GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:93
Tarih:02.06.2020

CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kilis Milletvekili Sayın Mustafa Hilmi Dülger ve 55 milletvekilinin verdiği Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak üzere huzurunuzdayım, hepinize saygılar sunuyorum.

Kilis Milletvekili Sayın Mustafa Hilmi Dülger ve 55 milletvekilimiz bu kanun teklifini hazırlamış, vermiş değerli arkadaşlar. Şu anda 55-56 AK PARTİ milletvekilinin imzaladığı bu kanun teklifi var ama AK PARTİ sıralarında yaklaşık 20 milletvekili var. Kendiniz hazırlayıp sunduğunuz kanun teklifine dahi sahip çıkmıyorsunuz arkadaşlar. Bakın, daha da vahimi ne biliyor musunuz? Teklifi hazırlayan Sayın Hilmi Dülger de yok burada. Olmaz arkadaşlar! Eğer bir kanun teklifi hazırlandıysa, kanun teklifini hazırlayan milletvekili burada olacak, eleştirileri dinleyecek, eksiklik varsa onları söyleyeceğiz, siz de belki bunlarla ilgili değişiklik yapacaksınız. Sayın Cumhurbaşkanı yeni sisteme geçerken diyordu ki: "Bundan sonra yasama organı kanun yapacak." Eyvallah. Peki, bu kanunu yasama organının milletvekilleri mi hazırlıyor? Hayır. Bakanlıkların bürokratları hazırladı yine. Bu kanunda da öyle oldu. İçişleri Bakanlığının bürokratları bunu hazırladılar, getirdiler. Nereden belli? AK PARTİ sıralarında 20 milletvekili olmasından belli. Konuşmamdan sonra Sayın Özkan yerinden belki söz talebinde bulunacaktır. Eğer sonra söz talebinde bulunursa, tutanaklara geçmesi için bir şeyler söyleme ihtiyacı duyarsa, kendisinden rica ediyorum, AK PARTİ milletvekillerinin neden Genel Kurul salonunda olmadığını da lütfen açıklasın. (CHP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Oylama yap bakalım, kaç kişiyiz? Hepimiz buradayız.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - 1966 yılında hazırlanan bir yasa var, bekçilikle ilgili, bekçilerle ilgili bir yasa var. Şüphesiz ki...

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - İşin gücün bu.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) -Ya, ayıp oluyor ha, vallahi ayıp oluyor. Samimi söylüyorum Sayın Vekilim, ayıp oluyor ya! Yani, bakın Sayın Vekilim, sürekli burada oturuyorsunuz, her çıkan hatibe laf atıyorsunuz.

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - Sen bize laf atıyorsun.

BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade edin...

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Siz buraya milletvekilliği yapmaya mı geldiniz, laf atmaya mı geldiniz ya! Bir dur Allah aşkına, bir dur ya!

Yanlış bir şey mi söylüyorum arkadaş? 20 milletvekili var, kanun teklifini hazırlayan AK PARTİ, 20 vekil var ya! Ey millet, kanun teklifi hazırlayıp gönderiyorlar, sahip dahi çıkmıyorlar ya! Ne diyeceğiz yani söylemeyecek miyiz? (CHP sıralarından alkışlar)

66 yılında hazırlanan bekçi kanunu var mı? Var. Güncellenmesi gerekir mi? Evet, gerekir, yapılması gerekir. Biz, bu kanunun pek çok maddesine destek oluyoruz; doğru, yapılması gerekir, güncellenmesi gerekir ama maalesef Adalet ve Kalkınma Partisi yine araya birkaç madde serpiştirmiş. Yepyeni bir kolluk kuvveti oluşturuluyor, silahlı kolluk kuvveti. Normal bir siyasal iktidar olsa deriz ki: Eyvallah, belki ihtiyaç vardır, bir silahlı kolluk kuvvetine ihtiyaç olabilir. Ama maalesef geçmişinizde çok ciddi bir sabıka var. Bu memlekette Emniyet Genel Müdürlüğüne Fetullahçı polisleri getiren siz değil misiniz? Emniyet Genel Müdürlüğünde binlerce polis, memur, amir, müdür 15 Temmuzdan sonra ihraç edilmedi mi? Kimin zamanında alındı bunlar?

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - OHAL'den dolayı niye geri gelsin istiyorsun?

