| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 12.12.2012 |
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Mustafa Kemal Atatürk'ün, kendisine yönelik her türlü doktrinel yaklaşım önerilerini benimsemeyip doktrinlerden beslenmek yerine, hayattan beslenmeyi tercih ettiğini biliyoruz. Bizler de hayattan, esnaftan, emekliden, emekçiden, öğrenciden, işsizden, doğru düşüncelerimizden besleniyoruz ama Hükûmetin gıdası neoliberal doktrin ve otoriter demokrasi anlayışları oluyor ve beslendiği yer ise sokak değil, sırça köşkler, saraylar, iktidarın ganimetleri ve iktidarı ayakta tutan yandaşlar oluyor.
Çiviye yandan vuracak olduktan sonra çekice sarılmak hiçbir işe yaramıyor. 12 Eylülle hesaplaşmak öyle çiviye yandan vurmakla olmaz. Çıkarılan bütün yasalar 12 Eylül Anayasası'nın yandan çakmasıdır. Bu yasaları toplu iş ilişkilerinde, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda, İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası'nda, emeklilerin intibak yasasında ve daha birçok yasada gördük. Ekonomik ve sosyal tüm hakların gasbedilerek özelleştirmelerle kamu ekonomisinin yok edilmesi, en önemli üretim merkezinin kapatılması, tarıma destek paylarının kaldırılarak köylünün, çiftçinin üretemez hâle gelmesi, ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarının tarumar edilmesi, 12 Eylül ekonomisinin birkaç başlıktaki özetidir. Bu nedenle ülkemiz, üreten değil, tüketen; egemen değil, bağımlı hâle gelmiştir. Bugün de yukarıda sayılan manzaralardan farklı bir şey yoktur.
Değerli arkadaşlar, bütçe politiktir. İşte tam da bundan dolayı, bütçeler halk için olacaksa, sürekli fazla vermek için yapılmaz. Bütçede amaç, az açık vermek ya da fazla vermek değildir. Amaç, Hazreti Yusuf gibi halktan aldığını halka vermektir.
Tolstoy "Kendileri kötü oldukları hâlde, kötülüğü düzeltmek istiyorlar." demişti. Bugün baktığımızda bu kadar kötülüğün açıklaması bir iyi niyetle mümkün olabilir mi? Anayasa'nın 60'ıncı maddesi "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir." diyor ama nerede? Hak getire!
Sosyal devlet yerini "sosyal yardım devleti"ne bırakırken yoksullaştırılan kesimler iktidarın ve yandaş cemaat gruplarının insafına terk edilmektedir.
1980 darbesi sendikal örgütlenmeye ağır bir darbe vurmuştur. 12 Eylül mirası yasal mevzuat, 1990'larda hız kazanan yeni liberal politikalar, işverenler ve hükûmetlerin el birliğiyle uyguladığı sendikasızlaştırma politikaları neticesinde Türkiye'de 1990'lı yıllardan bu yana sendikalaşma oranı hem rakamsal olarak hem de oransal olarak ciddi biçimde gerilemiştir. AKP iktidara geldiğinde 2002 yılında toplu iş sözleşmesi kapsamında işçi sayısı 1 milyondan fazla iken, sendikalaşma oranı yüzde 9,5 iken 2011 yılında 690 bin kişiyle yüzde 5'lere kadar gerilemiştir.
2013 bütçesi de diğer bütçelerin hemen hemen bir kopyasıdır; savaş ve yoksulluk bütçesidir. İşçilerin, emekçilerin, halkın üzerine "daha fazla vergi, daha fazla zam" diye giden Hükûmetin heybesinden yine teşvik politikaları, yine kısıntılar çıktı.
Asgari ücretin karşılığı günlük yedi buçuk saatlik çalışmaya denk gelmesine rağmen ülkemiz işçileri on bir, on iki, on üç, on dört saat çalıştırılıyor. Tüm bu koşullar içinde çalışan emekçilere uygulanan asgari ücret aslında çalıştıkları saatin karşılığı bile olmamaktadır. Sokakta haklarını arayanlara anında müdahale eden devlet emek hırsızlığına göz yummuş olmuyor mu?
"Emekliler millî gelirden payını alamayacak." diyorsunuz. Emekli işine dönüp geçinmeye çalışıyor, işine dönen emekliden bu sefer de prim kesiliyor. Ne yapacak insanlar, nasıl yaşayacak, bunun cevabını hâlen bu iktidar vermiş değil.
Sigortalılık süresini ve prim gün sayısını tamamlamış çok sayıda kişi yaştan dolayı emekli olamıyor. Bu insanların hizmetlerinin bedeli ne zaman ödenecek ve ne zaman bu haklarını alacaklar?
Madem güçten bahsediyorsunuz, bu gücü emeğin haklarını korumak için kullanmayı hiç düşünüyor musunuz? Adalet terazisi bozuk olanlar adalet dağıtabilirler mi değerli arkadaşlar?
