GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:66
Tarih:10.03.2020

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bütün dünya kadınlarının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü tebrik ediyorum. Cezaevinde rehin tutulan sevgili arkadaşlarım Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ şahsında cezaevindeki bütün yoldaşlarıma selamlar gönderiyorum.

Değerli arkadaşlar, derin bir siyasi ve ekonomik kriz yaşıyoruz. Şimdi, böyle bir durumda demokratik ülkelerin meclisleri sorumluluk alırlar yani derin bir siyasi ve ekonomik kriz varsa o ülkelerin meclisleri de der ki: "Arkadaş, bir şeyler yanlış gidiyor, gelin bu siyasi ve ekonomik krize bir çare bulalım."

Bakın, ben yaklaşık beş yıldır milletvekiliyim, beş yıldır aynı çağrıyı yapıyorum, diyorum ki: Arkadaşlar, bu Meclis devreye girmeli çünkü bu Meclis milletin Meclisi, milletin sorunlarını çözmeli ve yapısal reformlarla çözmeli. Ama ne hikmetse, beş yıldır Plan ve Bütçe Komisyonundayız -burada arkadaşlarımız var- yaklaşık 60 torba yasa görüştük ve 60 torba yasa burada görüşüldü, şimdi 61'incisini görüşüyoruz, diyoruz ki, bu torba yasayla ülkenin ekonomik dertleri çözülecek.

Ya, arkadaşlar, eğer ki bu yöntemle iyi bir şey yapıyor olsaydık, bakın, eğer ki bu torbalarla iyi bir şey yapıyor olsaydık şu anda durumumuz iyi olurdu değil mi? Her birinizin seçim bölgeleri var, sokağa çıkıyorsunuz, vatandaş ne diyor? "İşler iyi." diyor mu? Esnaf "Her şey yolunda." diyor mu? Vatandaşımız "Tencerem kaynıyor, elimde bolluk var." diyor mu? Hayır. Ya aynı şeyleri yapıp nasıl farklı bir sonuç elde etmeyi düşünüyoruz, hayretler içindeyim.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ Grubu referandumdan önce "Güçlü Meclis olacak, yasaları Meclis yapacak." dedi, öyle değil mi? Ya, geçen dönem bir torbacı vekil vardı, Grup Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş; saraydan torbaları alıp buraya getiriyordu, biz görüşüyorduk. Şimdi de yeni torbacı Vekilimiz Mehmet Muş. Sayın Mehmet Muş gidiyor saraydan torbaları alıyor getiriyor. Sayın Lütfi Elvan'a geliyor o torbalar ve bizler görüşüyormuş gibi yapıp buraya getiriyoruz fermanları. Fermanlar üzerinde herhangi bir değişiklik yapamıyoruz. Meclisimiz güçlü filan değil arkadaşlar. Bu meseleyi de önümüze koymadığımız sürece bu ülkede ne huzur olacak ne de refah olacak.

Yine palyatif tedbirlerle karşı karşıyayız. Vatandaşın sorunlarından bahsediyor getiren teklif sahipleri. Hangi vatandaşın sorunu bu torbada var arkadaşlar ya? Vatandaş "Açım." diyor, "İşsizim." diyor, "Yoksulum." diyor. Emeklilikte yaşa takılanların derdi var mı bu torbada? Yok. 3600 ek gösterge var mı? Yok. 31 milyon vatandaşımız bankalara borçlu, bunların derdi var mı? Yok. Ne var? Patronların dertleri varmış, patronlar işini çeviremiyormuş. Ne yapacağız? Patronlara İşsizlik Sigortası Fonu'ndan yine destek vereceğiz. Değerli arkadaşlar, bunu yaptık mı? Yaptık. İşe yaradı mı? Yarar gibi oldu. Geçici olarak bir hormon verdiniz piyasaya. Sonucu ne oldu? Daha derin bir ekonomik krize düştük. Demek ki yaptığımız şeyleri bir daha yapmak çözüm değil. Yapmamız gereken, yapmadıklarımızı yapmak, şapkayı önümüze koyup yapısal tedbirleri ele almak. Yani bu torbayla da bir şey değişmeyecek arkadaşlar ve bu torbayla da maalesef, şimdi söyleyeceğim çok büyük bir hatayı daha yapıyoruz.

Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonu, biliyorsunuz, genelde ekonomik meseleleri konuşur. Elbette özgürlük meselesi ile ekonomik alanın bağlantısını da kurar. Bu torbada güya, patronları destekleyerek ekonomiyi düzelteceğinizi düşünüyorsunuz ama çok büyük bir hata yapıyorsunuz. Çok yaman bir çelişki var bu torbada. Bu torba bir yandan da özgürlük alanını daraltıyor arkadaşlar.

Yıllardır özgürlük alanını daraltıyorsunuz. Özgürlük alanı daraldıkça ekonomik kriz de derinleşti arkadaşlar. Yapısal reformlar yapmadığımız sürece, kurumlarımızı çökerttiğimiz sürece ekonomimizin de çöktüğünü yaşadık mı, yaşamadık mı arkadaşlar? Bakın, bu ülkede millî gelir 12.800 dolardan 8 bin dolara düştü mü düşmedi mi? Neden düştü? Gelin şapkayı önümüze koyup düşünelim. Çünkü kurumlarımız işlemiyor, yapısal reformlar yapmıyoruz ve bunun sonucu olarak da arkadaşlar, özgürlük alanları daralıyor ve ekonomik kriz derinleşiyor. Bu yasada özgürlük alanını daraltacak bir madde var arkadaşlar, çok hayati bir madde. Demokrasilerde en önemli kurumları -benim başa koyduğum kurumu- sivil toplum kuruluşu olarak değerlendiririm. Elbette devletin kurumları da güçlü olacak ama vatandaş kendini devlete karşı korumak için sivil toplum kuruluşları kurar. O sivil toplum kuruluşlarında fikirlerini geliştirir, kendi alanında savını yapar. Mesela İnsan Hakları Derneği vardır arkadaşlar, İnsan Hakları Derneği insan haklarının savunuculuğunu yapar. Türkiye'de de binlerce sivil toplum kuruluşu var, binlerce dernek var, bunlar hak savunuculuğu yaparlar, kendi alanlarında mücadele verirler.

Değerli arkadaşlar, bu torbada, hani "Ekonomiyi düzelteceğiz." diye gelen torbada sivil toplum alanına da bir saldırı var, dernekler alanına bir saldırı var. Her alanı zapturapt altına aldınız, bir sivil toplum kalmıştı, şimdi o alana da saldırıyorsunuz. Dernekler alanını zapturapt altına alacak bir madde var arkadaşlar. Ne yapacakmış Süleyman Soylu'nun gönderdiği madde? Geçen yıl da göndermişti, biliyorsunuz burada mutabakatla geri çevirmiştik. Bütün dernekleri zapturapt altına alacakmış. Bütün dernekler bütün üyelerini İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya bildirmek durumunda kalacaklarmış.

Değerli arkadaşlar, demokrasilerde dernekler en esnek yapılanmadır ve o yapılanmaya insanlar rahatça üye olurlar, rahatça çıkarlar. Siz o alanı zapturapt altına almaya kalkarsanız tarumar edersiniz arkadaşlar. Nasıl ki sendikal alanda sarı sendikalar kurduysanız ve sendikal alanı sarı sendikalaştırmaya çalışıyorsanız dernekler alanında da sarı dernekler yaratma girişimidir bu, dernekler arasında bir baskı mekanizmasını kurma girişimidir arkadaşlar. Ben bu Meclisin buna yol vermeyeceğini düşünmek istiyorum ve biz, Halkların Demokratik Partisi Grubu olarak bu yasanın buradan geçmemesi için elimizden gelen mücadeleyi vereceğiz. Çünkü, demokrasi alanını, özgürlükler alanını tarumar ettikçe ekonomik kriz de derinleşiyor.

Değerli arkadaşlar, ekonomik krizi yalnızca bir hukuk devleti çözebilir ve hukuk devletimiz maalesef devre dışı kalmış durumda. Bakın, yalnızca şu örneği vereyim: Biliyor musunuz, son iki ayda -hani hep yabancı sermaye gelirdi ya ülkeye- yalnızca iki ayda yani ocak ve şubat aylarında Türkiye'den 4 milyar dolar daha yabancı sermaye çıktı arkadaşlar. Yabancı sermaye kaçıyor. Bunun yanında, yine milyarlarca dolarlık yerli sermaye de yurt dışına gidiyor. Neden? Çünkü ülkemizde kimse kendini güvende hissetmediği gibi sermaye de kendini güvende hissetmiyor ve hep beraber yoksullaşıyoruz. Polis devleti olan bir ülkeye kimse sermaye getirmez arkadaşlar ve kimse yatırım da yapmaz. O yüzden yatırımlar olmuyor, o yüzden ekonomi büyümüyor arkadaşlar.

