| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 14.12.2012 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Kalkınma Bakanlığı ve TÜİK bütçesi üzerinde konuşacağım. Öncelikle, burada bir bütçe görüşmesini daha, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin 11'inci bütçesinin görüşmelerini yapıyoruz. Hızlıca bir iki tespitimi söyleyerek başlayacağım.
Değerli arkadaşlar, esas itibarıyla, sürekli olarak bazı konularda uyarıyoruz, diyoruz ki: Bakın, bunları böyle söylemeyin; bu şeklini söyleyin ama popülizm yapmayın. Sayın Başbakanın buradaki konuşmasında da sürekli olarak, bir kendi içindeki muhasebeyi aşıp 2002-2011, 2012 geliyoruz... Bütçeler geçtiğimiz yılla muhasebedir diyoruz ama o kadar hızlı bir şekilde söyleniyor ki söylediklerinizi aynen, her sene aynı şeyleri dikkat etmeden tekrar ediyorsunuz.
Şimdi özensizlikten çok küçük bir örnek sunacağım size. Hepiniz burada dinlediniz ama yazılıyor konuşma metinleri... Defalarca dedik Sayın Başbakanın ekonomi danışmanlarında mı veya kendisine sunulan raporlarda mı sıkıntı var diye. Bakın, bu, Sayın Başbakanın geçen gün sizin de dinlediğiniz konuşması. 24'üncü sayfasında aynen şöyle diyor, vaktim olmadığı için sadece orayı okuyacağım: "Demokrasiye yönelik müdahale girişimlerinin olduğu dönemlerde dahi Türkiye ekonomisi hiçbir sarsıntıya maruz kalmadı." Güzel. Dönüyorum ondan sonra, 9'uncu sayfadan okuyorum, aynı konuyla ilgili. Evet, evet, şimdi okuyorum, dinleyin şimdi niye bunları söylediğimi: "27 Nisan e-bildirisi AK PARTİ Hükûmetinin dik duruşu sayesinde sadece beyhude bir girişim olarak kalmış, akamete uğramış; buna rağmen, bu e-bildirinin Türkiye'ye sadece faiz yoluyla maliyeti yıllık 2 milyar dolar olmuştur."
İLHAN İŞBİLEN (İzmir) - Doğru.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Doğru.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - O zaman deminkini dinlememişsiniz. "Bu girişimlerin hiçbir şeyi olmamıştır, sarsıntıya uğramamıştır." derken orada "Sadece bir yıllık faiz maliyeti, sadece?" diyor.
Şimdi, şunun için söylüyorum arkadaşlar: Siyaset yapmak başka bir şey ama birtakım verileri söylerken? Sayın Başbakanın danışmanlarına diyorum ki: Şu ekonomi konularında hamaset yaparak yanlışları tekrarlamayın, galatımeşhur oldu, eski tabirle. Bakın, burada bir konuşma içerisinde 10 sayfa arayla yazılan 2 tane cümleden bahsediyorum, bunu şey için söylemedim. Şimdi, sürekli uyarıyoruz değerli arkadaşlar. Derdimiz çözüm üretmek, derdimiz -sizin de söylemiş olduğunuz, bizim vizyonumuzu kabul ettiğiniz- 2023 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin bölgesinde lider ülke olması, 2053'te süper güç olması. Onun için söylüyoruz, konuşuyoruz, yazıyoruz. Arkadaşlara komisyonda da söyledim, milletvekili oluncaya kadar yazdıklarımızı "Ekonomi nereye gidiyor?" diye toplamıştık. Şimdi, sonra yazdıklarımız yeniden bir kitap olacak kadar -bu yoğunluğun içerisinde yaptığımız tespitler- olmuş.
