GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:76
Tarih:01.04.2020

HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

22 Ocak 1946 yılında İran Kürdistanı'nın Mahabad kentinin Çarçıra Meydanı'nda ilan edilen, ilan edilmesinden kısa bir süre sonra hegemonik güçlerin "ulus devlet" ideolojisinin kurbanı edilen Mahabad Kürt Cumhuriyetinin kurucusu ve aynı zamanda Başkanı Gazi Muhammed'in 31 Mart 1947'de idam edilişinin 73'üncü yıl dönümüdür. Bu münasebetle Gazi Muhammed'i ve yol arkadaşlarını saygıyla, minnetle ve rahmetle yâd ettiğimi ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; corona günlerindeyiz ve bütün dünya corona salgınıyla uğraşıyor. Türkiye'deki ilk corona vakası, biliyorsunuz, 11 Mart tarihinde Sağlık Bakanlığının resmî olarak vakayı açıklamasıyla başladı. Eğer bu süre zarfında ve hatta ondan daha öncesinde, yanı başımızda, komşumuz olan İran'da ilk corona vakaları görülmeye başlandığında Türkiye yeterli önlemleri almış olabilseydi, bugün, biz, 13 bini aşan corona vakasıyla uğraşmayacaktık ve kaybettiğimiz insan sayısı da belki 200'lere gelmeyecekti, 250'lere dayanmayacaktı değerli arkadaşlar.

Bu virüsle başarılı olarak mücadele eden ülkeler var mı? Evet, var. Örneğin, Güney Kore ve Singapur çok hızlı bir şekilde bu virüsle mücadeleye başladılar ve gayet de başarılılar. Peki, ne yapıyorlar? Yaygın test yapıyorlar, katı izolasyon ve karantina koşullarını uyguluyorlar, bundan taviz vermiyorlar. Peki, bizim ülkemizde ne oluyor değerli arkadaşlar? Bizim ülkemizde olan şu: Sabır, dua ve kolonya üçlemesiyle bizim Hükûmetimiz işleri yürütmeye, corona gibi dünyanın başına bela olmuş bu salgını alt etmeye çalışıyor. Aslında bütün ülkeler sosyal paketler açıklarken ve vatandaşlarına güvence verirken, yurttaş olmanın gereklerini, 21'inci yüzyıl medeniyetinin gereklerini yerine getirirken bizim ülkemizde ne yapılıyor peki? Değerli arkadaşlar, AKP, bir kez daha, yine ve yeniden halkın cebine gözünü dikiyor ve bu süreci yine halktan alacağı parayla bir şekilde atlatmaya çalışıyor. İki gün önce Tayyip Erdoğan'ın ulusa seslenişi neydi aslında: Bunu, devletin israfının, AKP'nin süreci yönetemediğinin, yapısal, rasyonel ve stratejik bir aklın olmadığının ve bu akla yanaşmak istemediğinin resmî göstergesi olarak da okuyabiliriz değerli arkadaşlar.

Biz, AKP'ye buradan soruyoruz: Siz değil miydiniz "Biz en büyük ülkeler arasında yer alıyoruz, 17 büyük ülke arasında yer alıyoruz." diyen? Siz değil miydiniz "Batı ülkeleri bizi kıskanıyor." diyen? Siz değil miydiniz "IMF bizden 5 milyar dolar borç istiyor." diye caka satanlar? Evet, sizdiniz.

Peki, o zaman biz buradan soruyoruz: Diğer ülkeler sizin neyinizi kıskanıyor ya da bizim neyimizi kıskanıyor? Örneğin Covid salgınının olduğu günlerde sizin, halkın iradesini gasbetmenizi, HDP'li belediyelere kayyum atamanızı mı kıskanıyorlar değerli arkadaşlar? Yoksa cezaevinde 300 bine yakın mahpus olmasına rağmen ve 11 Nisandan beri yirmi günden fazla geçmiş olmasına rağmen hâlâ hiçbir önlem almadan cezaevindeki insanları ölüme mahkûm etmenizi mi kıskanıyorlar? Ya da bu salgınla mücadelede en önde olan sağlık emekçilerine bir maskeyi bile bulamamış olmanızı, koruyucu sağlık ekipmanlarını sağlamamış olmanızı mı kıskanıyorlar diye sormadan edemiyoruz değerli arkadaşlar. Ya da ne bileyim, belki, bütün ülkeler kendi işçilerine "Sen evde kal, otur; yemek için, gıda için, borçların için kaygılanma." derken bizim işçilerimizin balık istifi bir şekilde her gün, ölümüne işe gitmesini de kıskanıyor olabilirler. Ya da sizin, aslında, salgınla mücadele kapsamında açıklamış olduğunuz düzenlemelerde yer alan konut kredilerinin düzenlenmesini ya da uçuşlardaki KDV oranının düşürülmesini de kıskanmış olabilirler.

Evet, bütün bunlar, gerçeklikten kopmuş ve algısı bozulmuş AKP gerçekliğini bizlere gösteriyor değerli arkadaşlar.

Siz normal zamanlarda bile bu ülkeyi yönetemiyordunuz; zapturapt politikalarıyla muhalifleri sürekli denetlemeye çalışıyor; savaştan, ranttan ve talandan da bekanızı kurtarmaya, sağlamaya çalışıyordunuz.

Bugün, artık corona günlerinde, bunun, mızrağın çuvala sığmadığını siz de iyi biliyorsunuz. Bu sefer de coronayla mücadeleyi bırakmış, bu mücadeledeki aksaklıkları dile getirenlerin peşine düşmüşsünüz. İçişleri Bakanlığınız gece gündüz Twitter'ın başında oturuyor; kim, hangi "tweet"i atıyor diye çetele tutup onlar hakkında gözaltı kararı çıkarmakla uğraşıyor.