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Geçmişe bakıyoruz, geçmişte Emniyeti Fetullahçılara teslim ettiniz, yarın bekçilik müessesesini de başka bir yere teslim edebilirsiniz Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - "OHAL'den atılanlar geri gelsin." diyorsun. Niye diyorsun o zaman?

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Sayın Özkan, siz Grup Başkan Vekilisiniz, lütfen tahammül edin. Siz, Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekilisiniz, lütfen tahammül edin konuşmalarımıza. Ben, muhalefet partisinin milletvekiliyim; tabii ki eleştireceğim, tabii ki kendime göre doğruları söyleyeceğim ama laf atmak olmaz. Ayıp, ayıp!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Ya, bırak muhalefet yapsınlar...

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Yapsın ya...

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Bırak konuşsunlar adamlar ya! Altmış yıldır muhalefettesiniz siz ya!

BAŞKAN - Arkadaşlar, rica ediyorum, lütfen!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Bırak konuşsunlar adamlar ya! Altmış yıldır muhalefet yapıyorlar zaten, biraz daha devam etsinler.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, bu kanun teklifinin bazı maddeleri ciddi sıkıntılı. Bunlar nedir biliyor musunuz, ben size söyleyeyim: Şimdi, bekçiye kırk bir gün eğitim verilecek, sadece kırk bir gün. Bu kırk bir günlük eğitimde, temel hukuk dersi on sekiz saat, demokrasi ve insan hakları dersi altı saat -altı saat yahu, vicdan- devletin idari yapılanması altı saat, halkla ilişkiler altı saat, trafik ve ilk yardım altı saat, mesleki yazışmalara ilişkin ders altı saat, mevzuat on sekiz, silah eğitimi ve atış elli dört saat; toplam iki yüz on altı saat, kırk bir günlük bir eğitim verilecek.

Şimdi, bu, eksik, yanlış; daha fazla eğitim vermek gerekiyor. Bizim bir uyarımız budur, bunu söylemek durumundayız. Lise mezunu bir kardeşimizi alacağız, bekçi yapacağız, bu kardeşimize iki yüz on altı saat eğitimden sonra diyeceğiz ki: "Al sana tabanca, git görevini yap." Bakın, polislerde bile sıkıntı yaşanıyor daha fazla eğitim almasına rağmen. Bu eğitim süresinin artırılması gerekiyor, bu önemlidir.

Peki, biz bu eğitimi böyle verdiğimiz için ne oluyor biliyor musunuz? Son zamanlarda bakarsanız, her gün bekçilerle ilgili haberler var, her gün. Buna da yalan diyebilirsiniz ama maalesef gerçek, birkaç tanesini okuyayım: 13 Ekimde, İstanbul Ataşehir'de 52 yaşındaki Erol Kemerci, servis aracında yüksek sesle müzik dinlediği gerekçesiyle bekçiler tarafından darbedildi, iki gün yoğun bakımda kaldı. Aralık ayında Bağcılar'da inşaat işçisi M.A ve İ.A. isimli 2 kardeş, bekçiler tarafından uzun süre bekletilmelerine tepki gösterince darbedildi. Temmuz başında Beşiktaş'ta eğlenmek için bir bara giden 2 gece bekçisi çalınan müziği beğenmedikleri için öfkelendiler, havaya ateş açtılar. İzmir'de O.G. isimli genç, kimliğini göstermediği gerekçesiyle 3 bekçi tarafından gözaltına alındı, darbedildi. Her gün böyle sayısız haberler var. Yani rüşvetinden tutun -tabii hepsini söylemiyorum, bazılarının- aynı zamanda başka davalara kadar sıkıntılı durumları var. Bunun sebebi eğitimin az olması, bu eğitimin artırılması gerekiyor, bir defa bunu söylemek istiyorum. Gelin, bu yasadaki eğitimle ilgili maddede bunu düzenleyelim, bu önemli diye düşünüyoruz.

Elle sıvazlama meselesi vardı. Kanun teklifinde diyordu ki: "Bekçi elle sıvazlayabilir." işte. Allah'tan Komisyonda konuştuk. Adalet ve Kalkınma Partisinin saygıdeğer kadın milletvekilleri de buna tepki gösterdiler; teşekkür ediyorum kendilerine. Sıvazlama işini çıkarttık, "sıvazlama" yok. Yani nasıl yazarlar bunu? Nasıl koymuşlardır? Bu kanun teklifini hazırlayan milletvekili arkadaşlarımız mı koydu "sıvazlama"yı, Bakanlık mı koydu bilemiyorum ama nasıl sıvazlama? "Elini koyar, hiç elini çekmeden sıvazlaya sıvazlaya üst araması yapar." diyor. Bu, yanlıştı, çıkarıldı ama başka yetkiler verildi.

