| Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 12.04.2020 |
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya pandemiyle boğuşurken ne yazık ki savaşlar dünyada devam ediyor. Türkiye; Irak, Suriye ve Libya savaşının bir parçası olarak hâlâ savaşa devam ediyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri coronavirüs dolayısıyla bütün dünyada devam eden savaşlarla ilgili küresel ölçekte coranavirüsle mücadele çağrısı yaptı ve bir ateşkes çağrısında bulundu. Buna Suudi cephesinden ve Yemen'den bir değerlendirme geldi. Onun dışında diğer çatışmalar devam ediyor ve sanki ülkede, dünyada pandemi yokmuş gibi Libya'da, özellikle 25 Marttan itibaren Trablus merkezinde çatışmalar gerçekten yoğun bir biçimde ve "Barış Fırtınası" adı altında -aslında ismini oldukça tanıdığımız- bir operasyon gerçekleşiyor. Bu operasyonun başında da Türk askerî komutanları ve Millî İstihbarat Teşkilatından kadrolar var. Libya savaşına, Türkiye'nin, hesabını vermediği çok ciddi bir para akıttığı biliniyor. Mesela, Cumhurbaşkanlığının dost ve müttefik ülkelere 20 milyon TL'lik hibe verdiğini biliyoruz ama bu hibenin nereye ve nasıl kullanılacağının hesabı verilmemiş. Coronavirüs günlerinde böyle bir hibe savaşa ve şiddete asla ayrılmamalıdır. Türkiye kanalıyla yine, 5 bine yakın savaşçı Libya'ya gitmiş durumda ve her birisine 2 bin dolar maaş veriliyor. Aynı biçimde, İdlib'de, Irak topraklarında bu askerî sevkiyat bir an bile durmadı. Bununla da yetinilmiyor, kuzey ve doğu Suriye'de 100 binlerce sivilin içme suyuna müdahale ediliyor. Serekaniye'de yani Resulayn'da Elok içme suyu şebekesi Haseke kantonunun 100 binlerce nüfusunun su ihtiyacını karşılarken sadece Mart ayında 5 kez buranın suyu kesildi Türkiye tarafından. Burada elbette, yapılması gerekenlere bakmak zorundayız. Coronavirüs salgını karşısında dünyanın en savunmasız alanlarından biri cezaevleriyken diğeri savaş bölgesidir. Çünkü sağlık sistemi çöküyor, savaşlarda ilk vurulan yerler hastaneler oluyor.
Aynı şekilde mülteciler... Mülteciler gerçekten bu coronavirüs günlerinde herkesten daha fazla mağdur, hijyen maddelerine, suya, sağlıklı besine hiçbir biçimde ulaşamıyor. Bu nedenle de savaş durmalı çünkü yeni mülteci akınının önü kesilmeli, "Herkes evinde olmalı." diyorsak mültecilerden kalabilenlerin evlerinde, evlerinde kalamayanların da kamp yerlerinde kalması sağlanmalıdır. Savaş bu nedenle de durmalıdır. Şunu da söylememiz gerekiyor ki Türkiye'den gönderilen askerler ellerindeki silahlarla virüsü öldüremezler, o sebeple savaş, Türkiye askeri için de durmalıdır. Çok kalabalık yerlerde ve riskli yerlerde yaşamlarını devam ettiriyorlar. O nedenle bizim çağrımız şudur: Asker Türkiye'ye gelmeli, evine dönmeli, genç ve sağlıklı bir nüfus olarak zorunlu üretim alanlarına katılmalı ve emekleri burada değerlendirilmelidir.
Bakın, yine, şu vurguyu yapmalıyız: 6 milyar avro ödenen S-400 ve F-35'leri velev ki kullanabiliyor olsaydık yine coronanın hava saldırılarına karşı bizleri koruyamayacak. Dolayısıyla bütçeyi nereye ve nasıl harcadığımızı bir kez daha görmek için önemli bir örnektir. Bizler diyoruz ki: Savaşa değil, coronavirüsle mücadeleye bütçe ayrılmalıdır.
Bakın, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi tek adam rejimiyle yönetilen Türkiye düzeninde şunu bir türlü idrak etmiyorlar gerçekten: İnsanlar açlıktan, susuzluktan kırılmış, coronavirüs döneminde açlık, susuzluk, yoksulluk had safhaya gelecek. Ve kalkıyor Bakan, sokağa çıkma yasağı ilan ediyor. Emri kimden almış? Cumhurbaşkanından. Bilim Kurulunun haberi yok, Sağlık Bakanı bunu bilmiyor. Yani devlet içinde devlet dediğiniz şeyi tam da bu örnekte görüyoruz, hükûmet içinde hükûmeti de bu örnekte görüyoruz.
Bugün gerçekten şöyle düşünülüyor: Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir; biz bir denedik ve bir açıklama yapıyor: "Sorun değil, kısıtlı bölgelere biraz yığılma olmuş, öngöremedim." diyor. Yüzlerce, binlerce insanın canına mal olacak bir şeyin özrü böyle olamaz; derhâl istifa etmelidir. (HDP sıralarından alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) - Hadi oradan!
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Aynı vicdan PTT kargoyla annesine bir ceset gönderiyor ve burada şu çok iyi bilinmeli ki: Kemikler eşya değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Burada Grup Başkan Vekilinin, AKP Grup Başkan Vekilinin verdiği cevap: "Orada bir ceset yoktu, birkaç kemik..." Bu sözler bütün dünyaya ibret olsun. O "birkaç kemik" dediğiniz insan bedenidir, insan cesedidir ve buna saygı göstermediğiniz, bireye saygı göstermediğiniz... Soylu'nun sokağa çıkma yasağını ilan etme biçimi ile burada yapılan açıklama birbirinin aynısıdır, zerre kadar farkı yoktur.
Bizim burada, evet, bu yasanın cezaevlerindeki bütün tutuklu ve hükümlülerin lehine çıkması için, coronavirüsten korunması için mücadele ettiğimiz bir hakikattir. Bunu da şu sebeple yapıyoruz: Biz "Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir." anlayışıyla değil, aklımızla, vicdanımızla davrandığımız, eşitlikçi, adaletçi davrandığımız için bu tavrımızı sonuna kadar sürdürecek ve AKP'nin bizlere dayattığı bu virüsün emin olun ki halklar olarak hep beraber aşısını bulacağız. (HDP sıralarından alkışlar)