Şimdi diyorum ki: Bakın, değerli arkadaşlar, konularda siyaset yapmak başkadır ama bir de gerçek var. Biz orada arkadaşlarımızla, Plan Bütçe Komisyonunda bütün konuları teknik boyutuyla, siyasi boyutuyla değerlendiriyoruz uzman arkadaşlarımız var ve bunlarla çalışmalarımızı yapıyoruz. Bütçeyi görüşüyoruz, burada sanki rakamsal bir şeyler konuşuluyor gibi oluyor ve bütçeye gereken önem verilmiyor. Baştan konuştuk, Sayıştayın raporları yok, yüzde oranlar -GSMH deflatörü derdik eskiden- şimdi deflatöre göre hesaplanıyor, artışları koyuyoruz ve bunun arkasından devam ediyor. Peki, öyle olunca ne oluyor? Efendim, bütçe tutmadı. Ne oldu? İşte, şimdi okuduğum gibi, geçen seneki Sayın Maliye Bakanının açıklamasıyla bu sene eylüldeki açıklaması tıpatıp aynı. Birinde "5,5 milyar açığım var." diyordu, şimdi "8,5 var." diyor. Sonuç: Vergi artışı, ÖTV artışı, KDV artışı. O zaman bir yerde bir aksama var, bunu siyaset olarak görmeyin. Eksik bütçe yaparsak? Peki, ne oluyor eksik bütçe yaparsak yani gelirimizi doğru tahmin etmezsek, giderlerimizde söylediğimiz şartlara uyamazsak, Sayın Maliye Bakanının tabiriyle, ilgili bakanlar kendilerine verilen bütçeleri aşarak harcama yaparlarsa sayın bakanımızın sorumlu olduğu, benim "Rahmetli DPT." dediğim Kalkınma Bakanlığının yapmış olduğu kaynak tahsislerinin bir anlamı kalıyor mu? Öncelikleri arkadaşlarımız çalışıyorlar, geliyorlar, görüşüyorlar, ilgili sektör uzmanlarına danışıyorlar ve tahsis yapıyoruz ama sonra bunlar deliniyor. Peki, ne oluyor? İşte, o zaman gelir adaletsizliğinin üzerine bir de vergi adaletsizliği biniyor değerli arkadaşlar yani dar gelirliye? Nereye gidiyor ÖTV, KDV koyduğumuz zaman? Düşük gelirli vatandaşın sırtına biniyor. Kurumlar vergisi almak daha uzun, zahmetli iş; nisan ayı gelecek de, tahakkuk olacak da, tahsilat yapacağız da hepsini yapacak mıyız, yapamayacak mıyız diye? Doğal olarak maliyeciler de hemen hazır kümestekilere yükleniyor. Dolayısıyla, söylediğimiz şey, bu hedeflerin gerçekçi olmaması durumunda dar gelirli vatandaşlarımız, çalışanlar bunun sıkıntısını çekiyor.
Şimdi, bir taraftan büyüme, kalkınma? Az önce Sayın Bakanla aynı toplantıdaydık, ben konuşmam olduğu için önden gelmek zorunda kaldım, güzel şeyler söyledi. Temenniler güzel ama işin içine siyaset sokmadan yapmamız lazım, eksiklerimizi tespit etmemiz lazım, hep birlikte baştan söylediğimiz hedefe yürümemiz lazım. Bunu güzel söylüyoruz. Sayın Başbakan, dediğim gibi, demin örnek aldığım konuşmanın içerisinde -bir yerini söyledim size- sanki bütün sorun çözülmüş, Türkiye'de yoksulluk bitmiş, gelir dağılımı düzelmiş gibi...
Değerli arkadaşlar, çok basit bir şekilde uluslararası bir iki tane şeyi göstereceğim size. İnsani Gelişme Endeksi yayınlanıyor. Şimdi, bakıyoruz? Burada her şeyi söylüyorsunuz, 3 tane rakamla pembe tablo çizmek güzel ama bir de acı gerçekler var. Hazırlanmış olan uluslararası bir endeks. Peki, ne diyor bu İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde? Türkiye 92'nci sırada. Şimdi, gelişmişlik demek? Az önce onun için Sayın Bakana referans ettim -sosyal kısımlar var, eğitim var- güzel şeyler söyledi. Sadece büyüme rakamı, o da ithalata dayalı olursa bir anlamı yok. Öbür taraftan, bakıyorum, yine ne olması lazım? Rekabetçi olmamız lazım. Ee, söylüyoruz, şimdi, eğer siz bir gram kıpırdanmayı yeterli görüyorsanız, 43'üncü sıraya gelmişiz. Şimdi, 43 tane ülkede? Hani biz 17'nci büyük ekonomiydik? Neden o zaman gelişmişlik düzeyinde 10'uncu sıraya gelmiyoruz da? Bunları yeterli bulup bunun üzerinden hamaset yapmayalım. Diyelim ki: "43'teyiz; bizim, önümüzdeki sene 40'a, bir sonraki sene 30'a, bir sonraki sene 10'a gelmemiz lazım ki lider ülke olalım." O zaman "'Ey muhalefet, gelin, burada ne yapacağız?' diyelim." demek yerine "2002'de şöyleydi, 2012?" Ee, ona bakarsak 99'da biz aldığımızda daha beterdi, 94'te bir daha kriz vardı, 80'lerde zaten kötü durumdaydık diye konuşmamız lazım.
Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi, burada örnek başka bir şey. Tamam, bunu söylüyoruz, Türkiye'nin bir dinamizmi var, zaten özel sektör bir şeyler yapıyor, hangi hükûmet gelirse gelsin, biz fazla gölge etmezsek daha da fazla yapacak. Önlerini açacağız, destek olacağız, hep beraber organizasyonunu, koordinasyonunu sağlayacağız.