Silah kullanma yetkisi verilmesi yanlıştır. Geçmişte bekçi neydi? Mahallenin babacan, sevecen ağabeyiydi, öyle değil mi? Bekçi, geçmişte zaman zaman mahalleli ile kolluk kuvveti arasında da görev yapardı. Yani, mahallede bir sorun varsa, polis geldiyse, kolluk kuvveti geldiyse bekçi araya girer: "Ya, burada, bir yanlış anlaşılma var. Bu, iyi adam, hoş adamdır. Bak, bu, bunu yapmaz." der, düzeltir idi. Şimdi, bekçiyi bire bir kolluk kuvveti hâline getiriyoruz. Bekçiye diyoruz ki: "Al sana silah. Aha da maaş şu kadar fazla, polis kadar maaş. Sen mahalleyi koru." Ya, bekçiye polisin yetkisi bire bir veriliyor ise polise ne gerek var? O zaman polise de gerek yok. Ya da polislik müessessini genişletelim, onlar bekçi gibi görev yapsınlar geceleri. O gece bekçilik işinde zaten bir de şöyle bir sıkıntı var...

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen maskeleri takalım. Maskesiz oturmayalım Genel Kurulda.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Bu corona günlerinde, zaman zaman sokağa çıkma yasaklarında seçim bölgelerimize gidip gelirken özellikle, ben, Kahramanmaraş'a giderken birkaç kez de rastladım -uyardım da- yolu kesmişler, bekçi yolu çeviriyor. Arabayı bekçi durduruyor, bekçi soruyor. Ya, bekçinin görevi gece başlar arkadaşlar. Kanun açık: "Hava karardıktan sonra aydınlanana kadar." Ama maalesef Emniyet teşkilatında polisler, bekçiyi kendi böyle yardımcıları gibi, asistanları gibi görüyorlar ve görevi onlara yaptırıyorlar. Bu da yanlış. Bekçi akşam başlayacak -gece hava kararınca başlayacak- mesaiye, sabah bitirecek.

Yine, bir eksiklik, teklifte var: "Altı gün çalışacak, haftada bir izin." diyor. Ya, her gün akşamdan sabaha kadar çalışacak bu adam; bir gün ya, Allah için bir gün izin olur mu! Onun da değişmesi gerekiyor, bir gün izin kurtarmaz, olmaz; yanlış olur.

Bir başka konu: Gece saat on birde bir kardeşimiz, bir hanımefendi çıktı iş yerinden -tekstil fabrikasında çalışıyor- evine gidiyor, servisten indi. Servisten indiği yerden evine gidene kadar bekçi çevirdi. Bekçi diyor ki bu kardeşimize: "Ben senden şüphelendim; şüphelendiğim için bu kanunun da bana verdiği yetkiye dayanarak üstünü arayacağım." Neymiş yetki? 7'nci madde "Makul bir sebebin bulunması gerekiyor." diyor. Kime göre makul bir sebep arkadaşlar, kime göre? Şimdi bana göre makul sebep, başka bir şeydir, Alpay Bey'e göre başka bir şeydir, Sayın Özkan'a göre başka bir şeydir. Herkese göre makul bir sebep vardır. Şimdi, "Ben, makul sebep buldum, ben seni arayacağım." diyecek. Kim? Bekçi.

28 bin bekçi var, maalesef sadece 70 kadın bekçi var. Bakın, şu anda bekçi sayısı 28.266. Kadın bekçi sayısı 70. Akşam çevirdi bekçi, hanımefendiyi arayacak, üst araması yapacak. Arayabilir mi? Olmaz. Kim arayacak? Kadın polis bulup getirecek. O saatte kadın polisi buldun, bulamadın, olmadı. Kim? Kadın bir devlet memuru. Nereden bulacaksın, gece bir, iki. Kim? Bir kadına soracağız, herhangi bir vatandaşa; kabul ederse o arayabilir. Kim kabul eder böyle bir şeyi? Hangi kadın kabul eder? Etmez. Peki, ne olacak? "O hanımefendiyi o bekçi isterse yine makul sürede tutar." diyor. Kime göre makul süre değerli arkadaşlar?

