| Konu: | Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 29.01.2020 |
MHP GRUBU ADINA AHMET ERBAŞ (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin, coğrafyamızın en önemli ve en acı gerçeklerinden birisi olan depremle geçtiğimiz hafta tekrar yüzleşmek zorunda kaldık. Elâzığ'ımıza ve Malatya'mıza bir kez daha geçmiş olsun diliyor, Rabb'im ülkemizi, milletimizi afetlerden, belalardan korusun diyorum. Depremde kaybettiğimiz tüm canlarımıza Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Deprem ülkemizin gerçeği, evet ama sadece bizim ülkemizin gerçeği değil. Uzak Doğu ülkeleri çok daha şiddetli depremlerle karşı karşıya kalsa da can ve mal kayıpları açısından minimum kayıplar yaşıyorlar çünkü binaları temelinden en yüksek kısmına kadar depreme göre dizayn ediyorlar.
Depremler seyrek tekrarlandıkları için sürekli gündemde olmayan, ancak meydana geldiklerinde toplumları derinden etkileyen güçlü doğa olaylarıdır. Ülkemizde dönem dönem yıkıma sebep olan büyüklükte depremler olmaktadır. Belli ki ülkemiz bu gerçeklerle de sürekli yüzleşmek zorundadır. Depremlerin yıkıcı etkileri; aşırı nüfus, yanlış arazi kullanımı ve yanlış yapılaşma, yetersiz altyapı, servisel ve çevresel düzensizlikler sebepleriyle artmaktadır. Ama en önemli sorun, kalitesiz inşaat malzemesi değil, bu kalitesiz malzemeyi kullanmaktan çekinmeyen kalitesiz insan faktörüdür. "Depreme dayanıklı yapı" kavramının gereği olarak, yapılarda depremin şiddetine göre giderek artan hasar oluşacağı önceden kabul edilmektedir, daha doğrusu bütün hesaplamalar bunun üzerine yapılıyor zannediyoruz.
AFAD'ın geçen hafta yayınladığı rapora göre Kütahya ili ikinci derece deprem kuşağı içinde kalmaktadır, ana ve tali kırıklar mevcuttur. Gediz ve Simav depreminin acı hatıraları hâlâ canlıdır. Bu sebeple her türlü zemin cinsinde her türlü inşaatta, benim ilim dâhil her yerde Deprem Yönetmeliği'ne kesinlikle uyulmalıdır. Belediyeler ve ilgili meslek odaları tarafından eğitim ve sistematik yapı kontrol etkinliklerine önem verilmelidir. Afetle mücadele yöntemleri belirlenmeli, bir saniye bile kaybetmeden harekete geçilmelidir. İyi niyetle uygulamaya başlayan yapı denetim şirketleri mutlaka gözden geçirilmelidir. Özellikle güçlendirilmesi gerektiği veya yıkılması gerektiği tespit edilmiş başta kamu binaları olmak üzere hepsi tekrar tekrar incelenmeli, en ufak bir ayrıntı dahi atlanmadan, can kayıpları bir daha yaşanmasın diye ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Kütahya'da mevcut sağlık yapılarının bazıları dökülüyor, acil müdahale edilmeli ve güçlendirilmelidir. Elâzığ ve Malatya'da yaşanan depremde milletimizin tüm birimlerinin hızlıca hareket ettiğine şahit olduk. Sivil toplum kuruluşlarımıza, AFAD'a, askerimize, (JAK) Jandarma Arama Kurtarma ekiplerine, gönüllü kurtarma birliklerimize, canını dişine takan sağlık çalışanlarımıza yani milletimizin ferasetine ve...
Bu necip milletin zor günlerde nasıl tek yürek olduğunu bir kez daha yaşadık. El uzatılacak bugünlerde birbirlerine dil uzatan şuursuzların tetiklediği sosyolojik fay kırılmaları toplum içinde jeolojik fay kırılmalarından daha tehlikelidir. Nasıl ki enkaz altında 2 vatandaşımızın çıkarılmasına yardımcı olan gencimiz için "Vatandaş yapalım." muhabbeti yapıyoruz, "Küçük yaşta evlilik yasaklandığı için depremler oluyor." diyen profesör unvanı almış sapkın müptezelin de nasıl cezalandırmasını konuşmalıyız. Bu şahıslar, asil Türk milletine yakışmıyor. Rabb'im milletimizi doğal afetlerden ve bu tarz sosyolojik fay kırılmalarından, kazalardan, belalardan sakınsın.
