| Konu: | Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 19.02.2020 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, hepinize saygılarımı sunuyorum.
Şimdi, bu madde bence düzenlemenin veya teklifin önemli maddelerinden bir tanesi ama bunu anlamlandırmak ve belli bir perspektifte değerlendirmek için birkaç şey söylemem gerekiyor daha önceden.
Biliyorsunuz 2008 krizi esasında iktisat politikaları bağlamında büyük bir çıkmaza soktu bütün dünyayı yani "Bu krizden nasıl çıkılması gerekir?" sorusunun cevabı bilinmiyordu çünkü bundan önceki krizler küreselleşmenin yaygınlaşmadığı dönemlere ait olduğu için daha çok "Keynesyen politikalar" dediğimiz politikalarla kontrol edilebiliyordu fakat arkadaşlar, bu krizle birlikte bir anlamda her ülke kendi çıkış stratejisini veya bu meseleyle uğraşmayla ilgili kendi tercihlerini belirledi. 2009 yılından itibaren, benim gördüğüm kadarıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi bu bakımdan yolu kararların merkezî alınmasına ilişkin hâle getirmeyi amaçlamak noktasına geldi. Yani kısacası şunu demek istiyorum: "Serbest piyasa ekonomisi" falan deniyor, bu densin önemli değil, olup olmadığı da çok önemli değil ama "Temel kararları biz verelim." diye bir çaba içine girdi Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti.
Şimdi, arkadaşlar, bunun sonucu öyle bir noktaya geldi ki -tabii, zaman değişiyor, toplum değişiyor, ekonomi değişiyor- ve bu geldiğimiz noktada, krizin derinleştiği noktada -atlayarak düşündüklerimi söyleyeceğim- her şeyi kontrol edebilen bir Hükûmet olmakla birlikte bankacılığa çok fazla el süremeyen bir Hükûmetle karşı karşıyayız. Çünkü bunun bir sebebi var, biliyorsunuz, bankacılık sektöründe 2011 krizinden sonra kabul edilen düzenlemelerle uluslararası standartlar getirilmişti ve işin ilginç tarafı da bankalarımızın çoğu yabancıların eline geçmişti. Bakmayın siz, 50 küsür banka var diyoruz ama bankaların pazar paylarına bakarsanız çok sayıda olmadığını görürsünüz; 7-8 tane banka var ve bunların önemli bir kısmının da yabancı sermayeli olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla da Hükûmet şu anda likiditeyi artırmak, kredi vermek, bir genişleme yaratmak ve böylelikle krizden çıkmak gibi bir perspektifi benimsemişken kontrol edemediği veya hükmedemediği önemli bir değişken var, bankaların kredileri.
Şimdi, bakın, mevduatların kredilere dönme oranına baktığımızda, aşağı yukarı 1 olduğunu görürsünüz. 1 veya 1,07 gibi bir rakama tekabül eder bu. Yani bu, şu demektir: Bankalar, esasında topladıkları mevduatları aynen krediye geçirebiliyorlar fakat daha fazla krediye ihtiyaç var. Çünkü gerçekten de toplum, bu krizden çıkabilmek için, üretime yeniden dönebilmek için bir parasal genişleme ihtiyacı içinde ve bunun da... Faizleri zaten indiriyoruz ve bunun mekanizmaları şu andaki tartışmanın konusu değil ama sonuç olarak, baktığımızda bu bankacılık sektörünün yapısını değiştirmek gerektiğini hissetti ve bu önümüze gelen kanun teklifiyle de esasında bu yapıyı değiştirmek değil -dikkat edin, bakın- değiştirmek değil ama temel bankacılığı yani mevduat bankacılığını ve onların yarattığı kredileri baypas ederek başka alanlar üretmek zorunda hissetti kendini ve o sebeple de bu maddeyle şunu yapmak istiyor: Biliyorsunuz, üç tip banka vardır. Bunlardan bir tanesi "mevduat bankacılığı" dediğimiz mevduat kabul eden bankalardır. İkincisi, katılım kabul eden yani faizsiz bankacılık yapan katılım bankaları vardır. Bir de yatırım ve kalkınma bankaları vardır.
Şimdi, yatırım ve kalkınma bankaları mevduat kabul edemez kanunu itibarıyla, fon da kabul edemez; yapabileceği tek şey, kredi bulup kredi imkânları yaratmaktır. Şimdi, burada bu kanunun bu maddesiyle esasında bu çıkmazı değiştirmek istiyorlar, kalkınma ve yatırım bankalarını da faizsiz bankacılık yapar hâle getirmek istiyorlar. Şimdi, bu olabilir ama "Bunun olabilmesi için, daha doğrusu, bu kanunun çerçevesinde bunu sağlayabilecek mi?" diye sorduğumuzda onlar da bence karar veremedikleri için -benim anladığım kadarıyla- BDDK'ye bir görev olarak veriyorlar. Yani BDDK'ye diyorlar ki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - "Bu bankaların uyumunu sağlamak yani yatırım ve kalkınma bankalarını faizsiz bankacılık yapan katılım bankaları hâline dönüştürmek için BDDK her türlü uyumu sağlayacak tedbirleri alır." deniyor. Fakat arkadaşlar, bunun hakikaten, CHP'li arkadaşımın söylediği gibi, doğrusu kanunen Anayasa'ya aykırılık taşıyan bir yönünün olduğunu düşünüyorum.
İkincisi de, bankacılık sektörünün yapısını değiştirmek yerine onu baypas ederek bir çözüm yolu bulmaya çalışmayı düşünüyor olması Hükûmetin esasında krizle ilgili olarak yeteri kadar düşünemediğini söylüyor bana.
Son bir cümle: Arkadaşlar, Gezi olayı hepimizin üzerinde ciddi ciddi düşünmesi gereken bir olaydır. Öyle bir iki cümleyle geçiştirilecek bir olay değildir, siyasi bir arka planı olan sosyolojik bir olaydır. Yani bununla ilgili konuşmaları dinliyorum, maalesef, bu konuda çok gayribilimsel bir bakış açısının olduğunu görüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)