| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 13.12.2012 |
BDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 2013 Yılı Bütçe Yasa Tasarısı hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, geniş bir etki alanına sahip olması nedeniyle tarım politikaları ülkelerin siyasal, ekonomik ve sosyal politikalarının en önemli unsurunu oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra, istihdam, tüketim harcamaları, diğer sektörlere ham madde temini, millî gelir ve ihracattaki payı tarım sektörünün sosyoekonomik açıdan sahip olduğu önemi daha da artırmaktadır.
Dünya gıda talebi her yıl yüzde 2 artmakta ancak arz bu artışa yanıt verememektedir. Son on yılda, gıda talebi yüzde 20 artmışken gıda üretim kapasitesi ancak yüzde 8 artabilmiştir. 2023 yılında nüfusu yaklaşık 85 milyona ulaşacağı tahmin edilen Türkiye'de tarıma elverişli toprakların azalması, su kaynaklarının çevre kirliliği ile özelliğini yitirmesi önemli bir husustur şüphesiz. Tarım, sürdürülebilir nitelikte, güvenli ve yeterli gıda üretimi, gıda güvenliği ve kaliteli bir yaşam ortamı oluşturmak açısından önümüzdeki yıllarda önemli bir yere sahiptir. Ulusal gelire göre yüzde 9, istihdama göre de yüzde 25 katkı koyan, kırsal alanın hemen hemen tek ekonomik kaynağı olan, doyuran, barındıran bir sektördür de.
Son on yılda Türkiye nüfusu yaklaşık 8 milyon artarken tarım alanları maalesef dramatik bir şekilde azalmış, bitkisel ürünlerin çoğunda üretim ya gerilemiş ya da hiç artmamıştır. Uygulanan yanlış tarım politikaları nedeniyle, işlenen tarım alanlarında da 2,5 milyar hektarlık alan azalmıştır.
AKP döneminde tarım, maalesef en istikrarsız sektör hâline geldi. Bu dönemde tarımdaki yıllık ortalama büyüme yüzde 2,2 oysa aynı dönemde ekonominin genelinde büyüme oranı ise yüzde 4,6 oranında gerçekleşti.
Türkiye tarımda kendi kendine yeten bir ülke durumundayken ne yazık ki son on yılda net ithalatçı konumuna düşmüştür. 2011 yılında tarım ürünleri ithalatı cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmış ve tarım ürünleri dış ticaret açığı 2,3 milyar dolara varmıştır. Ne yazık ki Türkiye yılda ortalama 8 milyar doların üzerinde tarım ürünü ham maddesi ithal eder noktaya gelmiş bulunmaktadır. Tarım ülkesi olan Türkiye tarihinde ilk kez saman dahi ithal etmek durumunda kalmıştır.
Değerli milletvekilleri, biraz önce de ifade ettim, Türkiye'de istihdamın yaklaşık olarak yüzde 25,5'ini tarım sektöründe çalışan insanlar oluşturmaktadır. Bu, çok önemli bir rakam. Amerika Birleşik Devletleri'nde tarımın istihdamdaki payı yüzde 1,6 Avro Bölgesi'nde veya Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 3,6 OECD ülkelerinde yüzde 5,1 ama Türkiye'de bu oran yüzde 25,5'tir.
2000 yılında tarımdan geçimini sağlayan çiftçi sayısı 7,8 milyon iken 2011 yılında 6,1 milyon kişi olmuş yani 1,7 milyon kişi tarımdan kopmuştur. Ha, bu düşüş yaşanırken Türkiye modern tarıma geçtiği ya da sanayi ülkesi olduğu için değil, çiftçi ezildiği ve borç batağında boğulduğu için üretimden vazgeçmiştir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin sürekli övünerek dile getirdiği destekleme primleri, bugün tarım sektörünün fişini çekme girişiminden başka bir anlam taşımıyor. Tarım desteklemeleri 2012 yılında 7,2 milyar Türk lirası, 2013 yılı öngörüsü ise 9 milyar olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarımda yılda yaklaşık 3,5 milyar/litre mazot kullanılıyor ve her litre mazotta 2,5 lira vergi alınıyor. Yalnızca mazottan alınan ÖTV ve KDV tutarı 8 milyarı geçiyor. Burada ne yapılıyor? Çiftçiye 7 milyar verip yıl içerisinde 8 milyar geri alınıyor. Çiftçiye verdiğiniz bir şey yok böylelikle. Üstelik sözde çok önemsediğiniz çiftçiye mazotu bu bedelle verirken lüks yatlara vergisiz yakıt veriyoruz.
Bugün, çiftçinin kullandığı krediler, çiftçiyi yüksek faizlerle borç altına ve bataklığına sürüklemiştir. Çiftçinin son on yılda kullandığı kredilerin oranı yüzde 30'lara varmıştır. Bu da çiftçiye daha çok faiz yüklemek anlamına gelmektedir. Bugün, çiftçi, maalesef yüksek kredi faizleri altında âdeta ezilmektedir.
