| Konu: | Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 94 |
| Tarih: | 03.06.2020 |
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, (2/2555) esas numaralı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi'nin birinci bölümü üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu, Genel Kurulun sevgili emekçilerini ve ekranları başında bizleri izleyen sevgili yurttaşlarımızı burada saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, mevcut yasa teklifi getirildiği dönem itibarıyla gerçekten manidar bir dönemdir. Türkiye genelinde, kolluğun yurttaşlara uyguladığı açık şiddetin her geçen gün arttığı bir dönemde bu teklifi görüşüyoruz. Daha geçen ramazan ayında kolluğun yurttaşa yönelik şiddetini ortaya koyan onlarca görüntüyle karşılaştık. Mardin Nusaybin, Ankara Etimesgut, Tekirdağ Çorlu, İstanbul'da Kadıköy, Sultanbeyli, Eyüpsultan, Zeytinburnu, Adana, Şırnak Cizre'de, Gaziantep'te otoban gişelerinde yaşanan polis ve bekçi şiddetine dair ortaya çıkan görüntüler Türkiye'de kolluğun açık şiddetini bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur.
Türkiye İnsan Hakları Vakfının 11 Mart-11 Mayıs arasında yaşanan hak ihlalleri raporuna göre tedbirlere uymadıkları gerekçesiyle 61 kişi polis ve bekçi şiddetine, işkence ve kötü muameleye maruz kalmış, deyim yerindeyse sokaktaki işkencenin kurumsallaştığı bir dönemden geçiyoruz. Bekçilik müessesesinin hukuki tarihçesine baktığımız zaman Türkiye, Çarşı ve Mahalle Bekçileri Yasası'yla ilk olarak 1966 senesinde tanışmış, daha sonra 2008 yılında aynı Kanun'da yapılan bazı değişikliklerle bekçiler, yardımcı hizmet sınıfından Emniyet Hizmetleri sınıfına geçirilmiş ve o zaman yetkileri bir miktar da olsa azaltılmıştır. Ta ki 29 Nisan 2017 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 690 sayılı KHK'yle 7 bin yeni personel alımı hayata geçirilene kadar, deyim yerindeyse dönemsel olarak uyutulan bu müessese ne zaman iktidar tarafından ihtiyaç duyulursa pişirilip tekrar toplumun önüne getiriliyor. Peki, iktidar neden yardımcı kuvvetlere ihtiyaç duymaktadır? Zaten hâlihazırda başka devletlerin ordudaki personeli kadar polis ve İçişleri Bakanlığına bağlı kamu görevlisi bulunmaktadır. Dahası, Türkiye'de her 185 yurttaşa 1 polis düşüyor. Bu sayıya bekçilerin de eklenmesiyle iktidarın savaş politikasının takip edilmesinden başka bir şey akla gelmiyor.
Genel kolluğa bağlı yardımcı statüdeki bekçiler, sunulan yeni kanun teklifiyle, genel kolluğun hemen tüm yetkileriyle donatılmış. Bu durumda sorulması gereken soru şudur: "Genel kolluk varken, hemen hemen de aynı yetkilerle donatılmışken alternatif, daha doğrusu paralel bir kolluk rejimi oluşturmanın amacı nedir?" Bu soru, ne teklifin genel gerekçesinde ne de madde gerekçelerinde tatmin edici bir şekilde cevaplandırılmamıştır.
Bu devasa büyüklükteki kolluk sayısının yanında yardımcı kuvvetlere ihtiyaç duyması, iktidarın açık bir şekilde siyasal programını devreye koymasıdır. Nitekim, tarihte sıkça görüldüğü gibi iktidarlar, halk nezdinde meşruiyetini yitirdiğinde, yardımcı kuvvetlerin oluşması ve palazlanmasına zemin hazırlamıştır. Toplumsal yaşam bir gerilim sahasına dönüştürülmüş, hak ihlalleri, iktidar kaynaklı şiddet ve ölüm üretmiştir.
