GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:56
Tarih:13.02.2020

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tek adam yönetiminin dünyayı ikna etmeye çalıştığı Türkiye algısı ile içeride bizim yaşadıklarımız arasında koskoca bir uçurum var. Bir kaç gün önce Dışişleri, İçişleri, Adalet ve Aile Bakanlıkları temsilcilerinden oluşan bir heyet Cenevre'deydi. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinde Türkiye ve dünyadan gelen hak örgütleri önünde Türkiye'yi savundular. Dediler ki: "İnsan haklarını her alanda geliştiriyoruz. Toplantı ve gösterilere hiç bir engel yok. Örgütlenme özgürlüğünün garantisi Anayasa'mız. Haber ve eleştiri artık suç değil. Kadına yönelik şiddetle çok kapsamlı mücadele ediyoruz. Hukuk devleti ve demokrasi olmazsa olmazımız."

Evet, Ankara'dan talimatlı bürokratların mesajlarına bakınca "Bu anlatılan gerçekten Türkiye mi?" diye sormadan edemiyoruz. Çünkü biliyoruz ki bir yılda 21 ilde 147 kez tüm etkinliklerin yasaklandığı ve bu yasaklardan 25 milyon yurttaşın etkilendiği, sadece geçen yıl 172 gazetecinin yargılandığı, 65 gazeteciye iki yüz yirmi beş yıl hapis cezası verildiği, 200 bin işçinin grev hakkının elinden alındığı, son on yılda 3 binden fazla kadının öldürüldüğü ülke maalesef Türkiye. Yani dünyaya sattığınız hayallerin bize yaşattığınız gerçeklerle hiç alakası yok.

Değerli arkadaşlarım, iktidarın Cenevre'ye gönderdiği heyet bir de şunu söylüyor: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına tam uyuma özel önem veriyoruz."

Değerli milletvekilleri, AİHM kararlarına tam uyum bir vaat olamaz, AİHM kararlarına tam uyum bir zorunluluktur. Çünkü AİHM kararlarının temeli, altına imza attığımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin koruduğu hak ve özgürlüklerimizdir.

Peki, biz AİHM kararlarına uyuyor muyuz? Cenevre'de bu vaatler verilirken sivil toplum kurucusu, iş insanı Osman Kavala iki yıldan fazla süredir Silivri Cezaevi'nde. Bugün tam sekiz yüz otuz beşinci gün, hem de AİHM'in "Tutukluluğu hukuksuzdur." kararına rağmen. AİHM kararından bu yana iki ay üç gün geçiyor. Türkiye'deki mahkeme iki duruşma yapıyor, ikisinde de AİHM'in "Derhâl özgürlük." kararına direniyor.

Değerli arkadaşlarım, Cenevre'de dünyaya "Türkiye'de toplanma özgürlüğü Anayasa tarafından korunuyor." diyorsunuz. Öte yandan, Gezi Parkı protestolarını yedi yıl sonra hâlâ yargı yoluyla cezalandırmak istiyorsunuz, hem de meşruiyeti tartışmalı bir dosya kapsamında, FETÖ'cülerin hazırladığı belgeler üzerinden.

Osman Kavala'nın, Mücella Yapıcı'nın, Taksim Dayanışması'nın şahsında toplanma özgürlüğümüz cezalandırılmak isteniyor. Bitmiyor. Dünyaya "AİHM kararlarına tam uyum." dedikten bir hafta sonra, AİHM'in "Derhâl salıverin." dediği Osman Kavala için ve onunla birlikte yargılanan hak savunucuları için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor. Yani değerli arkadaşlarım, biz bu Meclis'te idam cezasını kaldırmamış olsak Osman Kavala'yı, Yiğit Aksakoğlu'nu, Mücella Yapıcı'yı neredeyse asacaksınız. Bu nasıl özgürlük korumak, bu nasıl AİHM kararlarına tam uyum? Sizlere soruyorum.

Değerli milletvekilleri, Gezi Parkı protestoları, tek adam yönetiminin hayatımızın her alanına baskıcı müdahaleleri karşısında yüz binlerce yurttaşın, en temel haklarını kullanarak "Yaşamıma, özgürlüklerime karışma!" haykırışıdır, demokrasi sevdasıdır. Bu haklı talepler karşısında Gezi direnişini yargılamak, Taksim Dayanışması'na ağırlaştırılmış müebbet istemek, Ali İsmail Korkmaz'ın, Mehmet Ayvalıtaş'ın, Abdullah Cömert'in, Ethem Sarısülük'ün, Ahmet Atakan'ın, Medeni Yıldırım'ın, Hasan Ferit Gedik'in ve Berkin Elvan'ın uğruna yaşamlarını verdikleri özgürlük ideallerini, Türkiye ideallerini yok etmek demektir; toplanma özgürlüğünü, hak arama özgürlüğünü cezalandırmak demektir. Bırakın ağırlaştırılmış müebbet istemeyi, yargılama yapılması bile Cenevre'de dünya önünde savunduğunuz anayasal haklarımızın tam anlamıyla ihlalidir.

Değerli milletvekilleri, Gezi Parkı davası 18 Şubatta devam edecek. Çocuklarımızın evrensel haklarını eşit ve özgür bir biçimde kullandıkları tam demokratik bir Türkiye'de büyümeleri için, bunu istiyorsak, bu hukuksuz davanın bir an önce düşürülmesi, Osman Kavala'nın bir an önce özgürlüğüne kavuşması şarttır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)