Şimdi söylüyoruz, TÜİK, burada, gelir ve yaşam koşulları anketini açıklamış, 2011'de yaptı, yenisini henüz bekliyoruz, yenilendiği zaman gelecek. Şimdi, halkın yüzde 80'i eskimiş mobilyalarını yenileyemiyor. Yüzde 86'sı evden uzakta bir haftalık tatil yapamıyor. Birkaç tane önemli olanını size gösteriyorum yani çok fazla var da dikkatimi çeken bazı hususları söyledim. Şimdi, yüzde 67'si beklenmedik harcamaları karşılayamıyor. Şimdi, oturacağız? Değerli arkadaşlar, bakın, burada diğer şeyler de var, ekonominin büyümesine ilişkin gelir dağılımı ve bunların sosyal kesimler tarafından nasıl paylaşıldığına ilişkin. Biz, burada "Efendim, biz yüzde şu kadar küsur büyüdük." diyerek sadece ithalata dayalı bir rakamla veya yapmadığımız ihracata dayalı net ihracat üzerinden bir rakamla kendi kendimizi kandırırsak bu işin içinden çıkma şansımız yok. Ha, tabii ki yapacağız -dediğim gibi- biz sorunları önce kabul etmek zorundayız, sorun yokmuş gibi davranamayız. İşsizliği çözemiyoruz. Niye çözemiyoruz? Çünkü, arkasında yatan temel nedeni kabul etmediğimiz için, "Biz doğru yapıyoruz." dediğimiz için çözemiyoruz. Yani, buradaki sorunun, üretmeden tüketen ithalata dayalı büyüme anlayışında ve bunu destekleyen düşük kur yüksek faize dayalı, ithalata dayalı büyüme anlayışını destekleyen kur rejiminde olduğunu, daha doğrusu örtülü sabit kur rejiminde olduğunu kabul etmezseniz Sayın Bakanım, siz istediğiniz kadar kalkınma planı yapın, istediğiniz kadar özel ihtisas komisyonları raporları hazırlayın, istediği kadar TÜİK otursun bizim tanımlama yöntemlerimizi değiştirsin, bunlar geçici kalır. Onun için, burada temel sorun olan cari açığın, dış ticaret açığının arkasında yatan şeyin üretmeden tüketen ekonomik yapı olduğunu ve bunun nedeninin de bugün uygulanan kur rejimi olduğunu kabul etmez isek sayın bakanların yaptığı gibi?
Allah şifa versin -bu arada söylemiş olalım- Sayın Zafer Çağlayan küçük bir operasyon geçirmiş, -o sıkça söylediği için- geçmiş olsun diyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Unakıtan'a da şifa diliyoruz.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Sayın Kemal Unakıtan Bey de Antalya'da, bizim seçim bölgemizde bir böbrek nakli operasyonu geçirecekmiş, kendilerine şifalar dileyelim.
Ama, bu arada da onun çok söylediği şey olduğu için, Merkez Bankasıyla ilgili sürekli olarak bunu dile getiriyor: "Efendim, işte, kur?" Diyorum ki: "Sayın Bakan, niye şikâyet ediyorsunuz? Siz çözme mercisisiniz." Defalarca burada söyledim. Sonra "Hocam, niye kitap gösteriyorsun?" diyorlar. Diyorum ki: "Kur rejimi ayrıdır, kur politikası ayrıdır." Kur rejiminin sorumlusu, sayın bakanın içinde olduğu Hükûmettir. Değiştirirsiniz, ona göre kontrollü bir dalgalı kur politikası koyarsınız, ne kadar enflasyon varsa ona göre çözersiniz.
Sonra kalkıp da Merkez Bankasını, başkanını günah keçisi ilan edip veya "Efendim, işte içeride sıkıntı var, biraz daha frene basalım." diyen bakanı suçlamanın bir anlamı yok. Ben haberi görünce şaşırdım, köşe yazımda da yazdım.
Şimdi, bakın arkadaşlar, biz söyleyince kızıyorsunuz: "Yanlış yönet, halka ödet." diyor. Uzaktan göremiyorsunuz, bu hangi gazetede yer aldı biliyor musunuz? Sabah gazetesinde. Ben söyleyince kızıyorsunuz. "Yanlış yönet, halka ödet." İçinde de diyor ki: "Burada rantiyeciler destekleniyor, faiz düşürülmüyor, Merkez Bankası faizi düşürmüyor."
