GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:67
Tarih:11.03.2020

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 196 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bir torba yasayla daha karşı karşıyayız. Torba yasa, Adalet ve Kalkınma Partisinin hükûmetleri döneminde istisna olmaktan çıktı, genel kural hâline geldi. Uzak olmayan bir günde tarih olacaksınız, elbette hepimiz tarih olacağız ve o tarih yazıldığında, emin olun, sizin tarihinizin bir parçası olarak "torba yasacılar" olarak adınız anılacak.

Ha, bir de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildikten sonra yasama faaliyetlerine kalite katılacağını söylüyordunuz ama ne gezer? Ne Anayasa'ya aykırılık işi ciddiye alınıyor ne ilgili ihtisas komisyonlarında görüşülmesi ciddiye alınıyor, her konuyu bir torbaya koyup Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getiriyorsunuz; varsa yoksa torba yasa. Çok matah bir şeymiş gibi genel gerekçenin girişinde de yazıyor, diyor ki: "Bu torba kanunla 21 kanunda değişiklik yapıyoruz." Birbiriyle ilgili konular olsa gene Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekilleri anlayışla karşılayacaklar ama öyle bir kaygınız da yok. Torbanın içerisinde yok yok; illegal bahis ve şans oyunları mı istersiniz, Dernekler Kanunu'nda değişiklik mi istersiniz, yabancı mahkeme kararlarının tanınmasını mı istersiniz, emekli maaşları kesilen malullerin durumunda değişiklik mi istersiniz, döviz cinsinden bireysel emeklilik sistemi mi istersiniz, mesleki yeterlilik belgesi ücretlerinin işsizlik sigortasından karşılanması mı istersiniz, dövizli askerlik mi istersiniz, Esnaf Ahilik Sandığı uygulanmasının ertelenmesi mi istersiniz, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili düzenleme mi istersiniz, TSE personelinin istihdamına ilişkin düzenleme mi istersiniz, torbada yok yok.

Peki, bu torba yasayla ne oluyor? Yasalar arasında uyum kalmıyor. Yalnız aynı yasalar değil, aynı yasanın aynı maddelerini birkaç ay içerisinde tekrar tekrar değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Bence çok daha önemli bir sorun ortaya çıkıyor, yasalar öngörülebilir ve bilinir olmaktan çıkıyor. Çok sanmıyorum ama umarım, bu torba son torba olur.

Teklifte, özellikle karşı çıktığımız bir bölüm var: Dernekler Kanunu'nda değişiklik. Örgütlenme özgürlüğünün açıkça ihlali anlamına gelen bir düzenleme yapıyorsunuz. 5253 sayılı Yasa'nın 23'üncü maddesi uyarınca dernekler, genel kurullarını yaptıktan sonra, organlara seçilenlerin isimlerini otuz gün içerisinde valiliklere bildiriyorlar. Siz diyorsunuz ki: "Bundan sonra üyeleri de bildireceksiniz." Yine, cezai hükümde bir değişiklik yapıyorsunuz, 5253'e bir geçici madde ekliyorsunuz, diyorsunuz ki: "Bu yasa yürürlüğe girdikten sonra bütün dernekler altı ay içerisinde bütün üyelerini bildirecek." Ve buna da "Fişleme değil." diyorsunuz. Şimdi, bu teklif sahipleri iki günlük tartışmalar içerisinde bir de şunu söylüyorlar, diyorlar ki: "Sendikalar da üyelerini bildiriyor, odalar da üyelerini bildiriyor, siyasi partiler de üyelerini bildiriyor." Evet, doğru; sendikalar da, odalar da, siyasi partiler de Çalışma Bakanlığına, valiliklere üyelerini bildiriyorlar. Neden? Çünkü bunların tamamı organ seçimlerini yargı gözetimi altında gerçekleştiriyorlar; oysa dernekler, sadece iç denetime tabi, yargı gözetimi altında seçim yapmıyorlar. Siz, bu değişiklikle ne yapıyorsunuz, biliyor musunuz? Tıpkı 1971 muhtıracıları gibi, tıpkı 12 Eylül darbecileri gibi aynı düzenlemeleri yapıyorsunuz. Neden mi? Bakın, önümde 561 sıra sayılı Dernekler Kanunu Tasarısı var, Nihat Erim imzalı; aynen bugün söylediğiniz gerekçelerle daha önceki dernekler kanununu değiştiriyorlar. 1980 darbesinden sonra da bugün savunduğunuz gerekçelerle Dernekler Kanunu bu şekilde düzenlenmişti. İlk düzenlemeler 1972 muhtıracıları döneminde bu yasaya girdi.