Bakın, savaş politikalarının sürdüğü bir ülkeye kimse yatırım yapmaz arkadaşlar. İdlib'e gittiniz, savaş politikalarını sürdürdünüz, maalesef sahada da masada da büyük bir hezimet yaşadınız. Diplomatik anlamda da büyük bir hezimet yaşandı. Bakın, fotoğrafı burada; Erdoğan ve Putin. Putin, maalesef, Osmanlı-Rus Savaşı'ndaki Rus'un zaferini ortaya koyan bir biblo koymuş arkasına.

MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) - O hep sabit orada.

GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, Katerina'nın heykelinin önüne bizim bakanlarımızı dizmiş Putin.

MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) - O salonun dizaynı değişmiyor.

GARO PAYLAN (Devamla) - Ve Erdoğan'ı iki dakika dışarıda bekletiyor. Bu olabilir ama bunu kaydediyor Putin ve devlet televizyonunda yayınlatıyor arkadaşlar, devlet televizyonunda yayınlatıyor.

MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) - Eski fotoğrafları açıp bakabiliriz.

GARO PAYLAN (Devamla) - Düşünsenize ya, biz Putin'i böyle çeksek, TRT'de yayınlasak ne olur arkadaşlar, bir düşünün bakalım. Putin kıyameti koparır, değil mi? Erdoğan ne dedi? "Teessüf ediyorum." dedi yalnızca. Normalde kıyameti koparması gerekirken teessüf edebiliyor çünkü diplomatik anlamda sahada da masada da kaybettiğimiz bir düzlemi yaşıyoruz arkadaşlar. Neden? Türkiye yönetilemiyor arkadaşlar, maalesef.

Bakın, dün de Sayın Erdoğan Brüksel'deydi, biliyorsunuz. Neyin pazarlığını yaptı? Biliyorsunuz, on beş gündür sınıra mülteciler sürülüyor. Devletin planlamasıyla sürülüyor arkadaşlar. Belediyeler, kamu kuruluşları otobüslerle insanları sınıra taşıyorlar ve bunun pazarlığı yapılmaya çalışıldı Brüksel'de. Yeniden birkaç milyar dolar para alabilmek için Erdoğan Brüksel'e gitti. Erdoğan Brüksel'de Kopenhag Kriterleri'nin pazarlığını yapmadı biliyor musunuz? Keşke Kopenhag Kriterleri'nin pazarlığını yapsaydı; mültecilerin pazarlığını yaptı. "Benim mültecileri göndermemem karşılığı bana ne vereceksiniz?" dedi. Maalesef, böyle bir düzlemde yaşıyoruz, bu da ülkemiz adına bir utançtır arkadaşlar.