Değerli arkadaşlar, artık yolun sonuna geldiniz. Şimdi, ne yapıyorsunuz? Şimdi de halkın gözünü boyamaya çalışıyorsunuz. Ne diyorsunuz: "Biz Bize Yeteriz Türkiyem." Bununla aslında bir kez daha halkı manipüle etmeye, algılarla oynamaya çalıştığınız açık ve net. Biz ne diyoruz? Bu ülkenin kaynakları bu ülkenin halklarına yeter; yeter ki siz elinizi kaynaklardan çekin, yeter ki halktan topladığınız vergileri yeniden halkın yararına kullanın, kullanmayı becerin, bunu düşünebilin.

Birkaç tane kaynak söylemek istiyorum "Kaynaklar bitti." diyenlere. Örneğin, halktan topladığınız vergilerle yaptığınız ve günlük harcaması 4,5 milyonu aşan sarayı kapatabilirsiniz. Devlet ihaleleriyle ihya ettiğiniz Cengizin, Kolinin, Limakın, Kalyonun, Makyolun kazandıklarının bir kısmını geri isteyebilirsiniz. Şu an hiçbir gerekliliği olmadığı hâlde hazine bütçesinden ödenecek olan, kamu-özel iş birliğiyle yapılan yollar, köprüler, tüneller, havaalanları için ödeyeceğiniz parayı ödemeyebilirsiniz, bunları hızlı bir şekilde kamulaştırabilirsiniz ama kamulaştırmıyorsanız da mücbir sebep nedeniyle ödemelerini iptal edebilirsiniz; sözleşmelerde bu maddelerin olup olmadığını da bilmiyoruz.

Başka ne yapabilirsiniz? Örneğin, silahlanmaya harcadığınız parayı, İHA'ya, SİHA'ya, F-35'lerin yakıtına harcadığınız parayı corona salgını için kullanabilirsiniz ve bu arada belki Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi için de aklınıza bir fikir gelebilir değerli arkadaşlar.

Evet, bu zorlu günlerde iç barışı sağlamak samimiyetten ve samimi olarak atılacak adımlardan geçer. Her gün hamasi söylemlerde bulunup her gün bu toplumun muhaliflerini baskıyla sindirirseniz, sonra kalkıp onların kurumlarını bertaraf etmeye kalkarsanız, sonra da kalkıp buradan samimiyet üzerine söz kuramazsınız, kurmamalısınız da değerli arkadaşlar. Sizlerin bugünkü muhalif düşmanlığınız Kürt belediyelerine kayyum atamakla başladı ve şimdi, muhalif olan diğer belediyelerin halkçı belediye örneklerini gasbetmek için onların hesaplarını bloke etmeye kadar da uzanmış durumda. Yarın ne yapacaksınız? Yarın da belediyelerin kalan yetkilerini gasbederek tek adam rejimini gittikçe ilerletmeye çalışacaksınız.

Değerli arkadaşlar, tabii, en önemli şeylerden birisi cezaevleri. Cezaevlerinde şu an yatması bile zül olan binlerce, on binlerce arkadaşlarımız var. Şimdi AKP bize ne diyor? "Ben hırsızlık yapanı, ben dolandırıcılık yapanı, ben sahte para basanı veya kalpazanı cezaevinden çıkaracağım ama bu ülkenin eşitliği için, özgürlüğü için söz söyleyeni, bu ülkede insanlar onurlu olarak yaşasınlar diyenleri de cezaevinde tutmaya devam edeceğim." diyor. Yani hırsızlar ellerini kollarını sallayarak dolaşacaklar ama Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Selma Irmak, İdris Baluken, Çağlar Demirel ve Selma arkadaşımız içeride, cezaevinde kalacaklar ya da sadece düşüncelerini açıkladıkları için Osman Kavala, Ahmet Altan ve yüzlerce gazeteci cezaevinde coronayla baş başa bırakılacaklar ve ölüm tehlikesi onlar için geçerli olacak ve siz de buna "infazda düzenleme" diyeceksiniz, siz de buna "halkın yararına düzenleme" diyeceksiniz, siz de bunu "Aslında biz halkımızı düşünüyoruz." diye kamuoyuna anlatacaksınız. Böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlar.

12 Eylül cezaevinde Esat Oktay'a diz çökmemiş, 12 Eylül faşizminin bütün işkencelerine maruz kalmış Sayın Gültan Kışanak bu ülkenin demokrasisi için, barışı için mücadele etti, bu Mecliste belki bazılarınızla beraber çalıştı, mesai yaptı ve şimdi siz o beyaz saçlı bilge kadını cezaevinde ölümle baş başa bırakacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Bu kabul edilemez. Dün de arkadaşlarımız ifade etmişlerdi, bir kez daha buradan ben de söylemek istiyorum. Yapacağınız bu düzenleme eğer siyasi tutsakları dışarıda bırakırsa, eğer siyasi tutsakları kapsamazsa çok açık ve net söyleyelim, birincisi, bu ülkenin toplumsal barışına ve geleceğine dönük çok önemli, onu baltalayan bir adım olacaktır ama en önemlisi, bu, bilerek ve isteyerek cinayet olacaktır, kasten adam öldürmeye girecektir ve sizleri, buradan bunu yapmamanız için bir kez daha uyarıyoruz. Size yalvarmıyoruz, bu halkın verdiği yetkiyi insanlığa, ahlaka ve vicdana uygun olarak kullanmaya davet ediyoruz. Burada takdir sizindir. Halkımız en nihayetinde halkın yararına olanı da olmayanı da görecektir ve bunu tarih mutlaka ama mutlaka yazacaktır diyorum.

Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)