GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:65
Tarih:05.03.2020

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvela, İdlib'de hayatını yitiren, şehitlik mertebesine ulaşan vatan evlatlarına Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun, yaralılara acil şifalar temenni ediyorum. İnşallah, Türk askeri, Mehmetçik'imiz ayağına, tırnağına bir zarar gelmeden oradaki mücadeleyi tamamlar; en büyük dileğim, temennim budur.

Tabii, bu arada, son günlerde yaşanan tatsızlıklar da oradaki insanlarımıza, askerimize moral yerine moralsizlik sağlıyor, onun için dikkat etmekte fayda var. Sürekli "İdlib'de ne arıyoruz, ne işimiz var?" derken, şehitler üzerinden, şehitler tepesi üzerinden siyaset yaparken lütfen dikkatli olalım. Bu memleketin insanı, Türk milleti, asker olmasa da polis olmasa da şehit olmayı şerefle görev bilmiş insanlardır. Ne zaman bu ülke tehlikeye düşse, ne zaman ezan susturulmak, bayrak indirilmek istense Türk milletinin mensupları kendisini bir asker görür ve şehadet şerbetini içmek için -toprağın kara bağrına gül bahçesine girercesine- canını feda etmekten çekinmez. O sebeple, şehitlik müessesesini lütfen incitmeyelim, askerimizin moralini bozmayalım; askerimizin morale ihtiyacı var, Türkiye'nin morale ihtiyacı var. Orada bir işgal, orada birilerini katletmek gibi bir durum söz konusu değil. İdlib, Türkiye'ye 15 kilometre. Reyhanlı bombalanıp 52 kişi öldürülürken niye sormadınız "Reyhanlı'da ne işiniz var?" diye. "Efendim, Türk askeri, şehit olmak için oraya gitmek zorunda mı?" ABD'nin askerleri niye Irak'ta gelip öldüler, Suriye'de niye ölüyorlar? Rus askerlerinin ne işi var da Suriye'de gelip ölüyorlar? Türk askeri, Türk milletinin geleceğini korumak adına oradadır. İdlib, Hatay demektir; Hatay, Anadolu demektir. Dolayısıyla bu noktada hassasiyet gösterirsek emin olun Türk milleti hepimizi hayırla yâd edecektir.

Konuya gelecek olursam: Tabii, böylesi önemli günde, şehitlerimizin olduğu zamanda, yöresel sorunlar konuşmak içimizi acıtsa da hayat devam ediyor. Gıda güvenliği görüşülürken özellikle arıcıların içinde bulunduğu durumu gündeme getirmek üzere de söz almış bulunmaktayım.

Türkiye, sahte bal üretimiyle, bal şurubuyla arıcılarımızın emeğinin, hakkının, alın terinin çalındığı bir dönemi yaşıyor. Âdeta adrese teslim bal üretiliyor. Buna "Dur!" denilmesi gerekir, kaçak gelen bala son verilmesi gerekir, arıcılarımızın desteklenmesi gerekir, zirai kredilerin ertelenmesi gerekir.

Arıcılarımız, özellikle "göçer" olarak ifade ettiğimiz arıcılarımız, gittiği bölgelerde büyük sıkıntılar yaşıyor. Kaymakamlar, arıcılarımıza eziyet yaşatıyor; bulundukları yerleri terk etmelerini istiyor, zor uyguluyor, baskı uyguluyor. Arıcılar, Türkiye'de tarımda en önemli görevi icra eden insanlarımız olarak bunu hak etmiyor.

Dolayısıyla Ürün Güvenliği Kanunu Teklifi görüşülürken ben tekrar ifade ediyorum: Sahte balı durduralım, bal şurubunu durduralım. "Eldeki stoklar satılsın -diye bekleyerek- ondan sonra mücadele edeceğiz." anlayışı doğru bir anlayış değildir. Derhâl sahte bala "Dur!" denilmelidir, bal şurubuna "Dur!" denilmelidir, arıcımıza destek verilmelidir. Arıcımız, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, bizim ses olarak Tarım Bakanlığına bunu ulaştırmamızı bekliyor. İnşallah, sesimiz ulaşmıştır diyor, hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)