Görüştüğümüz kanun teklifi, Gecekondu Kanunu, arsa üretimi ve değerlendirmesi, imar, Kıyı Kanunu, yapı denetimi, kamu ihale sözleşmeleri, harita kadastro mühendislerinin durumu gibi pek çok önemli konuyu içinde barındırmaktadır. Doğal artıştan kaynaklanan katma değerin kamuya mal edilmesi, kamu kontrolünde olması, bina yüksekliklerine sınır gelmesi, ruhsata aykırı yapıların tapuda "beyanlar" hanesine şerh düşülerek caydırıcı bir etkiye dönüştürülmesi, cezaların maktu tarife yerine değerine göre oransal ceza alması ki bu konuda görüşlerimi daha önce Meclis kürsüsünden, oteller üzerinden vermiştim, "Kütahya'da bulunan termal bir otel ile Antalya'da, Bodrum'da bulunan bir otelin alacağı ceza aynı olmamalıdır; bütçesine, potansiyeline göre belirlenmelidir." demiştim. Bu konuda yapılacak değişikliği çok doğru buluyoruz. Bir vatandaşımızın, Kütahya'da 150 bin lira değerindeki evi ile 3 milyon değerindeki başka bir villa veya ev maktu tarifeyle cezalandırılmamalıdır, değerine göre oransal belirlenmelidir.
Kıyı Kanunu'yla ilgili değişiklikleri de olumlu buluyoruz. Keyfî iskele yapımının önüne geçmeliyiz. Şu anda sahillerimizde 2 bin metrekareyi bulan iskeleler mevcut. Neye göre denizin içine bu kadar girebiliyoruz ve kimin denizini işgal ediyoruz? İmar barışından yararlanıp yapı kayıt belgesine sahip yapıların deprem riski için güçlendirilmesine -ki bu geçen hafta yaşanan depremden sonra bu konu çok daha önemli hâle gelmiştir- mutlaka önem vermeliyiz.
Bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum, kamu binalarımızın çirkinliğine ve yapım kalitesizliğine. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında o yoklukta Ulus'ta yapılan binalarımıza bakın; Ziraat Bankası, İş Bankası, Sümerbank binalarına; ne kadar güzel ve estetik. 1950 yıllarında yapımına başlanan, şu anda içinde bulunduğumuz Gazi Meclisimize bakın, yeni yapılan Halkla İlişkiler Binasının çirkinliğine bakın. Biteli altı ay olmayan Tavşanlı Kaymakamlığı olsun, dört yıl önce yapılan Simav hastanesi olsun; pek çok kamu binamız maalesef tel tel dökülmektedir. Dolmabahçe'yi, Yıldız Sarayı'nı, Topkapı zarafetini söylemiyorum bile. Kütahya'da bin yedi yüz elli yıl önce yapılan antik kentimiz Aizanoi'daki yapı estetiği ve zarafete maalesef 2020 yılında ulaşamıyoruz.
Şehirlerimizde yoğunluk çok, yüksek binalarda kibrit kutusu gibi evlerde canlı canlı mezara girmiş gibiyiz. Yatay yapılaşmayı çok doğru ve önemli buluyoruz. Şehirlere sıkıştık, yol kenarlarında garip binalar çıktı; çok katlı binalara artık dur derken, binaların yoğunluklarına da dur demeliyiz. Emsal artışlarını mutlaka önlemeliyiz. 2 katlı sağlık ocağı işinden bir an evvel vazgeçmeliyiz. Doktor odasını 2'nci katta yapıyoruz, yaşlı hastalarımızın çıkma ihtimali sıfır.
Kurallar koyuyoruz, kuralların içinde açıklar buluyoruz. Bu bulduğumuz açıkları "İnsanların huzuru için ne yapabiliriz?" diye düşünerek kapatmaya çalışsak çok daha güzel olmaz mı?
TOKİ'nin yaptığı binaları destekliyoruz ama ben şahsen hayret ediyorum, iki yüz yıl sonra medeniyetimizi inceleyen bir arkeolog bu evlere baksa -evler kalırsa tabii ki- "Bu türler, kibrit kutusuna benzer kare kare aynı model evlerde yaşıyorlarmış." demesinden başka herhâlde bir şey bırakmayacak gibiyiz.
Başka bir konu, bu kadar mimar ve mühendislik fakültesi var fakat yeni çıkan mezunlar sınırsız yetkiye sahipler. Avukatlar staj yapıyor, doktorlar intern oluyor, kaymakam bir yıl yurt dışına çıkıyor, kurumlarda staj görüyor, hâkim savcılar staj yapıyor; mimar ve mühendisler neden mezun oldukları an istedikleri imza yetkisine sahip oluyorlar? Bunu mutlaka ele almalıyız.
TOKİ mimarisinin standartlarını değiştirelim. Her bölgenin kendi mimari anlayışına uygun yerler yapalım. Kütahya'da TOKİ olmayan ilçelerimizi bir an evvel harekete geçirelim. Tavşanlı, Emet, Gediz ve Simav'da yapılan TOKİ için teşekkür ediyor, ivedilikle Aslanapa ve Domaniç ilçelerimize de TOKİ istiyoruz.
Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize sabır, yaralılarımıza Rabb'imden şifa diliyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi sonlandırırken yüce heyetinizi ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)