı da ifade edilmektedir. Bu rakam dünya ticaret hacmiyle kıyaslandığında, küresel uyuşturucu ticaretinin, küresel hacmin yaklaşık olarak yüzde 2'sinden fazla olduğu anlaşılmaktadır. Aynı zamanda bu korkunç rakam, suç ve terör örgütlerinin yönettiği miktardan ziyade onları var edip kendi amaçları için yönlendiren kesimlerin günahlarının büyüklüğünü de göstermektedir. Dolayısıyla Güney Amerika Kıtası'nda yaşanan gelişmeler, ekonomik, siyasi ve askerî olarak tüm dünyayı her dönemde etkileme potansiyeline sahip olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geride bıraktığımız 2019 yılı, çok sayıdaki ülkede yaşanan iç karışıklıkların vuku bulduğu bir dönem olmuştur. Karışıklık yaşanan ülkelerin listesine, olayların seyrine, yönlendiriliş biçimlerine ve bilhassa da tarihî kronolojisine baktığımızda Güney Amerika yine pilot bir bölge olarak âdeta karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Venezuela'da baş gösteren siyasi belirsizlik, istikrarsızlık, kanun tanımama, siyasi gerginlik, toplumsal eylemler ve nihayetinde gözlemlenen askerî darbe girişimi bir bakıma diğer ülkelerde de aynı seyriyle tecrübe edilen gelişmelere sebep olmuştur. Bu nedenle Venezuela'daki olayların gelişme seyrine bakmakta fayda vardır. Dünyanın en zengin petrol rezervine sahip olan Venezuela'da ekonomi, Maduro'nun iktidara gelmesinin ardından dış müdahalelerle bozulmaya başlamış; küresel piyasada petrol fiyatlarının da ani düşüşü, dış müdahaleler ve yaptırımlar sebebiyle oldukça vahim bir hâle sürüklenilmiştir. Ülkenin en önemli gelir kaynağı olan petrolde yaşanan kaybın faturası Venezuela için son derece ağır olmuştur. Enflasyon oranı hâlihazırda yüzde 1 milyonu aşmış durumdadır. Yaşanan ekonomik sıkıntı, ülkede yaşayan insanları derinden etkilemiş ve bu bozulmayla birlikte gıda ve ilaç kıtlıkları, yoksulluk, kamu düzenini, vatandaşların mal ve can güvenliğini tehdit eden suçları da beraberinde getirmiş ve bütün bunlarda da artış gözlemlenmiştir. Ülkedeki ekonomik bozulma, beslenme ve sağlık hizmetlerinin kalitesinin azalması ile asayişsizlik gibi türlü gerekçelerle, sayıları 3 milyonu aştığı ifade edilen Venezuela vatandaşı ülkelerini terk etmiştir.
Maduro'nun erkene alma iradesiyle Mayıs 2018'de yapılan seçimlerde muhalefetin boykot kararıyla birlikte katılım oranının düşük seyretmesi, şimdiki dönemde yaşanan ve dış müdahaleye açık hâle gelen krizin bir başka sebebi olmuştur. Bahse konu olan seçimlere katılım oranı yüzde 46 seviyesinde kalırken Maduro, kullanılan oyların yüzde 67,7'sini alarak ikinci kez ve altı yıllığına tekrar seçilmiştir. Ülkedeki muhalif kesim ise, bu seçimlerin normal koşullar altında yapılmadığını ve meşru olmadığını öne sürmektedir. İlave olarak, başını eski Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido'nun çektiği muhalif kesim, ülkede yaşanan ağır ekonomik krizin faturasını Maduro'ya keserken Venezuela halkının bu şartlarda aynı ismi görev başında görmek istemediğini ilan etmiş, seçimlerin bu nedenle şaibeli olduğu iddiasını öne sürmüştür. Maduro'nun 2017 yılında Ulusal Meclise alternatif olan yeni bir Kurucu Meclis tesis etmesi ülkedeki yetki tartışmalarını daha da alevlendirmiştir.
Sorunun bununla beraber ilerleyen dönemlerde uluslararası boyut kazanması ise Venezuela'daki siyasi krizi giderek çözülmez bir hâle getirirken halkın üzerindeki ekonomik ve sosyal bunalım artmış, asayişsizlik yükselmeye koyulmuştur. Muhalif lider ve bir önceki Ulusal Meclis Başkanı Guaido da, bu şartlarda, Anayasa'da bulunan bir madde gereğince, devlet başkanlığının otuz gün süreyle boş kalması durumunda Meclis Başkanının ülke yönetimini geçici olarak devralacağı bahsinden hareketle kendisini Venezuela'nın sözde Devlet Başkanı olarak ilan etmiştir. Bu ilan, Maduro'nun Mayıs 2018 yılında yapılan seçimlerden altı ay sonra yemin ederek ikinci kez görevine başlayacağı süreçle yakın zamanlı işlemiştir. Guaido taraftarları ve uluslararası destekçilerine göre Venezuela seçimleri şaibeli ve geçersiz olduğundan ötürü bu ülke yasaları gereğince Guaido'nun böylesi bir adım atmaya hakkı olduğu, bu muhalif lideri destekleyen çevrelerce öne sürülmektedir. Bu şartlarda Venezuela halkının iradesiyle görev başına gelen Maduro ise karşı hamle olarak yaşanan kriz sonrası ülkede parlamento seçimlerinin yeniden yapılması restinde bulunmuştur. İlerleyen zaman diliminde bizzat ABD'nin desteklediği darbe girişimi ve bununla beraber Venezuela'da demokrasiye darbe girişiminde bulunulmuş olması neticede sonuçsuz kalmış, kazanansa Venezuela halkı olmuştur.
İşte, bu serüvenin benzerlerini bugün dünyanın pek çok ülkesinde görebilmek mümkündür. Sadece 2019 yılında karışıklığın yaşandığı, iç toplumsal gerilimlerin ve büyük olayların gözlendiği ülke sayısı 30'u aşmıştır. İsimler ve figüranlar farklı olsa da hemen hepsinde yöntem aynıdır, amaç ortaktır. Zengin petrol kaynaklarının bulunduğu yahut bu kaynakların küresel piyasaya arz olunmak istendiği hangi coğrafya varsa hepsi içeriden karıştırılmaya çalışılmaktadır. Bu şartlarda, ülkemizin, Venezuela örneğinde olduğu gibi halkın iradesinin yanında olacak tutum sergilemesi ve Bolivarcı Venezuela Hükûmetiyle ikili iş birliğini geliştirmesi önemlidir. Venezuela konusunda sergileyeceğimiz tutum, aynı zamanda dış müdahalelerle iç yapıların karıştırılarak karanlık projelerin uygulanması girişimlerine karşı sergileyeceğimiz önemli bir tutumu da yansıtacaktır.
Bu çerçevede, bahse konu olan anlaşmayı desteklediğimizi ifade ediyor, Gazi Meclisimizi bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)