Sayın Özkan, kime göre? Size göre makul süre belki bir saattir. Bana göre on saattir. Burada bir eksiklik var, bir yanlışlık var; bunu gidermemiz gerekiyor. Bu, iyi niyetli bir eleştiri, iyi niyetli bir düzeltme önerisidir değerli arkadaşlar. Lütfen, her söylediğimizi muhalefet olarak algılamayın her söylediğimizi kötüye yormayın diyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, polislere aylarca eğitim vereceğiz, diyeceğiz ki: "Gel kardeşim, sen şu eğitimi al." Saatlerce sınavlar yapılacak, polis olacak. Peki, niye biz bekçiye yazılı sınavda 50 puan şartı koyuyoruz? 50 puan alan herkes, mülakata girecek; niye, biliyor musunuz? Mülakatta AK PARTİ il ve ilçe başkanlıklarından gelen listeler geçsin diye. Madem öyle, KPSS koyun. Öğretmene kaç diyorsunuz? Müzik öğretmeni 80 puan, Türkçe öğretmeni 90 puan KPSS alt limiti diyorsunuz, değil mi? Ya da ne bileyim matematik öğretmeni 81 puan, bekçi 50 puan! "50 puan al, mülakata gel." Mülakatta ne filmlerin döndüğünü herkes biliyor herhâlde, var mı bilmeyen? (CHP sıralarından alkışlar) Bu teklife mülakata ilişkin, yazılı sınava ilişkin bir maddenin kesin ve net olarak eklenmesi gerekiyor.

Bakın, silahlı ciddi bir kolluk kuvveti oluşturuluyor, şu anda 28.266 bekçi var, her yıl ortalama 10 bin bekçi alınıyor, beş yıl sonra 70-80 bin, belki de 100 bin olacak; belki de 20 bin, 20 bin alınacak, bilemiyoruz. Kolluk kuvvetleri üzerinden bir çeşit -kayıtlara geçsin, Sayın Özkan da buna cevap verir- rejim muhafızları oluşturulmak isteniyor. Rejim muhafızlığının yaşandığı ülkelerin hâli ortada, rejim muhafızlarının neler yaptığı ortada. Bu uygulama yanlış.

Biz bekçi kanununa karşı değiliz, bekçi kanunu olmalı; mahallesinin o sevecen, o bildiğimiz tatlı, yüzü gülen, vatandaşla kolluk kuvveti arasında görev yapan bekçi ağabeylerimizin olması gerekiyor. Eline silah vereceksin, beline cop takacak, önüne gelene istediğini yapacak! Her gün de gazetelerde, televizyonlarda okuyoruz.

Zorunlu eğitim kaç yıl oldu? On iki yıl, değil mi? Zorunlu eğitimi on iki yıl yapıyoruz ama diyoruz ki: "Sen, iki yüz saat, kırk bir gün çalış, gel, biz sana silah verelim, sen bekçilik yap." Bir defa, kendinizle çelişiyorsunuz, kendinizle ters düşüyorsunuz.

Yazılı sınav meselesini söyledik, yazılı sınavın mutlaka olması gerekiyor. Bakın, Emniyette 293 bin personel var, Jandarma da var. Şimdi, bir de 100 bine yakın bekçi getiriyorsunuz. Ne, amaç ne? 500 bin silahlı insana neden ihtiyaç duyulur? Neden kurulur böyle bir şey? Makul bir sayıda bekçi alırsın, görevlendirirsin; aldığın makul sayıdaki bekçi, görevini yapar, kolluk kuvveti ile vatandaşın arasında köprü olur ama belli ki kendinize bir "ak ordu" kurmak istiyorsunuz. AK PARTİ'nin Gençlik Kollarından silahlı adamlar yaratmak istiyorsunuz. Bu, topluma büyük bir zarar verir, büyük bir hata olur.

Uzman çavuşlar meselesi var. Hazır, Sayın Bakan Yardımcısı da buradayken... Bazı uzman çavuşlar şu sebepten, bu sebepten görevden istifa etmişler. Çocuğu hastalanmış, bırakmak zorunda kalmış; başına talihsiz bir olay gelmiş, ailesinin başına talihsiz bir olay gelmiş, görevini bırakmak zorunda kalmış, istifa etmiş. Şimdi, o uzman çavuşlar yeniden göreve dönmek istiyorlar; "Hayır." diyorsunuz. Ya, adam, eğitimini almış, tecrübesi de var, öyle böyle bir süre görev de yapmış. Hazır uzman çavuş varken neden yeni uzman çavuş almaya ihtiyaç duyuyorsunuz? Ben, Sayın Bakan Yardımcısı buradayken, kendisine, böyle bir çalışma yapılmasının gerekliliğini iletmek istiyorum.