Açlık sınırı 1.040 lira. Emekliler açlık sınırının altında maaş alıyor. Asgari ücretliler açlık sınırının altında yaşıyor. Soruyorum, bu büyüme kime yansıyor? Emekçilerden, emeklilerden imtina ettiğinizi kimlere veriyorsunuz? Büyüyen ekonominin bedeli bu mu? Büyüyoruz, evet, ama bu bedelleri ödeyerek büyüyoruz. İş kazalarında dünya 3'üncüsü, Avrupa 1'incisiyiz. Gelir adaletsizliğinde Şili ve Meksika'dan sonra geliyoruz. Yani adaletsizliği onaylanmış bir ülkeyiz. İzlenilen yol belli: "Fakirden al, fakiri daha fakir yap. Zengine ver, zengini daha zengin yap."
AKP'nin "Yurtta harp, cihanda harp" politikası, bütçenin önemli bir kısmını harcamalara yöneltiyor.
Askerî harcama yüzde 5 bile azalsa neler olur? 10 milyonun üzerinde sigortasız yurttaşın genel sağlık sigortası primi devlet tarafından ödenebilir. 1 milyona yakın göreli yoksul haneye de ayda 295 Türk lirası gelir verilebilir.
Askerî harcamaların yüzde 20 azaltılmasıyla ise 12 milyon civarında sigortasız yurttaşın genel sağlık sigortası primi devlet tarafından karşılanabilir ve 1 milyonun üzerinde yoksul haneye ayda 465 TL düzenli gelir desteği sağlanabilir.
Bu ülkenin çocuklarına top değil ekmek, mermi değil eğitim, savaş uçağı değil uçurtma, füze kalkanı değil özgürlük, savaş değil barış bırakalım. (CHP sıralarından alkışlar)
AKP, referandumda, seçimlerde vadettiği ne varsa tersini yaptı. Grev hakkından yoksun, barajın kaldırılmadığı, özgürlüklerin olmadığı bir Sendikalar Yasası ortaya çıktı.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası, birçok önerimizin reddedilmesiyle, AKP eliyle çıkarılan bir başka yasa oldu.
Yasa çıkarıldı, işçi ölümleri her gün yaşanmaya devam ediyor. Görüyoruz ki AKP'nin yasaları yaralara merhem olmuyor. Yalnızca kasım ayında meydana gelen iş kazalarında 82 işçi öldü, 293 işçi yaralandı. Sönen ocakların hesabını kim verecek? Sizler sıcak evinizde dizi izlerken, Esenyurt'ta kışın AVM inşaatında yanarak ölen 11 işçinin hesabını kim verecek?
Bu kürsü, halka hesap verme kürsüsüdür; buyurun, verin bunların hesabını diyorum.
"İş kazası olduğunda yerin dibine giriyorum." diyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, bu sözleri söylediğinde daha nisan ayıydı. Aradan geçen zamanda 500'den fazla emekçi yaşamını yitirdi. Yerin altına girmenizi elbette istemeyiz Sayın Bakan, yerin üzerinde olunuz ama sürece seyirci kalmayınız, işlenen cinayetlere seyirci kalmayınız, ölümlere engel olunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Çalışanların onlarca yıllık mücadele ile kazandıkları hakların hepsi AKP tarafından geri alınmaya çalışılıyor. Grev önündeki engellerin kaldıracağını söyleyen AKP, grev yasaklarıyla, sermayenin emekçilere fütursuz saldırıları önündeki engelleri bir bir kaldırıyor. Daha dün hava iş kolunda grevi yasaklayan zihniyet geçenlerde de Sermaye Piyasası Kanunu'nda yapılan değişiklikle borsa ve sermaye piyasasına da grev yasağı getirdi. Deniliyor ki: "Ne yapalım, taşerona mahkûmuz."
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, konuşmacının süresi herhâlde daha var!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Genel yönetim bütçesinde yaklaşık olarak 354 bin kamu işçisinin yıllık toplam maliyeti 10 milyar Türk lirası civarında. 2012 yılında hizmet alımı için ödenen tutar altı ayda 12 milyar Türk lirası. Bunun yarısı kişilere veya firmalara ödenmiş yani taşerona ayrılan kaynak kadrolu işçilere ayrılan kaynakla eşit.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, diğer konuşmacının hakkından gidiyor şimdi.
BAŞKAN - Sayın Çelebi geçmişte sustuğunun yerine konuşuyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, beş dakika alacağı var. Susma hakkını kullandı, beş dakika alacağı var.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Önümüzdeki süreçte -gündemimize gelecek- alt işveren yani taşeron uygulamalarının yasallaşması ve kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldırmak ve performansa dayalı bir sistem kurmak için 657 sayılı Devlet Memurları Yasası'nın gündeme geleceğini biliyoruz ve şimdiden uyarıyoruz: Emek düşmanı politikalardan vazgeçiniz.
BAŞKAN - Sayın Çelebi, lütfen.
Teşekkür ediyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Değerli dostlar, konuşmamı Victor Hugo'nun sözleriyle bitirmek istiyorum: "Sizler yarattığınız yoksullara küçük yardımlar etmekle uğraşırken, bizler yoksulluğu ortadan kaldırmak için mücadele veriyoruz."
Türkiye'de eşitlik, özgürlük, adalet, demokrasi, barış mücadelesi veren herkese selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.