GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:64
Tarih:04.03.2020

TUMA ÇELİK (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılından beri gündemde olan bu düzenleme konusunda konunun muhatabı olan sivil toplum kuruluşları ve meslek odalarının görüşleri alınmıyor. Bırakın sivil toplumu, Meclisin ilgili komisyonlarının raporları dahi dikkate alınmıyor ve yasa uygulanmaya başlayınca da ortaya çıkacak olan sorunlarla insanlar baş başa bırakılıyor maalesef. Birçok noktada ortaya çıkan bu durum toplumsal yapımızı zorluyor, hukuk tanımazlık egemen oluyor, keyfiyet başlıyor ve maalesef hukuk tanımazlık memleketin her yerine taşınıyor.

Biliyorsunuz, Türkiye'de devlet okullarında Hristiyan ve Musevi öğrenciler de okuyor ve Türkiye'deki en büyük hak ihlallerinden biri bu okullarda zorunlu din dersi okutulması sırasında yaşanıyor. Süryaniler Türkiye'deki bütün Hristiyanlar gibi, Museviler gibi eğer dinlerini ibraz edebiliyorlarsa, gösterebiliyorlarsa bu din dersinden muaf olabiliyorlar ancak bu öğrencilerimizin muafiyet süreci tam olarak bir eziyete dönüşmüş durumda. Kimliklerinde İslam yazmamasına rağmen öğrencilerimizden kendilerinin ve bazen de akrabalarının, anne ve babalarının Müslüman olmadığını ispatlamaları isteniyor. Tek bir dilekçeyle halledilebilecek bu durum aslında birçok noktada insanlara eziyet hâline geliyor. Hukuku baypas etmek için bürokrasi yaratılıyor. Öğrenciler ve veliler kendi dinlerini açıklamak zorunda bırakılıyor. Lakin bütün bu süreçleri atlatmamız, zorunlu din dersinden muaf olmamız için yeterli olmuyor. Öğrenciler bazı okullarda din dersine sokulmaya devam ediliyor bütün bu duruma rağmen.

İstanbul'da İsmail Tarman Ortaokulunda bir Hristiyan öğrenci, din dersinden muaf olduğu hâlde zorla derslere sokulmaya çalışılıyor. Okul idareleri yasaları ve mahkeme kararlarını uygulamayarak aslında suç işliyorlar. İmam-hatibe dönüştürülmek istenen bu okula ilişkin alınan mahkeme kararları yine yöneticiler tarafından uygulamaya sokulmuyor, hayata geçirilmiyor; kısaca, burada da hukuk tanımazlık, Anayasa'yı yok sayma, hukuku uygulamama, mahkeme kararlarına uymama durumu var.

Son bir hukuksuzluk örneği yine Mardin'den. Mardin'in Derik ve Kızıltepe ilçelerine bağlı mahallelerin bazılarında on, bazılarında ise yirmi gündür elektrik verilmiyor, elektrikler kesik. Tarımsal sulama kuyularında bulunan sayaçların okunmadan faturalandırılmasından kaynaklanan, DEDAŞ ile çiftçiler arasındaki gerginlik bu kesintilerin olmasına sebep oluşturdu ve bu çerçevede de 200'den fazla mahalle, 1.500'e yakın çiftçi ve toplamda 75 bin kişiyi etkileyen bir duruma dönüştü.

Bakın, hiçbir sebep insanların en doğal ihtiyaçlarını karşılamalarını engellememelidir. Eğer DEDAŞ'ın çiftçilerle bir sıkıntısı, bir sorunu varsa bunu çözme yoluna gitmelidir. Hukukun burada işleme konulması gerekiyor ama hukuka uyulmuyor maalesef yine de. DEDAŞ bu durumu bahane ederek binlerce insanın elektriğini kesip suya ulaşmasını engelleyemez, engellememelidir ama özelleştirilen elektrik dağıtım şirketi, düzene ayak uydurarak köylülerin elektriklerini kesmiş, elektrikler kesik olduğu için de köylülerin suya ulaşım imkânı da ortadan kaldırılmıştır. Hiçbir hukuk, hiçbir kural tanınmıyor maalesef. Tarih bu çerçevede aslında hepimizi yargılayacak ve bundan da sorumlu olan hesabını verecektir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)