Bakın, böyle torbalarla yapısal krizlerin, yapısal sorunların önüne geçilemeyeceğini söyledim. Ekonomide çarkları ne çevirir arkadaşlar? Bakın, az önce örneğini verdim. Ekonomide çarkları güven çevirir, hukuk devleti çevirir. Arkadaşlar, yalnızca bir otobüsteyseniz bile otobüsün şoförüne bakarsınız değil mi, otobüsü iyi kullanabiliyor mu diye. Eğer kötü kullanıyorsa denge, denetim ve fren mekanizmalarını devreye sokarsınız, frenleri sağlam mı diye bakarsınız, bir denetçi var mı diye bakarsınız. Maalesef, bizim otobüsün şoförüne kimse güvenmiyor arkadaşlar, hiç kimse güvenmiyor. Ve dışarıda -az önce anlattığım gibi- dayak yiyen zalim baba -hani evlerde vardır ya zalim babalar, dışarıda dayak yemiştir, eve gelir eşini ve çocuklarını döver- bu zalim baba da, güveni yok eden baba da, bu Erdoğan da arkadaşlar, gelip içeride bir haftalık bir uygulama yaptı, bir haftadır bir şeyler yapıyor. İşte, bu bir haftalık uygulamalara bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Bakın, bir haftada Erdoğan neler yaptı? Sayın Selçuk Mızraklı, Diyarbakır Belediye Başkanımız, kendisi bir yıl önce burada oturuyordu, milletvekili olarak seçilmişti Diyarbakır halkının iradesi olarak, sonra, geçen yıl mart ayında, bir yıl önce Diyarbakır halkının yüzde 63 oyuyla belediye başkanı seçildi. Değerli arkadaşlar, seçildiği günün ertesi günü Diyarbakır Valisi kayyum atanma talebi yazısını yazmıştı. Ve iftiracı bir tanıkla arkadaşlar, Diyarbakır Belediye Başkanımız Sevgili Selçuk Mızraklı dün dokuz yıl dört ay hapis cezasına maalesef mahkûm edildi. Değerli arkadaşlar, düşünebiliyor musunuz, bir Belediye Başkanı... Erdoğan da bir Belediye Başkanıydı, ona karşı da bir saldırı olmuştu, millet karşı çıkmıştı. Maalesef "Nereden nereye?" diyeceğimiz bir uygulamayla Sevgili Selçuk Mızraklı'yı iftiracı bir tanığın ifadesiyle dokuz yıl dört ay hapis cezasına mahkûm ettiniz. İşte, böyle bir ülkeye, arkadaşlar, hiç kimse güvenmez. Hukuk devleti olmayan bir ülkeye hiç kimse güvenmez. İftiracı tanıklarla belediye başkanlarının mahkûm ettirildiği bir ülkeye hiç kimse yatırım yapmaz arkadaşlar.

Bakın, Sayın Osman Kavala... Sayın Osman Kavala, arkadaşlar, biliyorsunuz, 2017 yılının Kasım ayında Gezi isyanını organize etmekten tutuklanmıştı. Burada AKP'liler konuşmuştu, MHP'liler konuşmuştu, efendim, demişlerdi ki: "O, Gezi isyanını organize etti, şöyle yaptı, böyle yaptı, Soros'la görüştü..." filan. Ne oldu? İki yıl üç ay Osman Kavala tutuklu kaldı, geçenlerde beraat etti Gezi'den. Meğer Gezi isyanını organize etmemiş Sevgili Osman Kavala. Aynı akşam, pelikan çetesinin, maalesef, provokasyonuyla, ortaya attığı yalanlarla Sevgili Osman Kavala bu sefer neden tutuklandı arkadaşlar? Aynı akşam, bakın, beş saat içinde 15 Temmuz darbe girişimini organize etmekten tutuklandı arkadaşlar, aynı akşam yani bundan birkaç hafta önce.

Şimdi, arkadaşlar, yargı baktı ki Osman Kavala'yı bu davadan da içeride tutamıyor çünkü beraat kararı var, aynı zamanda AİHM'in kararı var -ki bugün Osman Kavala'nın bırakılması gerekiyordu bu davalardan, 2 davadan da- dün akşam Osman Kavala bir kez daha hâkim karşısına çıkarıldı. Neymiş? Osman Kavala casusmuş arkadaşlar bu sefer.

Bakın arkadaşlar, Osman Kavala'yı Gezi isyanını organize etmekten tutukladınız, olmadı, tutmadı; 15 Temmuz darbe girişimini organize etmekten tutukladınız, tutmadı; şimdi de Osman Kavala'ya, Sevgili Osman Kavala'ya, bu ülkenin daha demokratik, daha güzel bir ülke olması için hayatını vakfetmiş bir insana, o güzel insana bu sefer "casus" diyorsunuz. Haddinizi bilin arkadaşlar. Osman Kavala bu ülkenin en güzel insanlarından birisidir. Ona "casus" demek kimsenin haddine değildir, tıpkı "15 Temmuz darbesinin parçası olmak" diyemeyeceğiniz gibi bunu da dememelisiniz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sen bil haddini, kime diyorsun sen "Haddini bil." diye ya?

GARO PAYLAN (Devamla) - Bunu dediğiniz sürece işte bu ülkede ekonomik kriz bitmez arkadaşlar. Osman Kavala aynı zamanda bir iş insanı, bir sivil toplum aktivisti; bir iş insanına bunları yaptığınız sürece hiçbir iş insanı gelip bu ülkeye yatırım yapmaz arkadaşlar.

