GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:56
Tarih:13.02.2020

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

34'üncü madde, 2006 yılında çıkarılan 5543 sayılı İskan Kanunu'nun 17'nci maddesiyle ilgili. Bu maddede iskânda aile kabul edilecekler tanımlanıyor ve bu düzenlemeyle bekâr kardeşi olmayan ya da tek kalan çocukların da iskânda yani meskende aile olarak kabul edilmesi sağlanıyor.

Aslında bunun bugüne kadar böyle sayılmaması tuhaf bir durum. 2 bekâr kardeş "aile" olarak kabul ediliyor bir meskende ama kardeşi yoksa yani tek olduğu zaman -tek kardeş yani tek kişi bu anlamıyla- kabul edilmiyormuş ve bundan kaynaklı olarak da ailelerin iskân yardımı meselesinden de faydalanamıyor. Neyse ki şimdi bu kanunla birlikte bu durum düzeltilecek.

Değerli arkadaşlar, bugün DİSK'in yani Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunun 53'üncü kuruluş yıl dönümü. DİSK, işçilerin doğrudan iradesiyle TÜRK-İŞ'ten ayrılan 4 sendika tarafından 13 Şubat 1967 tarihinde kurulmuştur. Sınıf ve kitle sendikacılığının Türkiye'deki ilk ve tek temsilcisi olan DİSK devletten ve sermayeden bağımsızlığı ve sendika içi demokrasiyi temel ilkeleri olarak belirlemiştir. 1970'lerde örgütlenen, 15-16 Haziran direnişi, 1 Mayıslar, DGM direnişi, 16 Mart faşizme ihtar eylemi ve demokrasi mitingleri nedeniyle her zaman hedefte olan bir sendikadır. 1 Mayıs 1977'de Taksim mitingi kontrgerillanın saldırısına uğramış, Kurucu Genel Başkanı Kemal Türkler bir suikastla öldürülmüştür. 12 Eylül askerî darbesi sonrası yöneticileri hapse atılmış, öldürülmüş, faaliyetleri yasaklanmış ve mal varlıklarına el konulmuştur. DİSK, 1991'de mahkeme kararının bozulmasının ve beraat kararı verilmesinin ardından 1992'de faaliyetlerine yeniden başlamıştır. O tarihten bugüne emek ve demokrasi mücadelesi yürüten DİSK'i kuruluş yıl dönümünde kutluyor, emek ve demokrasi mücadelesinde birlikte yürüyeceğimizi buradan bir kez daha ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, burada Gezi tartışmaları yaşandı. Evet, Gezi'deydik, ben de oradaydım. Ağaçlar, nehirler, dağlar kardeşim olduğu için ben de Gezi'deydim. Düşüncemi özgürce söyleyebileyim diye ben de oradaydım. Birlikte eylemenin, dayanışmanın güzelliğini yaşamak için ben de Gezi'deydim. Kimse kız kardeşimin ne giyindiğine, kaç çocuk doğuracağına, gülüp gülmeyeceğine karışmasın diye ben de oradaydım. Yaşadığım şehir beton ormanına dönmesin diye ben de Gezi'deydim. Barış içinde yaşamak istediğim için hepimiz oradaydık. Gezi direnişçilerinin 7 maddelik talebi toplumun özlemleri ve talepleridir. Bu meşru demokratik talepler yargılanamaz. Bu talepleri savunmak için 18 Şubatta hepimiz Silivri'de olacağız.

Sevgili arkadaşlar, Gezi direnişi burada da konuşuldu, tartışıldı, bir yönüyle Alevi direnişi olarak nitelendirildi, Alevi ayaklanması olarak nitelendirildi. Böyle niteleyenler de o dönemki kimi Emniyet mensuplarıydı, bunları rapor olarak da kimi devlet kademelerine sundular ve bu, basında da yer almıştı. Oysa biz şunu söyledik: Gezi direnişi bir Alevi direnişi değildi, orada toplumun tüm farklı kesimlerinden insanlar vardı; hatta, Gezi'de çok sayıda İslami grup, platform yer almıştı. Ramazanda orada yeryüzü iftar sofraları düzenleyen gruplar da vardı ve orada, Gezi'de, Gezi eylemleri esnasında cuma namazları da kılındı, bunları da hatırlatmak isteriz. Ancak şu vardı tabii ki: Gezi'de öldürülen, katledilen gençlerin tamamı Aleviydi. Bunun sebepleri -vakit yok- ayrıca tartışılabilir ancak Gezi direnişine Alevilerin büyük oranda destek verdiğini söyleyebiliriz. Bunun sebebi de yaşamlarından ve geleceklerinden kaygı duymuş olmalarından kaynaklıdır. Yani yaşanılan baskı süreci ve ülkenin getirdiği süreçten kaynaklı olarak Alevi toplumu geleceğinden kaygı duyuyor ve bundan kaynaklı olarak bu direnişe destek vermiştir.

Bu vesileyle, Gezi direnişinde yaşamını yitiren bütün canları saygıyla anıyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)