GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:12.12.2012

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığı ile Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü bütçeleri üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Güçlü bir devlet teşkilatı, kaliteli ve verimli hizmet üreten ve hızlı karar veren bir kamu yönetimine ve iyi yetişmiş bir bürokrasiye ihtiyaç duyar. Kamu personelinin anlaşılır, adil, liyakate önem veren bir insan kaynakları sistemi içerisinde hizmet üretmesini sağlamak, tüm çalışanların hak ve yükümlülükleri arasında standardizasyonu temin etmek üzere Devlet Personel Başkanlığı kurulmuştur.

Devlet personel rejiminin en önemli kurumu olan Devlet Personel Başkanlığı, on yıldır tek başına iktidar olan AKP tarafından kendi keyfîliğinin ve kadrolaşma sevdasının önündeki en büyük engel olarak görülmüştür. Hükûmet işine geldiği zaman Devlet Personel Başkanlığının varlığını hatırlamış, diğer zamanlarda da kanun hükmünde kararnameler ile baypas etmeyi tercih etmiştir. Her iktidar yıpranır, mutlak iktidar mutlaka yıpranır. AKP, on yıllık iktidarı sonunda milletine verdiği tüm sözleri unutmuş, adalet ve hakkaniyetten uzaklaşmış, milletinin değil, yandaşlarının hükûmeti hâline dönüşmüştür, yozlaşmıştır ve yoldan çıkmıştır.

Unuttuğu sözlerinden birisi de, "Adil ve liyakate dayanan bir personel sistemi kuracağım."sözüdür. AKP, bu sözü, 2002'de Acil Eylem Planı'yla duyurmuştur. Bu söze güvenen kamu çalışanları, AKP'ye önemli bir destek vermiştir. Ancak, on yıl sonunda personel rejiminde bırakın bir iyileşmenin ortaya çıkması, özellikle son dönemde çıkarılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini yok sayan kanun hükmündeki kararnamelerle kamu çalışanı, siyasetin insafına, AKP'nin borazanlığına soyunmuş olan idare amirlerinin iki dudağından çıkacak sözlere mahkûm edilmiştir.

Zaman zaman siyasal iktidar karşısında devletin devamlılığını temsil eden bürokrasinin, aşırı politizasyon tehdidine karşı haklı direnişini kırmak için AKP Hükûmeti, devlet memurluğunu dejenere ederek içini boşaltmış, çeşitli adlar altında güvencesiz personel istihdamına yönelmiştir. İstemiştir ki, haklı haksız, doğru yanlış demeden tüm isteklerini memurlar yerine getirsin, karşısında el pençe divan dursun, kendisine boyun eğmeyen kamu görevlisine de kolayca kapının yolunu göstersin. Bu bakımdan devletin asli ve süreklilik arz eden birçok görevleri, 4/B'li sözleşmeli personel, özel kanunlara göre sözleşmeli personel, 4/C'li geçici personel, geçici ve mevsimlik işçiler, taşeron şirket işçileri eliyle yürütülür hâle gelmiştir. Bu yöntem, çalışanların geneline daha az ücret ödemenin ya da kendi yandaşlarına daha fazla ücret vermenin bir yöntemi olarak görülmüştür. Seçim öncesinde de bu personele kadrolar çıkartılarak milletin parasıyla seçim kazanma uyanıklığına soyunulmuştur.

AKP için metodun doğru, adil ya da meşru olmasının bir önemi yoktur. Başarıya giden yolda her araç meşrudur. Zaman zaman işçiyi işverene, memuru amire, astsubayı subaya kışkırtarak, onları istismar ederek oy alma projelerini ortaya koymuştur. Bu yöntemler bu devletin bekasına yönelik zalimane yöntemlerdir ve maalesef, diğer iktidarların devlete kıyamadığı için uzak durduğu bu yöntemler, AKP'nin oyuncağı olabilmiştir.

Hükûmet, oy almak için, her zaman kelle hesabı yapmayı içine sindirebilmiştir. Aynı iş yerinde aynı işi yapan ancak farklı istihdam şekliyle farklı ücretler alan, farklı özlük haklarına sahip olan çalışanın haksızlığa uğramasının ve bunun için arkadaşlarına ve devletine yönelik husumet beslemesinin AKP açısından inanın hiçbir önemi yoktur.

Yaptıkları, eşit işe eşit ücret değil, eşit unvana eşit ücrettir, kolaycılıktır; iş riski, performans gibi iş tahlillerine ihtiyaç duymadan sıradanlaştırmaktır. Yaptığının Anayasa'da güvence altına alınan eşitlik, adalet, müktesep hak ilkelerine uygun olup olmamasının da bir kıymeti yoktur çünkü AKP, ebet müddet devlet ülküsünden ve devlet umurundan yoksun, siyasi hayatta bir ekol olarak daimî kalmayı değil, bir kereliğine siyasi vurgun yapmayı hedefleyen konjonktürel bir partidir. Türk siyasi mezarlığına defnedilmiş ve sonra da unutulmuş bazı diğer partilerin yoludur izlediği yol. Erdoğan'ı Cumhurbaşkanı yapmak, ülkeyi federalizme götürmek, bin yıllık kardeşliği ortadan kaldırarak millî sınırlarımız içerisinde çok millet yaratmak görevlerini tamamlayacak, siyasal ömrünü tüketip kenara çekilecektir.