Başka ne oldu bir hafta içinde? Hani Brüksel'e gitti ya Erdoğan -ne diye gittiyse- 6 gazeteciyi tutukladı Erdoğan biliyor musunuz? 6 gazeteciyi tutukladı. Oda TV'den Barış Terkoğlu'nu, Barış Pehlivan'ı; Yeni Yaşam gazetesinden Mehmet Ferhat Çelik'i, Aydın Keser'i; Yeniçağ gazetesinden de Murat Ağırel'i tutukladı. 6 gazeteci tutuklandı arkadaşlar. Ya, İYİ PARTİ'den bir arkadaşımızın yaptığı bir açıklama üzerine -gazetelerde bir haber yapıldı ve bunun üzerine- 6 gazeteci tutuklandı arkadaşlar. Gazetecilerin tutuklandığı bir ülkeye hiç kimse yatırım yapmaz arkadaşlar çünkü bakın, siz -içinizde iş insanları var- gazetecilerin tutuklandığı bir ülkeye yatırım yapar mısınız? Niye? Çünkü gazeteciler, bir haksızlığa uğradığınızda sizin derdinizi yazan kişilerdir. Yerli de olsa, yabancı da olsa o insanın haksızlığa uğradığını gazeteciler yazarlar. Gazetecilerin tutuklandığı bir ülkeye hiç kimse yatırım yapmaz arkadaşlar. O açıdan, meselemiz torba meselesi değil, ekonomiyi böyle canlandıramazsınız.

Başka ne oldu? Bakın, Sevgili Eren Erdem'i içeride yatırdınız iki buçuk sene. Şimdi bir kez daha hapse sokmak için uğraşıyorsunuz Sayın Eren Erdem'le, Meclisin bir üyesiyle ve yargı eliyle, yargı sopası eliyle.

İşte, arkadaşlar, bütün bu örneklere baktığımızda yargı özgür, bağımsız, tarafsız olmadığı sürece, bir hukuk devleti olmadığımız sürece -Nilgün Hanım yok ama- 40 değil 400 maddelik torba yapsanız inanın bu ülkede ekonomi düzelmez, yatırım da olmaz, işsizlik de aşsızlık da devam eder.

Değerli arkadaşlar, bu torbada neler yapıyoruz? Bakın, yıllardır yaptıklarınızı yapıyoruz. Ekonomide çarklar işlemiyor, bünye hasta, vatandaşlarımız işsiz, aşsız, ekmeksiz, yoksul. Ne yapıyorsunuz? "Patronları teşvik etmemiz gerekir." diyorsunuz. Tamam, yapabilirsiniz. Nereden yapıyorsunuz bunu peki? İşsizlik Sigortası Fonu'ndan yapıyorsunuz. Bakın arkadaşlar, bugün TÜİK rakamları açıkladı -o da resmî rakamlar, ne kadar inanırsanız- 4 milyon 400 bin resmî işsizimiz var. Geniş tanımlı işsizliğimiz ne? 8 milyon işsizimiz var arkadaşlar, geniş tanımlı işsizliğe göre.

Bakın, gençlerde bu durum daha da vahim. Gençlerde işsizlik oranı yüzde 25, geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 35 yani her 3 gencimizden 1'i işsiz.

Bakın, vatandaşımız "İşsizim, aşsızım." diye Hatay Valiliğinin önünde intihar etti, biliyorsunuz. Sayın Adem Yarıcı "İşsizim, çocuklarım aç." dedi.

Şimdi, böyle bir ortamda, arkadaşlar, vicdanlı bir Meclisin üyeleri ne yapar? 8 milyon vatandaşımız işsiz, vatandaşlarımız intihar ediyor, "Açım, çocuklarım aç." diyor. Böyle bir ortamda vicdanlı bir Meclisin üyeleri ne yapar? İşsizlik Sigortası Fonu'nu devreye sokar. İşsizlerin en azından intihar etmeyeceği şartları yaratır, onlarla ilgili tedbirler alır -öyle değil mi- onun faydalanma şartlarını iyileştirir. Bunu önerdik ama siz ne yapıyorsunuz? Bu şartlarda İşsizlik Sigortası Fonu'ndan patronlara teşvik verme peşindesiniz tekrar. Bunu yapmadık mı arkadaşlar? Yaptık. Dört yıldır yapıyoruz, işe yaramıyor. Yapmamız gereken, İşsizlik Sigortası Fonu'nu işçilerin lehine kullanmak arkadaşlar.