AKP, 2015 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olma yetkisini kaybettiği süreçten sonra demokratik ve meşru halk iradesine saygı duymak yerine gittikçe otoriterleşmiştir; hukuk dışına çıkmış, evrensel hukuk ilkelerini, demokratik hak ve özgürlükleri adım adım yok saymış ve çiğnemiştir. Bugün de iktidar, kendi iktidarını ayakta tutmak ve ömrünü uzatmak için şiddet üretmektedir. Hiçbir liyakat gözetmeksizin iktidar partisi teşkilatları ve bazı derin güç odakları tarafından hazırlanan listelerle işe alınan bekçiler, tek adamın güvenliğini sağlayabilir ancak bu tarz girişimlerin iktidarın toplumsal muhalefetten duyduğu güçlü korkudan kaynaklandığını da unutmamak gerekir. Oysaki iktidar, kendi ürettiği kötücül politikalarıyla toplum içerisinde büyük bir güvenlik sorunu yaratıyor. İktidarın kendi varlığı başlı başına bir güvenlik problemi olmuştur. Bu yasa teklifi yargısız infazlara, aşırı ve gereksiz güç kullanımı sonucu yaşanacak ölümlere davetiye çıkarmaktadır. AKP-MHP ittifakı gitgide otoriterleşen güvenlik paradigmasıyla aynı hızda tüm hak ve özgürlükleri yutacak, ortadan kaldıracak şekilde kolluk kuvvetlerinin yetkilerini genişletiyor. Yurttaşların iktidardan duyduğu hoşnutsuzluk arttıkça iktidar her gün yeni bir baskı düzeni ve denetim mekanizması getiriyor. Türkiye'de giderek otoriterleşen bir siyasi yapıya dönüştüğü için hiç kuşku yok ki güvenlik güçleri de otoriterizmin en belirgin görüntüsü hâline geliyor. Bugün ortaya çıkan manzarada otoriterleşmeye yönelik ortaya çıkan siyasi söylemler kolluk kuvvetlerinde vücut buluyor; iktidar, söylemleri sertleştikçe, kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı dil kullandıkça bundan cesaret alan kolluğun şiddeti de aynı oranda artıyor. Üzerine üniforma giyen herkes kendini devlet olarak görüyor; bu anlamda, devletin zor kullanma gücünün bir üniformayla kendilerine verilmiş olduğunu zannediyorlar. Yurttaşa vuruyor, "Ben devletim." diyor yani "Devlet vurabilir." diyor. Devlet vuramaz değerli arkadaşlar, devletin vurmasının kaynağı hukuktur. Devlet infaz edemez, ancak hukuk çerçevesinde cezalandırabilir. Bu Meclis ne zaman güvenlik nedeniyle bir düzenleme yapsa bu, topluma hak ihlali olarak geri dönüyor.
Bu teklif bizim için ne ifade ediyor, biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Polisin yetişemediği yerde bekçinin şiddeti ve kötü muamelesiyle, işkencesiyle karşılaşacağımızı ifade ediyor. Bugüne kadar "zabıtanın yardımcı kuvveti" olarak adlandırılan bekçiler teklifin yasalaşmasıyla birlikte "polisin yardımcı kuvveti" olacaktır; polisle aynı haklara sahip, hem de silahlı. Ülkedeki silahlı personel sayısı 443 bine çıkacak, bu da her 180 yurttaştan 1'ine 1 polis düşmesi sonucunu doğuracak.
Peki, güvenlik görevlisi sayısı arttıkça suç düşüyor mu değerli arkadaşlar? Hayır; tam tersine, bu kez de güvenlik personellerinin şiddetiyle karşımıza çıkıyor. Türkiye "demokratik hukuk devleti" anlayışından uzaklaştıkça kolluk güçlerinin şiddeti de her geçen gün ona paralel olarak artıyor, şiddet olaylarını azaltmak istiyorsak başta yapmamız gereken demokratikleşmeyi sağlamaktır. Yapılması gereken gerçek bir hukuk devleti ilkeleriyle yönetilmektir; yoksa, şu anda verilen görüntü tipik bir polis devleti görüntüsüdür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidara geldiği dönemde AKP'nin işkenceye sıfır tolerans söylemi ve iddiası maalesef çökmüştür. Ancak şimdi makamların yerine geçerek, adli makamların yerine geçerek ve yargıyı da tehdit aracı olarak kullandıkları bir süreçte görüntülerde gördüğümüz gibi kolluğun şiddet uygulamasında herhangi bir engel yok, siyasi otoritenin koruyucu şemsiyesi ve yargının cezasızlık tutumu bütün bu şiddeti sıradanlaştırıyor. Suç işleyen kolluk meslektaşları, amirleri, teşkilatları ve siyasi irade tarafından kollanacaklarından emin bir şekilde hareket ediyorlar. Bunu bildikleri için yurttaşlara, milletvekilleri dâhil olmak üzere, cesaretle saldırabiliyorlar. Aslında kolluk şiddeti hep vardı, hatta bazen infazlara da dahi dönüşebiliyordu.
