GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:82
Tarih:11.04.2020

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Sayın Başkan, dikkatimiz dağılıyor.

BAŞKAN - Sayın Tiryaki, siz başlayın, cankulağıyla dinliyorum ben sizi.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Sayın Tiryaki, biz dinliyoruz, sen anlat.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, herkes yerine otursun, rica ediyorum.

Buyurun.

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 207 sıra sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine grubumuzun görüşlerini sizinle paylaşmaya çalışacağım. Öncelikle, günün bu ilerleyen saatlerinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği 2002 yılında, cezaevlerinde 59.429 kişi vardı ve bunların önemli bir bölümü tutukluydu; 2019 yılında, bu sayı 282 binin üzerindedir ve bunların çok büyük bir bölümü hükümlüdür. Tırnak içerisinde, suçlu sayısı 6 kat artmış, bunların çok büyük bir bölümü hükümlü.

Avukatlar, uzun yıllar -sizin iktidarınızdan önce ve iktidarınızın ilk yıllarında- tutuklu sayısının yüksekliğinden şikâyet ederlerdi; şimdi artık öyle bir sorun yok, cezaevlerindeki 282 bin kişinin önemli bir bölümü hükümlü. Peki, bu sorunu nasıl çözdünüz? Dört ay içerisinde, iki üç celsede bir iftiracının, bir itirafçının beyanıyla insanları çok rahat altı yıl, dokuz yıl, on beş yıl hapis cezasıyla cezalandırabiliyorsunuz. Antidemokratik rejimlerin en önemli özelliklerinden biri de hem çok sayıda suçlu hem de çok sayıda suç üretmeleridir. Neden? Çünkü bütün muhalifler suçludur; bildiğimiz anlamda suçlu olmazlar, suçlanıp cezaevlerine atılmaları için sadece konuşmaları yeterlidir. Salt konuşmaları nedeniyle cezaevinde binlerce siyasetçi, sendikacı, öğrenci, akademisyen, aktivist ve insan hakları mücadelesi yürüten insan var. Hatta bırakın konuşmayı, susmak da bir soruşturma için yeterli. Evet, şaka değil, sustuğu için, sessiz kaldığı için insanlar hakkında soruşturma başlatılıyor. Bizler, Halkların Demokratik Partisi milletvekilleri Eş Genel Başkanımızı itiraz etmeden dinlediğimiz için; bizler, Halkların Demokratik Partisi milletvekilleri Grup Başkan Vekilimiz Fatma Kurtulan'ın yaptığı basın açıklamasını itiraz etmeden sessizce dinlediğimiz için hakkımızda soruşturma başlatıldı. Onlarca milletvekili hakkında, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine bu nedenle gelmiş fezlekeler var. Bakın, akademisyenler şiddete karşı çıktıkları için, devletin şiddetine karşı çıktıkları için terör örgütü üyesi olmakla suçlandılar, cezalandırıldılar, ihraç edildiler; Anayasa Mahkemesinden daha sonra bu döndü. Bu kafa yapısı hangi kafa yapısı biliyor musunuz? Muhtıracıların, darbecilerin kafa yapısı. 1968 kuşağı, bu ülkenin devrimcileri, bu ülkenin ilericileri Anayasa'nın üstünlüğünü savunuyorlardı. Hükûmetlerden Anayasa'ya uymalarını bekliyorlardı ve o devrimciler anayasal düzeni yıkmak suçlamasıyla idam edildiler. Bugün de şiddete karşı çıkanlar, devletin şiddetine karşı çıkanlar, her tür şiddete karşı çıkanlar terör örgütü üyeliğiyle suçlanıyorlar. Dolayısıyla elli yıldır bu ülkede değişen hiçbir şey yok.

Ben, maddeler üzerinde çok fazla ayrıntıya girmeden değerlendirmelerimi yapmaya çalışacağım. Bakın, teklifin 31'inci maddesine bir cümle ekliyorsunuz ve diyorsunuz ki "Ayrıca, hükümlüler kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı kütüphanelerde bulunan ve 62 nci maddedeki şartları taşıyan yayınlardan yararlandırılabilir." Yani Evet, hükümlü kütüphaneden yararlanacak ama ben kitabın veya yayının yasaklanıp yasaklanmadığıyla ilgilenmiyorum, başka şeylerle ilgiliyim. Öyle, mahkûm kafasına göre kitap okuyamaz, süreli veya süresiz yayını takip edemez. Eğer bir kitap kamu kurum ve kuruluşlarının kütüphanesinde varsa mahkûm bu kitabı okuyabilir, yoksa o kitabı okuyamaz.