Türkiye'de, maalesef, arkadaşlar, ciddi bir hastalık yaşıyoruz. Bünyemiz hasta, bunun için de teşhis ve tedaviyi ortaya koymuyoruz. Teşhis koymadığımız sürece de kortizon tedavilerini yaparsınız ama bunlar da işe yaramaz.

Bakın, üç yıl önce burada Binalı Yıldırım müjde vermişti, "Kredi Garanti Fonu'nu devreye sokuyoruz." demişti. Ee, ne yapacağız? "İşte, efendim, işletmeler kredi alamıyorlar, onlar teminat veremiyorlar, biz onlara teminat vereceğiz, Kredi Garanti Fonu'nu devreye sokacağız." dedi. Yaptı mı? Yaptı. 250 milyar lira piyasaya verdiler. Biz "Yapmayın, bunun yan etkileri olur." dedik. Yaptılar arkadaşlar, piyasaya bir kortizon verdiler.

Bakın, o dönemde, 2017 yılında ticari kredileri patlattılar -2017'nin sonuna kadar- 2018'de kriz patladı arkadaşlar. Siz hasta bir bünyeye kortizonu verebilirsiniz, bünye geçici olarak kendini iyi hisseder ama ardından hastalığa genel bir tedavi yoksa daha derin bir kriz yaşarsınız, maalesef daha derin sağlık sorunları yaşarsınız, işte bünye bunu yaşadı.

Değerli arkadaşlar, şimdi iktidar diyor ki: "Yahu bu işletmeler yine iyileşmedi, biz bir tedavi yaptık iyileşmedi, kortizon verdik olmadı, ne yapacağız? 150 milyar lira daha piyasaya para vereceğiz." Değerli arkadaşlar, ya bu Meclis buna yol verecek mi? Bakın, iki buçuk yıl önce yaptığımız uygulamanın sonucu belli, iki buçuk yıl sonra 150 milyar lira daha kortizon vermeye kalkıyoruz. Bunun da işe yarayacağını düşünmüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Paylan, tamamlayın.

GARO PAYLAN (Devamla) - Son olarak Sayın Başkan, çok manidar bir madde var. AK PARTİ iktidarını muhafazakâr bir iktidar olarak biliyoruz, ne yapacak bu torbayla biliyor musunuz? Yasa dışı bahsin reklamlarını yasaklayacak. E, güzel. Peki, arkadaşlar, bu maddenin arkasındaki hinliği görmüyor musunuz? Yasa dışı bahsi yasaklıyorsunuz da yasal bahsi niye yasaklamıyorsunuz? Yasa dışı kumarı yasaklıyorsunuz da yasal kumarı niye yasaklamıyorsunuz? Ben size söyleyeyim: Niye biliyor musunuz? Çünkü tüpçü var tüpçü, Demirören. Demirören, İddaa'yı aldı, "İddaa'ya ben 1 milyar lira verdim, ben bunun reklamlarını yapıyorum." dedi. "Prime time"da da yapıyor, gün içinde çocuklarımız izliyor ve lise öğrencileri gidip İddaa bayilerinde kumar oynuyor. "Ama başkaları da reklam veriyor yasal veya yasa dışı, onları yasaklayacaksınız." dedi ve bu torbayı sizin önünüze getirdi. Arkadaşlar, ben Plan ve Bütçe Komisyonunda söyledim: Niye yasal kumarı serbest bırakıyorsunuz da yasa dışı kumarı yasaklıyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın.

GARO PAYLAN (Devamla) - Gelin, bu anlamdaki yasaları buradan geçirtmeyelim arkadaşlar. En azından kumar maddesiyle ilgili arkadaşlar, gerçekten büyük bir skandaldır. Düşünün, yasa dışı içki reklamı yasak ama yasal içki reklamı serbest demek gibi bir şey, yasa dışı sigara reklamı yasak ama yasal sigara reklamı serbest demek gibi bir şey. Ben, en azından AK PARTİ'li arkadaşların -hani diğer maddeleri geçtim- buna, Demirören'in, tüpçünün gönderdiği, İddaa'nın gönderdiği bu maddeye "hayır" diyeceğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.(HDP sıralarından alkışlar)