| Konu: | Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 19.02.2020 |
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'nci maddesiyle ilgili eleştirilerimi sizinle paylaşmaya çalışacağım. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başka konularda söz aldığımda da elimden geldiğince dile getirmeye çalıştım, tekrar edeceğim. Şimdi, insanoğlunun son iki yüz yıllık, üç yüz yıllık serüveninde bu kadar büyük bir atılım gerçekleştirmesinin temel nedeni şu: İnsanoğlu üç yüz yıldır bilmediğini biliyor, bilmediği konularda araştırma yapıyor ve elbette bunun yanında düşüncesini özgürce ifade edebiliyor. Bütün bunlar bizim iki yüz yıllık, üç yüz yıllık hikâyemizin bu kadar gelişkin olmasını sağladı.
Şimdi, yalnız, Türkiye'de durum böyle mi? Türkiye'de düşünce, ifade özgürlüğü tehdit altında. Gerçekten temel hak ve özgürlükler bir bütün olarak tehdit altında ama en önemlisi de düşünce ve ifade özgürlüğü tehdit altında. Daha önce de söyledim, tekrar edeyim yine: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yakın tarihli kararlarında yaşam hakkından sonra gördüğü en önemli temel hak düşünce ve ifade özgürlüğü. Neden? Nedeni şu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: "Eğer bir yerde düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa orada esasen toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı yoktur çünkü toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı dediğiniz şey insanların kolektif olarak ortaklaşa düşüncelerini ifade etmesidir." Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: "Eğer bir ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa esasen orada örgütlenme ve dernek kurma hakkı da yoktur. Neden? Çünkü örgütlenme özgürlüğü dediğimiz şey, dernek kurma hakkı dediğimiz şey aynı düşünceye sahip insanların ortaklaşa bir örgüt kurmasıdır. Eğer düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa o ülkede örgütlenme özgürlüğü de yoktur, dernek kurma özgürlüğü de yoktur." Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: "Eğer bir ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa esasen orada din ve vicdan özgürlüğü de yoktur, çünkü insanlar ne dinlerini özgürce yaşayabilirler ne de vicdani kanaatlerini açıkça dile getirebilirler." Tabii, "Türkiye'de düşünce ifade özgürlüğü tehdit altındadır." derken esasen kastettiğim şey iktidarı rahatsız eden düşüncelerdir. Yoksa, iktidarın hoşuna giden düşünceleri dile getirdiğiniz zaman tam tersine muteber bir vatandaş oluyorsunuz ve taltif ediliyorsunuz. Örnek vermek gerekirse: Bakın, barış istediği için bu ülkede insanlar, akademisyenler yargılandılar, cezaevlerine atıldılar, işlerinden oldular ama barış isteyenleri "Kanlarında yüzeceğiz." diye tehdit edenler bu ülkede aklandılar, savcılar bu kişiler hakkında takipsizlik kararı verdi, mahkemeler de bunu düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdi. Şimdi, iktidar kendisine muhalif olan herkesi teröristlikle suçluyor. Biz burada bunun çok canlı tanığıyız. Hangi konuda konuşursak konuşalım iktidar adına, birinci parti adına birisi cevap verirse iki cümlesinden biri mutlaka bizi terörist olarak suçlamak.
Dündü sanırım, Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüsü bir açıklama yaptı, dedi ki: "Seçilmiş makamlarda olanları, seçilmiş organları teröristlikle suçlarsanız büyük bir haksızlık yapmış olursunuz." Yani sanki biz seçimle gelmedik de bu Meclise gelmek için tombala çektiler, biz de oradan milletvekili olduk. İktidarı teröristlikle suçlamak, seçme ve seçilme hakkına saygısızlık, bu kurumlara saygısızlık ama muhalefet milletvekillerine gece gündüz "terörist" demek serbest; iktidar açısından bunun ismi de düşünce ve ifade özgürlüğü.
Şimdi, niye bunu söylüyorum? Teklifin 1'inci maddesiyle, Bankacılık Kanunu'nun 26'ncı maddesinde bir değişiklik yapıyorsunuz. Bankacılık Kanunu'nun 26'ncı maddesi şöyle bir sınırlama getiriyor, diyor ki yasa: "Kanunun 8'inci maddesinde sayılan koşulları taşımayanlar, bankalarda genel müdür, genel müdür yardımcısı veya imzaya yetkili kişi olamazlar. Eğer olursa bu koşulları taşımayanlar, derhâl görevden alınır ve imza yetkileri iptal edilir." ya da "Denetim sonucunda bu kanunu veya diğer kanunları ihlal ettiği tespit edilenler, bankanın güvenilir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürdüğü tespit edilenler ve bir de hakkında kovuşturma başlatılanlar da görevden alınır ve bunların imza yetkisi iptal edilir."
Şimdi, yasa hükmü imza yetkisinin hangi hâllerde iptal edileceğini tek tek, açıkça ve anlaşılır bir şekilde düzenlemiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Tiryaki, bitirelim.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Peki, şimdi siz ne yapmak istiyorsunuz bu yasa değişikliğiyle? Diyorsunuz ki: "Yalnız bankayı değil, bankacılık sistemini tehlikeye düşürecek söylemde bulunan kişi de görevden uzaklaştırılır." Bu "bankacılık sistemi" çok geniş bir kavram, bankanın herhangi bir imza yetkilisi -genel müdürü veya herhangi bir bankanın genel müdürü, genel müdür yardımcısı- bu sisteme ilişkin bundan sonra hiçbir eleştiride bulunamayacak.
Bir düzenleme daha yapıyorsunuz, yasa diyor ki: "Hakkında kovuşturma başlatılanlara görevden el çektirilebilir." Diyorsunuz ki "Hakkında soruşturma başlatılanlar için de aynı hüküm uygulanır." Bu ülkede savcıların ne kadar geniş bir soruşturma yetkisine sahip olduğunu buradaki herkes biliyor. Sırf soruşturma başlatıldı diye bir kimse bu görevlerden uzaklaştırılmamalı, imza yetkisi elinden alınmamalı diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)