Sayın Özkan, siyaset, söz verince tutma işidir. Sayın Cumhurbaşkanı, siyaset meydanında, seçimlerde Emniyet teşkilatına bir söz verdi, polislere bir söz verdi, dedi ki: "Beni tekrar seçerseniz 3600 meselesini çözeceğim." Polislerin 3600'üyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Göstergeyle ilgili bu sorunu ne zaman çözmeyi düşünüyorsunuz? Yoksa "Biz bunu meydanda söyledik, seçim zamanı söyledik; hop, oyları da aldık, iktidara geldik. Şimdi, biz, o sözü unuttuk." mu diyorsunuz? Polislerin 3600'le ilgili sorunu ciddidir, bu sorunun çözülmesi gerekmektedir. Lütfen, bizim 3600'le ilgili verdiğimiz teklifleri kabul etmiyorsanız siz verin, bunu artık çözün. Emniyet teşkilatı, bekçi kanunu konuşulurken bile polisler bizi çeviriyorlar "3600 ne olacak?" diyorlar ya. Adamların tek bir derdi var, 3600 meselesi. Lafa gelince burada polisle ilgili güzel konuşuyorsunuz, lafa gelince mangalda hiç kül bırakmıyorsunuz, maşallahınız var, o konuda çok iyisiniz, helal olsun size ama icraata gelince sıfır; laf çok, icraat yok. Gelin, polislerin 3600 meselesini hep birlikte bu Parlamento çözsün. Ha, siz hazırlamazsanız zaten Bakanlık hazırlıyor, Bakanlığa söyleyin, Bakanlık bu konuda bir çalışma yapsın.

Ben birkaç cümle de başka bir konuda etmek istiyorum değerli arkadaşlar. Bakın, burada kadın milletvekillerimiz de var, geçtiğimiz hafta, affedersiniz, bayramın 1'inci günü 25 yaşında bir genç kardeşimiz, Zeynep Şenpınar isminde bir kız kardeşimiz, Muğla'da hunharca öldürüldü. Benim Kahramanmaraşlı hemşehrimdi; 25 yaşında gencecik bir kız, yeni mezun olmuş, öğretmenliğe atama bekliyor. Biri tarafından rahatsız ediliyor, Emniyete gidiyor diyor ki: "Beni rahatsız ediyor, bana koruma verin, güvenliğimi alın." Uzaklaştırma kararı aldırıyor. Sonra, üzerine baskı geliyor, baskı üzerine gidiyor, baskıda olduğunu söyleyerek vazgeçiyor, "Baskıdaydım." diyor. Bu kızcağız katledildi, öldürüldü.

Ben otopsi raporunu gördüm, inanır mısınız, kalbine 2 bıçak vurmuş, 20'ye yakın bıçak vurmuş vücuduna; yazıktır, günahtır. Hemen bir gün sonra Rize'de bir hanımefendi, yanlış hatırlamıyorsam, eşi tarafından öldürüldü. Arkasından Diyarbakır'da oldu.

Kadın cinayetleri her gün ama her gün duyuluyor, var. Buna ilişkin bu sorunu çözecek olan tek yer de burası. Çünkü burası, milletin iradesinin tecelli ettiği yerdir. Gelin, bu konuda bir komisyon kurulsun, siz verin teklifi, çoğunluk zaten sizde. Bir komisyon kurulsun, sebepleri araştırılsın yani neden acaba? Belki bir çözüm bulunabilir, belki bir tespit yapar Hükûmet, Meclis, devlet. Belki deriz ki: "Ya arkadaş, şu şu şu, eğitimde şundan kaynaklı bir sıkıntı var. Bu düzeltilirse belki on beş yıl sonra bu iş kalkar, belki başka bir yol bulunabilir. Bunun için bir komisyonun kurulması gerektiğini düşünüyorum. Belki konumun dışındaydı ama benim hemşehrim olması ve bu kızımızın rahmetli olmasının canımı çok yakmasından dolayı da bunu Meclisin dikkatine sunmak istedim.

Sayın Özkan, birazdan ayağa kalkacağınızın farkındayım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Hayır, hayır.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Kalkmayacak mı? Peki.

O zaman tekrar teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

Sağ olun Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)