Şimdi çok önemli bir şey söyleyeceğim. Sizin döneminizde çıkarılan 5253 sayılı yani bugün yürürlükte olan Dernekler Kanunu'nun gerekçesinden bir bölüm okuyacağım, bu sizin imzanızı taşıyor. Diyorsunuz ki: "Tasarı, örgütlenme hakkının ve derneklerle ilgili düzenlemelerin Anayasa değişikliklerine ve ulusal programa uyumlaştırılması amacıyla hazırlanmıştır. Tasarıyla, Avrupa Birliğine aday ülke olarak dernek kurma ve üyelik konusundaki kısıtlamaların azaltılması, dernek faaliyetlerine serbestlik sağlanması, derneklere uygulanan yaptırımların ve bürokrasinin azaltılması amaçlanmıştır. 2908 sayılı Dernekler Kanunu, genelde örgütlenme özürlüğüne, özelde ise dernek kurma hakkına bir güvenlik sorunu olarak yaklaştığı için devlet ve sivil toplum kuruluşları arasında derin bir güven bunalımına yol açmıştır. Bu tasarıyla, demokratik meşruiyetin bir gereği olarak devlet ile sivil toplum kuruluşları arasındaki güven ortamını tesis ediliyor." Şimdi ne yapıyorsunuz? Bu güven ortamının altına bir dinamit yerleştiriyorsunuz. 12 Eylül darbecilerinin çıkardığı Dernekler Kanunu'nu değiştirirken bunu söylüyordunuz. Ne diyordunuz? "Dernek kurma hakkını artık bir güvenlik sorunu olarak görmüyoruz." Ne diyordunuz? "Dernek kurma ve üyelik konusundaki kısıtlamaları ortadan kaldırıyoruz." Ne diyordunuz? "Derneklerin faaliyetlerine serbestlik getiriyoruz." diyordunuz ve "Yaptırımları ortadan kaldırarak bürokrasiyi azaltacağız." diyordunuz. Şimdi ne yapıyorsunuz? Baştan sona güvenlikçi politikalar Adalet ve Kalkınma Partisinin her sinir ucuna kadar sirayet etmiş durumda. Herkesi düşman olarak görüyorsunuz. Dernekler Yasası'nı değiştirmek istemenizin tek nedeni de bu. Bu yüzden, size diyoruz ki: "28 Şubatçılarla, 12 Eylülcülerle ve 12 Mart 1971 muhtıracılarıyla aynı pencereden dünyaya bakıyorsunuz." Siyasi soykırım operasyonları yaparken de bunu yapıyorsunuz, kayyum atarken de aynı şeyi yapıyorsunuz.

Yasa teklifindeki özellikle birkaç maddeyle ilgili görüşlerimi de buradan sizinle paylaşmak isterim. Bir tanesi şu: Diyorsunuz ki: "Afet durumlarında telefon kayıtlarıyla ilgili bilgileri valiliklerle, 112'yle, afet acil yönetim merkezleriyle paylaşacağız." Paylaşabilirsiniz, bunda bir sorun yok. Peki, afet geçtikten sonra ne olacak? Yasa teklifinde buna ilişkin bir hüküm yok. Bunların imha edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Yine, 3'üncü maddeyle bir değişiklik yapıyorsunuz, diyorsunuz ki: "Biz, Türk Standartları Enstitüsüne belirli süreli, geçici nitelikte personel alacağız." Yani "Sürekli çalışacak kişiler değil, ihtisasa göre geçici personel alacağız." diyorsunuz. Açıkça söyleyelim "belirli süreli, geçici süreli" denilerek yapılacak her türlü istihdama, esnek istihdama her zaman karşı çıktık, bundan sonra da karşı çıkacağız çünkü esnek istihdam, vahşi kapitalizmin dik âlâsıdır. Kesintisiz bir şekilde bunu savunuyorsunuz. Zaten "Bizimle birlikte grevler sona erdi." diyorsunuz, grevleri yasaklıyorsunuz ama vahşi kapitalizme sadece sözde karşı çıkıyorsunuz. Bütün uygulamalarınız kapitalizmi dik âlâsıyla yerleştirmek; onun ötesinde bir politikanız yok.

Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Yasa'da bir değişiklik yapıyorsunuz. Her zaman, her yerde HDP olarak şunu söyledik: Bireysel silahlanmaya baştan sona karşıyız. Yetkili kişiler dışında hiç kimseye silah ruhsatı, hiçbir biçimde verilmemelidir. Sadece, kadın cinayetlerine bakın, kadın cinayetlerinin yüzde 80'i ateşli silahlarla işlendi. Her yıl bireysel silahla işlenen 3.623 olayda 2.211 kişi yaşamını yitiriyor. Bu, sadece 2019 yılı verileridir. Silaha bakışınız o kadar sakat ki bakın, televizyon dizilerinde birinin elinde sigara varsa bunu bulutluyorsunuz, göstermiyorsunuz veya cinselliği çağrıştıracak bir şey varsa kesiyorsunuz ama aynı dizinin içerisinde bir kişi eline silah alıp 40 kişiyi öldürse hiçbir şey yapmıyorsunuz, bunu normalmiş gibi yayınlamaya devam ediyorsunuz ve sonra silahlarla ilgili güya değişiklik yapıyorsunuz. Bu, anlaşılır bir şey değil.

Şimdi, müfettişlerle ilgili bir şey yapıyorsunuz, 20 tane müfettişe kurumlar arası geçiş hakkı tanıyorsunuz. Bu, anlaşılır bir şey değil. Yani bir gün Maliye Bakanlığında maliyeyle ilgili ihtisas sahibi olmuş bir müfettiş ertesi gün nasıl Kültür Bakanlığında çalışabilir, biz anlayamıyoruz veya Millî Eğitim Bakanlığında bir ilköğretim müfettişi sadece kurumlar arası geçişle nasıl Kültür Bakanlığında gidip çalışabilir, biz bunu anlayamıyoruz. Bununla ilgili çok şey söyleyebilirim ama kısa keseceğim. Çok merak ediyorum, bu 20 tane müfettiş kim olacak, acaba hangi kadroları oraya taşıyacaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, müsaade ederseniz.

BAŞKAN - Lütfen tamamlayalım.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Şimdi, önemli bir şey yapıyorsunuz. Bu torbanın 13 ve 14'üncü maddesinde değişiklik yapıyorsunuz, "Semerkand Bilim ve Medeniyet Üniversitesi" ibaresini -bakın, burası çok önemli çünkü aynen öyle yazıyor- değiştirip "İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi" yapıyorsunuz. Sizin için üniversitenin niteliği, ibareden ibaret. Sizin için adı "bilim ve medeniyet" olunca, bu ibareyle o, "bilim ve medeniyet üniversitesi" oluyor; ibareyi değiştiriyorsunuz, adını "sağlık ve teknoloji" yapıyorsunuz, bir anda üniversite, hop, "sağlık ve teknoloji üniversitesi" oldu. Ad değiştirerek bir üniversitenin niteliği değiştirilmez; içindeki programda, bölümlerde, akademik kadrolarda, uluslararası araştırmalarda hiçbir değişiklik yapmadan, sadece üniversitenin adını değiştirerek niteliğini değiştiremezsiniz. Semerkand meselesini de hiç tartışmıyorum, niye değiştirdiğinizi buradaki herkes biliyor, onu yinelemeyeceğim.

Eğer, Sayın Başkanım izin verirse İşsizlik Fonu'yla ilgili bir şey söylemek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen kısaca toparlayın Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Toparlayacağım, bir dakika daha...

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Çok teşekkür ederim Başkan.

Şimdi, bu İşsizlik Fonu'ndan 2017 yılında işsizlere 4,8 milyar lira ödenek kullandırdınız, aynı yıl içerisinde işverene 2,5 milyar lira aktardınız. Ardından, ekonomik kriz çıktı 2018 yılında, İşsizlik Fonu'ndan işsizlere 5,8 milyar lira ayırdınız, aynı yıl içerisinde işverene tam 2 katı kadar, 10,8 milyar lira para aktardınız. 2019 yılında öyle bir artış oldu ki işsizlik nedeniyle işsizlere 9 milyar aktardınız ama bu süre içerisinde işverene aktardığınız fon tam 14,7 milyar lira oldu. İşsizlik Fonu'ndan işsiz kalan 10 işçiden yalnız 2'si yararlanabiliyor. Eğer bu İşsizlik Fonu'yla ilgili bir değişiklik yapacaksanız gerçekten mağdur olanlar, işsizler yararlansın. Her fona göz dikiyorsunuz, içini boşaltıp işverene aktarmaya çalışıyorsunuz. Umarım bundan vazgeçersiniz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)