Bakınız, şeker pancarını ele alalım, 22 milyon ton olan üretim, 16 milyon tona düştü. Şeker pancarının birim fiyatı on yılda değişmedi. Üreticiler kan ağlıyor. Muş, Ağrı, Bingöl, Bitlis'teki üreticiler, hâlâ şeker pancarının kilosunu 12,2 kuruştan satmaktadır. Bu 1 ton şeker pancarının taban fiyatı 122 liradır.
Peki, bugün mazot, gübre fiyatları ne kadar? Bunu göz önüne aldığımızda trajik bir durum ortayı çıkıyor. 2002 yılında Türkiye'de buğday 30 kuruştu, mazot 1 liraydı; 3,5 kilo buğday satan bir üretici,
Değerli milletvekilleri, tarımda verimliliğin en önemli engellerinden biri de işletme küçüklüğü ve arazilerin parçalı olması konusudur. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye tarımı daha uzun süre bununla boğuşacaktır. Türkiye'nin ihtiyacı olan arazi toplulaştırması 13 milyon hektardır. 2003-2011 arası dönemde AKP'nin yaptığı toplulaştırma ise yalnızca 1,3 milyon hektardır. Yine birçok yerde yanlış politika ve uygulamalar nedeniyle arazilerin toplulaştırılması çalışmaları köylüyü ve çiftçiyi karşı karşıya getirmiş, amaçlananın tersine olumsuz sonuçlar doğurmuştur.
Tarımda olduğu gibi hayvancılıkta da durum hiç de iç açıcı değildir. Hayvancılıkta oldukça elverişli bir ülke olmamıza rağmen, Türkiye, canlı hayvan üretiminde de ihracatçı konumundan ithal eden ülke durumuna düşmüştür. Ülkemiz bir tarım ve hayvancılık ülkesiyken, şimdi dünyanın en pahalı etini yiyen bir ülke durumuna geldik. Otuz yıllık hayvancılık politikasının geldiği nokta 1980'lerde 16,5 milyon olan büyükbaş hayvan sayısı 10,5 milyona düşmüş, 50 milyon olan koyun sayısı 25 milyona, 16 milyon olan keçi sayısı ise 5 milyona düşmüştür.
Bir başka konu da Türkiye'deki hayvan üreticilerinin içinde bulunduğu hazin durumdur. Hayvan üreticileri, başta ithal edilen canlı hayvan ve karkas et ile birlikte ülkeye giren kaçak hayvan nedeniyle, ellerindeki hayvanları yok pahasına satmak durumunda kalmışlardır, hatta süt hayvanlarını bile kesime göndermektedirler. Diyarbakır, Ağrı, Kars, Van, Bitlis ve birçok ilde üretici, kış aylarının gelmesiyle birlikte artan yem ve saman fiyatları nedeniyle besicilik yapmaktan vazgeçmiş ve hayvanlarını zararına satmaya başlamıştır.
Değerli milletvekilleri, yanlış tarım politikaları ve özelleştirme politikaları sonucunda, tütün ve tütün mamullerinden geçinen binlerce aile işsiz kalmıştır ve bu insanlar üretim ilişkilerinden koparak zorunlu göçe mecbur kılınmıştır. 2000-2002 yılları arasında tütün ve tütünden geçinen aile sayısı 119 bin 728'dir. Adıyaman, Bitlis, Muş, Diyarbakır, Malatya, Batman ve Siirt illerini kapsayan bu rakamsal veri, diğer tütün ve tütün mamulleri üretilen iller de hesaba katıldığında devasa bir rakama, nüfusa tekabül etmektedir.
AKP Hükûmetinin geçmiş DSP, MHP ve ANAP hükûmetlerinden devraldığı özelleştirme politikaları sonucunda neredeyse satılan bütün tütün fabrikalarına kilit vurulmuş ve yeniden üretim gerçekleştirilememiştir. Dolayısıyla, tütün ve tütün mamulleri anlamında yabancı sermayeye bağlı bir durum meydana gelmiştir.
Toplamda geçimini tütün ekiminden kazanan 1 milyonu aşkın insan yok sayılarak işsiz bırakılmıştır. Bu nüfusun hangi şartlarda, nasıl yaşadığını da siz tahmin edin.
Aynı şekilde, üretilen tütün miktarında da kayda değer bir biçimde azalma meydana gelerek toplam üretim dokuz yıl içerisinde 160 bin tondan 45 bin tona gerilemiştir. Şu anda, tütünü üreten değil ithal eden bir konumda olduğumuz göz ardı edilemez.
TEKEL fabrikalarının özelleştirilmesi binlerce emekçinin işsiz kalmasına neden olmuştur.
Bir başka önemli husus da, AKP Hükûmetinin özellikle sigara ve alkolü bir zam aracı olarak görmekle beraber, ekonomik krizden çıkış için sigara ve alkoldeki ÖTV'yi kullanmasıdır. Bu anlamda, AKP Hükûmeti her ekonomik kriz döneminde ya da ekonomik hedeflere ulaşmadaki yetersizliklerinde ilk olarak sigara ve alkole zam yapmaktadır. Bu da diğer kalemlerdeki 6,3'lük pay ile ÖTV oranı çerçevesinde açıkları yamalama politikasıdır.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aksoy.