Yani, şimdi, sorunu kavramadığınızın ve siyaset olarak kendi içinizdeki siyasi gelişmelerin bir sonucu bu. Ha, biz söyleyince uyarı olmuyor. Ha, kısmen haklı oldukları yerler yok mu? Var ama onlar da bir karar almış Hükûmet içerisinde talebi belli ölçüde düşürelim diye, böyle bir çalışma yapmışlar.
Birkaç gün sonra tekrar bakıyorum, işte, bütçeyle ilgili rakamlar açıklanıyor, arkasından tekrar "Frenden vazgeçmiyor." diyor yine aynı gazetede. Hani, başka gazete olsa anlayacağım, "Ya, bakın, işte muhalefet yapıyorlar." falan diyeceksiniz.
Ha, şimdi burada şunu söylemeye çalışıyorum: Arkadaşlar, burada doğruları tespit edip eksiklerimizin üzerine hep beraber gitmez isek ortak hedef olarak Türk milletinin hedefi olması gereken 2023'te lider ülke olma vizyonuna maalesef ulaşma şansımız yok.
Burada biz "frenciler-gazcılar" tartışması yapacağımıza, daha önce de söylediğim ekonominin direksiyonuyla ilgili çalışmaları hızlandırmamız gerekiyor. Yani, arkadaşlara komisyonda anlattım: Biz fren-gaz tartışması yaparken direksiyonu unutuyoruz. Bizim eski zamanlarda 411 Fiat traktörler vardı çiftçilikte kullanılan, iki tur atmadan direksiyonunda boşluk dönmezdi dedim. E, siz şimdi B sınıfı ehliyeti olan birine otobüsü verirseniz ne olur? Önce, bunları düzeltmemiz lazım, varsa eksiklerimiz bunları gidermemiz lazım, yolu tamir etmemiz lazım ki o yolda sağlıklı gidelim. Mesele sadece kimin frene, kimin gaza bastığı veya kimin şoför olduğu değil, o otobüsün içinde olan vatandaşlarımız var, olan içindeki yolculara olacak. Onun için, hep beraber bu otobüse dikkat etmemiz gerekiyor.
Diğer bir şey, şimdi, bununla ilgili?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Motor toplama olursa ne yapacağız?
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Tabii, motoruna falan bakmıyoruz; zaten oraya gelemedik, vaktimiz yok.
Sürekli olarak Sayın Başbakana başka bir şey söyletiyorsunuz "IMF'ye borcumuzu ödedik." diye. Ya, değerli arkadaşlar, ödememe gibi bir şansınız var mı? Bir devlet "Borcumu ödemiyorum." diyebilir mi? "IMF'den borç almışlar." Siz de aldınız; 2005 yılının Mayıs ayında kimdi hükûmet? 10 milyar dolara yakın, 6 milyar küsur SDR aldınız mı? Aldınız. E, şimdi kalan kimin borcu? Bizim borcumuz biteli çok oldu. Defalarca söyledim, siz bırakıp gittiğinizde, biz Hükûmet olunca da eğer almışsanız ister IMF'ye ister Dünya Bankasına ister bilmem ne eurobond, tahvil alan yatırımcıya olsun ödemek zorundayız. Devletin borcunu ödeyeceğiz. Mecbur kalınca da siz dahi tek parti hükûmetiyle aldınız mı? Aldınız. Doğaldır, bunların üzerinde siyaset yapmanın bir anlamı yok. Çözüme odaklanmamız lazım. Yani, işsizlikte de aynı sorunumuz var, borçlarda da bunun üzerinden değil?
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı bir muhalefet anlayışından yana olduk.
Değerli arkadaşlar "Bunların çözümü peki nedir?" diyeceksiniz. Çözüm, gerçekten yani Sayın Başbakanın bize söylediği gibi hamasi milliyetçilikle değil, üretim, yatırım, ihracat seferberliği başlatmaktır; çözüm, üreten ekonomiden yana olmaktır; çözüm -az önce sayın bakanla ortak noktada buluştuğumuz gibi- sadece büyüme rakamlarına takılıp kalmadan sosyal sektörlerde, eğitimde, sağlıkta, kültürde, bütün alanlarda toplumun genel refah düzeyini yükseltmektir; alt gelir gruplarındaki vatandaşlarımızı asgari refah seviyesine çıkaracak bir kalkınma hamlesi -sadece ekonomik büyüme değil- gerçekleştirmek ve toplumsal adaleti sağlayarak Türkiye'yi 2023'te lider ülke yapacak, 2053'te süper güç yapacak çalışmaları birlikte yapmaktır. İnşallah, bu, topluma mal olmuş hedefi birlikte gerçekleştiririz.
Sizlere de hamasetten uzaklaşıp çözümlere odaklanırsınız diyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günal.