| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 68 |
| Tarih: | 12.03.2020 |
CHP GRUBU ADINA GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, aslında medyanın toplumun bilinçaltında yönlendirici ve dönüştürücü etkisi olduğu bir gerçek ve bunun kötüye kullanıldığında da nasıl sonuçlarla karşılaşılacağı bilinen bir son. Siyasi tarihe baktığımızda da en çarpıcı örneğin Hitler'in medyayı bir Nazi propagandası aracı olarak kullandığını da görebiliyoruz.
Bugün medya aracılığıyla şiddetin aslında toplumda nasıl kanıksandığından bahsedeceğim. Televizyonu açtığımızda hiçbir ayrım gözetmeksizin dizilerden filmlere, çocuk filmlerinden programlara, yarışmalara kadar hayatın her alanında şiddet var. Çizgi filmlerde dahi şiddet eylemleriyle karşı karşıyayız. Sıradan hayatın olağan akışının bir parçası olarak gösterilen şiddet sahneleri defalarca tekrarlanıyor ve zaman içerisinde de şiddete karşı hissizleşiyoruz. Aslında, bunun en net örneğini Emine Bulut cinayetinde, olayı kameraya alan kişinin ruh hâlinde görebildik. Duruma müdahale etmek yerine kameraya çekebilmek ancak toplumsal bir hissizleşme olarak anlatılabilir. Bu boyun eğme durumu yalnızca çocuklarda değil, aslında, kadınlarda da kendini gösteriyor çünkü dizilerde yoksul-zengin, eğitimli-eğitimsiz tüm kadınların şiddet görüyor olması bunun, bir normalleşme gibi algılanmasına sebep oluyor. Dolayısıyla, ekranlardaki şiddet boyun eğmenin örgütlenmesi sürecine dönüşüyor.
RTÜK'ün 2018 raporuna göre, vatandaşlar 2018 yılında 124 bin şikâyette bulunmuş, bu şikâyetlerin 48 bini de dizilere karşı yapılmış. Örneğin, şikâyetlerden bir tanesi çok ilginç; bir kız çocuğu dizilerde erkeğin kadına yönelik işlediği şiddet sahnesinden dolayı, babasının da aynı sahneleri annesine ve kendisine uyguladığını ve dizinin bir an önce yayından kaldırılmasını talep ettiğini ifade ediyor. Zaten şiddete meyilli olan insanlar da bu dizilerdeki karakterleri rol model alıyor ve onlardan güç alarak şiddet uyguluyor. Çünkü gerçek ve kurguyu ayırt edemeyen bir nesil, bunu izlediği zaman da şüphesiz hayatı boyunca bu şiddeti kanıksıyor. Elbette, dizilerde şiddeti izleyenler sokağa çıkıp hemen eşlerini, sevgililerini dövüyor ya da öldürüyor demiyoruz ama görüntülerde sürekli karşılaşması zihninde bir dönüşüme ve birikime sebep oluyor, daha önce de izlediğinin farkına varmadan bilinçaltına da yerleşen bir şiddet davranışıyla karşı karşıya kalıyor.
Bu nedenle, en çok izlenen 8 dizinin bir haftalık birer bölümlerini 2 rapor hâlinde daha önce de yayınlamıştık ve bu dizilerde çok ilginç raporlar ortaya çıktı. Örneğin -en az, bunların hepsi- 76 sahnede ölüm; ölüm, dizilerin neredeyse vazgeçilmezi. Yine, 220 sahnede bağrışma; bu bağrışmaların çoğu erkekler tarafından yapılıyor. 71 sahnede genel şiddet; bunlar, traktörün arkasına bir kadının bağlanması, kadının evine benzin dökülüp yakılması gibi çok kan dondurucu görüntüler. Yine, 102 sahnede kadının ağlaması ve yalvarması, 7 sahnede toplumsal cinsiyet eşitsizliğini destekleyen söylemler, 47 sahnede kadına yönelik şiddet ki bunlar, kadının istismarı, erkek tarafından uygulanan şiddet sahneleri. Silahsız hiçbir sahne yok -en az 519 sahne- neredeyse silah olmadan, şiddet olmadan film çekilemeyecek boyutta olduğunu görüyoruz ve 174 sahnede de şiddet ve ölüm söylemleriyle karşı karşıyayız. Tabii ki bu raporlar, dediğim gibi, sadece en azı, ayrıntılı incelendiğinde çok daha fazlasıyla karşı karşıya geleceğiz. Bir sahne var ki onu aslında tüylerimiz diken diken olarak izledik. Orada bir baba, kız çocuğuna ateşte kızdırılmış bir demiri annesinin avuçlarına basmasını söylüyor; tabii, o kız çocuğu bunu ağlayarak reddettiğinde "Eğer bunu yapmazsan, ben yaparsam annenin iki eline yaparım." diyor ve o sahne gösterilmiyor ama bir çığlık sahnesiyle görüntü gidiyor. Burada da aslında birilerinin, bu kişilerin zaten kötü karakterler olduğunu ve "Eğer bunu yapmazsan çok daha ağırıyla karşılaşabilirsin." demesiyle kişilerin bilinçaltında şiddete karşı susma, şiddeti bir kanıksama olarak doğabiliyor.
Tabii ki böylece toplumda da bir şiddet sarmalı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Dizi yapımcıları bunları savunurken şunu söylüyorlar: "Toplum bizden bunu talep ediyor." Çünkü bu bahsettiğimiz diziler aslında en çok izlenen 8 dizi. Ancak toplum bunu istemiyor ki RTÜK'e yapılan şikâyetlerde de bunu çok net görebiliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlıyoruz.
GAMZE TAŞCIER (Devamla) - Şunun altını çizmek gerekiyor: Asla sansür gibi bir talebimiz yok ama yapımcıların, yönetmenlerin, senaristlerin, kanal yöneticilerinin, oyuncuların, bu dizilere reklam veren kişilerin, sponsorların da sorumluluk çerçevesinde davranması gerekiyor. Bu nedenle de ben, Meclisimizin de aynı duyarlılıkla, aynı hassasiyetle davranarak her geçen gün artan şiddet olaylarına karşı bunu körükleyen -özellikle diziler başta olmak üzere- medyadaki şiddetin araştırılmasını sizlerden kabul etmenizi rica ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Çok teşekkürler. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)