Süreli ve süresiz yayınları da 32'nci maddede düzenliyorsunuz. Mevcut düzenleme öyle çok demokratik falan değil. Bakın, şöyle: "Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez." Bunu değiştiriyorsunuz. Ne diyor teklif sahipleri? Bunu yeterince yasakçı bulmuyorlar, müstehcen yayınlar kısmını koruyorlar "Kurum güvenliğinin yanında, disiplinini veya düzenini bozan yayınlar da artık cezaevine alınmayacak." diyorlar. Beğenmediğiniz her yayını disiplini veya düzeni bozucu bulabilirsiniz, öyle değil mi? "Yetmez ama hükümlülerin iyileştirilmesi amacına ulaşmayı zorlaştıran yayınları da almayacağız." diyorsunuz. Yani cezaevi yönetimi, istemediği hiçbir yayını içeri sokmayabilir. Yetti mi? Yine yetmedi. Daha başka bir şey söylüyorsunuz, diyorsunuz ki "Basın İlan Kurumu aracılığıyla resmî ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazeteler de cezaevine sokulmayacak." Nasıl, getirdiğiniz düzenleme iyi mi? Biz düşünce ve ifade özgürlüğü deyince ne diyordunuz? "Kalem silahtan tehlikelidir." diyordunuz! Bu çatı altında söylediniz bunu. Keşke yeryüzünde tek bir silah kalmasaydı ve bütün dünyada kalem egemen olsaydı, keşke. (HDP sıralarından alkışlar)

Teklifin 33'üncü maddesine eklediğiniz bir hükümle bir düzenleme getiriyorsunuz, diyorsunuz ki "Salgın hastalıklarda tutuklu ve hükümlülere kurum telefonlarından ve fakslarından iletişim hakkı tanıyacağız." Bu iyi bir şey, olumlu bir gelişme yalnız önceki haklardan bir farkı var, diyelim ki ölüm olduğunda bir telefonla görüşebilir, ani bir hastalık oldu görüşebilir fakat salgın hastalık döneminde bunu tek bir görüşmeyle kısıtlamamak gerekir. Belki 33'üncü maddenin bu şekilde düzenlenmesi yararlı olabilir.

Yine, 34'üncü maddede hükümlülere dışarıdan gönderilen hediyeyi kabul etme hakkını genişletiyorsunuz. Özel günler dışında, iki ayda bir; ayrıca çocuklar, 65 yaşını doldurmuş olanlar ve çocuklu kadınlar bu zaman dışında da hediye kabul edecek. Bu da olumlu düzenleme, bunu da destekliyoruz.

Teklifin 35'inci maddesine eklediğiniz fıkrayla öğretimden yararlanma hakkını bir yönetmeliğe tabi tutuyorsunuz. Bir yönetmelik ortaya çıkmadan buna ilişkin değerlendirme yapmak zor olur ama umarız, bu yönetmelik mahpusların eğitim öğretimden yararlanma hakkını kısıtlamaz.

Teklifin 36'ncı maddesinde "Hükümlülerin değerlendirilmesi ve iyi hâlin belirlenmesi" başlığıyla Kanun'un 89'uncu maddesini ayrıntılı bir şekilde düzenliyorsunuz. İçinde bir dizi olumlu hüküm var; bazı kurullara savcıların başkanlık etmesi, kurullara Aile Bakanlığından, Sağlık Bakanlığından uzmanların alınması gibi. Biz bunlara bağımsız temsilcilerin de alınmasının yararlı olacağını düşünüyoruz. Barodan, insan hakları örgütlerinden kişilerin de bu kurullara alınmasında yarar var.

37'nci maddede esasen teknik bir düzenleme yapıyorsunuz ancak mevcut yasa hükmü, 5275 sayılı Yasa'nın 92'nci maddesi gerçekten sorunlu. Yani hangi hâllerde bir mahpusun cezaevinden çıkacağı tek tek düzenlenmiş, bunun bir tane istisnası var mevcut rejim içerisinde; o da savcılığın talebi ve hâkim kararıyla, mahpusların yer gösterme veya verdikleri bilgilerin doğruluğunu araştırma amacıyla dışarı çıkarılabilmesi gibi. 90'lı yılların en tehlikeli uygulaması buydu; çok sayıda itirafçı cezaevlerinden çıkarılarak operasyonlara götürüldü, hatta bunların cinayet işledikleri, insan öldürdükleri söylendi. Eğer gerçekten amaç, verdikleri bilgilerin doğruluğunu araştırmaksa bir avukatın eşlik etmesiyle bu sorunun çözülebileceğini düşünüyoruz.