AKP'nin, devlet yönetimine de devleti yöneten bürokrasiye de bakışı budur. Erdoğan için herkes garnitür, her yol mübahtır. Yola çıktığı arkadaşlarına "Üç dönemden fazla vekillik olmaz." derken, "Müsaade edin, ben de bu arada bir de Cumhurbaşkanı oluvereyim." hesabını yapan bir kişidir.

Değerli milletvekilleri,  Başbakan ve AKP'nin yanlış uygulamaları ve fırsatçı yaklaşımları ile birçok  mağduriyetler, bürokraside birçok  tahribatlar meydana getirilmiştir. Kamuda üç beş yandaşı ve yarattığı küçük, mutlu bir azınlık dışında hiç kimse yaptığı işten haz almamaktadır. İş tatmini kalmamıştır, devletine itimadı kalmamıştır çalışanın. 200 bin civarında sözleşmeli memur, kadrolara atanırken, il özel idareleri ve belediyeler başta olmak üzere birçok kurumda çalışan sözleşmeli personel ve 4/C'liler kadroya alınmamıştır.

Yine, özellikle mahallî idarelerde çalışan teknik personel de mağduriyetlerinin giderilmesini beklemektedir. 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile vekil ebe, hemşirelerin 4/B'li sözleşme kadrosuna alınması özlük hakları açısından iyileştirme getirmesi açısından olumludur. Ancak, sağlık çalışanlarının tamamının memur kadrosuna alınmaması tutarsızlık ve haksızlıktır. Ayrıca, bu hakkın bir yıl çalışmış olma şartına bağlanması da yeni haksızlıklara yol açmıştır. 5620 sayılı Kanun'la, en az altı ay çalışmış olan 220 bin işçiye kadro verilmiş, bunun dışında kalan binlerce geçici ve mevsimlik işçi kapsam dışında tutulmuştur.

Kamuda üvey evlat muamelesine tabi tutulan bir kesim de 4/C'lilerdir. Yine, kamuda yüz binlerce işçi güvenceden yoksun, ağır çalışma şartları içerisinde hakları ihlal edilerek sendikasız, asgari ücretle âdeta köle gibi, taşeron şirketleri vasıtasıyla çalıştırılmaktadır. İnsan emeğinin ve alın terinin taşeron şirketlere pazarlanması zulümdür, gaddarlıktır.

Tek başına on yıldır iktidarda olan AKP, kamu çalışanlarının, insan onuruna yaraşır ücretle adil ve liyakate dayanan bir sistemi öngören bir personel kanunu çıkarmamıştır. Hatta bunu ağzına bile almamış olması gündeminde çalışanların olmadığını göstermektedir. Gündeminde emeğiyle çalışan insan olmayınca, doğal olarak Devlet Personel Başkanlığı da bulunmamaktadır. Şimdi, kamu çalışanına düşen ise AKP'yi milletin gündeminden düşürmektir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın ikinci bölümünde de Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü üzerindeki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

"Türkiye tamam da nereden çıktı Orta Doğu Amme İdaresi?" diyebilirsiniz. Sebebi şu değerli arkadaşlar: İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tüm dünyada görülen yetişmiş kamu yöneticisi ihtiyacını karşılamak üzere Birleşmiş Milletler, dünyada 4 ülkede kamu yönetimi enstitüsü kurmuş 1952'de. Bunlardan birisi de TODAİE, sadece Türkiye'ye değil, Orta Doğu ülkelerine de hizmet vermesi planlanmış. Ancak sadece ülkemizde 3 milyon kamu personeline eğitim vermesi planlanan kurumun, bu işi bölgelerde şubeleri olmadan merkezde tek başına nasıl yapacağı üzerine kafa yorulmamış, iktidarlar tarafından apolitik bulunduğu için de kurum sürekli ihmal edilmiştir.

Bugün Orta Doğu üzerine hayaller kuran, tüm bölgeyi arapsaçına çeviren Başbakana, hiç olmazsa, bu işi akademik zemin üzerinden geliştirmesi için bulunmaz bir fırsat bu kurum. Orta Doğu ülkelerinin yöneticilerini eğitmek ve o ülkelerde çağdaş bir bürokrasi yaratmak adına TODAİE biçilmiş bir kaftan. Başbakan açısından kurumun tek eksiği, bunu emirlik, sultanlık sistemi üzerinden değil de çoğulcu demokrasi üzerinden götürmek istemesi. Olsun, ona da tahammül göstereceksin artık Sayın Başbakan, her şey her istediğin gibi olmuyor.

TODAİE'nin yaptığı iş yükseköğretim olmasına rağmen, YÖK Kanunu kapsamında sayılmadığı için hem kurumun gelecekteki bilimsel özerkliği tehlikededir, verdiği yüksek lisans ve doktora programlarının kabul edilirliği tartışmalıdır hem de çalışanların özlük haklarında iyileştirme yapma imkânı verilmemektedir.

TODAİE hakkında söylenecek bir diğer husus da şudur: Anayasa'mızın 128'inci maddesinde üst kademe yöneticilerini yetiştirme usul ve esaslarının özel olarak kanunla düzenleneceği belirtilmiş olmasına rağmen, geçen otuz yılda bu düzenleme bir türlü yapılmamıştır. TODAİE klasik kamu idarelerinden birisi mi yoksa akademik bir kuruluş mu, mezunlarına nasıl bir avantaj getiriyor; tüm bunlar belirsizliğini korumaktadır. Dolayısıyla, Anayasa'mızın emrettiği bu kanun bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmeli ve TODAİE'nin önü açılmalıdır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.