Bu yeni değil, bize göre bu durumun iki nedeni var, biri cezasızlık, diğeri de özellikle İçişleri Bakanlığının tavrı ve tarzında olmak üzere siyasi iktidarda yaşanan bu şiddete yol verme tavrıdır. Eskiden işkence ve kötü muamele kapalı mekânlarda yapılır ve duyulması istenmezdi. Fakat uzun bir süredir yeni rejimin vizyonu ve yüzü anlaşılsın, korku iklimi hâkim olsun diye görünür bir şekilde yapılıyor. Çünkü iklimini hâkim kılmanın aracı, korku iklimini hâkim kılmanın aracı olarak iktidarın son olarak çözümü ise bekçilik yasa teklifini kanunlaştırmak. İktidarınız, toplumda yarattığı öfkeden korkuyor, "Ben bu öfkeyi ancak şiddetle bastırabilirim." diye düşünüyor. Bu şiddet politikası aslında toplumu yönetemeyen, kriz yaşanan ülkede iktidarın topluma göz dağı vermesinden başka bir şey değildir. İktidar öyle bir milis kuvveti yaratıyor ki Almanya, Fransa, Ukrayna, İsrail gibi ülkelerin ordularından daha büyük bir polis ve bekçi gücü yaratıyor.
Değerli milletvekilleri, toplumu kuşatan insan hakları ihlallerine kılıf hazırlayan bütün yasalarda yapıldığı gibi bu yasada da bir sis perdesi yaratılarak yaratacağı sonuçlar toplumdan gizlenmeye çalışılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Örneğin, bekçiler, yolda hastalanan, kazaya uğrayan ve genel durumu itibarıyla yardıma ihtiyacı olanlara yardım edecekmiş, istismara uğrama riski taşıyan kadın ve çocukları, engellileri de en yakın kolluk birimlerine teslim edecekmiş. Peki, gerçek böyle mi? Kameralar önünde bel kıran, kol kıran, yumruk atan hatta kurşun dahi sıkan kolluk kuvvetlerini görünce bunun hiç inandırıcı bir tarafı kalmıyor.
Aslında bu kanun teklifiyle hedeflenen her mahallede her sokakta bir ahlak bekçisi yaratmaktır. 2020 yılı itibarıyla iktidarın bir beka kalkanına ihtiyaç duyması tesadüf değildir çünkü Türkiye halkları, AKP iktidarının politikaları sebebiyle ciddi bir ekonomik ve siyasi kriz yaşıyor. Bir yandan yoksulluk, işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik, geçim sorunu gibi ekonomik kriz derinleşiyor, diğer yandan ise Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin demokratik hak taleplerine karşı iktidarın her türlü şiddet aracını devreye koyması siyasi krizi derinleştiriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bağlıyorum, son birkaç cümle Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Tamamlayın.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Geldiğimiz noktada, Türkiye'de siyasi iktidar ile toplum arasındaki gerilim had safhaya çıkmış durumdadır. Bu karanlık dönemden çıkışın yolu "daha fazla güvenlik" bahanesine sığınarak militarizasyonu artırmak değil, aksine demokrasiyi güçlendirmek, özgürlükleri artırmak ve adaleti tesis etmekten geçer. O açıdan, bu bekçi yasası buna hizmet eden bir yasa değil. Biz buna karşı muhalefet edeceğimizi şimdiden ifade ediyoruz. Umut ediyoruz ki Hükûmet, bu tür güvenlikçi politikalardan vazgeçer, demokrasiyi, adaleti seçer ama çok da ümitvar olmadığımızı kamuoyuna buradan duyurmak isterim.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)