Teklifin 38'inci maddesiyle mazeret izninden yararlanma koşullarını yeniden düzenliyorsunuz, bunu da olumlu buluyoruz.

39'uncu maddede özel izinle ilgili bir düzenleme yapıyorsunuz, bu da genel olarak karşı çıktığımız bir düzenleme değil.

40'ıncı maddesinde izinden dönme ve geç dönmeyi düzenliyorsunuz salgın hastalık ve bu durumlarda. Burada da karşı çıktığımız bir şey yok.

Sürem kısalıyor, her biriyle ilgili söylemek istediğim o kadar çok şey var ki atlamak istemiyorum. O yüzden, en önemli şeylere geçeyim. 42'nci madde, 43'üncü madde, 44'üncü madde, 45'inci madde, 46'ncı madde; hepsiyle ilgili söylemek istediğim şeyler var ama belki de bu infaz rejiminin en önemli maddeleri geçici madde ve 48'inci maddesi. Koşullu salıvermeyi yeni baştan düzenliyorsunuz; cezaların 2/3'ünü çekenlerin bir kısmı için infaz rejimini 1/2'ye düşürüyorsunuz, bazı suçları bundan istisna tutuyorsunuz. Oysa infaz rejiminin merkezinde herkes bilir ki suç değil, suçlu esas alınır. Faile bakmadan bazı suçları kapsam dışında tutuyorsunuz. Bu düzenleme açıkça Anayasa'ya aykırı.

Bakın, ben size koşullu salıvermeyi de kapsayan bir Anayasa Mahkemesi kararı okuyacağım: "Ancak cezanın çektirilmesi, işlenen suçun türüne bağlı olmaksızın suçlunun topluma uyum sağlamasını ve topluma yeniden kazandırılmasını amaçlar.

Bu amacın gerçekleştirilebilmesi (karardan) suça bağlı kalmadan ayrı bir program uygulanmasını gerektirir. Tüm çabalar, suçlunun uyumsuzluğuna neden olan psikolojik, çevresel, sosyal ve kişisel etkenlerin belirli bir infaz programı içinde giderilerek suça yeniden yönelmesini önlemektir. Bu program suça göre değil, suçlunun infaz süresince gösterdiği davranışlara ve iyi durumuna göre düzenlenecektir."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

"Bu da infazın, mahkûmların işledikleri suçlara göre bir ayrıma gidilmeden, aynı esaslara ve belirli bir programa göre yapılmasını ve sonuçlarının gözlenmesini gerektirir. Aynı miktar cezayı alan iki hükümlüden birinin sırf suçunun türü nedeniyle daha uzun süre ceza çektikten sonra şartla salıverilmesi cezaların farklı çektirilmesinin sonucunu doğurur ve bu imi mahkûm arasında eşitsizliğe neden olur.

Böylece infaz yönünden eşit ve aynı durumda bulunan mahkûmlar arasında şartlı salıverme bakımından ayrı uygulama, Anayasa'nın 10'uncu maddesinde öngörülen yasa önünde eşitlik ilkesine uygun düşmemekte ve bu ayrılığın haklı bir nedeni de bulunmamaktadır." Anayasa Mahkemesinin 8 Ekim 1991 tarihli -esas sayısı 1991/34, karar sayısı 1991/34- kararı.

Evet, sorun şu: 2 tane hapis cezasından bahsediyoruz; altı yıl hapis cezası ve altı yıl hapis cezası. Suçlular için öngörülen hapis cezası...

Son cümlelerimi söyleyeceğim Sayın Başkan, müsaade ederseniz.

Suçlar arasında farklı hapis cezası öngörebilirsiniz; bir suç için bir yıl...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - ...bir suç için beş yıl, bir suç için yirmi yıl, bir suç için otuz altı yıl. Bunda herhangi bir sorun yok ama bu suçtan sonra, insanlara -bu suçtan ceza çektirmede- infazda eşitlik uygulamak zorundasınız. Suçlar arasında cezalar farklı olabilir fakat infaz rejimi eşit olmak zorunda.

BAŞKAN - Teşekkür ettim Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bakın, dünyada bir tek bizim ülkemizde "infazmatik" diye bir program var. Onlarca yıllık ceza avukatı bir suçun ne kadar sürede çektirileceğini bilmiyor. Bu, bizim için utanç kaynağıdır. Kimse burada suçları tartışmadı.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Suçları sabaha kadar tartışabiliriz, tartıştığımız konu eşit infazdır.

Bu kadar diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)